MAK - 4

1124 Words
Ve gözüm eşyamda değil Yoruldum maddemden Ta ki dünya bitti Köşk kurdum sakin oldum Dehlizsiz ve tabakasız Kör bir hayvan gibi Rızkına etiyle yanaşan Karanlık bir evdir gövdem Güneşte asla karanlık yoktur dediler Ve onlar yoluna cihet ettim vatan tuttum Büyük yeni bir hayat bildim Yeni yeni bildim yoksa ölüyordu bir şey Bir insan binası yıkılıyordu durmadan Cahit Zarifoğlu'nun son mısralarını da okuyup kapattım kitabımı. Yemekten sonra kendimi odama atmış ve özlemini duyduğum kitaplarıma sarılmıştım. En yakın dostlarımdı onlar benim. Ardından çalışma masamdan kalkıp yatağıma ilerledim ve baş ucumdaki komodininin çekmecesinde, bana gülümseyen kitabı aldım elime. Onun yeri orasıydı. Parmaklarımı yazıların üzerinde gezdirip ellerimle sevdim kitabı. "Cahit Zarifoğlu - Küçük Şehzade." 10. yaş günümün acı hatırası. Bir o kadar da her şeyden değerli bir kitap. Kitaplara olan tutkumu bilen babam hediye etmişti bu kitabı bana. "Benim küçük şehzademe sevgilerimle" demiş alnımdan öpmüştü. Babamdan bana kalan son şey kısacası... Kitabı özenle çekmeceye yerleştirdim. Yine efkar bastı beni bir sigara yakayım en iyisi. Odamda ki küçük balkona çıktım ve temiz havayı içime çektim. Hafif çıkan rüzgar, miss gibi deniz havasını çekip de getirmiş benim küçük balkonuma. Sigaramı ateşleyerek dumanı içime çektim. Başımı geceye doğru kaldırdım. Bugün Dolunay var. Ay yine bütün görkemiyle ışığını saçıyor etrafa. Kaçıp giden güneşe inat edercesine. "Evlat dalmışsın yine gecenin sessizliğine. " İrkildim. Gecenin huzuruna dalmış, dedemin geldigini duymamıştım. Arkamı dönmeden kendime çeki düzen vermek istedim. Dedem yanıma yaklaşmış gökyüzüne doğru başını çevirmişti. "Kusura bakma geldiğini duymadım dede. Evet biraz öyle oldu sanırım." Tebessüm etmeye çalıştım. " Daraldım da temiz hava iyi geldi " dedim dedeme dönerek. "O elinde ki de iyi gelmiş olmalı" diyerek sitemini belirtti dedem. Kimse istemiyordu içmemi zaten. Ama sanki acıları kabullenmemi sağlıyor bu meret bana. Lise son sınıfta alışmıştım. Hani derler ya arkadaş ortamı... Işte ondan benim ki de. Dedem sanki içimi okumuşcasına devam etti konuşmasına. "Evlat! Bana bak ne demiş Mevlana; Kalbin bir gün seni sevgiliye götürecek. Ruhun bir gün seni sevgiliye taşıyacak. Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak." Dedem, yine beni cümleleriyle mest etmişti. Kitap kokulu dedem. Dedemden dinlemiştim ben şiirleri. Mevlana'nın en güzel beyitlerini. Benim dedem eski Edebiyat Öğretmeniydi . O aşıladı bana bu aşkı. Onun sayesinde bende, acıların kaçış noktası belledim kitapları. Buruk bir tebessümle dedeme döndüm; "Beni vurman gereken yeri yine iyi biliyorsun dede" dedim hayranlığımı belli edercesine. "Sen benim ellerimde büyüdün be Miraç. Gözlerinden bile anlıyorum ben her şeyi, sen merak etme. Neyse geç oldu ben de gidip yatayım Nurten sultan dan fırça yemeden" dedi ve bastık kahkahayı. Seviyordum ben bu koca çınarı. Babamdan sonra bizi bir arada tutan adamı. Canımdı onlar benim. Benim canım ailemdi. Odaya girdim ve telefonda bildirim olduğunu, yanıp sönen ışıktan anladım. "Hayırdır kim ki bu saatte" diye düşünerek telefonu elime aldım. Tahmin ettiğim gibi bir mesaj. Hem de Bahar'dan. Bizim şirkette 5 ay oldu işe başlayalı ama bana olan ilgisini her gün hissettirdi. Yine ne bahaneyle mesaj attı merak ettim doğrusu. Mesaj kutucuğunun üzerine basarak açtım mesajı. Mesaj: "Arabam bozuldu da tamirciye bıraktım. Sabah şirkete geçerken yardım sever arkadaşım beni de alır diye düşündüm. Yoksa yanıldım mı?" ❤️ Sabah her zaman ki saatte kalkmış, iş için hazırlanmış ve annemin meşhur kahvaltısını yaptıktan sonra evden ayrılmıştım. Ne kadar Bahar'a tamam yazmış olsam da emri vaki gibi olduğu için hiç içimden gelmiyordu. Bir kere ben ona ümit verici bir şey yapmamıştım ve yapmamak için de çabalıyordum. O benim kalbimde olsa olsa olmayan kız kardeşim olurdu. Ona karşı bir şey hissetmiyordum. Bunu dile getirmeme rağmen onu da bu sevdadan vazgeçiremiyordum. Ama yapacak bir şey yok acı çekmek isteyen o. Ben ona olur demiyorum çünkü. Içimden neyse deyip arabayı bir diğer mesajında attığı ev adresine doğru sürmeye başladım. Kısa bir süre çekecektim artık onu yapacak bir şey yok. Kalbini kırmak istemiyorum çünkü. Bana yakışmazdı hem hayır demek. Ben kitap ve şiir kokulu Kemal dedemin torunuyum. Bunu da bir şekilde idare edeceğim artık. Tam onun evinin olduğu sokağa dönecektim ki motorsikletli birinin sokak ortasında bir kızın çantasını almaya çalıştığını gördüm. Noluyor lan orada diyerek arabanın o an nerede olduğunu umursamadan, hızla frene bastım ve koltuğun altında bulunan levyeyi kapıp araçtan indim. Koşarak oraya ilerledim ve sertçe motordaki adamın kafasına indirdim levheyi! Bu hamleyi beklemiyor olduğu için sersemledi, darbenin nereden geldiğini kavrayamadı daha. Acının etkisiyle tuttuğu çantayı bıraktı. Kız da çantayı sert tutuyor olacak ki adamın çantayı bırakmasıyla, sol kolunun üstüne sert bir şekilde düştü. Bunlar saniyeler içinde gerçekleşirken, motorda ki kasklı çocuk kendine gelmiş. Ben kıza birşey olduğunu sanarak döndüm. Gaspçı çocuk bu boşluktan yararlanıp hızla yanımızdan uzaklaştı. Şimdilik onu boşverip yere düşmüş olan kızın yanına yaklaştığım da etraftan da bir kaç kişi toplanmıştı. "İyi misiniz?" diye sorduğum da dolu dolu olmuş kahve rengi gözleriyle gözlerime bakıp; "Kolum çok acıyor" dedi. O an sanki içimde bir ateş yandı gibi hissettim. Etrafta ki kimseyi umursamadan, kızında kalkmasını beklemeden kızı kucakladığım gibi arabaya taşıdım. O arada toplanmış olan insanlardan bir genç gelip arka kapıyı açtı, bende kızı hemen oraya oturtup direksiyona geçtim. En yakın hastaneye giderken arada arka koltukta, kendini sıkarak kısık sesle ağlayan kıza bakıp o kapkaççıya bir kaç küfür yolladım. Hemen de kaçıp gitmişti şerefsiz. Şu masum kız olmasa elimden zor kurtulurdun sen pislik herif. Kadın olmak bu kadar zor olmamalı! Bir insana bunu yapmaya vicdanları el vermemeli! Böylelerinden utanıyorum... ❤️ Hastaneye gelmiş acil servisten giriş yapmıştık. Hemen müdahale odasına almışlardı kızı. Aradan neredeyse bir buçuk saat geçmişti ve bu arada iş yerinden mesai arkadaşlarımdan bir iki kişi ve Bahar aramıştı. Bende ufak bir kaza geçirdim diye geçiştirip kapatmıştım hepsini. Filme gidip gelmişti o arada kız ve bir süre sonra doktor müdahale odasından çıktı. Bende hemen doktorun önüne geçip durdurdum, durumunu sordum. "Hanım efendinin sol ayak bileği incinmiş onu sardık ama sol kolunda kırık olduğu için alçıya almak zorunda kaldık. Ağrı kesici hap ve jel yazıp hanım efendiye reçeteyi verdim. Geçmiş olsun" diyerek yanımdan uzaklaştı. Bende önce biraz çekinsem de sonra saçmaladığım kanaatine varıp içeriye girdim. İçeride tekli yatakta yarı oturur vaziyette duruyordu. Yatak küçüktü ama kız daha da küçüktü sanki. Aman bana ne kızın küçük oluşundan tövbe tövbe sen işine bak Miraç. Biraz çekinerek ve boğazımı temizleyerek yanına yaklaştım; "Nasılsınız? Nasıl hissediyorsunuz kendinizi? " diye sordum malum insanlık vazifesi. "İyi sayılırım, bu arada yardımlarınız ve beni buraya getirdiğiniz için size çok teşekkür ederim. Siz yetişmeseydiniz daha büyük sorunlar yaşayabilirdim" dedi mahcup bir edayla. Yanaklarımın kızardığını hissettim. Elimi kolumu nereye koyacağım bilemeden saçma hareketler yaparak; "Bir şey değil ya, insanlık vazifesi sonuçta. Sizi göz göre göre öyle bırakamazdım" dedim. Sonra kafamı kaşıyıp; "Tanışmadık, bu arada ben Miraç" diyerek elimi uzattım. O da sağlam olan sağ elini uzatıp elimi tuttu ve "Ben de Rüya memnun oldum" dedi. "Ben de memnun oldum Rüya. " Elimi çektim ve ensemi kaşıyarak tebessüm ettim. Rüya mı? Hmmm Rüyaaa... Güzel isim... Şiir : Cahit Zarifoğlu - Ayna şiiri ❤️
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD