Demir beni arabasına bindirdi. Çok öfkeli görünüyordu. Direksiyona sertçe vurdu. Tek bir bardak içki içmiştim. Beni bu kadar etkilemiş olamazdı, değil mi?
"Sen neden beni buraya getirdin ki? Ben taksi bekliyordum." bu saate kadar Demir'den kaçıp nasıl oldu da gece kaçacakken yakalanıyordum.
Demir'in öfkeli bakışları beni buldu. Başımı ne var der gibi salladım. Sevgilisinin yanında olması gerekmiyor muydu? Birbirlerine gece sonuna kadar aşk dolu bakıyorlardı. Şimdi neden benim yanıma geliyordu.
Bana cevap vermeden arabayı çalıştırdı. Bu yaptığı hoşuma gitmiyor değildi. Kalbim bir hoş oluyordu. Bana gelmesi için beni kıskanması mı gerekiyordu, yani.
"Ben taksiyle gitmek istiyorum. Hem sevgilini kim götürecek?" dizlerimin üzerine koyduğum çantaya baktı. Gülmek istiyordum. Kendimi zorla tutuyordum.
"Senin pek umrunda olmasa gerek, benim sevgilim." sevgilim kelimesini üzerine bastırarak söyledi.
"Arabayı durdur. İnmek istiyorum." kapıyı açmaya çalıştım. Ama Demir kapıları kilitlemişti. Demir elini bacağımın üzerine koydu. İtmeye çalışıyordum ama izin vermedi. Bu sefer yüzü gülüyordu.
"İnmek için evine gitmemiz gerekiyor. Ya da istersen bana gidebiliriz. Bir şeyler içeriz." dediklerini algılamaya çalışıyordum. Beni eve bir şeyler içmek için davet mi ediyordu? Yoksa ben bir rüyanın içinde miydim?
"Galiba akşam akşam fazla içtim. Farkına varmadan. Yoksa bunları diyen sen olamazsın, değil mi?" kulaklarıma bile inanamıyordum. Şaşkındım. Eli hâlâ bacağımın üzerindeydi, hafifçe okşuyordu.
Demir'in kahkahası kulaklarımda yankılanıyordu. Bakışları gözlerinde takılı kaldı. Yola odaklanmıştı. Yandan bakışına bile aşıktım, ben bu adamın.
"Bana geçiyorum o halde. Kahve içersen kendine gelirsin. İstersen bu gece bende kalırsın." dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"Benimle beraber uyuyacaksan neden olmasın." bir anlık yoldan bakışlarını çevirip bana baktı. Hafifçe başını olumlu bir şekilde salladı.
İçim sanki içime sığmıyordu. Beni kabul ediyordu. Bende ondan vazgeçeceğim zaman o bana gelmişti.
Elimi bacağımın üzerindeki elinin üstüne koydum. Elini çevirip elimi tuttu. Sıkı sıkı tutuyordu.
"Neden bunca zaman benden kaçıp şimdi böyle davranıyorsun." merak ediyordum. Neden birden bire değişmişti.
"Seni kaybetmek istemiyorum. Bunu anlamam biraz zamanımı aldı. Ama aramızdaki yaş farkı hep beni korkuttu. Üstelik ortağımın kızısın. Ahmet bunu öğrendiğinde neler olur hiç düşünmek bile istemiyorum. Şimdi bunları konuşmak istemiyorum." bende konuşmak istemiyordum. Sadece mutlu olmak istiyordum.
Evine gelene kadar sessizce Demir'i izledim. Yüzünün her çehresini ezberlemeye çalışıyordum.
"Ebru evde mi?" benden birkaç yaş küçük bir kızı vardı. Beni onla bir tutuyordu, başlarda.
"Evde değil. Tatile gitti, birkaç ay burda olamayacak." o yüzden bu kadar rahat davranıyordu.
Arabadan inip eve girdik. Kocaman evde ilimizden başka kimse yoktu. Işıkları açtı, salona geçip koltuklardan birine oturdum.
"Ben sana bir kahve yapayım. Kendine gelirsin." Demir benden ayrılıp mutfağa geçti. Elimi başıma koyup ovuşturdum. Biraz başım ağrıyordu.
Bir süre sonra Demir elinde bir fincan kahveyle geldi. Elindeki fincanı bana uzattı. Fincanı alıp bir yudum içtim. Önümdeki bej rengi deri masanın üzerine koydum. Demir gelip yanıma oturdu.
Başımı göğsüne yasladım. Beni daha fazla kendine çekti. Elini omzuma koydum. Burnumu boyun girintisine gömdüm. Erkeksi kokusu beni benden aldı. Boynuna küçük öpücükler bıraktım. Beni kendinden uzaklaştırdı. Basım hâlâ omzundaydı.
"Hiç rahat durmuyorsun." yakinlaşıp dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinden boynundan tutup kendime çektim. Daha fazla öpmek istiyordum. Başımı omzundan kaldırıp kucağına oturdum. Öpüşüme karşılık vermeyince daha sert öpmeye başladım. Dudaklarındaki tat bile kendimden geçmeye yetiyordu.
Demir beni kolları arasına alıp odasına götürdü. Odası olduğunu kokusundan anlamıştım. Bütün odayı o güzel kokusu işgal etmişti.
Yavaşça beni yatağın üzerine bırakıp geri çekildi.
"Ebru'nun kıyafetlerinden getirmemi ister misin?" başımı sağa sola salladım.
"Kendi kiyafetlerini verebilirsin. Öyle daha rahat edebilirim. Mesela sadece bir t-shirt yeter." onun kıyafetleriyle daha rahat uyurdum. Başını olumlu bir şekilde sallayıp odanın ışıklarını açtı.
Odanın içi beyaz ve siyah tonlarındaydı. Avizenin büyüklüğü gözlerimi alıyordu. Sağ köşedeki kapı banyonun kapısı olmalıydı. Sade bir odaydı. Sanırım ayrı bir de giyinme odası vardı. Benim odam daha büyüktü. Ama ben bu odada Demir'le kalabilirdim. İçinde Demir'in olduğu her yer benim için saray olurdu.
Sol tarafta yeni fark ettiğim kapıdan Demir elinde kıyafetlerle çıkageldi. Elindeki siyah t-shirt'u bana verdi.
"Ben çıkayım, rahat giyin sen." elinden tutup kendine doğru çektim. Çıkmasına gerek yoktu ki.
"Elbisemin fermuarını açabilirsin. Ayrıca bende gitmene gerek yok." ellerimi omuzlarına koydum. Yatakta dizlerimin üzerinde duruyordum. O işte tam karşımdaydı. Elbise bacaklarımdan sıyrılmıştı.
Demir'in elini tutup sırtıma koydum. Fermuarı açsın diye bekledim. Onu zorladığım anlardan birindeydim. Böyle kendini tutunca hoşuma gidiyordu. Her zaman ona yaklaştığım da benden bir şekilde kaçıyordu. Ama şu an kaçmak için bir sebebi yoktu.
"Açmayacak mısın?" bakışları gitgide yoğunlaşıyordu. Biraz geri doğru çekilince Demir yatağa oturdu. "Anlaşılan kendini tutmaya devam edeceksin. Masum hallerini daha çok seviyorum. Ah keşke bir de kendi bana karşı bıraksan. En iyisi banyoda giyineyim. Bu gece masum bir gece olacak."
Yataktan kalkıp az önce banyo olarak tahmin ettiğim kapıyı açtım. Işıkları açtım, kapıyı kapattım. Banyo bile siyah tonlarla kaplıydı. Demir'in bu kadar siyahı sevdiğini bilmiyordum. Kırmızı elbisemi çıkartıp hemen Demir'in siyah t-shirt'ünü giyindim. Benden uzun olduğu için t-shirt dizlerim biraz üzerine geliyordu. Parmaklarımı saçlarıma geçirdim, geri doğru taradım, ellerimle.
Aynada kendime baktım, musluğu açıp yüzümü yıkadım. Kenardaki dolabın kapağını açıp kendime temiz bir havlu aldım. Yüzümü kuruladım. Tekrar aynada kendime baktığımda daha güzel görünüyordu.
Banyodan çıkınca Demir telefonla konuşurken buldum. Tek kaşımı sorarcasına kaldırdım. Bu saatte kimle konuşuyor olabilirdi ki.
Yanına hızlı adımlarla ilerledim. Karşı tarafı dinliyordu. Büyük kocaman camların kenarında dışarı bakıyordu.
"Yarın konuşsak daha iyi olur." kimle neden yarın konuşmak istiyordu. Büyük camlardan ormanlık görünüyordu. Gecenin karanlığı aydınlatıyordu. Yıldızların ve ayın aydınlattığı kadar görünüyordu, orman.
"Tamam işte. Şu an konuşmanın bir anlamı yok. Yarın konuşalım. İyi geceler." Demir benim geldiğimi fark etmiş olmalı ki telefonu kapattı. Telefonu cam kenarında olan tekli koltuğa doğru attı.
"Kimle konuşuyordu." bu soruyu sormaya hakkım var mıydı acaba? Onun için ben neydim? Sevgilisi? Sevdiği kişi? Ya da peşinden ayrılmayan seven biri mi?
Demir bana doğru döndü. Beni kolunun altına çekti. Sol tarafına bastırdı. Kalp atışlarını duyuyordum.
"Önemsiz. İşle ilgili şeyler. Sen babanı arayıp haber verdin mi? Sonra merak etmesin." babama çoktan arkadaşımda kalacağım diye mesaj atmıştım. Şimdilik sadece arkadaşım demiştim ama ilerleyen zamanlarda böyle devam etmeyecekti.
"Seninle kaldığımı mı söylemem gerekiyor? Ortağın beni zorla evine getirdi falan mı demeliyim?" ne diyeceğini merakla bekliyordum. Göğsünden güldüğümü göremezdi.
"Sende biliyorsun ki. Şimdilik aramızda olanlar ikimiz arasında kalmalı. Birileri karşı çıkacak diye değil. İkimiz için." beni mi düşünüyordu yoksa babamla arasındaki iş birliği bozulacak diye mi korkuyordu?