"Beklentin ne kadar çok olursa, o kadar kırılıyorsun."
- Cemal Süreya
-Ne duydun?
Gerilmişti.
Hafızamı biraz zorlarken konuşulanları tam olarak hatırlayamadım.
-Ne duyduğumun bir önemi var mı?
-Hayır yok. Çünkü gece yanına gelmedim.
Çatılan kaşlarımla bakışlarım ciddileşti bir anda.
-Senin sesindi.
Ama o itiraz etmeye ısrarla devam ediyordu.
-Rüya görmüşsün sadece.
-Hayır rüya falan değildi. Konuştuğunda yüzümde hissettim nefesini. Sanki o anda kalksam yüz yüze gelecektik diyorum sana.
-Rüya görmüş olmalısın. O kadar…
Yalan söylüyordu. O kadar gerilmişti ki… Aramızda ki ufak mesafeye rağmen bedeninin gerildiğini hissedebiliyordum. Gözlerinin altında , üzerini örtmeye çalıştığı endişeyi sezmiştim bir kere. Kesinlikle bir şeyler çeviriyordu. Gece resmen nefesini yüzümde hissetmiştim. Dibime kadar girmişti… Onun olduğuna emindim. Ama daha fazla üzerinde durursam mevzu uzayacaktı ve bu benim aleyhime olurdu. Çünkü uzattığı yardım elini geri çevirmesinden korkuyordum. Buradan çıkmama yardım edebilecek tek kişi oydu benim için.
Aramızda ki mesafeyi daha da uzaklaştırarak önünden çekildim.
-Haklısın sanırım. Rüya görmüş olmalıyım. Bu aralar kafam çok karışık ,çok fazla rüya görüyorum. Sanırım gerçekle hayali ayırt etmekte zorlanmaya başladım.
İnandırıcı olmasını umduğum ses tonumla dediklerim üzerine endişeli hali gitmiş , tıpkı hırçınlığını üzerinden atan deniz gibi durulmuştu.
-Gerçeğin ne olduğunu bilemezsin.
Zihnimin sınırlarını çok zorluyordu. Zaten çıkmazdayken yolumu daha da karanlığa bırakıyordu.
-O ne demek şimdi.
-Neyin gerçek olduğunu senin hangisine inandığın belirler.
Sertçe yutkunurken dedikleri zihnimin duvarlarına çarpıp duruyordu.
-Ben hangisine inanıyorum peki?
Omzunu silkerek devam etti.
-Ona sen karar vereceksin. Senin gerçekliğin hangisi deniz kızı?
Kısa süren sessizlikten sonra çıkmazda olduğumu anlamış olacak ki yardımcı olmaya çalıştı.
-Burası mı yoksa gördüğün rüyalar mı?
Aldığım nefesler sıklaşırken korktuğumu hissettim. Ona tam güvenecekken o güveni tuzla buz edip yerine korku koyuyordu. Beni korkutuyordu…
-Rüyalar gerçek olamaz?
-Kime göre?
Sinirlendirmeye çalışıyordu sanki. Bile bile damarıma basıp aklımla oynayarak bana içinde bulunduğum her şeyi sorgulatıyordu.
-Adı üstünde rüya. Bilinçaltından ibaret bir şeyin gerçek olduğunu mu söylüyorsun şimdi bana?
Hayret dolu çıkan sesime karşı kendisi aşırı derecede sakindi. Bu benim daha da sinirimi bozuyordu.
-Hayır. Sadece hangisinin rüya olduğunun farkında olmanı söylüyorum. Gerçekle rüyayı ayırt edemediğini kendin söyledin.
Son kırıntıları kalan akıl sağlığımla oynuyordu. İçimde bir şeyler koparken düşüncelerim yine birbirine girmişti.
-Anlamıyorum.
Hafifçe gülümsedi.
-Anlıyorsun.
Neden bu kadar sakindi bu adam? Kafayı yemek üzereydim ve resmen benimle dalga geçiyordu.
-Anlamıyorum diyorum. Dalga mı geçiyorsun benimle?
Sinirle çıkan sesime inat hala sakinliğini başarıyla koruyordu.
-Anlıyorsun. Ama sadece anladığın şeyden kaçıyorsun deniz kızı.
-Ben hiçbir şeyden kaçmıyorum. Düzgünce söylemiyorsun. Dediklerin aklımı karıştırmaktan öteye gitmiyor.
Sustu. Sadece sustu ve öylece gözlerimin içine baktı.
Dolan gözlerimle inanmak istemezcesine gözlerinin içine baktım.
-Dalga geçiyorsun benimle.
Kaşları havaya kalkarken kafası hafifçe yana eğildi.
Kafamı hızla iki yana sallarken gözyaşlarım isyan edercesine akıyordu.
-Yalancısın sen! Buradan çıkarmayacaksın beni.
-Sadece sen yapacaksın bunu.
-Yalan söylüyorsun.
-Doğru olan bu.
-Yalancısın.
Son kelimeyi ses tellerim koparcasına bağırarak söylemem üzerine daha fazla konuşmadı.
Yere yığılırcasına düşerken yavaşça uzandım soğuk zemine. Yan dönerken dizlerimi kendime doğru çekerek ellerimi bacaklarımın arasına yerleştirdim. Cenin pozisyonunda öylece yatarken göz yaşlarım sadece akmaya devam etti.
Dediği hiçbir şeyi duymak istemiyordum. Kimdi bu adam?
Neden söyledikleri bu kadar canımı yakıyordu. Ne demek istediğini anlamıyordum. Gerçek neydi? Gerçek hangisiydi?
Kolumda hissettiğim acıyla ne olduğunu anlayamadan gözlerim kapanarak beni karanlıkta bıraktılar.
“-Biraz fazla gitmiyor musun üzerine?
Bir erkek sesi yankılandı sessizliğin içinde.
-Bilmiyorum. Ne yapacağımı kestiremiyorum.
Sıkıntıyla konuşan bu adamı tanıyordum. Oydu. Mavi gözlü adam…
-Bırak diyeceğim ama yine bana kızacaksın.
-Bırakmayacağımı biliyorsun. Bunu bir daha söyleme artık.
-Duygularını karıştırmaya başladın çünkü işin içine. Bağlanıyorsun o kı-
-Şunu demeyi kes artık. Saçmaladığını daha kaç kere söylemem gerekiyor.”
Son cümleyi bağırarak söylemesi üzerine korkumdan sıçrayarak hızlıca yerimden doğrulurken , dibimde olan kişiyle göz göze gelmem o kadar hızlı oldu ki yüzümde ki elini henüz çekemeden burun buruna gelmiştik.
Yutkunmaya çalışırken soluklarım hızlıydı. Mavi gözlü adam yine odamdaydı.
Yüzümde ki elini bileğinden tutarak geri ittirirken hızlıca geriye çekildim. Yeni uyandığımdan dolayı pürüzlü çıkan sesimle konuşmaya çalıştım.
-Ne yapıyorsun odamda?
O ise hala anın şokunda kalmış olmalı ki öylece duruyordu. Gözleri şaşkınca açılmış suratıma bakıyordu.
-Sana diyorum. Ayrıca sen hani gelmiyordun yanıma?
Kafasını iki yana sallayarak hızlıca kendine geldi. Sertçe yutkunarak devam etti.
-Ben şey… Burnun kanıyordu.
Elinde gördüğüm peçeteyi göstermesiyle doğru söylediğini anlamıştım.
-Odama kafana göre giremezsin.
-Neden aniden kalktın?
Uyarımı es geçmesiyle gözlerimi devirdim. Yavaş yavaş düzelen soluklarımla aklıma gördüğüm rüya doluşmuştu. Sorusuna soruyla karşılık verdim
-Kiminle konuşuyordun sen?
Çatılan kaşlarıyla gözleri kısılmıştı.
-Ne zaman?
Bilmezliğe vuracaktı olayı yine anlaşılan.
-Az önce… Başka bir adamla konuşuyordun. Yalan söyleme çünkü duydum.
Bir süre gözlerime öylece bakarken bir şeyleri düşündüğünü anladım.
-Neden tam o an uyanmadın?
Bir şeyler kafasına oturmamış olacak ki hala düşünür gibi bir ifadesi vardı.
-Bilmem. Denedim ama açamadım. Sanki vücudum-
Lafımı hızla keserek araya girdi.
-Vücudun kilitlenmiş gibiydi.
Söyledikleriyle kaşlarını çatma sırası bendeydi şimdi.
-Sen nereden anladın?
-Nasıl daha önce düşünemedim?
Sorumu duymazken daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.
İyice karışan kafamla bir şeyleri anladığını fark etmem uzun sürmedi.
-Sana diyorum ne oldu? Neyi düşünemedin daha önce?
Beni duymamaya devam etmesiyle en sonunda hafifçe omzuna vurarak yatakta dizlerimin üzerinde yükseldim.
Ona tepeden bakarken o ise duvara dalan bakışlarıyla hala beni duymuyor hatta görmüyordu.
-Ya Gediz. Bana da söylesene? Ne oldu?
-Düşünüyorum deniz kızı. Bir dur.
İyice meraklanırken sinirle ofladım. O ise aniden kafasını bana çevirdi.
-Ne dedin sen?
Neyden bahsettiğini anlamazken yüzümü buruşturdum.
-Ne dedim?
Gözleri kısılırken hızlıca yüzümü tarıyordu gözleri.
-Az önce… Adımı söyledin.
Gözlerim devrilirken bıkkınca söylendim.
-Buna mı takıldın? Adın Gediz değil mi işte?
Yatakta biraz daha bana doğru kayarken ben hala ne olduğunu çözememiştim. Tam olarak neyi kaçırdım?
-Ben sana adımı hiç söylemedim ama…
Dediği şeyle hafızamda ufak bir geçmiş turuna gittim istemsizce.
Kocaman açılan gözlerle ona bakarken o da şaşkınca bana bakıyordu.
-N-nasıl? Nasıl oldu bu peki?
-Rüyalarını hatırlamaya çalış. Adımı duydun mu hiç?
Zihnimi zorlarken adını daha önce duyduğumu hiç hatırlamıyordum. Duysam hatırlayacağımı düşünüyordum. Kendimi zorlarken gerçekten daha önce bilmediğimi fark ettim.
Kafamı olumsuzca iki yana sallarken cevabımla dirseklerini dizlerine yaslayarak kafasını elleri arasına aldı.
Şaşkınlıktan konuşamıyordum bile. Bu nasıl oluyordu? Nereden biliyor olabilirdim ki?
-Nasıl oldu bu anlayamıyorum?
Sıkıntıyla bir nefes verirken aniden yatakta oturduğu yerden ayağa kalkarak karşıma geçti.
-Bu iyi mi kötü mü emin değilim deniz kızı ama…
Sessiz kalması üzerine merakım daha da körüklenmişti.
Bende hızlıca ayaklanarak tam karşısında durdum.
-Ama ne? Ne oldu?
Sesim heyecandan titriyordu.
-Bilincin açık.
Söylediği şeyle düşüncelere dalma sırası bendeydi. Ben mi deliydim karşımda ki mi?
Acaba hangimiz deliydik?
Kendi kendime düşünürken önümde sallanan elle kendime geldim.
-Ne düşünüyorsun deniz kızı?
-Hangimizin deli olduğunu?
-Ha?
Tuhaf bakışları beni bulurken göz devirdi.
-Ciddi bir şey konuşuyoruz burada.
-Ben de ciddiyim zaten. Gerçekten ne demeye çalıştığını anlayamıyorum. Ciddi misin değil misin? Bana gerçekten yardım etmeye mi geldin yoksa benim aklımla dalga geçmeye mi? Gerçekten düşünmeden duramıyorum.
Ciddi çıkan sesimle çaresizliğimi anlamış olacak ki derin bir nefes verdi.
-Bak deniz kızı. Benim tek istediğim bir an önce buradan çıkman. Buradan kurtulmanı istiyorum sadece. Özgür olmanı istiyorum…
-Bazen buraya ait olduğumu hissediyorum biliyor musun?
-Ama değilsin.
Sesi itiraz doluydu.
Hafifçe gülümsedim. Şimdi tersimize dönmüştük sanki.
-Gerçeğin ne olduğunu bilemezsin. Bunu bana sen söylemiştin. Belki de buradan kurtulması gereken ben değilimdir Gediz? Burası belki de benim özgürlüğümdür.
Gözleri kısa bir süreliğine kapandı. Ardından tekrar açılmasıyla mavileriyle kesişti kahverengi gözlerim.
-Sadece pes ediyorsun. Kurtulmak korkutuyor seni.
Bir adım atarak iyice yaklaştım.
-Bence biz birbirimizin gerçekliğini birbirimize kabul ettirmeye çalışıyoruz.
Gözlerim dolarken gülümsemem yüzümde ki yerini koruyordu. Şimdi ikimizde sessiz bir savaş veriyorduk birbirimize karşı. Sakindik…
-Senin gerçekliğin bu değil.
Gülümsemem daha da genişlerken gözümden bir damla yaş akmıştı bile.
-Neyin gerçek olduğunu kendi seçimimize bağlı olduğunu söylemiştin.
-Gerçekten burayı mı seçiyorsun?
Hayret dolu sesi inanamazcasına çıkıyordu.
Hafifçe burnumu çekerek akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.
-Ya da seçmek istiyorum.
-İstemiyorsun. Sen kolay olanı seçiyorsun. Pes ediyorsun deniz kızı.
Bir şeylere inandırmak ister gibi çıkıyordu sesi.
-Camın arkası… O tarafa geçmek istediğimden emin değilim. Belki de kalmam gereken yer burasıdır.
Mırıldanarak söylediğim şeyler üzerine adımları bana yaklaştı. Ellerimi yavaşça elleri arasına alırken soğuk tenimde sıcak ellerini hissetmemle bedenimden bir ürperti geçti.
-Kalman gereken yer burası değil. Sen öyle olduğuna inandırmaya çalışıyorsun kendini.
Sertçe yutkunurken kafam önüme eğilmişti.
-Korkuyorum. Ya burada aslında en başından beri kendi isteğimle kalıyorsam. Nasıl geldiğimi,nereden geldiğimi hatta adımı, yaşımı bile hatırlamazken buradan kurtulmaya çalışmak… Çok korkuyorum ben.
Son kelimeler fısıltıyla çıkmıştı dudaklarımdan. Beni dikkatle dinlemiş biten sözlerim üzerine bir süre konuşmamıştı.
-Yüzüme bak.
Kafamı olumsuzca iki yana sallarken ellerimi elleri arasından çekeceğim sırada daha da sıkarak buna engel oldu.
-Gözlerime bak deniz kızı.
Bırakmayacağını anladığımda yavaşça kafamı kaldırıp dolu gözlerle baktım yüzüne.
-Korkman gerektiğini söylemiştim sana. Çünkü bu kolay olmayacak. Hem de hiç…
Söyledikleriyle sertçe yutkundum.
-Ama ben hep yanında olacağım. Asla bırakmayacağım elini. Kendini yalnız hissetmene izin vermeyeceğim.
İnanmak istiyordum. Söylediklerine inanmak istiyordum ama bir tarafım da korku daha ağır geliyordu. Beni yutacak gibi hissediyordum. Korkunun elleri sanki boğazımda ilme ilmek sıkıyordu bulunduğu yeri.
-Bana nereden geldiğimi sormuştun değil mi?
Yavaşça başımı onaylarcasına salladım.
Boydan boya camla çevrili odada o tarafa doğru çevirdi kafasını.
-Oradan geliyorum.
Söylediği şeyler zihnimde ardı ardına yankılandı.
-Ne?
-Duydun işte. Camın ardından geldim. Senin için. Yardım etmek için geldim deniz kızı.
-Sen… Sen.. Ama nasıl? İmkansız bu.
-Sen de çıkacaksın dışarı. İmkansız diye bir şey yok. Buradan beraber çıkacağız tamam mı?
-Ben anlamıyorum.
Gözlerim bir camın ardına bir de onun yüzüne dönüyor, iki taraf arasında mekik dokuyordu. Aklım durmuş gibiydi.
-Sen ciddisin.
Onaylarcasına kafasını sallarken gözyaşlarımı engellemedim. Umut dolup taşmıştı bu sefer bedenimden. Birisi buradan çıkmıştı ve şimdi tam karşımda duruyordu o kişi.
Hala inanamıyordum. Buradan çıkacaktım. Yapacaktım bunu. Daha fazla bu fanusta kendime işkence edip ruhumun paramparça olmasına seyirci kalmayacaktım. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu zaten.
Hızlıca karşımda duran adamın boynuna sarıldım.
-Teşekkür ederim.
Hıçkırıklarımın arasından zor da olsa çıkmaya çalışıyordu kelimeler.
-Teşekkür ederim sana Gediz. Bana yardım ettiğin için,yalnız bırakmadığın için, sesimi duyduğun için…
O da daha fazla beklemeden sarılmama karşılık verdi.
Ağlamamı bir türlü durduramazken yalnız olmadığımı bilmek çok güzeldi. Tek değildim. Yanımda beni anlayan biri vardı. Gediz… Minnet duyuyordum ona… Beni buradan çıkaracak yol arkadaşımdı artık o benim.