-MERT KARACA-
Adını bile bilmediğim bu kadın, kollarımın arasında yığılıp kalmıştı. O an ne yapacağımı bilemedim. Sadece onu sıkıca tuttum ve kucağıma aldım. Beyaz teni, yanaklarının kırmızılığıyla renklenmişti ve ağlamaktan olsa gerek yüzü fazlasıyla ıslaktı. Dudakları bile hala acı ile kıvrılmış gibi duruyordu. Saçları kollarımın arasından savrulurken kapıya doğru koştum. O an yüzüme çarpan rüzgar, burnuma çok güzel bir yasemen kokusu çalmıştı. Sanki tanıdıkmış gibi eski ama çok eski bir koku...
Onu kapıdan içeriye sokmamla birlikte üzerime doğru koşan birkaç teyze ve gençler oldu.
" Ahu! Ne oldu ona? " diye bağıran bir genç telaşla bakıyordu yüzüme.
" Bilmiyorum bir anda bayılıp kaldı bahçede. " dedim ve onu boş odalardan birine doğru götürdüm. Seda da bu sırada merakla geldi peşimden. Herkes şaşkındı. Kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Onu koltuğun üzerine yatırmak üzere eğildiğim sırada araladı gözlerini. İri gözlerini çevreleyen uzun kirpiklerinde hala göz yaşı vardı. Yemyeşil, tıpkı bir orman gibi ve serin bir bakışı vardı. Yutkundu, nefes alışının hızlandığını hissettim. Korkmuş gibiydi. O kadar ürkek duruyordu ki, üzülmüştüm. Kim bilir ne olmuştu da bu kadar kahretmişti kendisini.
" Mert indirsene şunu! " diye bağıran Seda'yı duyunca anlamıştım ki hala gözlerine bakıyordum. Hemen kendime geldim ve yavaşça onu koltuğun üstüne bıraktım. Titriyordu, hatta saniyeler geçtikçe daha da arttı bu hali. Bana uzattığı yüzük parmağını diğer eliyle sıkıca sardı ve nefes almaya çalıştı.
" Kolonya getirin, camı açın hava alsın biraz ama üşüyor... " dedikten sonra üzerimdeki ceketi çıkardım ve üstüne örttüm.
" Tamam sen çıkabilirsin, dışarı çık! " dedi başındaki kız. Sanırım arkadaşıydı fakat neden bu kadar sert konuşmuştu anlamadım. Seda bir anda kolumdan tuttu ve beni çekiştirdi.
" Geçmiş olsun, ceket kalsın önemli değil. " dedim ve odadan çıktım. Hemen arkamdan hızla kapattılar kapıyı. Seda'nın yüzüne baktığımda oldukça sert bir tavır içindeydi. Etraftakilerin meraklı bakışlarda üzerimdeydi. Gerilmiştim ve ter basmıştı.
" Telefon etmeye bahçeye çıkmıştım. Bayıldı birden anlamadım. " dedim sadece. Çünkü olan şey sadece buydu. Başka hiçbir şey bilmiyordum. Ortamdaki bu buz gibi havayı dağıtmak istedim ve hemen gülümseyerek Seda'nın elini tuttum. Onu salona doğru götürüp yerimize oturttum. İçeride müzik çalıyordu ve insanlar oynuyordu. Fakat o hala gergin görünüyordu.
" Başka birini kucağına alıp içeriye girmeni konuşacağız... " dedi fısıldayarak. Neden bu kadar sinirlenmişti anlamamıştım. Bunda ne vardı ki? Üstelik kuzeni olduğunu söylemişti. Beni yardıma muhtaç olan kuzeninden de kıskanmazdı değil mi?
Beraber dans ettik, pasta kestik, bol bol fotoğraf çekindik ve nihayetinde geceyi sonlandırdık. Seda o kadar mutluydu ki, sanki yıllardır beni bekliyormuş gibiydi. Bende onu gördüğüm ilk an böyle hissetmiştim. Sanki yıllardır onu bekliyormuşum gibiydi. O kadar aceleye gelen bir evlilik kararı olmasına rağmen, hayatımda verdiğim en doğru karar olduğuna emindim. Daha önce onun eşi benzeri hiçbir şeye rastlamamıştım. Tıpkı bir peri kızı gibiydi ve çok iyi bir insandı. Hayatımın ikinci yarısı diyebilirdim ve artık geri kalanı...
" Seni çok seviyorum sevgilim... " dedim elini öperken. Gözlerinin içi gülüyordu.
" Seni çok seviyorum Mert... Hala inanamıyorum! Her şey mükemmeldi! Bayılmak üzereyim! " dedi ve boynuma atladı. Beraber kapıdaydık. Annemin insanlarla vedalaşmasını bekliyordum. Bayılma demişken aklıma o kız geldi. Fakat Seda'nın o tepkisinden sonra sormaya çekindim. Muhtemelen o da nişanlısıyla falan kavga etmiş olmalıydı. Yoksa bu ayılmalar ve bayılmalar normal miydi? Hayır birde bana yüzüğünü göstermişti. Bana! Ona yardım etmeye gelen birisine! İçeride nişanlım varken gelip ona sarkıntılık edeceğimi düşündü galiba. Nasıl insanlar var aklım almıyordu.
Nihayet annem gelmişti. önce onu evine bıraktım ve daha sonrada ben evime doğru yol aldım. Annem yol boyunca nedensizce telaşlıydı ve bahçede o kızla ne konuştuğumu sorup durdu. Sanırım sırf onu kucağıma aldığım için herkesin gözüne batmıştım. Bu neden bu kadar önemliydi? Kimdi ki bu kız?
Sonunda evime gelmiştim. Uzun zamandır ailemle beraber yaşıyordum fakat artık kendi evime geçme zamanım gelmişti. Amerika'dan geldikten sonra annem evimi baştan aşağı yenilettiğini, bu yüzden uzun bir süre kullanamayacağımı söylemişti. Daha 1 haftadır girip çıkabiliyordum. Bazı eski şeyleri attığını, büyük bir temizliğe gittiğini söylemişti. Aslında geçirdiğim hafıza kaybı sonrası buna izin vermek istemezdim ama o bunu düşünememiş ve değişiklik yapmak istemişti. Belkide son yıllarıma ait bir şeyler bulurdum...
Nihayet evime geldiğimde yorgunluktan ölüyordum. Hemen bir duşa girip yatmak istiyordum. Hatta ertesi gün akşama kadarda uyuyabilirdim. Hiç halim kalmamıştı. Tabii biraz mutluluktan ayaklarımda yerden kesilmiş diyebiliriz. Boynumdaki kravatı çıkardığım gibi bir köşeye fırlattım ve kendimi olduğu gibi yatağıma attım. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum ama duş almadan yatamazdım. Ayaklarım çok ağrıyordu. Hemen ılık bir suya sokmak istiyordum. Yattığım yerde gömleğimin düğmelerini açmaya başladım ve tam o sırada kapı çaldı. Gözlerim direkt duvardaki gece 1'i gösteren saate çarptı ve şaşkınlıkla kalktım yataktan. Kapıya doğru gittim. Kim olduğu konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Kapıyı açtım.
O an karşımda öylece duran o bayılan kızdan başkası değildi...
" Ceketin... Telefonunda içinde kalmış. O kadar çok çaldı ki kapatmak zorunda kaldım. Teşekkür ederim. " dedi ve bana uzattı. Gözleri adeta kan çanağına dönmüş gibiydi.
" Evimi nereden buldun? " diye sordum direkt. Nedense aklıma gelen ilk şey bu olmuştu. Şaşkındım. Bu saatte bunun için mi gelmişti?
" Biliyordum zaten. İyi geceler... " dedi titreyen sesiyle. Gitmek istedi fakat ben hemen tuttum kolundan.
" Ne demek biliyordum? Pardon biz tanışıyor muyuz? Ayrıca bu saatte buraya nasıl geldiniz? Bunun hiç acelesi yoktu ki. Zaten iyi görünmüyorsunuz. " dedim fakat yüzüme boş boş bakmaktan başka hiçbir şey yapmadı.
" Bakın lütfen beni daha fazla yanlış anlayıp durmayın. Siz Seda'nın kuzeni değil misiniz? Yardımcı olayım lütfen. İsterseniz sizi eve bırakabilirim. Gerçekten kötü görünüyorsunuz. " dediğimde gözleri yine dolmuştu. Ve işte yeniden... O yasemen kokusu yine sarmıştı bedenimi.
" Merak etme, bu birbirimizi son görüşünüz olacak ama umarım... Umarım ben buradan arkamı dönüp gittiğimde sen çok geç kalmış olmazsın. Pardon sen değil, siz... Çünkü biz bugün tamda bu kadar yabancılaştık... " dedi ve yüzüne acı bir tebessüm kondurdu.
" Bu ne demek şimdi? Adınızı bile bilmiyorum. Sarhoş olabilir misiniz? " diye sordum. Aklıma gelen tek şey buydu.
" İsmim Ahu, önemli değil. Nasılsa çok kolay unutulabilecek bir isim. Boş yere hafızanızı meşgul etmenize gerek yok. Bende bu gece bazı insanlarla iki kere tanışmak zorunda kaldım ama ikisi de farklı kişilerdi... " dedi ve donuk bakışlarından süzülen yaşları elinin tersiyle sildikten sonra arkasını dönüp gitti... Donup kalmıştım. Söylediklerinden tek bir şey bile anlamamıştım. Ya kaçık olmalıydı ya da sarhoş. İyide evimi nereden biliyordu? Seda mı söylemişti? Neden bu kadar anlamlı konuşmuştu ki? Kafamı allak bullak etmişti. Arkasından bakmayı kestiğimde kapıyı kapattım ve içeri girdim. Telaştan telefonumun yokluğunu hiçbir şekilde fark etmemiştim. Hemen elimi ceketin cebine attım fakat elime başka bir şey gelmişti. Yavaşça tuttuğum şeyi çıkardım ve bir tek taş yüzükle karşılaştım... Ahu'nun tek taş yüzüğü ile...