4

1045 Words
Yatakta aramıza küçük bir mesafe koyduk. Demir, bana yaklaşmaktan korkuyordu. Belki de kendine engel olamamaktan çekiniyordu. Işıkları kapatıp yatağa geldi. Ben yatağın sağ tarafında yatıyordum. Üzerini benim gibi banyo da değiştirmişti. Yatağın içi soğuktu, yanına yaklaşıp sarılmak istiyorum. Beni ısıtsa, sarılsa çok mu olurdu? Ben ona doğru dönmüştüm. Demir ise sırtın üzerine yatıyordu. Sol elini alnına koymuş tavana bakıyordu. Elimi uzatsam bir milim yakınımdaydı. Ama sanki bana metrelerce uzaktaydı. Hafifçe yanına doğru yaklaştım. Bana doğru döndü. Başımı boynuna gizledim. Hem arsızca yakınında olmak istiyor hem de utanıyordum. Nefesim boynuna vurdukça adem elması oynuyordu. Kendini sıkıyordu, gibiydi. Yüzüne bakmak için başımı boynunundan çektim. Karanlıkta yüzü zor görünüyordu. Elimi yüzüne koyup kendime doğru çevirdim. Gözleri gözlerime değdi. Nefesi nefesime karıştı. "Neden benden bu kadar uzaksın?" benim yakınlığım kadar yakın olmasını istiyordum. "Bu kadar yakın olmamız doğru değil, Ezgi. Sana karşı yanlış bir şey yapmak istemiyorum." nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu. "Yanlış olan nedir? Benim hislerim gerçek. Sen de bana karşı bir şey hissetmiyor musun? Sen de beni sevmiyor musun?" yakınlaşıp yanağına tüy kadar küçük bir öpücük bıraktım. "Beni çok zorluyorsun, Ezgi. Güzel kızsın. Etrafında seni isteyen daha çok kişi vardır, eminim. Ama onlar sana yaklaşsın istemiyorum. Sadece bana ait ol istiyorum. Benim ol. Bu seferde bencillik ettiğimi düşünüyorum, küçüğüm." uzanıp yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Bencillik değil yaptığın. İçinde olanları serbest bırak. Kalbimizde olanları yaşıyalım." yüzüme değen eliyle gözlerim kapandı. "Ya seni sadece cinsellik için istiyorsam. Sana zarar vermek istemiyorum. Sen gençsin, yaşıyacağın daha güzel şeyler varken sen bana geliyorsun. Sana karşı hislerim yok diyemem. Ama seni cinsel yöndende istiyorum. Acizlikten başka bir şey değil." her boşluğunda kendimi kucağına atmıştım. Tabi ki de aklında cinsellik olacaktı. Ama her zaman kendini bana karşı tutuyordu. "Kendi suçlayıp durma. Bende seni istiyorum. Her anlamda benim ol. Sende beni seviyorsun. Buna kendimin aşkı kadar eminim." yaklaşıp dudaklarını öptüm. Gözlerindeki derin bakışı görüyordum. "Çok tehlikelisin. Yanarız ikimizde Ezgi." yataktan doğrulup üzerine çıktım. "Yanmaktan korkmuyorum, ben." kollarımdan tutup beni altına aldı. Şimdi ise Demir üzerimdeydi. Alnıma küçük öpücük kondurdu. Sonra gözlerime, yüzümün her çehresini öptü. Elimi kaldırıp boynuna koydum. "Biraz daha beklemeliyiz, Ezgi. Şimdi değil. En iyisi ben başka bir odada uyuyayım." Demir üzerimde kalkacaken boynundaki elimle engel oldum. "Gitme." Demir boynuna koyduğum elimi tutup çekti. "Ateşle oynuyorsun, Ezgi. Şimdi zamanı değil." yanımdan kalkmasını izlerdim. Yalnız kalmak istemiyorum. "Beni buraya getirirken bir söz verdin. Beraber uyuyacaktık. Şimdi yataktan kalmana gerek yok. Eğer beraber uyumayacaksak ben eve giderim." amacım sözünde hatırlatmaktı. Belki de karşında daha fazla kendimi küçük düşürmek istemiyorum. Demir ışıkları açıp yanıma geri döndü. Yataktan doğruldum. "Çok aceleci davranıyorsun, Ezgi. Sadece biraz beklemeni istiyorum. Sonradan pişman olmanı istemem." yatağın kenarına oturdu. Ellerini uzattı, bakışları bir an bile üzerimden ayırmıyordu. Yanından geçip kalktım, yataktan. "Ben sadece eve gitmek istiyorum. Daha sonra konuşuruz." belki benden daha olgun davranıyordu. Belki de hayata karşı daha fazla tecrübeliydi. Ama bir tarafım atar yapıyordu. Engel olamıyordum. Demir kolumdan tutup beni kendine doğru çevirdi. "25 yaşına geldin. Ama hala aynısın, Ezgi. Çocukça davranma. Saat gecenin 2'si. Bu saatte seni hiçbir yere bırakmam. Tamam beraber uyuyacağız ama dokunmadan." bende dokunmadan durabilir miydim? 5 yıl sonra sevdiğim adama kavuşmuştum. Özlem gidermek olmayacak mıydı? Onunla olmak neden yasaktı? Demir sözünde durmak istedi ama ben izin vermedim. Salona inip koltukta uyudum. Üzerime Demir'in, kızının kıyafetlerinden giyindim. Sabahı zor edip güneş doğmaya başlayınca evden ayrıldım. Bir taksiye binip eve geldim. Erken olduğu için hizmetlilerden başka kimse uyanmamıştı. Odama çıkıp kendimi yatağa bıraktım. Dün geceyi düşünüp üzülmek istemiyordum. Telefonumun sesiyle uyandım. Komodinin üzerine koyduğum telefonu aldım. Lisedeki en yakın arkadaşım arıyordu. "Ezgi, İstanbul'a geliyorsun ve bana haber vermiyorsun öyle mi?" başımı yastıktan kaldırdım. "Daha yeni geldim, sayılır Ece. Ben de seni arıyacaktım" aklımdan geçiyordu, aramak. Ama ne zaman ben de bilmiyordum. "Bilirim ben, seni. Sen beni kimbilir ne zaman arardın. Senin aklına böyle aramak falan gelmez ki." doğru diyordu, çünkü beni çok iyi tanıyordu. "Beni neden bu kadar iyi tanıyorsun ki. Sana yalan bile söyleyemiyorum." elimi başıma koydum. Sanki başımda patlamaya hazır bir bomba vardı. "Yalan söylemede zaten. Bak ne diyeceğim. Buluşalım mı işin yoksa? Bizim kafeye gelsene. Hem yeni açtığım kafeyi görürsün hem de özlem gideririz. Gelsene." aslında bana da iyi gelirdi. "Tamam. Sen konum at, ben hazırlanıp geleyim. Tabi hazırlamam biraz uzun sürebilir. Yeni uyanıyorum." yatağın başlığına yasladım. "Tamamdır, bekliyorum seni. Görüşürüz." "Görüşürüz." telefonu kapatıp yatağın üzerine attım. Yeninden telefon çalmaya başladı. Uzanıp telefonu elime aldım. Bu sefer arayan Demir'di. Konuşmak istemiyordum. Kapatıp mesaj attım. Siz: Eve geldim. Daha sonra konuşalım. Telefonu bırakıp banyoya geçtim. Soğuk bir duş alıp hazırlanmaya başladım. Siyah dar paça bir pantolon giyindim, üzerimede kiremit rengi crop bir kazak giyindim. Makyaj yapmayı fazla sevmiyordum. Rimel ve dudaklarıma biraz ruj sürdüm. Saçlarımı açık bıraktım. Aşağı indim, evde yine kimse yoktu. Mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım. Karnımı doyurmaya gerek yoktu. Ece gerekenleri hazırlar diye düşündüm. Çantamı ve montumu alıp evden çıktım. Telefonum zil sesiyle durdum. Babam arıyordum. "Yeni mi aklına geldim?" aslında dün mesaj attıktan sonra aramıştı, ama ben açmadım. "Dünden beri arıyorum açmıyorsun. Sabah yatağında görünce uyandırmak istemedim. Sen neden beni telefonlarımı açmıyorsun?" çantamdan arabanın anahtarlarını çıkardım. Telefonu omzumla tutmaya çalışıyordum. "Dün mesaj attım ya. Bizim bir arkadaşla karşılaştım. Onla takıldık. Şimdi de Ece'ye gidiyorum, iznin olursa." sonunda anahtarı bulup garaja doğru ilerledim. "Beni habersiz bırakma. Telefonun da elinde olsun. Hemen aradığımda aç." bana çocukmuşum gibi davranması sinirlerimi bozuyordu. "Ben çocuk değilim, baba. Neyse şimdi arabaya bindim. Ece beni bekliyor. Akşam erken gelirim eve. Telefonu da elimden düşürmem." "Tamam. Görüşürüz kızım." "Görüşürüz, baba." telefonu çantama koyup arabaya bindim. Telefonu çıkartıp Ece'nin attığı konumu arabanın navigasyonuna girdim. Ece'nin attığı konuma geldiğimde arabayı park edip kafeye doğru ilerledim. Kocaman büyük bir butik kafeydi. Dışardan görünüşü bile çok güzeldi. Kafeye girdiğimde beni genç bir kız karşıladı. Montumu çıkartıp verdim. Gözlerim Ece'yi aradı. Ortalıkta görünmüyordu. Boş bir masaya geçtim. Kafe içi loş bir görünümü vardı. Masalar cam, sandalyeler koltuk görünümlüydü. "Sonunda geldin. Hiç gelmeyeceksin, sandım." Ece'nin sesini duyunca arkamı döndüm. Yine ufacık tefecik bir şeydi. Onca zaman geçmişti ama boyu hiç uzamamıştı. Ayağa kalkıp sıkı sıkı sarıldım, özlediğim arkadaşıma. Siyah kıvırcık saçları yüzüme geliyordu. "Şu saçların hâlâ aynı. Yüzüne gelip beni huylandırıyor." kıvırcık saçları hep yüzümü gıdıklıyordu. "Sende saçlarımı hep kıskanıyorsun." geri çekilip yüzüne baktım. Kahverengi gözleri sevinçle bakıyordu. "Biz oturalım da bir clap bar açılmış oraya gidelim. Eğleniriz biraz ne dersin?" "Valla sen beni yoldan çıkarıyorsun. Olur derim. Sana hayır dediğim nerde görülmüş."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD