23. bölüm

3518 Words
•~~~~•Nurseli, Kardeşlerimle balkonda oturmuş, patlamış mısır, cips, çekirdek yerken bir yandan da ne yapacağımı düşünüyordum. *(Seçkin, benden beş yaş küçük Sezin ise, Seçkin'den on bir ay küçüktü.)* Bu düşünceler yüzünden moralimin bozuk olduğunu kardeşlerime yansıtmamak için, eğleniyormuş gibi yapıyordum. Annem yanımıza gelip, (sadece beni) başımdan kokulu bir şekilde öptükten sonra, boş olan yere, Sezin'in yanına yöneldiğinde, telefonum çaldı. Seçkin, telefonumu getirmek için kalkınca, "Sen dur ben bakarım." deyip, yardım etmesi için kolumu uzattım. Kolundan destek alarak yürüdüm. Odaya geldiğimde telefon kapanmıştı. İçeri girince, "Tamam canım," deyip kapıyı kapattım. Telefonumu alıp yatağıma yönelirken, cevapsız çağrıya bakıp, geri araya bastım. Filiz, "Alo!" ile açınca, "Filiz?!" dedim, "Aradın, bir şey mi oldu?" der gibi "Nasılsın canım, Ne yapıyorsun?" diye sorarken sesi gayet rahattı. Dudaklarımı gererek, "Aynı bildiğin gibi, kukumav kuşu gibi oturuyorum!" dedikten sonra, "Konferans mı yapcaz?" diye sordum Filiz, "Hayır canım! Ben sana bir şey söylicem ve bunu da Hilde bilmeyecek, o yüzden konferans yapmıyoruz!" dediğinde neler oluyor diye merak ederek, "Ne olduuu?!" dedim panikle, Filiz: "Bir şey olmadı, panik yapma hemen! Sabah aklıma bir fikir geldi ama Hilde'den dolayı söyleyemedim!" "Selim'den daha saçma bir fikir değil ki, bu saatte arıyosun!" deyip, onunda anlayacağı şekilde güldüm. "Selim'den saçma değil ve garanti olacak bir şey canım!" deyince merakım iki katına çıktı. "Dinliyorum?!" dedim, bir an önce söylesin diye lafı uzatmadan Filiz de kısa ve net bir şekilde, "Doğan'a söyle!" dedi Derin bir nefes çekip, "Nasıl olacak kii?" dedim. "Ne nasıl olacak, arayacaksın ve yardım et diyeceksin! Bu işi ya Doğan halleder, kiii bir defa halletmişti yada Ayhan amir halleder!" deyince, "Ayhan amca olmaz!" dedim, kesin kararım der gibi, "Selim duyarsa bu sefer hiç dönüşü olmaz! Benim aklıma da Doğan abi geldi ama hem Hilde'den dolayı, hemde o günden sonra beni hiç arayıp sormadı o yüzden istemedim!" dedim, üzgün ve sitemli bir sesle. Filiz, "Seni aramaması Hilde'den dolayı olabilir ama eminim seninle ilgili gelişmeleri sorup öğrenmiştirler. Bir defa gördüğü birini teknik takibe almış kişi, o kadar zaman geçirdiğini bırakır mı? Bir de bu durumuna kendisi sebep olmuşken!" dedi Filiz'in bu fikri, karanlık düşünceme ufak bir ışık doğurmuştu sanki, "Ne yapayım kii?" dedim, buna da yardım et der gibi. "Vakit kaybetmeden Doğan'ı ara konuş!" deyince, "Diyelim ki aradık yaptı, Hilde sormayacak mı nasıl yaptın diyee? Yüzüne nasıl bakıcam!" dedim, asıl meselenin de bu olduğunu söyleyerek. Filiz: "Kızı bodoslama öpen sen değilsin, Doğan!.. Hangi kız, ilk öpücüğü hastanede sevmediği birinden olsun ister!" "Hah işte, ona rağmen bende Doğan'dan yardım istersem daha çok kızmaz mı?" Filiz: "Seni karşısın da görünce yumuşar merak etme. Sen onun kaç tabusunu yıktın bir bilsen. Sana karşı farklı bir zaafı var. Dediğimi yap! Vakit kaybetmeden Doğan'ı ara." "Tamam denicem, bana cesaret dile." dedim çünkü buna çok ihtiyacım vardı. "Hadi canım iyi akşamlar. Merak etme Doğan halleder!" diyen Filiz'e, "Sana da iyi akşamlar." deyip telefonu kapattım... Benimde aklıma gelip yapmaya cesaret edemediğimi, Filiz'in "Kesin yap" diyerek söylemesi üzerine, nasıl söyleyeceğim konusunda düşüncelerle uykuya daldım... ... Ertesi sabah hazırlanıp babamla doktora geldim. Koridorda sıra beklerken, mesajlardan "Doğan'ı" bulup, "Doğan Abi yardım et!" yazdım ama cesaret edemeyip, "Saçmalama!" diyerek, telefonu ters çevirip kucağıma koydum... ...Çok geçmeden telefonum çaldı... Arayan Doğan'dı, "Hissetti mi acaba!" diye düşünüp ayağa kalktım. "Baba, okuldan arkadaş, bilgi verecekti de. Hemen geliyorum!" deyip dışarı çıktım ve telefonu açıp çekinerek, "Aloo!" dedim Doğan, "Nurseli ne oldu?!" derken, sesi endişeli geliyordu, "Anlamadım?" dediğim de aynı ton da, "Yardım et dedin yaa?!" dedi "Aay Doğan abi, ben onu göndermeyecektim! Yanlışlıkla olmuş!" dedim, mahçup şekilde. "Yardım et" yazmama rağmen, "Kızım dalga mı geçiyorsun?! İşin gücün arasında!" deyip kızınca, "Özür dilerim abi bir daha olmaz! kusura bakma!" dedim. İkimizde konuşmayıp sustuk. Biraz bekledikten sonra, babamı daha fazla bekletmemek için, "Kapatıyorum!" dedim. Doğan, ben kapatmadan, söylemek isteğini bir an evvel söylemek ister gibi, "Kapatma!.. O mesajı neden yazdın?!" deyince ağzımdan aldığım nefesi tekrar ağzımdan vererek, moralim bozulmuş şekilde, "Boşver, ben daha fazla rahatsızlık vermiyeyim!" dedim Doğan, mesajı yazma sebebimi öğrenmeden kapatmak istemediğini gösteren ses tonuyla, "Kapına ekip mi göndereyim istiyorsun nee? Söyle iştee!" dedi "Doğan Abii ben hastanedeyim! Babama 'ayağım çıktı' dedim. 'Alçı İki hafta sonra çıkacak önemli bir şey yok' dedim. O da 'alçıyı burada da çıkartırız' diye ısrar ediyor. Şimdi alçımı çıkarttırmaya getirdi." dedim bir yandan da ağlamamak için kendimi sıkarak. "Ama alçının çıkmaması lazım değil mi?" deyince, "Eveeettt! Daha da önemlisi ameliyatı öğrenecekler. Ne yapacağımızı bilemedik, bizim de aklımıza sen geldin. Yazdım ama göndere basmamıştım, yanlışlıkla oldu!" dedim, inşaallah inanır diye düşünerek. "Tamam, üzülme hallederiz. Ama bir daha böyle bir durumda son dakika haber verme!.. Odaya girince doktora, 'doktorumla konuşur musunuz' dee, telefonu bana ver!.." ...Çocuklar gibi sevinçle içeri girdim. Sanki kanatlanıp uçacak gibiydim. Telefon bir insan olsaydı eğer, öpmemden rahatsız olup "ııııyyyy" derdi kesin... ...Doktorun yanına girdik, "Ne vardı?!" deyince Babam kimliğimi verip durumumu anlattı. "Alçı çıkacaktı da." dedi Doktor, benim salladığım yalana inanmamış olacak ki durumumu sordu. Ben de, "Doktor bey, tam olarak bilgi vermesi için doktorumu arasam, o size anlatsa olur mu?" dedim Doktor, "Olur." deyince telefonu çıkarttım. Doğan'ı arayıp, "Alo doktor bey! Ben Nurseli. Şuan ilçe hastanesindeyim de doktor beye durumum hakkında bilgi verir misiniz?.. Tamam veriyorum." deyip, titreyerek telefonu verdim Doktor telefonu alıp, "Ben doktor Tahir, buyurun!" ile başladı... "Evet anladım! Peki tamam!... İyi günler!.. Size de kolay gelsin!" Kapanan telefonu bana veren doktor, daha sonradan bilgisayardan raporlarıma ve filmlerime baktı. Bir yandan da bana bakıyordu, "Film çekip bakalım. Son durum ne, ona göre alçıyı çıkartalım!" dedi Babamla röntgen odasına gittik. Tekrar film çektiler. Sonuçlar çıkınca da doktorun odasına geldik, doktor bakarken, "Evet! Kemik yerinde ama dokuda kayıp olması durumunda kemik kayabilir, yalama gibi tekrar çıkabilir! O yüzden bir hafta daha kalsın! Ayrıca kendi doktorunun kontrolü altında alçının çıkması daha iyi olur!" dediğinde, omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibi hissettim... O an, dışarıda lodos olsa beni uçurup götürürdü, o derece hafiflemiştim. Babam, "Tamam doktor bey! Teşekkür ederiz! Kolay gelsin!" diyerek, çıkmama yardım etti. Babamın içi rahat değildi. Bu bakışı biliyordum. Acaba ne yapacak diye düşünmeye başladım... ... Okulların açılması yaklaştığı için, "Babaa! Hazır gelmişken bileti de alsak mı? Hatta yine Filiz'le gideyim diyorum!" dedim, ağzını aramak için. "Hele bi dur, yürü! Eve gidince bakarız!" dediğinde, "aha!" dedim, "Ben bittim... Tekrar başa dönüyoruz." Bu sefer Doğan abi de bir şey yapamazdı. Eve geldiğimizde, babam durumu anneme anlatırken, ben de odama gidip, sonucu merakla bekleyen Filiz'i aradım. Yüzümdeki mutluluk sonucun iyi olduğunu gösterdiği için Filiz de çok sevinmişti. "Hilde'ye nasıl olduğu detayına girmeden ben söylerim!" deyip telefonu kapattı... Akşam olduğunda Doğan da sonucu merak ederek, mesaj attı. "Ne yaptın?" Böylelikle aramızda mesajlaşma başlamıştı. "Berbat! Günü kurtardım ama babam göndermeyecek, gör bak! Neyse sen ne yapıyorsun, nasılsın?" "Aynııı! Suçlular suçunu işliyor, sanki yapmamış gibi kaçıyor! Biz de bulup yakalıyoruz!" "(Gülen emoji) Sesli güldüm abi yaaa!.." ~~~~~~•~~~~~~ ... Selin, bahçede biriyle mesajlaşıyordu. annesi, "Yakup bey! Bu kızda bir hâl var! Yakın zaman da haber alırız gibi hissediyorum!" dedi Yakup b: "Selin hanımın okul sözü ne oldu?" Melek h: "Bey! Okuldan daha önemli bir şeyi unutmuyor musun?" Yakup b: "Bizim sözümüz neydi? Okul bitene kadar emanet bizim! Ayrıca bu durumu Selin'in nasıl karşılayacağını da hesap edelim!" Melek h: "Nasıl anlatacağız!" Yakup b: "İlk zamanlar önümüzde uzuuuunn yıllar var! Elbet bir yolunu bulup anlatırım diyordum ama o olaydan sonra, bana o kadar zor gelmeye başladı kii! Allah seni inandırsın söz vermemiş olsaydım, hiç söylemezdim!" Melek h: "Beeeyyy konuşsak, Selin intihar etti, psikolojik sorunları var, iyi hissedene kadar söylemeyelim desek?" Yakup b: "Sebebini bile bilmediğimiz bir intiharı nasıl söylicez, nasıl anlatıcaz!" Melek h: "Tekrar Selin'le konuşmayı denesek! Belki bu sefer söyler! Ben bu durumu öğrenmesinden şüpheleniyorum!" Yakup b: "İyi dee hanım ona bu kötülüğü kim yapar?" Melek h: "Soralım işte! Açıkça bize neden eskisi gibi olmadığını, bizden neden soğuduğunu, sürekli uzaklaşmak istediğini soralım!" Yakup b: "Tamam hanım sıkma canını! Hayırlısı ile şu alçısı çıksın? Yazın Atakan'ın nişanında morali düzgünken soralım olur mu?" Melek h: "Hadi bakalım inşaallah! Ama Yakup bey, kızım olurda, 'Aşığım şu kişiyle evlenmek istiyorum!' Derse emanet falan dinlemem, istediğine veririm haberin olsun!" Yakup b: "Hayr dileyelim hayr olsun hanım!.." ...Ertesi günü yakup bey, kahvaltısını yapıp hastaneye gitti... ~~~~~~•~~~~~~• ... Kahvaltıda boş bardağı görünce, "Anne, babam nerede?" diye sordum. "Baban erken yedi, doktorla bir şeyler konuşacakmış bilmiyorum!" deyince, yine korktuğumun başıma geldiğini düşündüm... Babam inanmamış, doktora tekrar sormaya gitmişti. Öğlene doğru gelince beni yanına çağırttı... "Efendim baba!" dedim, utana sıkıla, "İstanbul'daki doktorunu ara bana ver!" dedi, sert ve kararlı bir tonla, "Neden?" dedim şaşkınlıkla. "Madem ayağın iyileşmedi, rapor yazsın, bir iki hafta sonra gidelim!" deyince, "Ama babaaaa!" dedim, sinirden ağlamaya ramak kala. Bu sefer, daha sert ve aceleci şekilde, "Ara dediiiimmm!" dedi, "Babacığım! Koskoca doktor ya hani, ha deyince müsait olmayabilir!" diyerek kurtarmaya çalıştım ama, o ısrarla, "Ara kızım! Müsait değilse açmaz!" dedi... Babam iyice ciddileşince aramaktan başka çarem kalmadı. Yine Doğan abiyi aradım, çla havle ve la guvvete' diyerek... Doğan abi, "Efendim Nurseli!" deyince de şifreli konuşmaya başladım, "Alo merhaba doktor bey. Ben Nurseli, kusura bakmayın. Babam sizinle bir şey konuşmak istiyormuş. 'Müsait misiniz,' diyecektim?!" Doğan abi gülerek, "Ver bakalım!" dedi. "Şu an müsait değilim!" der zannediyordum ama Doğan, "Ver!" demişti. Ne yapmaya çalışıyordu buu... Babama telefonu verdim. "Doktor bey iyi günler, kusura bakmayın. Lafı çok uzatmayacağım. Fazla zamanınızı almak istemiyorum. Dün burada film çekildi. 'Henüz iyileşmedi' dendi. Madem öyle siz rapor yazar mısınız? Bir hafta daha okula gitmese diyecektim?.. ...Evet! ...Tamam anladım. ...Yani gelmeden olmuyor mu? ...Tamam o zaman, üç gün sonra kontrole gelelim olur mu? ...Tamam peki dediğiniz gibi olsun. ... Size de iyi günler. ... Kolay gelsin. Teşekkürler. ...Teşekkürler!" deyip telefonu kapattı. Telefonda konuşulanlar babamı hiç memnun etmemiş gibiydi. Annem, "Doktor ne diyor?" deyince, dudaklarımı sıkıp içimden güldüm. Babam, annemin sorusunu cevaplarken, sesinden de ne kadar sinirli olduğu belli oluyordu, "Burada muayene işlemi açmadan yapamam, tekrar filmine bakmam lazım' dedi" Bu adam manyaktı, şekilden şekile giren bi manyaaakk... Babam, yine morali bozuk bir halde, "İnternetten bilet alabiliyor musun?" dedi "Evet babacığım!" dedim "İki bilet al! Biri dönüşlü olsun! Seni bırakıp döneceğim!" İçimden, "Oh beee!" dedim ama sevindiğimi çok belli etmeden. "Tamam babacığım!" Nasılsa bir gün bile kalmayaz diye düşündükten sonra babama, "Aynı güne alayım mı babacığım!" dedim "Hayır, bir hafta sonraya al! Ya da dur alma, oradayken ben alırım. Ne kadar kalacağım belli değil!" deyince moralim yine bozuldu. içimden, "Kızım sevinmek sana haram, maşaallah dediğin üç gün yaşamıyor," dedikten sonra babama sesli olarak, "Babaa! İstanbul'da nerede kalacaksın peki?" dedim "Benim kalmaya yerim var! Sen bileti ayarla yeter ki!" dedi. Üç gün sonrası için bileti ayarladım. İnecek, çantayı yurda bırakıp yerleştirmeden okula gidecektim... ... Eşyalarımı hazırlamaya başlamıştım bile, annem ağlayarak hazırlanmama yardımcı oluyordu. Eninde sonunda bu evden gidecektim ama o son zamanlarımda benimle olmak istiyor gibiydi. Ben, evdekilerle vedalaşırken, babam taksi tutup geldi. Birlikte binip otogara doğru yola çıktık... Dört saate yakın yolculuktan sonra, İstanbul'a gelebilmiştik, çantayı unuttuğum masa doluydu, biz de yanındaki masaya oturduk. Masaya bakarak o günü düşündüm... Babamın, yüzümdeki aptal sırıtışı izlerken ki yüz ifadesi ile irkilip, kısa bir gıcık öksürmesi ile meyve suyumu içmeye çalıştım. Adam, aşık olduğumu düşünüp bana mı acıyordu, yoksa emanetin sahiplerine ne hesap vereceği için kendine mi acıyordu bilmiyordum ama bi acıma olduğu bariz belli oluyordu... Pipeti dişlerimin arasında sıkıştırıp gülmek ve gülmemek arası bir şekilde babama baktım. Otogardan taksi tutup yurda geldiğimizde babam çantamı odaya çıkarttırdı. Ardından aynı taksiyle okula geldik. Bir gün gecikmeli de olsa tekrar İstanbul'a gelmiştim... ... Evet... İstanbul'a gelebilmiştim ama şimdi önümde daha büyük bir sorun daha vardı. Doktora babam götürmek istiyordu ama doktorumun erkek olduğunu zannediyordu. Bir planımda başarılı olsa dişimi kıracaktım. Selim'e de uğursuzluk getirmiştim. Okulda, kızlarla buluştum. Teneffüste ne yapacağımızı düşünürken, Hilde, bana kızarak, "Sana inanmıyorum Nurseli! İyi güzel bir çare buluyorsun, onu da yarım yamalak yapıyorsun!" dedi Filiz, suçun bende olmadığını söyleyerek, "Kızma ona, ben bile böyle sakin karşılayacağını düşünemedim." dedi Hilde, kıs kıs güleceğimiz bir şekilde, "Tüy dikme istersen Filiz! Ben neyim yaaa, dışarıdan dominant falan mı duruyorum! Bu kadar diktatör müyüm yanii?!" dedi Küçük Emrah gibi kaşlarımı çatıp, "Bu soruna bile nasıl cevap versem diye düşünüyorum Hilde!" dedim, bir yandan da çekine çekine, "Vaaayy beee nankörlere baaakk! Dış görünüşümüz sert diye, beni gaddar yaptınız haa bravo!.." derken ki zalim bakışından kurtulmak ve ileriki günlerde beden sağlığımızı korumak için Filiz'le aynı anda, "Saçmalama, o kadar da değil!" dedik Biraz gaddarlık olduğunu kabul etmiş gibi olduğumuz için daha fazla kızarak, "Dua edin şuan olağanüstü bir durum içerisindeyiz! Yoksa sizi çok fena yapardım!" deyip sınıfına doğru gitti. Filiz'le birbirimize bakıp arkasından güldük. "İyide güzelim öylesin işte, neden zoruna gidiyor," demeye yürek isterdi, ama ikimizde de o yoktu. Bende ki de bedenimde ama başkası için atıyordu. Ders çıkışı babam bir arabayla geldi. Arabaya binince, "Baba bu araba kimin?" diye sordum. Babam, "Senin doğduğun evde kalan kişiler var yaa, onların arabası! Ben onlarda kalıyorum!" dediğinde damarlarımın gerildiğini hissettim. Resmen şuan biyolojik ailemin arabasında yolculuk yapıyordum Lafı uzatmadan kafamı cama çevirip dışarıyı izlemeye başladım. İlk defa oturduğum bi koltuk bana batıyordu. Amerika'daki idam koltuğuna oturanlar gibiydim. Titriyor, nefes alamıyor yavaş yavaş can çekişiyordum. Babamın sesi; Bana, o işkence koltuğunda su dökülmüş hissi veriyordu. Acım daha da çok artıyordu. "Kızım randevuyla mı gideceksin?" Sinirimi görmesin diye başımı çevirmeden, "Hıı hıııı!" dedim "Haftaya mı?" "Hıı hııı!" "Yorucu bir gündü herhalde?" "Hıı hıııı!" "Bir yerin mi ağrıyor?" Kapıyı açıp, atlayıp atlamamak arasında kaldığımda, Hilde söze atlayıp, "Yakup amca, okulda biraz ateşlenmişti, dur bakayım bii!" dedikten sonra ateşime baktı. "Ne yapıyor bu?" deyip, şaşırarak baktığımda da göz kırptı. Yurda geldiğimizde babama bakmadan, "Görüşürüz," deyip içeri girdim. Odaya geldiğimde, yatağa yığılır gibi otururken, çantamı bir yere montumu bir yere atıp kızlara içimdeki volkanı patlatarak, "Bir de söylüyor yaa! 'Doğduğum evdeki adamın arabasıymış!' Açıkça 'gerçek babanın arabası' demiyor daa!" dedim Babamın verdiği paralarla durumunu düzeltmiş olmalıydı. Bir nevi benim arabamdı. Gönül rahatlığıyla binebilirdim aslında. Yıllardır söz dinlememle, paytak paytak yürümemle, cici cici "anne baba" dememle, evlatları gibi davranmamla haketmiştim bunu. Haklarını yememek lazım esaslı bir evlat yapmışlardı. Hilde, bu durumumdan daha önemli olan konuyu hatırlatarak, "Nurseli bana bak, bırak şimdi babanı, arabasını falan, sen bu cuma alçıyı çıkarttırabilir misin?" dedi Bir anda kendime gelerek, "Doktora sormam lazım bilmiyorum!" dedim "Doktor çıkmamıştır belki ara bi sor, ona göre plan yapalım!" deyince, "Tamam, arıyorum!" deyip, hemen çantamdan telefonumu çıkartarak aradım. Doktorumla konuşup cuma günü için anlaşmıştık. Hilde, "Bi komiser kadar olamasam da benim de planlarım iyidir! Plan nasıl yapılır görün bakalım!" deyip, yapılacaklarımızı anlattı... ... Ertesi sabah babamı yine aynı arabayla karşımda görünce şaşırdım, "Babaa! Neden geldin? Biz iki sokak ileriden biniyoruz!" dedim "Olur mu kızım! Ben buradayken seni otobüslerle mi göndericem! Bu sene idare edelim dee, bir iki seneye kadar bizde buraya taşınırız!" dedi... Bu sözüyle; beni, gerçek aileme verdikten sonra da görüşmemizi sürdürmeyi planladığını anladım... Sessiz geçen yolculuktan sonra, yine arabaya, daha doğrusu ayağımı yerden kesen işkence aletine bakmadan okula girdim... ...İlk dersten çıkar çıkmaz Hilde ve Filiz'i arayıp, "Kantinde buluşalım." dedim Meraklı gözlerle bakan kızlara, "Eeee babamın erken gelmesine ne diyorsunuz?" dedim Filiz, sinir bozan espirisiyle, "Demek ki baban erken uyanıyor!" deyince, bir süre kahkaha attık. Daha sonrasında Hilde, "Ne diyebiliriz kii, Filiz'in dediği gibi erkenden uyanmıyorsa, babanlar bu yakada oturuyor." dedi Ufak bir düzeltme yaparak söze başladım, "Öncelikle babanlar demeseeeekk! İkincisi de annemler normalde İstanbul'a geldiklerinde hep karşı yakaya geldiklerinden bahsederlerdi! Ben de özellikle bu tarafta olmak istedim." dedim... Yani Filiz'in espiri daha büyük ihtimaldi. Filiz, "Taşınmış olabilirler mi? Senin okula yakın olmak için!" diyerek, kendinde gelişmeler olduğunu gösterdi. Hilde, "O kadar çoluk çocuk mu?" diyerek onu da beğenmediğini belli etti. *(Gerçi, dalyan gibi Doğan abiyi beğenmeyen neyi beğenirdi ki, Doğan abi sarışın diye miydi acaba? boyu Selim'den bile uzundu, ona laf edemezdi. Gözleri açık kahverengi kendisiyle aynıydı. Herhalde aradığı ilişkide zıt kutuplar birbirini çeker sözünü benimsemişti. Doğan abinin uzuna yakın, parmaklarıyla taradığında gölgeleri belli olan saçları kıza benziyor diye de olabilirdi. Kendi gibi siyah saçlı olsun ki çocuk gen alırken zorlanmasın diye de olabilirdi. Ana yüreği işte şimdiden düşünüyordu demek ki. Birden kendimi gıcık görümcelik yaparken buldum... Hilde'nin yüzüne bakıp, içimden, "Hııııııhhh istemezsen isteme, abim daha güzellerine layık." dedim... Bana ne oluyorsa...)* Onlar benim hakkımda konuşurken ben ayrı âlemlere gitmiştim. "Belki abileri evlenmiştir! İkizi de üniversitesiye gidiyorsa, eeeee?" diyen Filiz'e, "O kadar umrumda değil kiii! Benden sonra bir kardeşim daha olmuş, cinsiyetini bile bilmiyorum!" dedim "Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın tut demişler. Sen, ileride barışma ihtimaline karşı, öğrenmek istememiş olabilir misin?" diyerek, Hilde, yine kötü yenge gibi tıs tıs konuştu. "Yaaa ne demezsiiinnn! Hemen gidip kollarına atlayacağım. Canım ailem iyi ki beni mal karşılığı satmışsınız, yıllarca arayıp sormamışsınız diceemm!" dediğimde ise, "Tamam beee, kızma özür dilerim!" dedi ve yine tatlı mı tatlı yengem oldu. "Hele bir cuma olsun şu alçı işini halledelim dee, onlara sonra bakarız!.." dediğinde, gelinlik giydirip canım abimin evine göndermek istedim. Abim gerisini hallederdi herhalde... ... Babam, iki gündür servis şoförü gibi bizi çıkışta bekliyordu... Yurda gelince yine moralim bozuk gibi, konuşmadan içeri girdim, iç sesimle avazım çıktığı kadar bağırarak, "BU ARABAYA BİNMEK İSTEMİYORUUUUM." diyordum. Hilde, sürekli durumu kurtarmak için, "Yakup amca bu sıralar biraz rahatsız. Sen kafana takma..." gibi sözlerle açıklama yapıyordu ~~~~~~•~~~~~~ ... Cuma sabahı, babam yine erkenden gelmiş bekliyordu. Hazırlanmıştık ama bilerek aşağıya inmiyorduk. Babam geleli yarım saat olmuş ama biz hâlâ inmemiştik. Belirlediğimiz saat gelince Hilde ve Filiz aşağı inerken, bende babamı duyabileceğim bir camda onları izlemeye başladım. Babam saate bakıp geç kalacağımızı düşünerek, "Kızlar, Nurseli nerede?" dedi Hilde, planda olduğu gibi. "Yakup amca, Nurseli kendini pek iyi hissetmiyormuş. Bende 'bugün yat dinlen' dedim. Şuan dinleniyor." deyince, "Neyi var? Doktora götürelim?" diyerek, panik olmuş gibi yurdun camlarına bakındı... Filiz, yardımcı rolünü üstlenerek, "Hilde yarı doktor sayılır Yakup amca, yurtta bir şey olunca kızlar önce Hilde'ye gelirler, merak etme yanii!" dedi arkadaşının reklamını yaparak. Hilde, "bana inanmıyorsan kulaklarına inan" der gibi, "İstersen ara sesini duy!" dedi. Babam, tabiiki işini garantiye alarak beni aradı. Yatakta uzanmış da konuşuyormuş gibi, "Efendim baba!" dedim, "Nurseli, kızım hadi gel seni doktora götüreyim!.." deyince, "Geliyorum babacığım." deyip telefonu kapattım. ... İki dakika sonra dışarı çıkıp, babama sarıldım ve elini tutup alnıma götürerek, "Baba bak, ateşim yok! Dinlenmezsem ateşlenir hasta olurum diye gitmiyorum. Kendimi kötü hissedersem ararım... Şimdi sıcak bir duş alıp uyumak istiyorum... Tamam?.. Sen kızları bıraksan olur mu? Seninle gidecekler diye geç kaldılar!" dedim Babam, saatten haberi olduğu için, kızlar daha fazla geç kalmasın diye, "Olur, oluuurrr! hadi binin!" dedi. Kızlar binerken, Hilde göz kırptı. "Canım yengem seninkinin yanına gidiyorum." diyerek heyecanla arkalarından baktım. Çantamı hazırlamıştım bile... Araba köşeyi döner dönmez, binanın kapısına bıraktığım çantamı alarak durağa doğru koşar adımlarla yürümeye başladım... ... Arkadan bir araba yaklaşıp kornaya basınca, irkilerek geriye döndüm. Lüks bir arabada tanımadığım iki erkek vardı. Sürücü yan camı açarak, bana doğru eğilip, "Merhaba!" dedi "Merhabaa?!" dedim, "Adres ya da bir şey mi soracaksın?" der gibi. +"Geçmiş olsun!" derken, yıllardır tanıdığımmış gibiydi "Teşekkürleeerr?!" dedim aynı soru ifadesiyle +"Yurtta kalıyorsun galiba, adım Okan! Arka sokakta oturuyoruz. Yanlış anlama biz doktoruz. Ayağında alçı var ve çok hızlı yürüyorsun... Takılıp düşebilirsin, acelen varsa gideceğin yere bırakalım!" "Hayır! Teşekkür ederim, ayağım iyi. Alçıyı çıkartmaya gidiyorum. Ayağımda sorun yok yanii?" dediğimde sevinmiş gibi, "Öyle mii?! Tamam o zaman sorun yok!" deyip, Cebinden bir şeyler aradı, bulamayınca, yan koltukta oturan kişiye dönerek, "Kardeşim kart versene?" dedi Adamın verdiği kartın arkasına ismini yazıp imza attıktan sonra bana uzatıp, "Bu görev yaptığımız hastanenin kartı, 'Okan bey' dersen sana yardımcı olurlar!" derken, ayak üstü reklamını yapmıştı resmen. Bir an önce başımdan atmak için kartı aldım, bir ön bir arka yüzüne göz gezdirip cebime koyarak yürümeye devam ettim... ÖZEL MEDOCALİN HASTANESİ ~~~~~~•~~~~~~ ... Y.S, Okan'a dönerek, "Karta adını yazıyorsun benim numarayı veriyorsun!" deyip sinirli sinirli bakınca Okan, "Oğlum, bu gidişle evde kalacaksın!" dedi Y.S: "Evde kalmayayım diye bana bulduğun çözüm bu muuu?" dedi aynı sinirli ses tonuyla. Okan: "Oğlum, bu her yerde böyledir. Önce akraba, sonra komşu kızlarından aday seçilir! E bizim akraba kızları malûm!.." Y.S: "Sende çareyi, komşu kızının hasta olanında mı arıyosun?.." Okan: "Ben, yurtta adımız dolansın diye yaptım! Bi doktor kızlara nasıl yaklaşır? Beyaz önlük giyip elime steteskopla oda odamı dolanaydım!" Y.S: "Bi genel cerrah olarak benim yapmamda problem olmaz daa, seni bilemiceeemm!" Okan: "Gel yapalım o zaman laaann!" Y.S: "Sus da sür şu arabayı, bir an önce yürüyeyim diye bana işkence yapıyorsun resmen!.." Okan: "Oğlum, kabul eeett, abin sana nasıl kız buldu amaa! Gel bi tanış. Güzel kız, vallaa bana çok dua edersin!" Y.S: "Yaaa, eveett süper kız! Anneme de dekii, oğluna; sağlak, sakar, intihar etmiş bi kız buldum!" Okan: "İki dakika da sağlak, sakar, intihar ettiğini nasıl anladın acabaaa?! Bileğine bakana kadar yüzüne baksaydın yaa!" Y.S: "Ben anlarım! Hangisinden başliym. Birincisi sağ bilekte en az bir yıllık kesik var, sağlak kişiler intihar ederken, önce sol radial arteri keser, sol arteri kesilen biri sağ bileğinde sadece deriye kesik atabilir! Son olarak, alçı ile bu kadar rahat hareket edebiliyorsa, kırık ayak üzerindedir ve sakar olan kişiler de sıkça rastlanılan bir durum. En basiti saçlarını kurulamaya çalışırken ütü düşmüş olabilir! Okan: "Ya teorinde yanılıyorsan?..Hiç bir şey görünen kadar aldatıcı olamaz! İstersen sorup öğreneyim, zannettiğin gibi değilse tanışır mısın? Bana onu söyle?!" Y.S: "Okaaannn! Ben bir defa cesaret ettim! Ondan başkasına baktım! Bak bacaklarımdan oldum. Bir defa daha olursa canımdan olurum!" Okan: "Oğlum, saçma sapan konuşma Allah aşkına! Şu kazayı ona yorup durma! Senin mallığın! Uykusuz, yorgun yola çıkarsan öyle olur tabii! Ne bekliyorsun kii?!" Y.S: "Yaa uzatma! Şu belediyeyi ara, sor bakalım yol çalışması ne zaman bitecek! Ona göre diğer eve geçicem. Olmuyor böyle..." ~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD