"İnsanların hayatında üç önemli olay vardır: Doğmak, yaşamak ve ölmektir. Doğumdan habersizdir, ölmeyi ıstırap haline getirir, yaşamayı ise unutur."
Jean de La Bruyere
Evrenin sonsuzluğunda küçücük bir gezegenin içinde sıkışıp kalmıştık hepimiz. Büyük sandığımız sorunlar,sonu gelmeyeceğini sandığımız yollar,nasıl çözeceğimizi bilemediğimiz onca problem arasında kaybolup giderken benliğimizi de yok oluyordu. Kimdik biz? Hepimiz?Sorgulamaya korktuğumuz onca şeyler varken asıl korktuğumuz neydi bizim?
Sorular mı? Hayır. Bizleri asıl korkutan o soruların cevapları. Hayatımızın neresinde olduğumuzu, nereye gittiğimizi veya nasıl hissettiğimizi açıklığa kavuşturan cevaplar… Ya aslında hiç dilemediğimiz bir yerdeysek. Olduğumuz yerde olmayı istiyor muyuz hepimiz şuan da?
Olmayı umduğumuz yerde miyiz hepimiz? Belki hayır belki evet… Ama bence soruların cevapları kadar neyi sorguladığımız da bir o kadar önemli. Sizce esas soru ne?
Varoluş sebebi mi? Nerede olduğumuz mu? Neden olduğumuz mu? Bence en önemli ve tek soru vardır hayatta. Mutlu muyum?
Olduğum yerden, olacağım yerden,etrafımdaki insanlardan… Ben mutlu muyum?
O mutlu mu bu mutlu mu değil. Ben, kendim, hayatımın başrolünde ki insan olarak mutlu muyum?
Evet belki geçmişte olmayı umduğum nokta da değilim. Belki bambaşka bir yerde,hatta olmayı binlerce kez dilemediğim yerdeyim. Ama bu nokta da mutlu muyum? Çünkü hayat geçmişteki gibi değil.
Olmak istemediğiniz yere bir bakmışsınız şükrediyorsunuz. Kim bilir?
Derin bir nefes alırken tam önünde durduğum çatlamış cama bakıyordum. Etrafı güvenlik nedeniyle bariyerlerle çevrilen cama…
Sahi asıl neresi güvenliydi? Camın ardı mı yoksa burası mı? Bunu nereden bilebilirlerdi ki?
Kafamı iki yana sallayarak aklımda ki düşüncelerden kurtulmayı umdum. Kimseye bir şey anlatmakla uğraşamayacak kadar yorgundum.
Adımlarım hareketlilik kazanırken odama yöneldim. En son olanları akıl süzgecimden geçirdiğimde bir şey takılı kalıyordu o süzgeçte.
Neden adama kene gibi sarıldığım… Gözlerim kendime olan sinir ve anın utancıyla kapanırken bunu neden yaptığımı sorgulayıp üzerine lanetler okuyarak yatağıma yattım.
Zaman geçmek bilmiyordu… Burada daha fazla kalmak istemiyordum artık. Bir şeyler olmalıydı. Buradan hemen çıkmam için bir şeyler olmalıydı.
Aklıma aniden takılan bir fikirle gözlerim heyecanla açıldı.
Ben her uyuduğumda Gediz’in ve başkalarının sesini duyuyordum. O her ne kadar rüya olduğunu iddia etse de ben doğruluğundan emindim. Eğer şimdi uyursam yine gelecekti ve ben tam o anda uyanacaktım. Ama nasıl? Bedenim uyuşmuş gibi oluyordu o sırada ve ben bir türlü hareket edemiyordum.
Heyecanla çarpan kalbime inat denemeye değerdi. Nasıl olsa her uyuduğumda gelecekti işte. Kendimi çok fazla zorlamam gerekiyordu bunun için… Ama kaybedecek bir şeyim olmadığına göre sanırım denemekten zarar gelmezdi. Sadece gözlerimi açmaya çalışarak etrafımdaki insanların kim olduğunu görebilirdim. Ama anlarlarsa bana zarar verirler miydi? Onu hiç bilmiyordum işte.
Yatağa uzanarak uyumaya çalıştım. Heyecanımdan olsa gerek bir sağa bir sola dönsem de sonunda uykuya dalmıştım.
-Sana demiştim Gediz.
Odada yankılanan erkek sesiyle geldiklerini anlamıştım. Rüya değildi işte. İnsan rüyalarını görür ayrıca sadece ses duymaz. Ben gözlerimin kapalı olduğunun farkındaydım ve hiçbir şey göremiyordum bu yüzden.
Gediz’in sesini duymamla iyice odaklandım.
-Ne yapmamı bekliyorsun? Ona arkamı dönüp gitmemi mi?
Sinirli sesinden ne demek istediğini anlamazken gözlerimi o kadar çok zorluyordum ki… Değil açmak kıpırdayamıyordum bile.
-Hayır. Sadece mesafeni korumanı bekliyorum.
Diğer erkek sesini duymamla kendimi daha fazla zorladım. Yapabilirdim.
-İkinizde sakin olun. Daha olan bir şey yok. İyi veya kötü olup olmadığına ilerleyen durumda bakacağız.
Şimdi de bir kadın konuşmuştu. Kafayı yiyeceğim kim bu insanlar? Tek tanıdık gelen ses Gediz’indi.
-Sakin olamıyorum. Olamıyorum çünkü mesleğini kaybedecek beyinsiz arkadaşım bu gidişle.
Tanımadığım erkek sesini tekrar duymamla beynim artık konuşulanları algılamıyordu.
Neyden bahsediyordu bunlar?
Tekrar konuşan Gediz’le konunun ben olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
-Gerekirse kaybederim ama onu yalnız bırakmam. O buradan çıksın başka bir şey istemiyorum.
-Ya neden Gediz neden? Neden o? Taktın ona. Bir sürü insan var burada böyle farkında mısın?
Çileden çıkmaya yakın duran erkekle olayın neden ben olduğunu anlayamıyordum. Gediz sadece bana mı yardım ediyordu?
-Aybars. Daha fazla üzerine gitme artık.
Duyduğum kadın sesiyle düşünmeye başladım. Adı Aybars’dı demek ki. Kimsin sen Aybars? Seni de tanımıyordum ben…
-Benim işlerim var. Müsaadenizle.
Adının Aybars olduğunu öğrendiğim adamın konuşmasından sonra duyduğum kapı sesi gittiğine işaretti sanırım.
-Haklı olduğunu biliyorsun değil mi?
-Biliyorum.
Gediz sorusuna mırıldanarak cevap vermişti kadının.
-Bizi duyduğunu söylemiştin Gediz.
Kadının dedikleriyle korku tüm bedenimi ele geçirmişti.
-Sanmıyorum. Ufak bir rüya olduğunu düşünüyorum çünkü bilinçaltı çok fazla yoruluyor.
-Bunu bilemeyiz.
Hala inanmıyordu ya adama bak! Duyuyorum işte be adam. Neden inanmıyordu ki bu kadar?
Şu an kalkıp suratının ortasına bir tane vurmayı o kadar çok isterdim ki… Ne oldu bak duyuyorum işte, buradayım ben demeyi de…
Bedenimi zorlamaya devam ediyordum ama en ufak bir hareket bile yapamıyordum.
Konuşmalarıyla tekrar dikkatimi onlara vermeye çalıştım.
-Ona neden bu kadar bağlandın?
Kadının sorusuyla yutkunma ihtiyacı hissetmiştim fakat yaptığım tek şey nefes alabilmekti şuan. Beni kastediyordu sanırım.
Derin bir nefes bırakan Gediz’in sesi zorla çıkıyordu sanki şimdi.
-Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Sadece doğrusunun bu olduğunu hissediyorum o kadar.
-Sana güveniyorum. Bunu biliyorsun. Ve en doğru şeyi yapacağından en ufak bir şüphem yok. Ben de gideyim artık işlerim fazla bu aralar.
Duyduğum kapı sesiyle kadının da gittiğini anlamıştım. Acaba oda da Gediz’den başka biri var mıydı?
Yüzümde hissettiğim dokunuşla kalp atışım hızlanmıştı. Anlaşılan başka biri yoktu.
-Uyan artık deniz kızı. Kurtar kendini buradan.
Fısıltıyla çıkan sesi kulaklarımda yankılandığında şaşkınlık dalgası geçmişti vücudumdan. Beni onun uyuşturduğunu düşünmeye başlamışken uyan demesiyle bir tezim daha çürümüştü.
Allah aşkına neden kalkamıyordum ben o zaman?
Oluşan sessizlik beni daha fazla gererken bir anda kasılan tüm bedenimin rahatladığını hissettim. Gevşeyen kaslarımla göz kapaklarımı hareket ettirmeyi denediğimde başardım. Açılan gözlerimle yavaşça etrafıma baktığımda hiç kimse yoktu. Geç kalmıştım yine.
Anlayamıyordum nedenini? Neden tam onlar olduğu anda bedenim kasılıyordu ki? Düşünmekten akıl sağlığımı kaybedecektim artık.
Uyan demişti bana. Bunu Gediz kendi ağzıyla söylemişti. Bir şeyler dönüyordu ve o bunu bal gibi de biliyor olmalıydı. Hatta işlerin merkezinde o vardı buna emindim artık.
Ne çeviriyorsun Gediz ne?
Yattığım yataktan kalkarken küçük adımlarla oda da bir ileri bir geri gidiyor, neyin peşinde olabileceğini düşünüyordum. Ortada bir dümen olduğu belliydi. Fakat olaylar neden benim etrafımda dönüyordu?
Ben bu hikayenin neresinde kalıyordum sahi?
“Ona neden bu kadar bağlandın?” zihnimde yankılanan kadının sesiyle olduğum yerde aniden durdum. Gediz bana mı bağlanmıştı? İyi de daha ne kadar oldu ki tanışalı? Daha adımı bile bilmeyen bir adam neyime bağlanacaktı benim? O kişi başkası olabilir miydi?
Düşünmekten iyice bulanan zihnimle daralmıştım.
-Offf! Kafayı yiyeceğim artık? Kimsin sen?
Kendi kendime gaza gelip bağırarak içimdekileri dökmeye çalışıyordum.
-Kim kimmiş?
Duyduğum sesle seslice bir çığlık attım.
Arkamda beliren Gediz’le sinir katsayılarım daha da yükselirken elime geçen yastığı tam suratının ortasına yapıştırdım. Aniden gelen yastıkla neye uğradığını şaşırmıştı.
-Şu odaya şöyle gelme demedim mi sana kaç defa?
Sesimin son desibeline kadar bağırmamla kaşları aniden çatılmış olayları anlamaya çalışıyordu.
-Sen iyi misin?
Sinirimi körüklüyordu. Tek yaptığı şey buydu.
-İyi miyim sence?
Sinirden gülerken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum fakat olmuyordu. Uzattığı yardım elini tutmuştum ama o arkamdan işler çeviriyordu. Ben uyurken odama kendi yetmezmiş gibi başkalarıyla geliyordu.
-Korkutuyorsun beni Gediz…
Ne diyeceğini bilemeyen ifadesiyle bana bakarken ağzımdan son derece emin olduğum tek kelime çıktı.
-Git.
-Tamam şimdi gidiyorum. Sakinleşince konuşuruz yine.
-Hayır tamamen git. İstemiyorum seni de yardımını da. Defol git.
Ciddi olup olmadığımı sorguluyordu kendince fakat ben son derece emindim. Bugün emin olduğum bir şey daha vardı. Bu adam bana zarar verebilirdi.
-Gerçekten gitmemi mi istiyorsun deniz kızı?
-Evet.
Beklemeden onaylamamla bir süre öylece bana baktı.
-Neden? Ne oldu?
Sorusuyla aniden şaha kalkan bir at gibi tekrar alevlenmişti sinirim.
-Ne mi oldu? Asıl sana ne oldu Gediz? Rüya falan görmüyorum ben. Seni de o adı Aybars mıdır nedir onu da o kadını da işte her ne lanet seslerse duydum hepsini anladın mı? Duydum.
Elimle kendimi işaret ederken göz bebeklerinin titrediğine şahit olmuştum buradan.
-Bana deli muamelesi yapma. Her şeyi duydum.
-Sana deli muamelesi yaptığım yok.
Mırıldanarak söylediklerine inanmak isteyen tarafımı bir bıçak keskinliğiyle kesip attım. Bu yolda tektim ben.
Gözlerinin odağı bu sefer ben değil beyaz zemindi. Dalan bakışlarıyla ifadesi o kadar ciddiydi ki kendi kendine konuşuyordu.
-Gerçekten duymuşsun. Adımı da biliyordun zaten. Bilincin açık işte.
Bunu bir kez daha söylemişti. Bilincim zaten açıktı benim. Allah aşkına biri şu adamı alsın şuradan.
Sinirimi biraz olsun yatıştırmak amacıyla gözlerimi kapatarak derin nefesler alıp verdim. Sakin olmalı ve mantıkla hareket etmeliydim.
Tekrar açılan gözlerimle biraz olsun sakinleştiğimi hissettim.
-Kimdi odaya gelenler?
Beni duymuyordu bile.
-Sana diyorum Gediz? Kimdi onlar?
Aniden bana dönen bakışlarıyla derin düşüncelerinden sıyrıldığını anladım.
-Buradan çıkmaya hazır mısın deniz kızı?
-Ne?
Söylediği şeyle afallarken tüm sinirimin buhar olup uçtuğunu düşündüm bir anda. Beni hemen çıkaracak mıydı buradan? Nasıl güveneceğim ben sana şimdi peki Gediz?...