6.Bölüm Beklenmeyen Konuk

1080 Words
Defne Banyoda işlerimi hallettim. Pek de acele etmedim, bu yüzden bana bağırmasına hiç gerek yoktu.Nazikçe isteseydi yine yapardım. Üzerime hafif bir şeyler giyip, hafifçe makyaj yaptım. Saçlarıma fön çektim. Yeterince oyalanmıştım. Tarkan’dan “Öp” şarkısı çalıyordu. Bir elimle aynaya tutunmuş, diğer elimle rujumu sürüyordum. Ama canım yanınca bıraktım. Resmen dayak yemiştim. Banyodan çıktığımda oda boştu. Sokağa bakan pencerenin önünde bir kahve fincanı ve küçük bir not vardı. Baran, “Kusura bakma, biraz sesim yükseldi. Kahveni içince karşıdaki kafede bekliyorum,” diye yazmış. Vay vay vay... Bu kadarını beklemiyordum. “Mahsenim benim,” dedim içimden. Ama bu kıyafetle olmazdı. Derhâl üzerime daha şık bir şeyler giymem lazımdı. Birazcık dekoltenin kimseye zararı olmazdı. Tiril tiril bir elbise seçtim. V yaka ama oldukça açık bir V... Pastel tonlarda, dalga desenli, renk geçişleri iç içe geçmiş, kolları dirsekten biten zarif bir elbise. Makyajımı da elbiseye uygun tonlarda yaptım. Saçlarımı savurup odadan çıktım. Ama çıkmamla geri dönmem bir oldu; parfüm sıkmayı unutmuştum. Çok ağır olmayan ama “Ben buradayım,” hissi veren Kurtuba parfümünü sıktım. Artık hazırdım. Saçlarımı bir kez daha savurup kapıdan çıktım. Otelin kapısından çıkınca karşıya baktım. Küçük ama şık bir kafe… Cam kenarında bir masada oturuyordu. Yuvarlak cam masalar, rahat görünümlü sandalyeler... Masanın ortasında küçük ama otantik bir vazo ve içinde canlı çiçek vardı. Salına salına kafeye geçtim. Baran ayağa kalkıp sandalyemi çekti, oturmamı bekledi. Gayet ağır hareketlerle sandalyeye oturdum. Baran’ın diş gıcırtısını neredeyse duyabiliyordum. Daha dur, bu kahvaltı ile paçayı sıyıramazsın. Baran, ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu ama kulak vermedim. Kendine “Lángos” (kızarmış hamur) sipariş etmişti. Genellikle sokak lezzeti olarak bilinse de bazı kafelerde kahvaltıda da servis ediliyordu. Üzerine sarımsak, peynir ve krema konmuştu. Favorim olmuştu bile. Ayrıca “Túrós batyu” (lor peynirli tatlı çörek) sipariş etmişti. Yanında da kahve... Ben de aynısını söyledim. Hazırlanacağım diye kahve içmemiştim; bu yüzden duble söyledim. Kahvaltım geldiğinde Baran kahvaltısını neredeyse bitirmişti. Siparişlerim geldi hızlıca başladım. Kahvemden bir yudum aldım; zihnim berraklaşmaya başlamıştı. Baran ise sessizce kahvesini içiyordu. Acaba başka ne incelikler yapacak? diye düşünürken, birdenbire işle ilgili konuşmaya başladı. Güzel duyguların katili... Baran: Defne banyoya girip kapıyı kapatınca adama son bir yumruk daha indirdim; bayılmıştı. Hemen temizlik ekibini arayıp konumu gönderdim. Artık onu konuşturmak onlara kalmıştı. Ellerim kana bulanmıştı. Duş almak bana da iyi gelecekti ama Defne’yi rahatsız etmek istemedim. Ekip adamı aldıktan sonra, güvenlik amacıyla tuttuğumuz yan odaya geçip hızlıca duşumu aldım. Yanıma kıyafet almıştım; üzerimi değiştirip karşıdaki kafeyi fark ettim. Defne için bir kahve siparişi verdim, yanına küçük bir not ekledim. Umarım gelir… Daha ilk günden benden korkmasını istemiyordum. Otelden çıkıp kafeye geçtim, siparişleri verdim. Kahvaltım gelince beklemeden başladım. Anlasın istiyorum; bazı şeyleri hemen yaptıramaz. Tam kahvemden bir yudum alacakken, gözüm karşıya takıldı Defne’yi gördüm. Sanki mümkünmüş gibi, daha da güzelleşmişti. Salına salına yaklaşıyordu kafeye. Onu görünce içimden, bu güzelliğe karşılık kibarlık yapmak geldi. Ayağa kalkıp sandalyesini çektim. Hanımefendi, ağır çekimde ilerleyen bir sahne gibiydi. "Bu kızla işim var," dedim içimden. Tavır yapıyor, yap tabii... Ama unutma Defne Hanım, bu yaptıkların sana dönecek. Bu kadar yakınımdayken kokusu burnuma doldu; derin bir nefesle içime çektim. Bu kokuyu ezberlemem gerek. Her uyandığımda yanımda olmasını isteyeceğim biri bu... Bugün Defne'yi biraz zorlamam gerekiyor. Karşısına yine benim yetiştirdiğim Ingrid çıkacak. Onun oyunlarına gelmemeli. Defne; Ingrid. Baran’ın öğrencisi. Duygularını göstermeyen, zekâsıyla oyun kuran biri. Ona yenilirsem bu sadece bir kayıp olmaz, benim için yıkım olur. O yüzden güçlü olmalıydım. Kahvemden bir yudum aldım. Baran gözlerimin içine baktı. Oda kahvesinden bir yudum daha aldı ve konuşmaya başladı “Bugün hazır ol. Ingrid karşına çıkabilir.” Gülümsedim, sakin bir şekilde. “O hazır mı peki?”diye karşılık verdim. Baran devam etti… “Bak İngrid çok iyi oyun kurar ve bu oyunu öyle güzel oynar ki oyunda olduğunu bitene kadar anlamazsın bile.” Demekki Baran da İngrid’in oyununa gelmiş. Anlatmaya devam etti. “Sana öğretilenleri kullan gözlerine dikkatli bak gözler yalan söylemez. Ortamı oku vücud dilini çözemeye bilirsin oda Ajan yada onu yanlış okumanı sağlayabilir. Orda sezgilerin devreye girsin.” Baran’ın konuşması daha bitmemişti. Tam bir şey söyleyecektim ki, cafenin kapı açıldı ve içeri biri girdi. Güneşin yansıması yüzünden silüeti net göremedim ama Baran’ın yüzündeki o ani gerilim, kimin geldiğini anlamama yetti. İçeri süzülen İngrid , duruşuyla bile olay yaratıyordu. Soğuk, zarif, başı dik... Gözleri buz gibiydi ama doğrudan bana çevrilmişti. Üzerinde beyaz bir trençkot, elinde küçük bir tablet çanta... Sanki James Bond’un eski sevgilisi. Baran hafifçe yerinde doğruldu ama kalkmadı. Kadın ise doğrudan masamıza yöneldi. “Defne,” dedi. Sesi, içime buz gibi bir sızı bıraktı. “Sana bir teklifle geldim.” Kafamın içinden bir ses, “Hazır ol,” dedi. Ama bir diğeri de “Bu teklif dostça olmayacak,” diye fısıldıyordu. Ingrid sandalyeye oturdu, hiç izin bile istemedi. Baran hâlâ sessizdi ama çenesini sıktığını gördüm. Gergindi. Ve bu, bana onun hâlâ Ingrid’i tam olarak çözemediğini gösterdi. Ya da belki... onu unutamamıştı? “Baran’ın seni oyunun ortasına ittiğini biliyorum,” dedi Ingrid, gözlerini kahveme dikerek. “Ama bu oyun tahmin ettiğinden daha karmaşık. Eğer gerçekten ayakta kalmak istiyorsan, düşmanını seçmek zorundasın. Ve bu her zaman karşı tarafta olmayabilir.” Gülümsedi. O gülümseme bir kibir değil, bilgelik taşıyordu. Tüylerim diken diken oldu. “Ne istiyorsun?” diye sordum. Sesim soğuktu ama içinde merak da vardı. Çünkü bu kadın bana yardımcı mı olacak, yoksa yoldan mı çıkaracak, bunu henüz bilmiyordum. “Bana beş dakika. Ve gerçekleri anlatacağım,” dedi. “Ama sadece seninle. Baran burada kalamaz.” Baran hemen itiraz etti: “Hayır. Ne konuşacaksan burada konuş.” İngrid, ona bakmadan konuştu. “Senin gölgen bile onun üstüne yeterince baskı yapıyor. Eğer gerçekten bu kızın bir şey öğrenmesini istiyorsan, o beş dakikayı bana ver.” O an, Baran’la göz göze geldik. Onun gözlerinde endişe vardı ama aynı zamanda güven de... Bana güveniyordu. Ya da güvenmek zorunda. Başımı hafifçe salladım. “Sorun değil. Konuşalım.” Baran, istemese de kalktı. Yavaşça uzaklaştı. Ingrid ise bana doğru eğildi. Gözleri artık daha yumuşaktı. Ve içindeki aşkı görebiliyordum. Ama bu aşk, Baran’a ve geçmişe aitti. “Baran seni korumaya çalışıyor ama yanlış yöntemlerle. Oysa ben... ona ihanet ettim, çünkü gözlerimi gerçeklerden geç açtım. Şimdi seni uyarıyorum. Bu teşkilat... sandığından daha karanlık. Eğer Baran’a gerçekten güveniyorsan, bazı şeyleri onun bile öğrenmesini engellemen gerekebilir.” Sustum. İçimde bir şeyler çatırdamıştı. Bu, sadece bilgi değildi. Bu... bir uyarıydı. Belki de bir oyundu. Baran’ın söyledikleri geldi aklıma. İngrid’in gözlerinde sadece aşk vardı. Baran'ı korumak istediği aşıkardı, ama başka birşey daha vardı. “Yalan” bunu çözmem gerekiyordu. İngrid bana önceden haber veririm demişti ama aniden gelmişti. Ne iş çeviriyorsun sen bakalım çözeceğim seni İngrid…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD