Üvey babamın uyuduğuna emin olduktan sonra üzerime en bol elbisemi giyinip saçımı topuz yaptıktan sonra derin bir nefes alıp baş örtüme iyice sarıldım. Hızla pencerenin önüne gelerek odamın camından dışarıya baktım. Pencereyi açıp dışarıya baktıktan sonra hızla pencereden atladım.
Köşenin dibine sinerek adım sesi var mı diye etrafa bakındım ilerde konuşan adamlara duyulmamaya çalışarak Hızla koşarak alçak duvarın üzerinden atladım. Daha sonra büyük bir adım atıp koşmaya başladım. Bundan sonra daha durmazdım. Hızlı koşmak zorundaydım. Tarlaya gidip gelmek epey işime yarasa da yine de bir süre sonra nefesim tıkandı.
Bir köşe başında duvara tutunup biraz dinlendikten sonra sert bir soluk bıraktım.
"Ulan senin gibi ağanın ben... Senden memlekete ne hayır gelecek orospu çocuğu. Seni yetiştiren ana babanın ben sülalesini seveyim. İyi bir şerefsiz yetiştirmişler." Atahan ağanın kulaklarını çınlattıktan sonra etrafa bakmayı unutup yola atladım. Son anda bir fren sesi sessiz olan ortamın gür sesi olduktan sonra kalbim hızla atmaya başladı. Gece gece kim geziyor sokakta arkadaş. Hadi beni zorum pislik Atahan ağa yüzündendir bu arabadakinin derdi neydi?
Arabanın kapısı açılır açılmaz, büyük ihtimalle bugüne kadar gördüğüm en iri yarı adam arabadan indi arabadan. Gözlüğü mü geriye itip ağzım açık önümde ki adama bakarken
"Kör müsün lan sen? Koskoca arabayı görmedin mi?" resmen anırmıştı ayı yarması.
Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı.
"Yok gördüm de bilerek atladım yola. Çünkü arabanın altında ezilme gibi tuhaf fantazilerim var. Senin araban çok cazip göründü gözüme" dedim aynı sinirle.
Bana yaklaşıp önümde durdu. Korkuyla bir kaç adım geriye giderek duvara yaslanarak durdum. Kaçış yoksa burnu dik tutmak gerekirdi. Adam yüzümü görmek için bana doğru eğildi. Ay ışığının aydınlattığı kadarıyla bana baktı. Elini yüzüme uzatırken kalbim korkuyla hızlandı.
"Ne-ne yapıyorsun?" diye sordum başımı yana yatırırken. Adam gözlüğü mü eline alınca çatık kaşlarla ona döndüm.
"Madem gözlük takıyorsun, gecenin bir yarısı dışarıda ne işin var be kadın?"
Sanki kocam da hesap soruyor. Ayıya bak.
"Sana ne?"
Adam sinirli bir soluk alıp
"Sen kime sana ne diyorsun ufaklık?"
Sesi kulakları mı tırmalarken
"Senden başka biri olmadığına göre?"
Sinirle elinde ki gözlüğü mü elime aldım. Zaten görmüyordum birde gözlüğü mü alıyordu pislik. Ellerimle onu ittim ama herif kaya parçası gibi yerine yapışmıştı. Sert solukları kulağıma dolunca sinirlendiğini anladım. Adam sinir hastası ve buraların sahibi zannediyordu kendini anlaşılan. Yok yani bu cesaret nereden geliyordu?
"Bu gece sinirleri mi zorluyorsun ufaklık ve bunu hiç tavsiye etmem" dedi ukala bir şekilde.
"Çekil o zaman önümden gideyim" dedim tıslar gibi.
"Buna ben karar veririm" dedi çocuk gibi inat ederek.
Bir süre sessizlik oluştu. Gözlüğü mü geriye iterek
"Kimsin sen?" diye sordum.
"Seni ilgilendir..."
Ayağına basıp onu ittim. Hızla koşarak ordan uzaklaşmaya başladım.
"Seni küçük.." diyeceği şeyleri yuttu. Hızlı koşmak işime yaramış kaçmıştım. Yani umarım. Narsist pislik. Ufak dağları ben yarattım havasında. Benim derdime bak, birde onun derdine bak. Yine yorulunca durup etrafıma baktım. Arada kısa yol kullanarak istediğim yere ulaşmıştım. Kapıyı çalınca hizmetçi kız kapıyı açtı. Şaşkın bakışlarla bana bakıp
"Bir şey mi oldu Sahra?"
Arada buraya geldiğim için hizmetçi kızla arkadaş gibi olmuştuk.
"Furkan abiyi görmem lazım acil bir mevzu var"
"Furkan bey şu an evde değil. Nereye gittiğini de bilmiyorum"
Bıkkın bir nefes verdim. Zamanım yoktu. Gecenin bu saatinde Furkan abi niye evde değildi?
"Bana bir kağıt kalem verir misin? Furkan abiye not bırakmam gerek"
Kız başını sallayıp içeriye doğru giderek kısa süre sonra geri döndü. Elinde ki kalem ve kağıdı alıp kısa bir özet geçtim. Artık gerisini kendi bilirdi. Umarım korkup kaçmazdı. Yoksa ablam gerçekten yıkılırdı. Sonuç olarak iki türlü yıkılışı kaldıramazdı. Notu kıza verdikten sonra
"Mutlaka ver Furkan abiye bu çok önemli"
"Sorun nedir Sahra?"
"Şu an konuşmak için zamanım yok Melike. Daha sonra konuşuruz, şimdi gitmem lazım"
Melike başını sallarken
"İyi geceler" diyerek yeniden koşmaya başladım. O dağ ayısı ile karşılaştığım yerden geçmedim. Belki oradadır falan onla hiç uğraşamazdım. Bizim evin yakınına geldiğim zaman etrafı gözetleyip duvardan atladım. Bir özel harekat edasıyla yerlerde sürünerek odamın önüne geldim. Haydar baba Zeynep'in kaçmayacağına o kadar emindi ki bizi gözetlemesi için iki köylü ayarlanmıştı ve görünende olduğu gibi onlarda başarısız olmuşlardı. Yani en azından benim kaçıp tekrar eve dönmem konusunda.
Hızla duvara tırmanıp odama girdim. Yatağımın üzerinde gördüğüm karaltı ile kalbim stresle hızlanmaya başladı.
"Geldin mi Sahra?"
Baş parmağı mı ağzıma koyup başımı yukarı aşağı hareket ettirerek korkumu hafiflettim.
"Ödümü patlattın abla. Evet geldim"
"Özür dilerim canım. Korkacağını düşünmedim. Furkan ile konuştun mu?"
"Hayır. Evde değilmiş ama not bıraktım. Mutlaka ona ulaşacaktır"
Ablamın sert soluğu kulağıma doldu.
"Sence ne yapacak?"
Bu sorunun cevabını bende bilmiyordum ki.
"Açıkçası bilmiyorum abla"
Üzerimde ki kıyafetleri yavaş yavaş çıkarıp bir kenara bıraktıktan sonra pijama takımı giydim.
"Bu gece seninle uyuyabilir miyim Sahra?"
Hiç düşünmeden
"Elbette Zeynep abla, benimle uyuyabilirsin"
Yatağa önce ablam girdi ardından ben. İkimizde sırt üstü uzandık. Ablamın uyuyamayacağı kesindi ve bende korkuyordum.
"Yarın ne olursa olsun senden ayrılacağım için üzülüyorum"
"Biz ayrılmayacağız. Nerede olursan ol bir gün seni mutlaka bulacağım"
"Sende benimle gelsen?"
"Sen gittikten sonra bende gideceğim burdan ama seninle gelemem."
"Nereye gideceksin?"
"Yaşlı bir anne annem var merkezde oraya giderim"
"Babam seni bırakır mı?"
"Baban benim üvey babam. Üzerimde hak talep edemez. Etse de kanunlar var"
"Umarim her şey gönlünce olur Sahra. Umarım Furkan gelir beni alır. Durumumu düzeltince seni bulacağım"
"Bulacağını biliyorum"
Ablam bana sarılınca bende ona sarıldım. Geç saatlere kadar dertleşip sabaha doğru uyumuştuk. Sabah kapının çalınması ile sıçrayarak uyanmıştık.
"Kalkın kahvaltı hazırlayın" diyen haydar baba ile derin bir nefes alıp yataktan indim. Üzerimi giyinirken
"Sen dinlen abla. Ben kahvaltıyı hazırlarım" diyerek üzerimi giyindikten sonra odadan ayrıldım. Kahvaltıyı hazırlayıp Haydar babayı masaya çağırdıktan sonra çayını doldurdum. Haydar baba masaya gelince çayını önüne koydum.
"Zeynep nerede? Babasına tavır mı yapıyor?"
"Durumunu biliyorsun"
Konuşmamı beklemeden haydar baba sözümü kesti.
"Ben ona güzel bir gelecek vaat ederken onun bana tavır yapması akıl karı değil. Ona aklını başına almasını söyle. Bu akşam Atahan ağa gelip onu alacak"
Bıkkın bir nefes verip mutfaktan ayrıldım. O keyifle zıkkımlanırken ben ablamı teselli ediyordum. Haydar baba gidince ablamı zorla mutfağa getirdim. Bir kaç lokma yedirdikten sonra yine masayı ben topladım. Ablamın eli ayağı tutmuyor gibiydi stresten ve onu anlıyordum.
Zorla akşamı etmiştik. Ablam elinin tırnak arası etlerini yiyip bitirmişti stresten. Saat 8 i geçerken Haydar baba bana seslendi. Sert bir soluk bırakıp yanına indim.
"Zeynep en güzel elbisesini giysin. Bir saat kadar sonra Atahan ağa gelecek"
Hay Atahan kadar. Başımı sallayıp yeniden ablamın odasına çıktım. Ablam bana sorgulayan gözlerle bakarken
"Hazırlanmanı söyledi. Atahan ağası gelecekmiş"
Ablamın stresle elleri titrerken ellerini tuttum.
"Lütfen sakin olur musun abla"
"Nasıl olayım Sahra? Beni istemediğim birine veriyor"
Biz konuşurken cama atılan küçük taşla bakışlarımız orayı buldu. Ablam hızla cama giderken bende peşinden gittim. Ablam camı açıp
"Furkan" dedi.
Gece bizim için işte şimdi başlıyordu...