Dikkatli bakışlarım karşımda oturan kimyagerin karısının ve oğlunun yüzünde geziniyordu. Cidden bitik bir vaziyetteydiler. Aslında onların bu hali bana hiç yabancı değildi, çünkü aynı bitikliği bir zamanlar bende yaşayarak acı bir şekilde tecrübe etmiştim. Hatta uzun bir süre etrafta ruhu ölmüş bir beden gibi gezinip durmuştum. Beni hayata döndüren tek şey ise bana ve babama bu acıları yaşatan kişiyi bulup ona bunun bedelini ödetmekti.
Evet, intikam güzel bir duygu değildi ama benimde tutunacak bir amaca ihtiyacım vardı ve o günden sonra bu duygu benim tek amacım olmuştu.
Bir de babama, hayallerimi gerçekleştireceğime dair verdiğim söz vardı. Onu da yerine getirecektim.
Bayan Kyung'un ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri bay Yoon ve benim yüzümde gidip geliyordu. Kendi içinde neden burada olduğumuzu sorguluyor olmalıydı çünkü buraya neden geldiğimizi daha bilmiyor olmalıydı. Anlaşılan kimyagerin kardeşi onlara bir şey söylememişti. Salona hakim olan gergin havadan taziyeye gelmediğimizin elbette farkındaydı ama sormuyordu da.
Başını annesinin omzuna yaslamış yirmili yaşlarındaki kimyagerin genç oğlu ise annesinin aksine yüzümüze bile bakmıyordu. Geldiğimizden bu yana donuk bakışları arkamızdaki duvardan hiç ayrılmamıştı, gözlerini kırptığını dahi görmemiştim. Psikolojik olarak çökmüş bir durumdaydı.
"Bay Yoon artık konuşacak mısınız?" Çaprazımdaki tekli koltukta oturan kimyagerin kardeşinin beklemeye artık tahammülü kalmamıştı. Neler bulduğumuzu, gerçekte düşündüğü gibi kardeşinin bir cinayete mi kurban gittiğini eğer öyleyse katilin kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Hakkıydı da.
İnsanın içini bir kurt misali kemirip duran tek şeydi şüphe.
Rahat bir tavırla arkasına yaslanan bay Yoon kollarını göğsünde birleştirip bacak bacak üstüne attı ve bakışlarını yüzüme çevirdi. "Ben değil asistanım konuşacak. Tüm araştırmayı o yaptı."
"Ben sizinle anlaşmıştım. Abimin ölüm sebebini bizzat sizin araştırmanızı istemiştim. Siz ise bu tecrübesiz görünen genç hanıma mı yaptırdınız bu işi? Size inanamıyorum." Kimyagerin kardeşi kınayan bakışlarıyla kafasını iki yana salladığında bay Yoon’un dudağı alayla yukarı kıvrıldı.
"İnsanın asıl düşmanının virüs veya bakteriler olduğunu mu sanıyorsunuz?" Bay Dong Ju, alık alık Bay Yoon’un yüzüne bakmaya devam ederken bay Yoon kafasını umutsuzca iki yana sallayarak devam etti. "İnsanın asıl düşmanı önyargı ve akılsızlığıdır. İşte sırf bu yüzden yalnızlığı seviyorum." Bay Yoon’un bakışları bu sefer benim yüzüme döndü. "Önyargılı bir insana gerçekleri anlatmak görme duyusunu kaybetmiş birine renkleri anlatmak kadar zordur. Bunu yapabilecek misin?"
Şaşkınca bay Yoon’un yüzüne bakmaya devam ederken kafamı aşağı yukarı salladım. "Yapabilirim."
Yapabileceğimi zaten biliyordum ama benim tecrübesiz olduğumu düşünerek bana ön yargıyla yaklaşan bay Dong Ju'ya haddini bildirmesi bir yana, her fırsatta beni çaylak olarak gördüğünü söylemekten çekinmeyen bay Yoon’un şu an bakışlarında gördüğüm güven beni şaşkına çevirmişti.
"Dedektif mi tuttun sen?" Bayan Kyung'un sinirli sesini duyduğumda kendime gelip bay Yoon’un yüzünden bakışlarımı çektim. Bayan Kyung şu an aşırılı öfkeliydi ve çattığı kaşlarıyla eşinin kardeşine bakıyordu.
Sıkıntılı bir nefes veren bay Dong Ju kafasını aşağı yukarı salladı. "Evet tuttum. Sana kaç kere söyledim ama beni umursamadın."
"Benim kocam cineyete kurban gitmedi çünkü! "
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?" Bay Yoon’un tek kaşı havadayken sorduğu soruyla bayan Kyung anında bay Yoon’a döndü ve bıkkın bir nefes verdi.
"Eşim tansiyon hastasıydı. Öldüğü günün sabahı işe gitmeden önce tansiyonu zaten yüksekti ama beni dinlemedi. Yine de işe gitti. Öğlen saatlerinde onu merak ettiğim için laboratuvarına gittiğimde de iyi değildi durumu. 'Eve gidelim dinlen' dedim ama yine kabul etmedi. Ben oradan ayrıldıktan beş saat sonra ölüm haberi geldi zaten. Polislerde olayı araştırdı. Adli tıp kayıtlarında dengesini kaybedip başını çarptığından beyin kanaması geçirdiği yazıyor. Dedektif olduğunuza göre bunları zaten biliyorsunuzdur. Dong Ju buna bir türlü inanmak istemiyor. Bende kabullenmek istemiyorum ama gerçek bu. Ortada bir cinayet yok."
Bay Yoon anlayışla kafasını salladı. "Pekala. Sizi dinlediğimize göre sıra asistanımda. Bir de onun ağzından dinleyelim gerçekleri."
Bayan Kyung tam itiraz edeceği anda bay Yoon ona bakmadan elini kaldırarak onu susturdu. Bakışları benim yüzümdeyken bunu nasıl fark ettiğine dair şaşırmayı sonraya bırakarak derin bir nefes aldım. Sıra bendeydi.
"Yaptığım araştırmalar sonucundan Bay Kyung'un tek bir düşmanı olmadığı bilgisine ulaştım. Yaptığı sayısız bağışlarla herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kişi olduğunu da öğrendim. Öldüğü gün laboratuvara giden üç kişi vardı ve bu kişilerde sizlerdiniz. Yine de gizli bir düşmanı olabilir diye düşündüm ve laboratuvarın sadece giriş kapısında bulunan kamera kayıtlarını inceledim."
Bakışlarımı bayan Kyung'un yüzünden çekip bay Dong Ju'ya döndürdüm. Yüzündeki memnuniyetsiz tavır sinirimi bozsa da ciddiyetimi koruyarak konuşmaya devam ettim.
"Bay Kyung'un öldüğü gün saat 10.32'de laboratuvara ilk gelen kişi sizdiniz ve iki saat on üç dakika sonra laboratuvardan ayrıldınız. Abiniz kapıya kadar size eşlik etti. Tam üç dakika on yedi saniye kapının önünde abinizle bir şeyler konuştunuz ve sonrasında arabanıza binerek gittiniz. Abiniz siz oradan ayrıldığınızda hala hayatta olduğuna göre siz katil olamazsınız değil mi?"
Bay Dong Ju'nun yüzündeki o memnuniyetsiz tavırdan eser bile kalmamıştı. Şaşkın bakışlarla kafasını belli belirsiz sallayarak beni onayladı. Daha tanımadan, tecrübesiz olarak gördüğü bu genç kadın onu daha çok şaşırtacaktı.
Bakışlarımı bu sefer bayan Kyung'un yüzüne çevirdim." Laboratuvara ikinci giriş yapan kişi sizdiniz. Saat 14.27'de laboratuvara girdikten otuz yedi dakika sonra laboratuvarın kapısından sinirle çıktınız ve arabanıza bindiniz. Eşiniz peşinizden koşarak size yetişmeye çalıştı fakat siz çoktan gitmiştiniz. Katil sizde olamazsınız fakat merak ettiğim bir şey var?" Tek kaşım havadayken bayan Kyung'un yüzüne dikkatle bakmaya devam ettim. Sessizce yutkunarak sor dercesine kafasını aşağı yukarı salladı. "Sinirli olmanızın nedeni eşinizin hasta olduğu halde sizi dinlemeyip çalışmaya devam etmesi miydi?"
Sorgular bakışlarım bir saniye olsun bayan Kyung'un yüzünde ayrılmıyordu. Sorduğum sorunun asıl cevabının ne olduğunu elbette biliyordum. Bayan Kyung'un bana gerçek cevabı vermeyeceğini de biliyordum. Tek amacım onu köşeye sıkıştırmaktı.
"Tabii ki nedeni buydu." Bakışlarını kaçırarak mırıldandığında kafamı aşağı yukarı salladım. Bayan Kyung beni yanıltmamıştı.
Son olarak bakışlarım annesinin yanından oturan ve hala boş boş arkamdaki duvara bakan genç Kyung'a döndü. "Laboratuvara saat 19.47'de gelen ve babanı ölmeden önce gören son kişi sizdiniz. Laboratuvardan tam yirmi dakika sonra koşarak çıktın."
Dakikalardır hiçbir tepki vermeyen genç Kyung gözlerini iki kere kırpıştırdıktan sonra hayat belirtisi göstererek bakışlarını gözlerimle buluşturdu.
"Kasıtlı olarak yapmadığını düşünüyorum. Çünkü ne kadar saklamaya çalışsan da gözlerindeki acıyı görebiliyorum." dedim dudaklarımdaki buruk tebessümle. "Vicdanın seni yiyip bitiriyor değil mi? Nefes alamıyorsun."
"Ne saçmalıyorsun sen! Hemen evimi terk edin!" Bayan Kyung oturduğu yerden fırlayıp adeta salonu inleterek bizi evinden kovmuştu ama onu umursamadım bile. Bakışlarımın tek odak noktası genç Kyung'tu.
"Babanı çok sevdiğini biliyorum. Eminim ki babanda seni çok seviyordu. Onu hep gururlandırmışsın. Okulunu dereceyle bitirdiğini, örnek davranışlarınla babanı nasıl gururlandırdığını da öğrendim. Bu yüzden babanı kasıtlı bir şekilde planlayarak öldürdüğünü düşünmüyorum. Babanın avukatıyla görüştükten sonra tamamen emin oldum."
Genç Kyung alt dudağına dişlerini saplayıp gözlerini yumdu. Şu an içinde büyük bir savaş vardı. Vicdanıyla giriştiği ve kaybetmek üzere olduğu bir savaş.
"Bu kadının saçmalıklarını daha fazla dinlemeyeceğim! Polis çağırıyorum!"
"Ben o işi hallettim. Boşuna zahmet etmeyin." Bayan Kyung ne diyeceğini bilemez vaziyette bay Yoon’a şaşkınlıkla bakarken, yanımda oturan bay Yoon’a doğru kafamı çevirdim. Tüm dikkati benim üzerimdeydi. Devam etmemi ister gibi kafasını salladığında yutkunarak derin bir nefes aldım ve tekrar bakışlarımı genç Kyung'a döndürdüm.
"Bay Kyung'un avukatı bana daha vasiyetini yazmadığını fakat tüm mal varlığının bilime faydasının olması için vakıflara bağışlanması istediğini söylemiş. Sende bunu öğrendiğinde çok kızdın ve babanın laboratuvarına gittin. Tartışmaya başladınız. O an ki kızgınlıkla babanı ittin. Baban dengesini kaybederek geri geri gitti ve kafasını çarparak beyin kanaması geçirdi."
Genç Kyung yumduğu gözlerini asla açıp yüzüme bakmıyordu. Bay Dong Ju ise ufak çaplı bir şok geçiriyor olabilirdi çünkü tek kelime dahi edemiyordu.
"Dava açacağım size! Oğlumu elinizde hiçbir delil yokken bu şekilde suçlamanızın bedelini çok ağır ödeteceğim!" Bayan Kyung tüm gerçekleri bilmesine rağmen hala inatla bağırarak direniyordu. Onu da anlayabiliyordum aslında. Eşini kaybettiği gibi oğlunu da kaybetmek istemiyordu ama bilmediği bir şey vardı. Bu ağır, çok ağır vicdan azabıyla oğlunun yaşayabileceğini sanarak çok büyük bir hata yapıyordu.
Çantamdan çıkardığım not defterimde yazanları görebilmeleri için onlara dönük bir şekilde orta sehpanın üzerine koydum.
"En büyük delili eşiniz ölmeden yani oğlunuz laboratuvardan 19.47'de ayrıldıktan sonra bırakmış zaten. Bu kağıtta yazan elementler eşinizin laboratuvarındaki tahtada yazıyordu. Ayrıca tahtanın tarihi öldüğü günü, saati ise 19.47'yi gösteriyordu. Bay Kyung'un bıraktığı asıl delil bu değil elbette. Katilin kim olduğunu görmek için elementlerin ilk harflerini birleştirmeniz yeterli."
Bayan Kyung kırmızı kalemle birleştirdiğim harflerin sonucunda ortaya çıkan 'OĞLUM YAPTI' cümlesini okuduğunda yorgun bedenini koltuğa bırakıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Buradan dönüşü olmadığını o da biliyordu.
Dün olay yerinde ayağım o akıllı tahtanın kumandasına takılmasaydı ve bay Yoon bana 'adım attığın yere dikkat et' diyerek büyük bir ipucu vermeseydi, o akıllı tahtadaki tarih ve saatin ölmek üzere olan bay Kyung'un değiştirdiğini ve elementlerle onu öldüren kişinin aslında oğlu olduğunu belki de fark etmeyecektim. Ne Jhoon müdür ne de durmadan zekasıyla övünen Jack'te bunu fark edememişti.
Tek bir kişi hariç.
Bay Yoon başından beri her şeyi yine çözmüştü ama sessiz kalarak bana kendimi kanıtlamam için bir şans vermişti.
"İsteyerek olmadı. Yemin ediyorum isteyerek olmadı. Beni hiç affetmeyecek." diye hıçkırıklarının arasından güçlükle konuşan genç Kyung'u gördüğümde yutkunamadım. Boğazım düğüm düğümdü. Babam aklıma gelmişti. Eğer babamı aklayamazsam o da beni affetmeyecekti ve bunu düşünmek bile çok ağır geliyordu.
"İnanamıyorum. Babanı sırf para yüzünden mi öldürdün?" Bay Dong Ju yıkılmış haliyle genç Kyung'a sitem etmeye başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Tamam, yaptığı doğru bir şey değildi, bunun bedelini zaten acı bir şekilde ödüyordu ve ömrü boyunca da ödeyecekti fakat şu an ona üzülmekten kendimi alıkoyamıyordum.
"Sende biliyordun ve bunu bildiğim halde sakladın!" Bay Dong Ju öfkeyle bağırdığında bayan Kyung gözlerini yumarak bir cevap veremedi.
Polis sirenlerini duyuyordum. Bahçeden geliyordu. Bay Yoon dediği gibi çoktan onlara haber vermişti zaten.
Oturduğu yerden kalkan bay Dong Ju iğrenerek yeğeninin yüzüne baktı. "Hapiste çürüyerek cezanı çekeceksin!"
Bayan Kyung hızla gözlerini açıp salona doğru gelen Jhoon müdürü ve Jack'i fark ettiğinde korkuyla oğluna sarıldı.
"Hayır, hayır oğlumu benden almayın. Lütfen orada yaşayamaz. Ölür o."
Genç Kyung derin bir nefes alıp dakikalardır kapalı tuttuğu gözlerini açtı. Annesinin itirazlarına ve gözyaşlarına aldırış etmeden ayağa kalkıp Jhoon müdür ile Jack'i doğru döndü. "Babamı ben öldürdüm. Tutuklayın beni." Ellerini öne doğru uzattığında Jack'in şaşkın bakışları yüzüme döndü." Nasıl ya? Kimyageri oğlu mu öldürmüş?"
"İşini yap. Sonra şaşırırsın Jack." Jhoon müdürün otoriter sesiyle anında kendine gelen Jack belinden çıkardığı kelepçeyi genç Kyung'un ellerine takacağı sırada çantamı alıp oturduğum yerden kalktım ve arkama dahi bakmadan hızlı adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladım.
Ellerine kelepçe vurulan suçsuz babamın görüntüsü zihnimde canlanıyordu ve yine ben nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Acilen nefes almaya kendimi toplamaya ihtiyacım vardı.
Bay Yoon’un arabasının ön koltuğuna kendimi atıp kapıyı kapattım. Derin derin nefesler alırken içimden saymaya başladım. Sadece sayılara odaklanıp düşünmemeye çalıştım. Saydıkça nefeslerim düzene girdi. Artık daha rahat nefes alabiliyordum.
"Kaç kere daha söyleyeceğim sana Jhoon. İstemiyorum." Bıkkın bir tavırla konuşan bay Yoon’un sesini duyduğumda bakışlarımı açık camdan dışarı çevirdim. Jhoon müdür yine bay Yoon’u teşkilata girmeye ikna etmeye çalışıyordu. Her fırsatı değerlendiriyordu, asla pes etmiyordu ama bay Yoon’da pes etmiyordu.
Bay Yoon, Jhoon'u arkasında bırakıp arabaya binerek arabayı çalıştırdığında bakışlarımı yola sabitledim. Arkama bakamıyordum çünkü bayan Kyung'un haykırışlarından Jack'in genç Kyung'u polis aracına bindirdiğini tahmin edebiliyordum.
Yol boyunca arabadaki derin sessizlik biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Böyle vakalarla hep iç içe olacağımı ve duygusallığıma yenilmemem gerektiğini biliyordum. Bu yüzden daha güçlü olmam gerekiyordu.
Bay Yoon evimin önünde arabayı durduğunda emniyet kemerimi çözdüm ve bay Yoon’a döndüm. "İyi geceler."
Bay Yoon’dan tebrik beklemediğim için kapıyı açarak arabadan ineceğim anda sorduğu soruyla anında durdum.
"Neden direk tahtaya oğlum beni öldürdü yazmak yerine bize bir bilmece bıraktı?" Dikkatli bakışları yüzümdeyken kapının kolunu bırakıp bedenimi ona döndüm.
"Bunu bende düşündüm. Aklıma iki seçenek geldi. Birincisi, oğlunun geri dönüp delilleri yok edeceğini düşünmüş olabilir."
"İkincisi?" Bay Yoon merakla gözlerime bakmaya devam ederken derin bir nefes aldım.
"İkincisi ise oğlunun suçunu kendisinin itiraf edip etmeyeceğini düşünmüş olabilir."
"Sence hangisi?" Bay Yoon’a ilk defa bu kadar meraklı bir ifadeyle görüyordum. Şu an yine beni mi sınıyordu?
"İkincisi." dedim hiç düşünmeden. Bence oğlunun suçunu itiraf etmesi ve bu vicdan azabıyla yaşamaya mahkum olmamasını istemişti.
"Aferin çaylak. Zeka belirtisi göstermeye başladın." Bay Yoon alayla konuştuğunda gözlerimi devirmemek için kendimi çok zor tuttum. Adam överken bile bana laf sokmayı ihmal etmiyordu.
"Yarın kaçta gelmemi istersiniz bay Yoon?" Dudaklarımdaki yapmacık gülümsememle yüzüne bakmaya devam ederken bakışlarını yola çevirdi. "Sabah erken gelme."
Arabadan inip kapıyı kapattım ve eğilerek açık camdan bay Yoon’a bakışlarımı çevirdim. "Ne kadar maaş alacağımı öğrenebilecek miyim?"
"Hadi çaylak git dinlen." Geri çekilip son hız giden arabanın arkasından bir süre baktım. Bu gece de şansımı denemiştim ama ne kadar maaş alacağımı yine öğrenememiştim.
Umursamazca omuz silkip binanın girişine yöneldim. Elbet sonunda öğrenecektim.