Eve gittim, yeşil-krem tonlarında olan eşofman takımımı giyindim. Spor çantama orada giyeceğim tişört ve taytımı, havlumla birlikte koydum. Suyumu da aldım mı, tamamdır.
Bu civarda bulduğum kadınlara özel de yeri olan bir spor salonu vardı. Giriş katta erkekler, üst katta kadınlar vardı. En alt katta da dövüş sanatları dersleri verilen alanlar… Ahsen Hoca içimden geçmişti ama güç kazanmıştım.
O bölüm karma olduğu için orada kapalı bir takım giyiniyordum. Ahsen Hocam yurt dışında tatile gitmişti en son, geldiyse bir maç ayarlasak, uzun zaman oldu ringe çıkmayalı.
Spor salonuna az kalmıştı, elimde telefonla uğraşarak yürüyordum. Evet, zararlı, düşebilirsiniz ama ben düşmeden kafama bir şey geldi. Sert bir cisim… Neye uğradığımı şaşırdım.
---
Alaz YAZICI
Evden ayrılıp buraya yerleşmem çok iyi geldi. Uzun zaman önce yapmam gerekiyordu. Gülce’den ayrıldıktan bir süre sonra annem, tekrar evlenmem için baskı yapıp duruyordu. Oradan uzak olmak en iyisi.
Belki annem de beni o yapışkan kızla evlendirmekten vazgeçerdi.
Kafa dağıtmak için yürüyüşe çıkmıştım ki telefonum çaldı. Yine işle alakalı sorun… Acil çözmemiz gerekiyor bu sevkiyat işlerini. İnternet satış mağazamız var, tamamen kendim kurdum. Hızla büyüyor, ürünlerimizi muhafaza edip sevkiyatlarını tek bir noktadan yapabileceğimiz bir yer lazımdı…
“Tamam, en kısa zamanda çözüm yolu bulacağız. Siz elinizden geldiğince hızlı hareket etmeye çalışın,” deyip telefonu cebime koyacaktım ki, o aradı.
Annemin başıma bela ettiği süslü bebek Sevda… Meşgule attım ama yok, açana kadar arıyor. Kaçışım yok, açtım.
“Aşkııım, evden ayrıldığını duydum. Adresini at da gelip sana yardımcı olayım. Erkek adamsın, yapamazsın tek başına,” dedi cırtlak sesiyle. Sanki onun elinden çok gelir ya! Güzellik salonlarından çıkabilseydi belki öğrenirdi de… Bir bilse, evden değil şehirden ayrıldığımı!
“Beni bir daha arama demedim mi? Yok ihtiyacım falan, işine bak, kuaför salonuna falan git sen,” dedim ama yok, laftan anlamıyor. Kafa dağıtmaya çıkmıştım değil mi? Çok güzel dağıldı! İyice sinirlerim gerildi. Sevda’nın susmayan çenesini daha fazla dinleyemezdim, kapattım telefonu suratına.
Hiçbir şey duymak istemiyorum artık.
“Bir rahat bırakın arkadaş, ben de insanım.” Elimdeki telefonu umursamadan fırlattım.
“Anasını satayım, bu ne lan!” diyen sesle bir an şaşırdım.
Karşımda yeşil eşofman takımı giymiş, başında çiçekli şalı olan bir kadın küfür ederek etrafa bakmaya başladı. Hiç yakışıyor mu ağzına o küfürler! Hemen yanına gittim. Bir yandan kafasını tutuyor, bir yandan da laf sayıyordu. Burnuma gelen kokusu içime huzur verdi. Bu neydi böyle? Bu kokuyu ömrümün sonuna kadar koklayabilirim.
“Hanımefendi, özür dilerim. Sizi görmedim, kusura bakmayın,” dedim. Kafasını kaldırmasıyla:
“Kafamı yardın be adam! Git duvara at atacaksan, ne diye ulu orta atıyorsun!” diye bağırmaya başladı.
Yardım etmeye çalışıyordum ama, bu ne sinir! Azıcık kafasına telefon geldi sadece. Elimi uzattım:
“Dokunma lan bana! Çek git, akşam akşam başıma bela olma,” dedi ve hızlı adımlarla kafasını tutarak ilerideki spor salonuna girdi. Elim havada kaldı…
Arkasından baka kaldım. Asi kadın… Ne laf saydı o öyle! Spor salonuna girdi. Baktım, fena yer değil. Eskiden de kafa dağıtmak için gider, spor yapardım. İçeriye girdim, baya donanımlı bir yermiş. Alt katta ring alanı bile var. Biraz yumruk atmak her zaman rahatlatmıştır beni. Hemen kaydımı yaptırdım.
Gülce sevmezdi böyle aktiviteleri, ben de uzaklaşmıştım onun için. Ama tekrar başlamakta fayda var.
---
EYLÜL’DEN
“Akşam akşam kafamız şişti, iyi mi?”
Dengesizin yanından ayrılıp spor salonuna girdim. Üzerimi değiştirip salona girmeden lavaboda elimi yüzümü yıkadım. Alnımın kenarı kızarmış, az da şişmiş.
“Hay Allah, akşam akşam başımıza gelene bak ya.”
İlk yürüyüş bandına çıktım. Fazla durmadım, yüksek tempoda beş dakika koşup dambılların oraya geçtim. Her gün iş-ev arası yeterince yürüyorum, fazla oyalanmaya gerek yok. Bir saat kadar spor yaptım, arada da içimden kafama telefon atan adama saydırdım. Tam antrenmanı bitirdim ki Ahsen Hocam geldi.
“Ooo Eylülcüğüm, sen uğrar mıydın buralara?” deyip tatlı tatlı sitem ederken, uzun zamandır gitmediğimi fark ettim.
O kadar yoğun birkaç ay geçirdim ki buraya gelmek aklıma gelmedi.
“Hocam, siz olmayınca tadı olmuyordu, ben de gelmedim,” dedim. Karşılıklı güldük.
Ahsen Hocam:
“Madem geldin, hazırlığın varsa ringe inelim,” dedi. Ama maalesef aşağıya uygun kıyafetlerim yanımda değildi. Zaten çok yorulmuştum, bugün iş yoğundu. Hafta sonuna giriş olduğu için bütün araçların yüklenmesi gerekiyordu. Akşama kadar kontrol için başlarındaydım, ofise hiç gitmedim.
“Maalesef hocam, hazırlığım yok. Pazar gününe ayarlayalım, uzun zaman oldu ringe çıkalım,” deyip soyunma odasına yol aldım.
Duş alıp üstümü giyindikten sonra portakal çiçeği kokumu da tazeleyip kendime geldim. Şimdi eve gidip sabaha kadar deliksiz bir uyku çekebilirim. İyi geldi spor, yarın da gelirim zaten. Yarım gün, Pazar gününe antrenman olur.
---
ALAZ’DAN
Spor salonunun kapısından çıkarken tekrar o kokuyu anımsadım. Nasıl bir kokuydu… Hâlâ buralarda, nasıl huzur veriyor.
Eve doğru yürüdüm. Hava güzeldi, hafif esintili. İçim rahatlamıştı sanki artık. O kokudan mı, yoksa telefonu kırdık, bir saattir kimse aramıyor ondan mı, bilinmez. Bu gece rahat uyuyacaktım. Fazla kaçamazdım. Sabah yeni bir telefon almam lazım, yere düşünce ekranı paramparça olmuş.
Eve girdim ve kaos! Yerleşmesi gerekiyor, her yer her yerde. Umursamadan yatağıma uzandım. Aklıma bugünkü kadın geldi. Neydi o haller… Tamam, haklıydı ama insan o kadar da sinirlenmez ki!
“Sinirlenip telefonu fırlatan adam mı diyor bunu?” diyen iç sesime, “Sus!” dememi söyledim ve uyudum. Sabah kalktığımda biraz araştırma yapacaktım.
Erken saatlerde kalktım. Lacivert takımımı giyindim. Bugün birkaç yere gidecektim. Bize uygun bir şirket bulmam gerekiyor en kısa zamanda, yoksa altı yıldır ilmek ilmek büyüttüğüm satış sitem çöküşe geçecek. Piyasa çok tehlikeli, özellikle sosyal medya. Eğer teslimatlarla sorun olup olumsuz yorum alırsak hemen haber yayılır ve işler düşer.
Eski bir arkadaşımın yanına gittim. Piyasayı takip eden biriydi, belki öneride bulunur. Ofisine girer girmez:
“Ooo, sen buralara gelir miydin Alaz Bey?” diyerek beni karşıladı.
“Durumları biliyorsun kardeşim. Gülce’den sonra bir yere sığamadım.”
“Ve baba evine geri döndün,” dedi. Üniversiteyi beraber okumuştuk burada. Gülce ile evlenince de gitmemiştik, burada yaşamaya devam etmiştik. Ama ayrılınca yapamadım ve memlekete geri dönüş yaptım. Şimdi tekrar aynı şehirdeyim.
“Evet kardeşim, ama orada da olmadı. Ben de kendimi işime vermeye karar verdim. Şimdi ise işim büyüyor ve geliştirmem gerekiyor.”
Metin:
“Elimden ne geliyorsa yardım ederim. Sen neye ihtiyacın olduğunu söyle.”
“Satışa sunduğum ürünlerim var. Sitemde satış yapan mağazaların dışında kendi adımıza satışı gerçekleşen ürünler… Ama sorun şu; ürün çeşidimiz çoğaldı ve dağıtım işleriyle yakından ilgilenilmeli.”
Metin biraz düşündü:
“Yani sana depo lazım ama bu depolardan ürünlerin paketlenip kargolanacak,” dedi. Aklında bir şeyler var gibiydi…
“Evet kardeşim, ama bu işleri tek başına yapamam, fazla gelir. İşinde tecrübeli birileriyle ortak olmayı düşünüyorum.”
Metin ayağa kalkıp yanıma geldi.
“Aslında biri var kardeşim. Ama ürünleri paketleyip kargolamıyor. Ürünleri depolarında muhafaza ediyor, yeri olmayanlar için. Sonra da onlar nereye gönderilmesini istiyorsa oraya gönderiyorlar.”
Kaşımı kaldırıp “devam et” derecesine baktım, zira bana bu şekilde yaramazdı ki.
“Sahibi artık yaşlanmış, bir varisi de yok. İşini devir etmeyi düşünüyormuş. İstersen bir görüş. Alanları ve çalışanları işine yarayabilir. Şu ana kadar onlarla çalışanlardan olumsuz bir duyum almadım. Senin istediğin düzeni sağlayıp yardımcı olabilirler,” dedi.
Aklıma da yattı. Dediği kişiyle mutlaka görüşecektim.
Biraz daha yanında sohbet edip, daha sonra bir şeyler yapmayı planlayarak yanından ayrıldım. Akşam olmak üzereydi. En iyisi eve gidip dinlenmek. Yemek işini de halletmem gerekiyor.
---
EYLÜL’DEN
Bütün gün ofisteydim. Henüz yeni bir anlaşmamız olmadığı için hafta başına da sakin başlayacak gibiydik. Planları düzenledim, yoldaki adamlardan gittikleri yer hakkında bilgilendirmeleri de aldım. Pazartesi yerlerine ulaşmış olacaklardı.
Rahmi Amca gelmemişti. Yeni aldığı bahçeye gidiyordu son zamanlarda. Fırsat buldukça yazın hafta sonları arada biz de gittik. Ufak tefek ekim işleri iyi geliyordu onlara. Bazen aklıma gelmiyor değil ya; işleri bırakırsa… Adam yaşlandı, devir edeceği bir varisi de yok. Sürekli, “Yaptıklarım bana yeter. Artık emekli olacak yaştayım,” deyip duruyordu.
“Kaç senedir çalışıyorsun, elbet vardır seni önereceği, referans olacağı bir yerler,” diyen iç sesime, “Olur mu ki acaba? Lise mezunu birini bu pozisyona yakın bir işe bir referansla alırlar mı?” diye sormadan edemedim. Neyse… Akşam olmak üzere. Su akar, yolunu bulur diyelim de çıkayım artık. Eve gidip oradan da biraz antrenmana gideceğim daha…