~~~~~•~~~~•21 yıl önce ~~~~•~~~~~•
Kezban: "Hey çocuk! ne eğlendin burada?"
Selim: "O ne?"
Kezban: "Sanane?" (sinirli bir şekilde)
Selim: "Ne yapıyorsun sen?"
Kezban: "Çocuk de get yoluna, konuşma benimle, eğleşme burada kızarlar sana."
Selim: "Bende bu otların arasına saklanırım görmezler!" (tebessüm ederek)
Kezban: "Çocuk sen deli misin? Yürü get, beni Selma'yla yüz göz etme?"
"O ne demek? Onun yüzü gözü vaaarr kii!"
"Bak get yoksa seni sopayla kovalarım!"
"Neden, ben yaramazlık yapmadım ki?"
"Adın ne senin?"
"Selim?"
"Sen benden korkmuyor musun?" (Merakla)
"Hayır, neden korkayım kii?" (gayet rahat bir tavırla)
"Abinle kardeşin benden korkuyor, sende kork?"
"Sen onları sopayla mı kovaladın kii?"
"Çocuuukkk?"
"Efendim!"
"Tövbe estağfurullah elimden bi kaza çıkacak." (Elindeki çapaya dönerek)
"Onlar ne?"
"Salatalık!" (sertçe)
"Neden kopartıp atıyorsun, yazık değil mi?"
"Çattık haa!.. Bunlar piç salatalık?"
"Piç ne demek?"
"Bunlar kuru ot demek, bunlardan salatalık olmayacak demek!"
"Ya olursa?"
"Bu vakite kadar olmadıysa daha da olmaz. Olanların da suyunu emer. Oldu mu? öğrendin mi, de get hadi?"
"Bende yapabilir miyim?"
"Yaa sabııırrr, bela mısın çocuk?"
"Sen teksin yorulursun, bende yardım edeyim?"
"Sen beceremezsin!"
"Sen gösterirsen yaparım beenn!"
"Eyiii, gel bakalım bak bu şekilde tutup koparacaksın! Beceremezsen beni oyaladığın için o kulaklarını çekerim duydun mu?.."
"Kolaymış..."
"He hee, iki kopart hele, üçüncü de elin acıyanda görecem senii!"
"Bizim köyde çaylar var, onlar daha zor kii, ben onları da yapabiliyorum."
"Sen kaç yaşındasın bakayım?"
"Sekiz?"
"Kaça gidiyorsun?"
"Ben okula gitmiyorum."
"Nedeeenn?"
"Bilmeeemm!"
"Burada ne işiniz var? Nereden geldiniz?"
"Benim bebeğim oldu biliyor musun?"
"Tembihlenmişsin sen bellii!.. Bebeğinin adı ne?"
"Selin!"
"Nerede?"
"Annemin yanında, o bebek."
"Öyle mii? Onu sana kim verdi."
"Babam verdi, ben büyüyünce onunla evlencem!"
"Haaa! Öyle bebeğiiinn? Selin'in annesinin adı ne?"
"Melek annem!"
"Bak sıpaya, şimdiden anne demeye mi başladın."
"Babam da var!"
"Maşaallah maşaallah. Yakup ne sevap işlemiş de senin gibi damadı olacak!"
"Hııığ?.. anlamadım!"
"Büyüyünce anlarsın... Yap hadi, şunu da sök..."
•~~~~~~•Bir yıl sonra •~~~~~~•
Selim: "Kezban teyze!"
Kezban: "Gel oğlum, kapı açık gir!"
"Sana çorba getirdim, Döndü ninemle iç."
"Oğluuumm!"
"Kezban teyze!.. Neden ağlıyorsun?"
"Senin bahtında benim ki gibi kara, ona ağladım oğlum."
"Ateşin var!.. Sana ilaç getireyim mi?"
"İlacım senin o küçük ellerin. Sen dokundun ya ben hemencik iyi olurum. Merak etme. Bebeğin nerede?"
"Elif'le birlikte oynuyor."
"Seviyor musun bebeğini?"
"Seviyorum."
"Allah ayırmasın oğlum."
"........"
Kezban: "Selim, bebeğin yürüyünce buraya getir, arkada ki ağaca salıncak yapayım, onu salla olur mu?"
"Olur Kezban teyze."
"Ama bak onu da gizli getir, yoksa kızarlar."
"Tamam."
"Bir de, sen büyüyünce doktor ol. Bu gidişle bana kimse bakmaz. Benim doktorum ol emi?"
"Ama ben polis olcam. Polis olunca seni de korurum merak etme."
"Başka kimi koruyacaksın ki?"
"(Hüzünlü bir şekilde)...Annemi... (gülümseyerek) Bebeğimi ve seni."
"Bahtsız yavrum, seni doğuranın ayağının paspası olayım ben emi? İnşaallah hep burada kalırsın benim can yoldaşım olursun!"
"Ağlama Kezban teyze, ben gitsem bile seninle bebeğimi hiç bırakmam kii?"
"Oooyyy kurban olsun bu Kezban, dillerini verene."
"Ben artık gideyim, Selma annem kızmasın."
"Anne deme o soysuz hayırsıza!"
"Kezban teyze, sen onu neden sevmiyorsun?"
"Sevilecek bir huyu mu varmış, bayırın hırsızı!.."
"Ne çaldı kii?"
"Her şeyimi çaldı oğlum. Her şeyimi aldı elimden... Hayatımı, umutlarımı, gençliğimi, aşkımı, çocukluğumu, arkadaşlarımı, kuzenimi, anamı?"
"Ama o seni seviyor. Bize Kezban teyzenize saygısızlık yapmayın diyo, bu çorbayı da o yaptı."
"O mu gönderdi pekii?"
"Hayır ben getirdim."
"O göndereydi eğer zehir zıkkım olsun derdim, şifa'n onda deseler de içmezdim ama sen kendin beni düşünüp getirdin yaa, içme zehir deseler de içerim. Beni bu hâlimde bir tek sen düşündün yaa, ömrümün sonuna kadar bu eyiliğini unutmam gayrı... Get oradan kaşıkla ekmek al gel, birlikte içelim..."
•~~~~~~• iki yıl sonra •~~~~~~•
Selim: "Kezban teyze ben gidiyorum."
Kezban: "Ağlama kurban olduğum. Yine gelirsin?"
"Annem, artık gelmicez dedi."
"Olur mu öyle şey? Senin bebeğin burada."
"Sen neden ağlıyorsun?"
"Senin o bülbül sesini gül yüzünü, kokunu özleyeceğim o yüzden ağlıyorum."
"Bak ben buraya adresimizi yazdım, özlersen gel, ben sana şarkı söylerim."
"Kurban olurum sana oğlum. Gelirim elbet."
"Kezban teyze?"
"He guzuuuummm?"
"Selin beni unutur mu?"
"Ver şu elini, bak bu kalbi hissediyo musun? Bu kalp attıkça Selin'in seni unutmasına izin vermeyeceğim."
"Bu salıncakta kalsın, ben büyüyünce yine onu sallarım."
"Sadece onu değil kınalı kuzum, bebeklerinizi de bu ağaçta sallayacaksınız inşaallah."
"Biliyo musun Fatih Selim, o benim bebeğim diyo."
"Sen merak etme oğlum, Selin ölene kadar senin bebeğin olacak. Ben onu Fatih Selim'e yaklaştırmam... Ben ölmeden Selin onun bebeği olamaz, duydun mu beni?"
"Hoşçakal Kezban teyze. Üşütme hasta olma. Sana başka kimse çorba getirmez. Söz veriyorum polis olup gelip seni de alacağım."
"Kezban teyzen ölsün senin yoluna. Güle güle, güle güle yavrum." (Sarılıp, ağlayarak)
•~~~~~~• iki yıl sonra •~~~~~~•
Kezban: "Yakup! Yakup! Yakuuuuppp!"
"Ne var Kezban!"
"İstanbul'dan mı geliyorsun?"
"Eveeett kezban, rahat bırak eve gidicem."
"Selim nasıl?"
Yakup beyin yüzü asılınca Kezban: "Hayr ola Yakup, ne oldu bu ne yüz?"
"Kötü şeyler oldu kezban sorma!"
"Ne oldu de helee?"
"Köyde yangın çıkmış... Evleri... Ahırları yanmış... Adamı evde ölü bulmuşlar... Ahırda hayvanların kemikleriyle anasının kanını buldular ama Selim yok... ne evde... ne ahırda... hiç bir iz yok... Selim kayıp-
Kezban...Kezbaaann... Salih koş... Kezbaaan..."
Bayılan Kezban ayılınca kendi kendine yemin etti.
"Sana yemin olsun çocuk, sen bu taş kalpli Kezban'a dost oldun, arkadaş oldun, yoldaş, sırdaş oldun yaa, bende, canım pahasına da olsa o kızı kimseye yâr etmeyeceğim..."
•~~~~~~• On ay sonra •~~~~~~•
Kezban: (Kısık sesle) "Seliiiinn Seliiiinn gel, gel kızım koş koş. Bak sana elma vercem koş."
Selin yanına gelince kucağına alıp sallarken, "Selin, Telim nerde?" diye sordu.
"Telim gitti."
"Telim gelcek tamam mı."
"Telim arabaya bindi, gitti."
"Eveeett... Telim arabaya binip gitti... ama yine gelcek tamam mı, sen ağlama üzülme, Telim seni çok seviyor... Seni yine burada sallayacak, sana ninni söyleyecek, bak bu elmayı da sana Telim yolladı. Sende onu sev unutma tamam mı? O eve gitme e' o ev pis. Fatih seni itti buran üfff oldu di mii? E'! ooo e'!"
Melek: "Kezban ne yapıyorsun sen, indir onu. Gönder buraya gelsin."
Kezban: "Ne o can dostum, bu köyde kalan tek akrabam, o kapıdan neden girmiyorsun?"
Melek: "Ben iftiracılarla, yalancılarla akraba doğsamda, dost olmam.
"Öyleyse Selma'yla da olmazsın artık."
"Orası seni hiç alâkadar etmez. Sen Selin'e ne söylüyordun öyle, küçücük çocuk anlar mı hiç."
"Anlar anlamaz, ben ona Selim'i unutturmayacağım. Sizin de yapmanız gerekeni yapıyorum tamam mı?"
"Kezban neredeyse bir yıl olacak, çocuktan iyi yada kötü haber yok. Selin hasta oluyor, hatırlatma!"
"Benim oğlum sağ, bir gün çıkıp gelecek, beni de bebeğini de koruyacak."
"İnşaallah sağdır da gelir. Onu benim kadar seviyor olamazsın. İçim kor gibi. Ama Selin kötü oluyor yapma!"
"Bir şey olmaz... Beni olduğu gibi onu da ümit yaşatır... Yokluğunu hissedip kahrolacağına varlığını bilsin özlesin."
"Senin yüzünden sonunda bende taşınacağım o olacak!"
"Nereye gidersen git, izinizi bulup bende peşinizden gelirim. Selim'imin emanetini asla bırakmam."
"Bana bak yılan gözlü. Sen o adama iftirayı da bu sebepten mi attın yoksa?"
" Ya ne zannettin, o öğretmen de karısı da umurumda değil. Ben, Selim'imi benden koparmasının cezasını verdim o öğretmen bozuntusuna... Bütün köy benden nefret etti. Etsinler... isterse bütün dünya etsin... canı sağolsun oğlumun... Sizin yılan gördüğünüz bu gözleri o çocuk ceylan gördü. Hasta yatağımda bir tas çorbayı o yedirdi bana. Sen ne dersen de Melek, onun iyiliğinin karşılığını ölene kadar vericem."
"Sana inat, bende Selin'i Fatih Selim'e vericem!"
"Kızını zerre kadar düşünüyorsan yapmazsın Melek... Ben evlat gördüğümün özlemiyle yanıp kavrulurken sana öz evlat hasreti yaşatırım. Aha da buraya yazıyorum. Demedi deme?"
"Elinden geleni ardına koyma?.."