Selim içeri girerken, Yakup beyler de evlerine gitmek için vedalaşıp çıktılar. Engin müsade isteyip odaya geçtikten sonra cebinden
kutuyu çıkartıp hediyeyi Elif'e verdi.
Arkasına bakıp Selim'in gelmediğinden emin olunca, "Bunu unutmuşum, Selin ver gel diye zorladı." deyince Hakan merak ederek, "O nasıl?" diye sorarken Selim içeri girdi.
Engin, Selim gelince sustuğu için sinirlenmeye başlamış gibi bakarak, "Bana bak damat, ilk dayağını boş sebeplerden yeme istersen. Ne oluyorsa söyleyin artık, gizlemeyin, bıktım, usandım..." deyince Engin yine Yavuz beyin yüzüne baktı.
Selim, daha da kızıp, "Baakk hâlâ!" desede Yavuz beyin cevabını Hakan vererek tekrar, "Engin söylesene, Selin nasıl?" deyince Engin yutkundu.
"Hakan abi, Selin iki yıl önce kezban teyzeyle konuşunca da hastalanmıştı, ben gidip görmedim ama Seçkin'e sorduğumda şuan ki durumuna benzer bir şeyler söylemişti. Vitrinlerinde ki Seçkin'in sünnet resmine bakarak dalıp dalıp gidiyormuş, şimdi de bir elbise var, buraya gelirken giymiş herhalde gittiğimde makinenin başında onun tamburda bir o tarafa bir bu tarafa yıkanmasını izliyordu. Yavuz amca-yani babamları değil ama sizi sordu. 'Elif Kaan beni biliyor mu? Beni severler mi?' dedi, 'En çok hangisi sever' diye sordu."
"Benim sevdiğimi söyleseydin." diyen Hakan'ın gözlerinden iki damla yaş süzülü verince, Leyla sırtını sıvazlayarak destek olmaya çalıştı.
Engin, Atakan ve abisinden yaptıklarını öğrendiği için, onun adına konuşarak. "Babacığım, Selin gerçekten böyle bir kız değil, yani o söylediklerine çok şaşırdım. Asla söylediklerini yapmaz, gerçekten aslında çok iyi bir kız, ben bilsem Ona Elif'i söylerdim o da gelmezdi."
Selma hanım, "Selin bilmiyor muydu?" diyerek Elif'i gösterince Engin devam etti, "Yok anne, bilmiyordu. Ben Melek teyzelerin söylemeyeceğini bildiğim için Selin'i nişana çağırmadım. Atakan'la bana sürpriz yapmak istemiş." deyip dudaklarını gerdikten sonra, "Asıl sürprizi o yaşamış." dedi.
"Sabah arabaya biner binmez, 'içimde bir sıkıntı var yavaş git, dikkatli sür" deyip duruyormuş. Atakan, 'Yine hissetti ama Selin başka bir yere daha gidecekti, arkadaşının nişanı vardı oradan bile vazgeçti' dedi."
Elif, hâlâ Selin'in nefretini Kezban hanıma yorarak, "Kim bilir bizimle ilgili ne söyledi de kız daha bizi bilmeden nefret ediyor?" deyince Engin, "Atakan'a sana söylediğini söyledi demiş, yani seni İstanbul'da istemediğin biriyle evlendirecekler."
Selim, bunu duyunca hüzünlü bir gülümsemeyle burnundan nefes verip kafasını iki yana salladı.
Engin, devam ederek, "Yavuz baba, Kezban teyzeyi kimse sevmezdi ama o Selin'i çok seviyordu. Hatta hastanedeyken, gizli gizli ağlayıp, 'Ona bir şey olursa ben Selim'imin yüzüne nasıl bakarım, ona ne derim.' demişti." deyince Hakan ve Selim birden irkildi, Hakan ayağa kalkıp, "Ne dedi ne dedi?" diyerek tekrar ettirdi.
Hakan'ın heyecanla, "Selim, Selim yaşıyor o zaman baba! Köye gelmiş demek ki? Ben gideyim, Kezban teyzenin ayağına kapanayım, sorayım baba, bekli dayanamaz söyler." demesine Yavuz bey başını iki yana sallayıp, "Gelse de yaşıyor olsa da bize söylemez oğlum, boşuna uğraşma." deyince Engin tasdikler gibi, "Hakan abi, benim duyduğumu görmedi, hatta yanına gelip beni görünce de bir daha konuşmadı." dedi.
Selma hanım, kuzeninden nefret eder gibi, "Onun pis kinini benden iyi kimse bilemez oğlum, ölse de söylemez!" deyince, Hakan yine de sevinç göz yaşlarını Selim'le paylaşıp, "Olsun lan, yaşıyor ya, önemli olan da o." deyip kucaklaştı.
Selim: Abisine sarılmayı sürdürürken, "Baba, kayıp dosyayla birleştirip, sabotaj, faili meçhul olarak tekrar ben açsam?.." deyince, Yavuz bey şiddetle karşı çıkarak, "Ne ooo kardeşini katil olarak mı arayacaksın, hayır!.." diyerek odasına gitti.
Yavuz Bey'in bunu yapması konuyu kapatın demek oluyordu. Selim ona rağmen annesi ve abisinden destek almak ümidiyle yüzlerine bakınca, Hakan'da babasının sözünü dinlemesi için, "Sen git kayıp şubeyi biraz didikle, yıllar geçti diye umursamıyor olabilirler, belki yeni gelişmeler olmuştur."
Selim, abisinden desteği alamamış ve morali bozularak odasına gitmişti. Sırt üstü yatağa uzandı, ellerini başının altında birleştirip bir süre tavanı izledikten sonra telefonunu çıkartıp Nurseli'ye mesaj yazdı.
"Moralim çok bozuk sesini duymak istiyorum." bir kaç dakika bekleyip mesajın iletilmediğini görünce aradı, telefonu kapalıydı.
Sesli mesaj atarak, "Sana çok ihtiyacım var gülüm, lütfen mesajımı alır almaz bana dön, ben bu zor günleri sensiz geçiremem."
Bir süre daha yatıp sonrasında yatak kendine batınca kalkıp dışarı çıktı. Cezaevine gidip Mustafa'yla konuşmak istedi... •~~~~~~•
... Elbisem sıcağımda kurumuştu ama bu seferde benim göz yaşlarımla ıslanıyordu.
İnternetten, kimseye duyurmadan DNA testi nasıl yapılır ona bakmak için telefonumu açınca Selim'in mesajını aldım.
Ben ondan daha kötüydüm ama ne olduğunu merak etmiştim. Selin'in yaptıklarını duyup üzüntüsünü benimle atmaya çalışacaktı, emindim.
Gücümü toplamalıydım, DNA testinden sonra bu saçmalıklarımı ona gülerek anlatacaktım.
Birden iyi ki Selin olduğumu söylemedim diye düşündüm, iyi ki Selim öğrenmeden ben öğrenmiştim...
Selim'e belli etmeden bir şekilde imzasını alıp test yaptırmam lazımdı, bunun için de güçlü olmam gerekiyordu.
Birden içimi başka bir korku sardı, ya Elif resimlerimi annesine gösterirse, artık oda beni tanıyordu. Elif'le buluşup resimlerimi silmeliydim.
Neden gidip hesap sordum ki diyerek kafama vurdum. Yine ani bir karar vermiş ve yine pişman olmuştum.
Elif'te Selin'in yaptıklarını öğrenmiş olmalıydı, Engin'den resimlerime bakmak isteyebilirdi. Her türlü acınacak hâle gelmiştim.
En iyisi ortalıktan kaybolmaktı. Ama bu sefer on kere düşünüp bir defa hareket edecektim. Acele işime, son bir acele ile devam edip Engin'e mesaj atarak yanıma çağırdım.
Savaş'la Atakan'ın gittiğini bildiği için, "Hemen geliyorum!" demişti. Geldiğinde ağzını arayıp ona göre hareket edecektim...
Selim, mesajı aldığımı gördüğü halde aramadığına göre müsait değildi. Bende tekrar rahatsız etmek istemedim. Galeriye girip resimlerimize bakmaya başladım, ben Selim'e benzemiyordum kii, göz yapılarımızın benzemesi dışında pek bi benzerliğimiz yoktu, Elif ise asla ikizim olamazdı, o daha farklıydı, aslında ben Selim'e Elif'ten daha fazla benziyordum. Elif'le ikiz olsam ona benzemeliydim, yada huyumla benzerdik, ama ben kimseye benzemiyordum.
"Yooo yoooo değilim, onların hiç bir şeyi değilim!" diyerek sesli düşünürken Nazlı elinde polarla yanıma geldi, "Hava serinledi, üşüme." deyip omuzlarıma örterken, "Nazlı sen Engin'in nişanlısını daha önce gördün mü?" diye sordum.
"Evet gördüm?" deyince, "Sence ben onunla benziyor muyum?" dediğimde verdiği cevapla dört kat aşağıya atlamak istedim.
"Selin, sen Elif'e değil ama Selma teyzeye benziyorsun, Özellikle de gözleriniz, ne de olsa uzaktan akrabasınız o yüzden."
Bir insanın nefesi, ya ağzı burnu kapatılarak yada boğazı sıkılarak kesilebilirdi ama Nazlı benim nefesimi bir cümleyle kesmişti.
Burnumla aldığım nefes, ciğerlerime yeterli gelmemiş ağzımla da almaya çalışmıştım. Elimle elbisemin yakasını gevşetmeye çalıştım, Selim'imin aldığı elbise nefes almama engel oluyor gibiydi.
Nazlı hemen koşup kolonya getirip yüzüme boynuma bileklerime sürmeye başladı.
İkinci defa çocukluk arkadaşıma sert davranarak ellerini itip, "BIRAAAAKKK!" diye bağırdım. "GİİİTTT İSTEMİYORUM."
Beni onlara benzetecek kimseye acımıyordum. Aşkıma kimse engel olamayacaktı. Doğru olsa bile Selim'den ayrılmayacaktım. Ona söylemek gibi bir niyetim yoktu...
Onu abi olarak ben seçmedim ama sevgilim olarak istiyordum. Daha ilerisi de olsa umurumda değildi... Benim suçum değildi. Günahı da vebali de anne babasındaydı.
İlk fırsatta Selim'le aramdaki engelleri kaldırarak işe başlayacaktım...
... Engin gelene kadar kulaklığımı takıp müzik dinleyerek plan yapmaya başladım...
Derdim gizli kimselere diyemem
Bir derdi sevdaya saldı yar beni,
Ben kendi halımla yanar dururken
Bir derdi sevdaya saldı yar beni dost dost...
Yara doğru aktı gönül deresi
Sargı tutmaz imiş aşkın yarası
Böyle imiş bu dünyanın töresi
Bir derdi sevdaya saldı yar beni dost dost...
Akarsu derdimi çekeyim dara
Neyimi söyleyim kör oğlu köre
Dünya düşman olsa sevdim bir kere
Bir derdi sevdaya saldı yar beni...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Kirpiğin kaşına da değdiği zaman
Bekletme sevdiğim de vur beni beni
Sevdanın şafağı da söktüğü zaman
Diyardan diyara da sür beni beni
Saçların rüzgarı da tel tel biçen de
Dudağın dilinden de şerbet içen de
Gönlümde duygular da ateş saçan da
Ateşten gömleğe de sar beni beni
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Engin gelip yanımda durunca kalkıp boynuna sarıldım. Hıçkırıklarla ağlıyordum. Selim'imi en son gören oydu, gözlerinde onun izi vardı, doyamadığım yarimin kokusu vardı.
Ağlamama biraz izin verdikten sonra beni sandalyeye oturtup yere düşen poları silkeleyerek dizlerime örttü. Bir süre de oturduğum yerde konuşmadan ağladım.
İlk planımı devreye sokmak için, masada duran sudan bir yudum içtikten sonra, nefes alıp vererek, "Acıktım." dedim yaşlı gözlerle bakarken.
Kızlar yattığı için onlara bir şey söylemeden mutfağa gitti. Bende önüme gelen kendi yıkılmadığı gibi beni de yıkmayacak şeylere destek alarak yürüyordum.
Engin, dolaptan bir şeyler çıkartırken, "Ben makarna istiyorum" dedim "Baharatlı domates soslu makarna." Çıkarttığı tencereleri tekrar dolaba koyup, makarna için tencere ararken, telefonunu istedim.
Ona da itiraz etmeden hemen verdi. Galeriden resimlere bakma bahanesiyle çaktırmadan resimlerimi silmeye başladım, bir yandan da orada ne yaptığını sordum.
"Elif beni merak etti mi?" dedim, Musluğu açıp suyu koyarken, "Evet bende söz verdim, seninle birlikte onu da yemeğe götüreceğim." dedi.
Bir resmimi daha silerken derin bir nefes çekerek bu dediğinin olmayacağını ima ettim.
Yıkadığı domatesleri rendelerken, bende son olarak telefonundan numaramı silip yerine eski numaramı kaydettim. Aslında bir kaç gün sonra bu numaramı da iptal edecektim ama şimdilik bu numaram da onda kalmasa iyi olurdu.
Engin makarnayı yapana kadar benim işim bitmişti. İlk defa bir yemeği isteyerek, istemeden yemiştim, Selim'im için, ondan ayrılmak istemediğim için zorla yemiştim...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim, Mustafa'nın sorgusundan eli boş çıkmıştı, aslında bunu bekliyordu ama yine de zamanını geçirmek için denemişti. "Doğan komisere ne söylediysem o ısrar etme" diyor başka da bir şey söylemiyordu.
Ama yüzündeki pişmanlık katillik göstergesi değildi, Selim onun masum olduğunu ispatlayarak çıkartmak istiyordu, çünkü karısının babası intikam yemini etmişti. Tıpkı Selin gibi. Selin'in kendisine ettiği yemin gibi. Nurseli olmasaydı ne yapardım acaba diye düşünerek sahile gitti.
Eski günleri düşündü, Selim'in öldüğüne hiç bir zaman inanmamıştı ve artık bir kanıtı da vardı. Selim köye gelmiş yada bir şekilde varlığını hissettirmişti. Artık babasının emanet gördüğü Selin'le evlenmek zorunda da değildi.
Nurseli ile arasında hiç bir engel kalmamıştı.
Teybi açarak müzik dinlemeye başladı.
Söküp atılmıyor, bende mi kusur?
Doğarken kök salmış öze saçların
Bir kara sevda ki ya büyü ya sır
Sığmıyor kaleme, söze saçların
Bir kara sevda ki ya büyü ya sır
Sığmıyor kaleme, söze saçların
Örgüde bir başka, düzde bir başka
Gizlendiği zaman nazda bir başka
Omuzda bir başka, yüzde bir başka
Kirpik olmuş inmiş göze saçların
Omuzda bir başka, yüzde bir başka
Kirpik olmuş inmiş göze saçların
İpekten sırmadan tel tel yaratmış
Telini bir ömre bedel yaratmış
Sanki vasfi için özel yaratmış
Dört mevsim bir başka taze saçların
Sanki vasfi için özel yaratmış
Dört mevsim bir başka taze saçların
Ah o saçların, ah o saçların
Dört mevsim bir başka taze saçların
Ah o saçların, ah o saçların
Dört mevsim bir başka taze saçların
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim, Nurseli'yi düşünse de son defa Selin için ağladı. Yarasını ovalarken, onun doğduğu geceyi düşündü.
Selin, doğmadan aylar öncesi annesinin söylediklerini hatırladı. Kaderde, Selin'in doğacağı günü bekleyip onu başkasına vermekte vardı, hemde kendi isteğiyle.
Selim şimdi çıkıp gelse, "Emanetimi istiyorum!" dese küçükken olduğu gibi mızmızlık etmez hemen kabul ederdi.
Acaba Selim de hâlâ Selin'i istiyor muydu? Selin, daha küçük olmasına rağmen Selim'i unutamamışken, Selim nasıl unutabilirdi ki?
Köye gidip yaşadığını göstermesi de unutmadığını gösteriyordu...
"Bir gün dördümüz birlikte bir şeyler yapabilecek miyiz acaba" deyip tebessüm etti...
Biraz daha düşündükten sonra vazgeçti, çünkü Nurseli, gözlerini Selin'e benzettiğini anlarsa kıskanabilirdi. Acaba hâlâ aynı mıydı?
Eğer öyleyse Selim'in de Nurseli'yi görmemesi lazımdı, 'Selin'e aşık olduğun için ona benzeyenle evlendin' diyebilirdi.
Selim'in yaşamasına sevinirken içine yine bir kor düşmüştü...
Geç olduğu için Nurseli'yi de arayamıyordu. Bu benzerliğin sadece kendine öyle gelmesi için dua ederek internetten sosyal medyaya girip Selin TAŞKIN'ı aramaya başladı.
Selim'le arasına bir kere daha engel girsin istemiyordu. Kendisi için olmasa da abisi ve babasının Selim'e olan hasreti son bulmalıydı artık.
Sosyal medya da çok sayıda Selin TAŞKIN olduğu için en kestirme bilgi işlemi arayıp Yakup ve Melek Taşkın kızı Selin TAŞKIN diye arattırmaya karar verdi.
Pazartesi ilk olarak yapacaklar listesine ekleyip eve doğru yola koyuldu...
•~~~~~~•
Hafta sonu, "Anneme geçmiş olsuna geldiler evde misafir var" diye konuşmayıp sadece mesajlaşma ile yetinmiştik...
... Pazartesi erkenden gidip kapılarında evden çıkanlara baktım. Selim'in çıkışına yetişememiştim ama Hakan abi ve Leyla abla hastaneye gitmek için birlikte çıkmışlardı. Evde sadece Kaan ve Elif'in olduğunu düşünerek biraz daha bekledim.
Elif'e mesaj yazarak ne yaptığını sorduğum da evi toparladığını, Kaan'ın da arkadaşları ile tatile gittiğini söyledi.
Elif'e, kötü olduğumu buluşmak istediğimi söylediğimde, tam tahmin ettiğim gibi yorgunum yada işim var dememiş buluşma saati vermişti.
Elif evden çıkmadan, Leyla ablanın çocuklara ödül olarak aldığı kuruyemiş ezmesinden alıp tekrar kapıya geldim. Yarım saat sonra da Elif, yanıma gelmek için evden çıkmıştı.
İki yıl önce bir gece yarı uykulu girdiğim bu kapıdan bu sefer yavaş adımlarla, bayılmamak için tutuna tutuna giriyordum.
Daire kapısına geldiğimde içeriden çocuk sesleri ve babaannelerinin sesini duydum, "Yavrum kardeşini koşturma, düşersiniz canınız acır."
Torunlarına bu kadar acıyıp geleceğini düşünen kadın, benim hayatımı mahvetmişti. Yine dayanamayıp ağlayarak zile bastım.
"Gel gel hala geldi!"
İçine mi doğmuştu, yoksa beni Elif mi zannetmişti anlamamıştım. Ama ben o dediği olmak istemiyordum.
Sağ gözümün yaşını silip sola geçmiştim ki Selma kadın kapıyı açtı. Karşısında beni görünce de donup kaldı.
Önce hangimiz bayılacağız acaba diye düşünürken, Itır koşup bana sarılarak, "Yenge" dedi...
(Bu evlatlık konusu beni çok etkiliyor. Komşumuzun, eltisinin çocuğu olmuyor diye kocasının çocuğu abisine vermesine sinir olmuştum. Kadın yıllarca kendi doğurduğu çocuğa yenge olmuş. Büyüyünce söylemişlerdi ama ne işe yarardı kii🥺🥺 giden yıllar bir daha geri gelir miydi?)