68)

2160 Words
Alp, arabayı durdurup inmeye hazırlanırken Selim kolundan tutarak geriye çekti. Karşısında duran arabaya bakarken, "Bekle!" dedi sesi titreyerek. Alp, şaşırmış gibi, "Ne oldu Selim." deyip bir Selim'e bir baktığı yere baktı. Selim plakadan gözünü ayırmadan başıyla işaret ederek, "Burası olduğuna emin misin?" deyince Alp adresi kontrol etti. Emin olmak için de Doğan'ı görüntülü arayıp "Hangi kapı" diye sordu. Doğan, "Önünde araba duran kahverengi kapı." deyince Selim başını koltuğa yaslayıp yanında ki bahçe duvarına bakarak yutkundu. İçinden dualar etmeye başladı, "Yakup amca arabasını Nurseli'nin babasına satmış olsun Allah'ım, Nurseli Selin'le akraba olsun ve şuan Nurseli'nin annesi hasta olduğu için 'geçmiş olsun'a gelmiş olsunlar, Nurseli'nin ailesi Doğan'dan sonra taşınmış olsun, Doğan, Nurseli'yi isteyerek öpmüş olsun, Nurseli karşılığını vermiş olsun, pişman olsunlar, Doğan'ı döveyim, yumrukla ağzını burnunu kanatayım, Nurseli'den uzun süre ayrılayım, hatta ömrümün sonuna kadar ayrılayım ama Nurseli, Selin olmasın, Nurseli, "yengem" olmasın!" derken Alp telefonu kapatıp, "Burası Selim!" dedi. İlk duasının kabul olup olmadığını anlamak için, plakayı göstererek, "Trafik şubeyi bi arasana araba kimin?" deyince Alp, "Kimin olacak Selim, Nurseli'nin babasınındır." dedi Selim, kafasını iki yana sallarken, içinden,"Değildir İnşaallah değildir." derken dışından, "ARA SOR DEDİM SANAAAA!" diye bağırdı sabırsızlıkla. Alp, plakayı sorgulatıp, Selim'e "haklıymışsın" der gibi bakarak, "Yakup TAŞKIN isimli birine aitmiş." deyince Selim, gelen cevap karşısında, dişlerini ve dudaklarını sıkıp ağlamamak için gözlerini kapattı... İlk duasının red olmasından dolayı eli ayağı buz kesti, içine tırnaklarını gömdüğü yumruklarının birini serbest bırakıp, yavaşça kapıyı açtı. Aşağıya inerken göz yaşlarını sildi. Kalbi sıkışıp, nefes alamayınca yandaki duvardan tutundu. Tutunduğu duvar kendinden daha sıcaktı. Alp, yanına koşup hızlıca koluna girerek, "Selim, ne oluyor laann ne bu hâl?" deyince Selim silahını çıkartıp Alp'e uzattı. "Al bunu sakla, aklımı kaybetmediğimden emin olunca geri verirsin." Alp, daha çok meraklanmıştı. Kapıya gelince, olacakları hissetmiş gibi, "Sakın bir şey konuşma!" deyip kapıyı çaldı. Derin bir nefes alarak kapının açılmasını beklerken içinden duaları kabul olsun diye adaklar adıyordu. "Fakir fukara doyurup, kurban keseceğim, lütfen Allah'ım lütfen." Kapıyı açan kişi Selim'e şaşkınlıkla bakarken, kendi kurban olduğunu farketti. Kısa bir şaşırmadan sonra Melek hanım, eskisi gibi sevgi dolu bakarak, "Selim!" deyince, yumruğunu sıkıp kafasını yere eğdi. Gözlerinden süzülen yaşlara engel olamamıştı. Melek hanım Selim'e yaklaşıp sarılınca ikisi de hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bir süre hem hasret hem acı çeker gibi ağladıktan sonra, Melek hanım geri çekildi ve ilk konuşan yine kendisi oldu. "Gel, gel. Kapıda kalmayın. Hoş geldiniz." Selim, hiç hoş gelmiş gibi olmasa da çok hoş bulmuştu. Bahçeyi ve evi incelerken, tanıdık yerler görünce dudaklarının içini kemirdi. Nurseli ile görüntülü konuştuğunda arkada gördüğü yerlerdi... Alp, Selim'in konuşma demesinden çok şaşırdığı için konuşamıyordu. Melek hanım, eve seslenerek, "Kızım, Selim abinlere içecek bir şeyler getir." derken kendisi yanlarında biraz daha oturmak istiyor gibiydi. Selim'de anladığı için, bir şey demeyip sakin kalmaya çalıştı, şuan o içecekleri "Selin" mi getirecekti "Nurseli" mi bilmiyordu. Ama her ikisininde abisi olmaktan nefret ediyordu. Melek hanım bir şey sormadan konuşmuyor, gözlerini suçlu çocuk gibi yerden kaldırmıyordu. "Annenle baban nasıl?" "İyiler." "Abinler, Elif?" "Onlarda iyi!" "Sen?" Selim yutkundu, geçen sene vurulduğunda kan kaybettiği için buz kesmişti ama şuan Melek hanım ne söylerse iki kat donuyordu. Nurseli'nin bayılırken ne hissettiğini anladı. "Bayılmadan önce başım zonkluyor!" demesi aklına geldi. Şuan Selim'in de kafası zonkluyordu. "Bende onun gibi bayılacak mıyım acaba?" diye düşünürken kendine uzanan tepsiyi gördü. "Hoşgeldin Selim abi." Selim, tanıdık ama yabancı sesi duyup heyecanla kafasını kaldırınca Sezin'i kendine gülerken gördü. Melek hanım, uzun orta sehpayı önlerine çekerken Alp'e, "Selim çocukken de böyleydi, kısmetli yavrum. Bu böreği çok sever. Fırından yeni çıkarttım. Hadi yiyin soğutmayın" deyince Selim önündeki böreğe baktı... Tok olsalar da bu böreğe karşı koyamadıkları güne gitti, bazen onunla yarış yapardı. Selim, kendi ısırdığından Selin'e de ısırtınca itiraz edip, "Mızıkçılık yapma!" derdi. O da yanında oturan Elif'i gösterip göz kırparak, "Sende yap." derdi... Selim, ağlamaya başlayınca, sebebini bildiği için, Melek hanım da ağlamaya başlamıştı. Ağlarken, "Unutmadın değil mi?" sorusuna başını iki yana sallayarak, "Bir gün bile aklımdan çıkmıyor." diyerek karşılık verdi. "Selin'de unutmadı!" Selim'in ölüm fermanını imzalayan iki kelimelik bu cümle, beyninde şimşekler çakmasına sebep oldu... Alp, dirseğini bacağına koyup eliyle başını ovalarken, "Ben bu haldeysem Selim nasıldır?" diye düşündü. "O nasıl?" derken Selin 'in yakınlarda olduğunu düşünüyordu. "Bilmiyorum ki oğlum, gitti gelmek bilmiyor, 'Aramayın beni' dedi, 'Karşıma çıkarsanız izimi tamamen kaybettiririm bir daha yüzümü göremezsiniz' dedi. Elimizi kolumuzu bağladı iki yıldır kan kustuğu gibi bize de kusturuyor." "Neden peki?" "Kezban yaptı yine yapacağını oğlum, sizin hayatınızı mahvettiği gibi kızımınkini de mahvetti. Selin: Selim'i, sizi hiç unutmadı. Sürekli sorunca bende yalan söyledim, Selim'i abisi zannediyordu. Bir gün almış bunu anlatmış, nasıl söyledi ne söyledi bilmiyorum. İki yıldır bize düşman etti kızımı." "Bileklerini de o yüzden mi kesti?" "Onun da etkisi vardır tâbi de, sizin evde ağlarken kapıda sesler duymuş, kendine kötü bir şey yapacaklar diye korkup yapmış." Selim'in bu kadar kısa bilgiyle bir şey anlamadığını farkedince devam etti, "Kapıda duyduğu sesler Atakan'ın sesiymiş," deyince, "Bayılma hastalığı peki?" diye sordu. "Kezban Atakan'a da Selin sana aşık, karşılığı olmasa bile yardım et onu sevmediği biriyle evlendirecekler demiş, jandarmalar onu konuşturamamış, bizim hiç bir şeyden haberimiz yok tabii, Atakan evde Selin'in derdine düşmüşken, babasına da 'Bunlar bir saattir o evdeler, demek ki bir birlerine aşık, kıymayın gençtirler hepimiz hatalar yaptık' falan deyip kafasını karıştırmış. Babası, Selin'i kanlar içinde görünce Atakan'a tokat atmış... Dört ay, ne olduğundan habersiz yattı kuzum, Atakan'da hapiste bir şey söylememiş... Babası muayene ettirmemişti. O da gitmiş bizden gizli muayene olmuş, o zaman da bayılmış, o günden beri de ara ara bayılıyor işte...Dedim ya iki yıldır kan kusturuyor." Selim, içinden, "Merak ettiğim şeyleri bu şekilde öğreneceğime ömrümün sonuna kadar bilmeseydim." derken Melek hanım devam etmişti. "Oğlum, biliyorum o gün çok kötü şeyler söylemiş ama benim kızım onları yapacak bir kız değil, onun sadece dilindedir. Yaparım dediğine bakma. Annenle babana kızdığı için yani, vallahi bak. O, kuru yaprağa bile kıyıp üzerine basamaz. Sakın onun söylediklerine bakmayın." deyince Selim iki yıldır yaşadıklarını düşünüp, "Yaptı ama bana kıydı, bir çürük yaprak kadar bile acımadı." diye düşünüp Melek hanıma gülümsemekle yetindi. "İsmini neden değiştirdi peki?" "Atakan'ın avukatı geldi, "Tanıdık bir milletvekili arkadaşım var, Selin'in ismini değiştirip okula yazdırabiliriz, bu dosya da hiç gözükmez" dedi. Hatırlıyor musun, Selin onunla okula giderdi. Babandan heveslenmiş tutturdu, 'Öğretmen olcam' diye, babası istemese de kabul ettik. Gerisine biz karışmadık her şeyi onlar yaptı. Selin'in okulu, yurdu, hepsini onlar karşıladı. Kim olduklarını da söylemediler, bir hayır sever dediler, bilmiyorum..." İkisi de börekleri yiyememiş kalkmak için müsade istemişlerdi. Alp, Selim'in kolundan tutup yaşlı biriymiş gibi kalkmasına yardım etti... Selim kendi titrerken, yardım eden arkadaşının bile titrediğini hissediyordu. Melek hanım yemedikleri böreklere biraz daha ilave ederek yola azık koydu. Selim arabaya binip, Melek hanım gözden kaybolana kadar bekledikten sonra, başını bacaklarına yaklaştırarak ağlamaya başladı... Alp, gelirken gördüğü ormanlık alana sürerken, durana kadar konuşmadı... Müsait bir yerde durup, bir süre sessizce Selim'in sakinleşmesini bekledi. Selim, kafasını kaldırmadan torpidonun üzerinde duran börek poşetine vurarak, "Ye lan yee, dünya da bunun kadar güzel börek bulamazsın, ben yiyemiyorum sen bari yee." deyince, Alp arabadan inerek Selim'i kolundan tutup aşağı indirdi. "Gel bi gel sakin ol." Selim, "Ben yıllardır vicdan azabı çekiyorum zaten laaann, neden bana bunu yaptı kii? deyip yarasına vurmaya başladı. "Selim, tamam sakin ol. Annesini duymadın mı yapmaz diyor. Belki başka bir şey vardır." "Buldu lan buldu... Selim, Selin'i bulduu... Benden intikam almak için yaptılar. İnandım laann, ayağıma çelme takmasına inandım, onun niyeti hayatıma çelme takmakmış... Annemle babamla tanışmak istemedi. Beni oyaladı laann, neymiş efendim 'Ananın yanında ağlarım,' neymiş 'Yanında rahat oynayamazmış,' inandım Aaalllpp inandım. O benden nefret ettiği için bayılacak gibi oluyormuş ben sevdiği için zannettim!" "Seliimm, yapma böyle, sen demedin mi ben Selim'in karakterine büründüm diye, o böyle bir şey yapar mıydı sence?" "O, o zamanlar yapmazdı evet. Ben onun kadar iyi biri olamadım. Kıskandım onu, yıllarca kıskandım durdum, yoluna taş koydum, Selin de geldi benim kalbime taşı koyup gitti." "Seliiimm, bilmiyorum ama bana öyle gelmiyor laaann, başka bir şey olmalı." "Ne olacak başka nee? Duymadın mı biri varmış işte, adını değiştirmiş okulunu ayarlamış...(burnunu çekerek) Selim milletvekili mi oldu acaba?" "Saçmalama lan, kimliği yok kimi kimsesi yok nasıl olsun!" "Bak gördün mü? Beni kandırmış, babamdan dolayı öğretmen olmak istemiş, bana da 'Sebebini bilmiyorum, içimden öğretmen olmayı çok istiyorum." demişti. Ben nasıl inandım laaann nasıl kandım, elime telefonunu aldığımda neden bakmadım, nedeenn?" "Yapma böyle Selim, anlayıp dinlenmeden yargılama ama ben hislerime güveniyorsam Nurseli öyle bir kız değil yani Selin!.." Selim, bir süre konuşmadan ağladı, Alp ise daha kötü bir şey olmaması için dualar ederek arkadaşına destek olmaya çalıştı. Selim, şuan ki dosyayı kapatıp bir süre uzaklara gitmeye karar vererek, "Gidelim hadi gidelim, ben derdime yanayım onlar keyfine baksın... Daha 'Ben öldürdüm' diyen adamı serbest bırakmak için delil arayacağım." diyerek arabaya binince, Alp'te moralsiz bir şekilde arabayı çalıştırıp emniyete doğru yola koyuldu... •~~~~~~• Elif'le otururken üzerinde saç kıl tüy baktım, tesettürlü olduğu için onun saçını alamıyordum. Mısırın çöpünü alsam diye düşündüm ama onu da ne zamana kadar saklayabilirdim ki. Abim yada Alp abi yardım etmezse Selim'e duyurmadan testi yaptıramazdım. İçimden herkesle kardeş olabilirim ama Selim'le asla diyordum. Çünkü onunla olmayı çok istiyordum. Hayâllerimin umutlarımın çocukluğumun sahibini hatırlıyordum. Yeni yeni anımsıyordum, Selim'in beni okula götürmesini, kendisi ödevini yaparken bana öğretmenlik yapmasını hatırlıyordum. Ben Telim'im gibi öğretmen olmak istiyordum. Annem, "Onun adı Telim değil Selim" demese ölene kadar "Telim" mi derdim acaba? Hakan abi'nin beni bir yere saklayıp, poliscilik oynarken Selim'in bulduğunu, "Sen nereye gidersen git, nereye saklanırsan saklan, ben seni hep bulurum, kokundan tanırım." dediğini hatırlıyordum. Gerçekten de beni tanıyıp bulmuştu ama ben onu ve Hakan abiyi tanıyamamıştım. Çocukken ikisi de polis oluyordu ama sadece Selim büyüyünce hayalini gerçekleştirmişti. Diğer Selim ise doktor olup Elif'le beni muayene ederdi. Biz onların kardeşi değil oyun kobayıydık... Onlar köyden giderken arabanın peşinden koşup düştüğümü hatırlamıştım, "Annee, Anneee!" ama o arkasına bile bakmadan gitmişti. Kaan, Kaan'ın bebekliğini de hatırlamıştım. Her şey bir puzzle gibi parça parça gözümde canlanıyordu. Bir gün Kaan'ı görmek için gizlice gittiğimde, Melek annemin bana vurduğunu hatırlamıştım. Büyük ihtimalle beni onlara yollamama sebebi, o evden ayrılmak istemiyor olmamdı. Çünkü ben o evde doğmuştum, o evin bahçesinde büyümüş o evin bahçesinde uyumuştum. Telim'im beni dizine yatırıp şarkılar söylerdi, bu sefer uyumayacağım derken yine uyurdum. Neden bilmiyorum, uyandığımda Melek annemlerin evinde olmak istemiyordum. Yavuz öğretmenin Selim'i evlendirmeye çalıştığı kişi de arkadaşımdan başkası olamazdı. Çocukluk arkadaşlarım şuan kıskanılacaklar listemde en başa yükselmişti. Ben, Elif gibi kabul edemezdim, Selim'in dediği olmuştu. Ben onunla olacak kişiyi boğar öldürürdüm, saçını başını yolardım, kim olursa olsun... Elif gibi arkada oturup ona yenge diyemezdim. Ölürdüm de demezdim. Elif'in kardeşi olsam bile izimi tamamen kaybettirip Selim'in de dediği gibi mazi olur giderdim... ...Daldığım yerden Elif'in sesiyle kendime geldim. "Canım, yeter artık toparlan biraz. Abim seni böyle görmesin. Çok üzülür." Bir insanın gözleri kapalıyken akan yaşlar, gözlerine sığmadığındanmış bunu da yaşayarak tecrübe etmiştim. Burnumun altına doğru akan yaşlarımı dudaklarımla içeriye aldım. Benim kor gibi yanan yüreğimden kopup gelen bu yaşlar bana tuzlu gelmişti. Hâlbuki acı, kezzap gibi olmalıydı. Bir süre Elif'e cevap veremedim ama sonrasında gücümü toparlayıp, "Elif, abin beni böyle görüp üzülmesin diye ona yalan söyledim. Beni Bilecik'e gitti biliyor sende söyleme olur mu?" dedim ciddi bir şekilde. "Aaa öyle mi? Tamam söylemem. Peki, burada nerede kalıyorsun?" "İki gün önce nişanlandığın adamın evinde kalıyorum" diyemeyip, "Bi akrabamızın evinde iki kız arkadaşımla kalıyorum." dedim. Selim duyarsa, kıskançlığı tutup gelip bakmak ister diye iki kızı özellikle vurgulamıştım. Sürekli başımı tuttuğum için olsa gerek, "Hadi kalkalım git dinlen." dedi. Kardeşlik böyle bir şeydi biliyordum. İtiraz etmeyip kalktım, arabanın yanına gelip vedalaşacakken, dayanamayıp yine boynuna sarıldım, hıçkırıklarla ağlamaya başladım. "Nurseli, korkutuyosun benii" dediğinde "Neyden korkabilirdi ki" diye düşündüm ona göre bir şey yoktu kii, onunla bağımız daha da çok kuvvetlenmişti. Olan Selim'imle bana olmuştu. Hangi Selim kayıptı, ben hangi Selim'e aşık olmuştum, kardeşleri miydim bilmiyordum bile... Elif, otobüse binip gidince bende emniyetin oraya gidip saklandım ama bu sefer çocukken olduğu gibi beni bulmasını istemiyordum. Niyetim beş dakika bile olsa Selim'imi görmekti. Gizlendiğim yerden bir el beni çekip kendine dönderdi. "Alp abi?" "Başlatma Alp abine, biz seni yalancı çoban zannederdik sen bildiğin pinokyo çıktın yaa!" "Anlamadım abi!" "Her şeyi de anlama, eksik kal." "Abi neden böyle davranıyorsun anlamıyorum." "Ne arıyorsun burada diyorum ne dolanıyorsun?" "Selim'e bakacak-" "Bakma Selim'e falan, git buradan." Başımı önüme eğip ağlamaya başladım, ilk hayâl kırıklığıma uğramıştım. Ben bir de bu adamdan DNA testi yaptırmasını isteyecektim. O daha şimdiden bana sırtını dönmüş gibiydi. Abimden başka güveneceğim kimsem kalmamıştı. "Bak kızım, boş bir olayı adama söyleyip kafasının tasını attırıp sonrada görmeye geldim diyemezsin. Madem yaptın bir halt git, o sindirene kadar da gelme. Seni Selim'in etrafında görmiym fena yaparım, anladın mı beni!" Yüzüne bakmadan başımı aşağı yukarı salladım. "Pis pinokyo senii, bana bak Selim'in bu aralar çok işi var. Seni de ananlarda biliyorken çıkma karşısına..." Ben ne yapmıştım da yalancı çoban'dan pinokyo ya level atlamıştım. Ama bir konu da haklıydı, yine düşünmeden hareket etmiş Selim'in ayarlarıyla oynamıştım. "Sindirmek" abimin yaptığını sindirmek bana göre daha kolaydı. Ben bu durumumu nasıl sindirecektim... Hâle'nin ısrarla araması üzerine başımı önüme eğip Engin'in evinin yolunu tuttum... Eve bir kaç kilometre kala sağımdan önüme çıkan bir motorla çarpıştım. Ben inip çarpmanın boyutuna bakarken arkadan güldüğü belli olan bir ses gelmişti. "Nurseli?.." Motorcunun arkçısı söylemişti bunu. Bakışlarımı vurduğum yerden kaldırıp tanıdık sese baktım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD