GURURUMSUN

1141 Words
Bilmem kaçıncı ev, bir türlü bütçeme uygun ev bulamadım. Bir ay oldu. Yolda yürümeye karar verdim, belki görürüm bir ev niyetiyle. Bu ne kardeşim, yürü yürü bitmiyor. Çocuklar babasının yanında da, en azından vaktim bol bu aralar. Çocuklar gelmeden hallederim inşallah. Yolda giderken birden gördüm: giriş kat, önü bahçeye açılıyor. Ahh, hem de satılık! Hemen aradım. “Hafta sonu görüşebiliriz, uygunsa,” dedi ev sahibi. İki gün sonra bakacağım ama hissediyorum olacak. Görür görmez içim ısındı. İki gün sonra Ev 2+1, kutu gibi tabiri caizse. Çok sevdim. Ev sahibiyle baya sıkı pazarlık yaptık. Bütçemin bir tık üzeri ama olsun, sevdim. Araba artı üzerine nakit para… Anlaştık. Ev sahibine zaten hem araba hem de nakit lazımmış. Fiyatı düşmesinin sebebi de arabanın temiz, düzgün olması oldu. Hafta başı izin aldım devir işlemi için. Yetmeyen kısmı senet imzalayalım demiştim. Kardeşim destek çıktı, ona borçlandım. “Yabancı ile uğraşma, bana ödersin ufak ufak,” dedi. Tabii ki altın üzerinden almak şartıyla. Kabul ettim. Günün sonunda ev artık benimdi. Rahmi Bey’den taşınma işleri için izin istediğimde, ev alacağımı söylemediğim için kızdı. “Yardımcı olurdum,” dedi. Ben istemiyordum. Adam zaten neredeyse bütün okul masraflarını karşılıyor. “Benim çocuğum yok, torunlarım gibi oldular, bırak ödeyip mutlu olayım,” deyince kabul etmiştim. Fazlasına gerek yoktu, hem halletmiştim de… Hafta sonuna kadar yengemlerle temizlik işini, abilerimle de taşınma işini halledecektik. Ayrıldığım zamanda da böyle yapmıştık. İyi olmuştu, o zaman da kızmıştı abim, tek başına neden yaşıyormuşum diye. Ama ben kafama koymuştum, kendi ayaklarımın üzerinde duracaktım. Biz temizlikle uğraşırken, canım arkadaşım da boş durmamış, bize yemekler hazırlamış getirmişti. Yengemin, “Eylül, evin çok şirin, kutu gibi. Çabuk da temizlenir, toplanır,” demesiyle gülmüştüm. Bu kadın temizliğe takmış. O kadar çok incelemişti ki evi, üç günde içinden ancak çıkabildik. “Umarım çocuklar da beğenir yenge. Daha söylemedim sürpriz olsun diye. Bakalım ne diyecekler? Ebrar şimdiye kadar kardeşiyle aynı odayı paylaşıyordu. Ama bakalım liseye giderken de kabul edecek mi?” Artık arabam olmadığı için çocukları babası getirdi. Sürekli benim bir şeyleri yapamayacağımı söyleyen adam, ev aldığımı duyunca baya şaşırmış. Çok pişman… Ama yapacak bir şey yok. Elindekinin kıymetini bilseydi zamanında… İlk zamanlar parmağımda alyansı görünce burnu Kaf Dağı’nda, “Beni unutup yüzüğü çıkartamadın değil mi?” diye havalara girmişti. Ama durum farklıydı. Zaman ne kadar değişse de bazı algılar değişmiyor. Maalesef boşanmış bir kadın olunca ayrı bir gözle bakıyorlar. Parmakta yüzük varsa sorun yok. O yüzüğü parmağıma değil, kalbime takmayı isterdim ama olmayınca olmuyor. İş yerinde de ilk zamanlar karşılaştım bu durumla ama hallettim onu da. Daha sonra, adamlardan biri fena pataklandı tarafımca. Sonrasına da Rahmi Bey kovunca, diğerleri göze alamadı. Daha sonraki sene de şefleri olunca, konumum beni rahatlatmıştı. Evi çok beğendi benimkiler. İçim nasıl rahatladı, anlatamam. Yaz aylarını abimlerle geçirdi çocuklar. Kuzenleriyle vakit geçirmek her zaman daha çok mutlu ediyordu çocukları. Abimler de gittikleri her yere alıp götürdüler. Galiba yardım edebilecekleri tek konu buydu, üzmemek adına ben de kabul ediyordum. İzinlerimi ev için kullanınca, ben tam tempo çalışmaya devam ettim. Maaşımdan kira öder gibi bir kısmını kardeşime altın almaya, bir kısmını da araba almaya ayırıyordum. Kardeşim biliyorum ki almayacaktı altınları. Ben de tamamladıktan sonra geline doğum hediyesi olarak veririm diye başladım biriktirmeye… Yeni öğrendik, hamileymiş. Geliyor bir yeğen daha… Ebrar’ın ilk resmi turnuvası vardı. Hepimiz çok heyecanlıydık. Abimler, yengemler, arkadaşım Emine, Rahmi Bey ve eşi, annem bile gelecekti. Yusuf’a haber verdik. Babası olarak işten izin alsın, gelsin. Gelmezse hata zaten. Emine: “Arkadaşım, sana diyorum, biraz daha özen göster. Şu adamı bir çatlatalım,” dedi. Yeminle benden daha hırslı galiba. Ben içimde o kadar bitirmişim Yusuf’u, umurumda değil. “Yok be, ne özeneceğim. Şu an tek düşüncem kızım. Dualarım kabul oldu, başka kimseyi düşünemem,” dedim. Öyle de yaptım. Her zamanki gibi vazgeçilmez spor ayakkabılarım, geniş kesim kot pantolon ve tunik kombini ile hazırlandım. İş yerinde de toplantılar dışında bu tarz giyiniyordum. Sürekli düzeni kontrol amaçlı, sevkiyatların başında kumaş pantolon, topuklu ayakkabı olmuyor sonuçta… Maça az kaldı. “Allah’ım, darısı oğluma inşallah,” dedim. Oğlumu da güreşe yazdırdım. Vücutları gelişsin… Baktık yapamıyor, aklını kullanır mantığıyla yaklaştım. Yusuf da geldi. Uzun bir süre sonra ilk defa karşı karşıya geldik. İçim bir tuhaf oldu. Pişmanlık değil kesinlikle… Onun adına üzüldüm galiba. Gözlerinde pişmanlığın her tonu vardı. Derin bir iç çekti, merhabalaştık ve uzaklaştık. Fazlasına gerek yoktu. Çok çekişmeli geçti. Yürekler ağızda izledik. Kazandı kızım ilk maçını, bir sonraki tura geçti. Bu ekip turnuva maçlarının hepsine katıldı. Herkes tam destek… Son maça geldi. Kazanırsa altın madalya… Bir de söz vermiştim yıllar önce: “Eğer sporda ilerler, bir gün altın madalya alırsan, sahnede yanına gelip ‘Gururumsun’ deyip alnından öpeceğim.” Demiştim, kazanırsa yapacaktım. Herkes bu anın videosunu çekecekti. Belki daha yeniydi, dünya şampiyonu olmayacaktı ama benim şampiyonum olacaktı. İlk madalyası olacaktı bu, kazanırsa… İşte beklenen an! Maç çok çekişmeli geçti, rakibi çok güçlüydü. Ama Ebrar’ın beklentisi bendim. Kazanmak istemesi, sözümü yerine getirmemdi. Son saniyeler… Nefesleri tuttuk. Puanlar başa baş gidiyor. Bir puan alan kazanacak… Tek hamle, tek vuruş! Beklenen oldu. Son hamleyi Ebrar yaptı, aldı puanı. Canım kızım… Hakem kaldırdı kolunu, ilan etti. Bu anlarda kalktım yerimden. Hem ağlıyor hem koşuyorum kızıma doğru, şampiyonuma doğru… Ben de dâhil, antrenörü ve takım arkadaşları Ebrar’a yöneldik. Tebrikler, çığlıklar havada uçuşuyor. Ben de tabii ki gittim, kızımın yanına sarıldım sıkıca ve aldım yüzünü ellerimin arasına. Uzunca öptüm alnını, gözlerinin içine bakarak: “GURURUMSUN!” dedim. Dünyalar onun oldu, benim oldu. Dağıldık. Tören zamanı verdiler madalyasını, taktılar boynuna. Allah’ım, nasıl bir gurur, nasıl bir mutluluk… Anlatılmaz, yaşanır. Okulun ilk günü “Anne, çok heyecanlıyım. Lisede ilk günüm,” dedi yerinde duramayarak, tedirgince… “Merak etme şampiyon. Sen tek değilsin. Sınıftaki arkadaşların içinde aynı durum.” O günden sonra “Şampiyon” diye sesleniyordum ve o da seviyordu. Ben liseyi dışarıdan bitirmiştim, oğluma hamileyken. Lise anım olmasını çok isterdim, olmamıştı. Benim gibi değildi şampiyon, özgüvenli yetişti. Bunun da üstesinden gelirdi elbet. Beni tedirgin eden, birinci sınıfa giden oğlumdu. Tamam, seviyor, okulu tanıyor ama kaç senedir hep oyunla öğretildi ne öğrendiyse… Ödevler nasıl bitecek diye düşünmüyor değilim. Okulun ilk günü iyi geçti her ikisi için de. Servise yazdırdım ikisini de… Şampiyon da aklım kalmasın. Etraf kötü sonuçta. Oğluma da yetişemezdim zaten. Servis sabah evden alacak, okul çıkışı iş yerine bırakacaktı. Mesafe fazla olmayınca sorun etmediler. Servis geldiğinde, ofiste olmasam bile Rahmi Bey sevinçle karşılardı. İyiden iyiye torunu belledi adam çocukları. Çocuklar da ölen babamın yerine koydu ki galiba. Onlar da çok sevdi. Şampiyon biraz da olsa hatırlıyordu ama oğlum görmedi neredeyse dedesini. Daha bir yaşındaydı dedesi rahmetli olduğunda… Günler günleri kovaladı. Artık 35 oldu yaşım. Ne diyorlardı, yolun yarısı mı? İşte tam da ondan… İçimde bir hüzün. Güçlü gözükmeye çalışsam da aslında tükeniyor bu beden, bu ruh… Otuzdan sonra güncelleme geldi dedik, otuz beşte de drama mı yükleniyor, anlamadım ki? Hafta sonuna giriş yapacağız. Çocuklar babasına gitmişken ben de biraz spora gideyim, kendime gelirim belki. Çıktım işten cuma akşamı. Spor zamanı benim için. Nereden bileyim, hayatımın sürprizi ile karşılaşacağımı…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD