...
Bir suçu çözmenin ilk prensiplerinden biri, her ne kadar önemsiz görünse de hiçbir ayrıntıyı atlamamaktır.
...
Uzun bir gündü ama bana saniyeler gibi gelen bir günün sonuna gelmiştik. Herkes paydos edip mesaiden çıkmışken ben masamı toparlamakla meşguldüm. Yine geç saatlere kadar kalmıştım. Kasaptan döndüğümüzden beri evrakları incelemekle meşguldüm. Çözdüğümüz diğer vakayla ilgili gazeteyi okumaya başladım. Kendimi bir şekilde oyalamaya çalışıyordum. laboratuvardan haber beklemek fazlasıyla canımı sıkmıştı. O et parçası neye ya da kime aitti merak ediyordum.
James, sıvadığı gömleğinin kollarını indirip düğmelerken "Çıkmıyor musun?" diye sorduğunda sandalyeme doğru yaslanıp gerinirken "Henüz değil." diye cevapladım tebessüm edip.
Masamın üzerine oturup "Bu çalışma azmine imreniyorum. Fazladan saatlerce çalışabiliyorsun." dedi aynı tebessümle.
Bir dedektif bürosu olarak işler sarpa sarmadığında fazladan durmak anlamsız geliyordu. Dosyanı alıp evinde inceleyebiliyordun, bu işin en sevdiğim yanlarından birisi de buydu.
Parmaklarımı masaya vurup "Fazla mesai, uyku katliamından başka bir şey değil." diyebildim.
Ofisin kapısı açılmış ve topuklu ayakkabılarını yere vurarak gelen vizon renginde kabanını giyinmiş siyah saçlı kadın, Texeria'nın odasına ilerledi. Odasında kırılmış camların yerine yenisi takılmıştı. Oraya doğru bakarken Texeria'nın, kadını nazikçe yanağından öptüğünü ve sıkıca sarıldığını gördüm. Gözlerimi utançla oradan ayırıp önüme döndüm. James derince nefes alarak ayaklandı ve lacivert kabanının asılı olduğu askılığa yöneldi. Kabanını üzerine giyip tekrar masamın üzerine oturdu.
Masamdan pikaçu biblosunu eline alıp incelerken "Molly, Texeria'nın eski karısı." diyerek kadını bana tanıttı.
Kafamı aşağı yukarı sallamakla yetinip tekrar onlara baktım. Bir şeyler konuşuyorlardı. Kadının yüzü nefret ettiği birine bakıyormuş gibiydi ama Texeria aşkla bakıyordu.
Merakla James'e dönüp "James, sana bir şey sorabilir miyim?" diyerek onaylamasını umdum.
James onaylarcasına kafasını sallarken "Patronun görevden alınıp akıl hastanesine kaldırılmasına sebep olan o olay, doğru mu?" diye sordum.
James bibloyu masama bırakıp "Duyduğun şeye göre doğruluğu değişir." diye cevapladı.
Ardından "Sana şunu söyleyeyim. O adamın şuan komada olmasının tek sebebi binlerce çocuğa ve kadına yaptığı tecavüzlerin sebebidir." diyerek ayağa kalktı.
Kafamı sallayıp "Texeria'nın, onu son tecavüzün de yakaladıklarında öldürmek için inşaat boşluğundan ittiğini gazetelerde okumuştum." dedim doğruluğunu öğrenmek amacıyla gözlerine bakarken.
Hatta boşluktan itmemiş adamı binanın en yüksek tepesinde asılı bırakmış ve kollarının gücü bitene kadar yüksek yerde tutunmasını izlemiş. Ardından düşüşünü keyifle seyretmiş. İstese adamı o boşluktan tutup çıkarabilirmiş ama yapmamış. Texeria, yaptığı şeylerin ne kadar doğru göründüğünü düşünse de kanunun ve kanun adamı olduğunu unutuyor gibiydi. Kendi kendisine kural koyup bir suçluya adaletini uygulayamazdı. Elbette o tecavüzcünün şuan ölmüş olmasını isterdim. Fakat Texeria'yı akıl hastanesinden kurtaran tek şey onun komada olmasıydı. Birde en yakın arkadaşını kaybettiği için akıl hastanesine düşmesi de üzücü bir durumdu.
James "Bunları düşünme, işin içinden çıkamazsın. Ben bile ne olduğunu anlamış değilim, haydi ben kaçtım." deyip umursamadığını göstererek kapıya yöneldi.
James'in gitmesinin ardından Texeria'nın odasından bağrışmalar ve buna eşlik eden kırılma sesleri duyuldu. Texeria yine kontrolden çıkmış ve karısına öfkeyle bağırıyordu. Daha yeni onarılan cam tekrar birbirlerinin kalplerini kırdığı gibi kırılmıştı.
Ofiste bulunan birkaç polis Texeria'yı tutmak için çabalarken, onun karısı "Senden nefret ediyorum. Ait olduğun yere, tekrar hastaneye yatırılmalısın." diye söylenip ofisten topuklarını yere vura vura ayrılmıştı.
Texeria, polisleri kendinden uzaklaştırırken sinirden duvara vuruyordu. Herkes dikkatini ona yönlendirmiş tüm işlerini bırakmışlardı. Ben ise ayaklanmış korkuyla olanları izliyordum.
Amirimiz Shelly odasından çıkıp Texeria'ya "Hemen buradan defol!" demiş ve onun hızla gidişine şahit olmuştum.
Yanımdan geçerken neredeyse bana çarpıp gidiyordu. Son anda geriye atılıp çarpışmadan kurtulmuştum. Ardından olduğum yerde kalıp amirimizin burayı toparlamalarını söyleyip sinirle odasına gittiğini gördüm. Kalbimin ritmi telefonumun aniden çalmasıyla hızlanmıştı. Arama laboratuvardan yapılıyordu. Hemen aramayı iptal edip hızla ofisten çıktım. Uzun koridorda ilerlerken merdivenin üst katından gelen ağlama sesini duydum. Kısık kısık gelen bir ağlama sesiydi bu. Ağlayan kişi sanki kimse duymasın diye ağzını kapatıp ağlıyor gibiydi.
Umursamayıp aşağıya inen merdivene ilerlerken tanıdık olan sesi duydum. "Neden böyle olmak zorunda?" diyordu.
Bu Texeria'nın sesiydi. İstemsizce ayaklarım merdiven basamaklarından çıkarken onu merdivende dizlerini kırmış otururken gördüm. Başını elleri arasına almış iri bedeninin içine gömülmüştü. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemez halde tam yanına oturdum. Geldiğimi hissetmişti ama kafasını kaldırıp yüzüme bakmıyordu. Ağlamasını görmemi istemiyor gibiydi.
Mırıldanıp "Git buradan." dedi her zamankinden sakin çıkan sesiyle.
Bu hareketine tebessüm etmiştim çünkü küçük bir erkek çocuğu gibiydi, masum küçük bir erkek çocuğu... O yüzden umursamadan parmaklarımı koluna değdirdim. Bunu yapmamla irkilip geri çekilerek kafasını kaldırdı. Gözyaşlarının ıslattığı yeşil gözleri kızarmıştı. Göz rengi o kadar güzel bakıyordu ki gözlerimi zar zor kaçırdım. O da parmaklarıyla göz yaşlarını silip elmacık kemiklerini kurularken pantolonumun cebinden selpak mendil çıkardım. Tam ona uzatacağım sırada ellerinden akan kanı fark ettim. Selpak mendili parmaklarımla kavrayıp ellerini tuttum. Bu hareketime anlam veremeyip ellerini avuçlarımdan kurtardı. Gözleri çekinerek yüzümde gezinirken ne yapacağımın farkına vardı.
Yüzüne kaşlarımı çatıp bakarken "Bırakın temizleyeyim." dedim ellerini tekrar tutup.
Dalgın bir bakışla gözlerini pencerelere çevirip "Kalbi yaralanmış bir adamı iyileştiremezsin." demişti.
Selpak mendille daha kurumamış kanı silerken "Bu böyle olmayacak, doktora göstermeliyiz." dedim gözlerine bakıp.
Gözlerinde gördüğüm bakışlar onda tanıdığım başka bir duyguydu. Hissettiğim belirsizlikle huzursuzlanmıştım. O da bunun farkına varmıştı ve ayağa kalkmıştı. Onun ayağa kalkmasıyla ben de kalkıp yüzüne bakmıştım. Gözlerimin içinde bir şeyler bulmaya çalışıyormuşçasına uzunca gözlerime baktı. Bende cesaret edip onun gözlerine baktığımda kirpikleri kapandı ve derin bir nefes aldı. Merdiven basamaklarını öfkeyle inmeye başladığında hızla peşine takılmıştım. Fakat ayaklarım birbirine dolanmıştı ve düşmek üzereydim. Merdivenin trabzanlarını tutmayı başarıp olası sakatlıktan kurtulmuştum. Filmlerde yaşanan o romantik bakışları yaşamanın tam sırasıyken beni tutmak yerine yürümeye devam etti. O anların gerçekliğinden şüphe edip gözlerimi devirdim. Texeria merdiveni artık indiğinde asansörün önünde durdu. Az önceki sakarlığımı boş verip yanına koştum. Beni görmezden geldiği için elini tutup bana bakmasını sağladım. Yeşil gözleri kahverengi gözlerime iliştiğinde göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm. Öyle duygusal bakıyordu ki, her kadın aşık olabilir ve karşısındakinin aşık olduğunu düşünebilirdi.
Gözlerimi ondan ayırmamaya çalışarak "Lütfen bekleyin. Önce doktora gidip ellerinize pansuman yaptıralım, sonra labaratuvara gitmemiz lazım zaten." dedim.
Laboratuvar kelimesini duyunca yüzü ciddileşti ve kaşlarını çattı. Duygusal bakışlardan eser kalmamıştı, adeta insanları korkutan o korkutucu eski haline geri dönmüştü. Ellerini bırakmamı sağladığında kapısı açılan asansöre girdi. Ben de arkasından girerken yüzüne bakmaktan kaçındım.
Asansör laboratuvar katında durduğunda "Patron, laboratuvara pansumandan sonra gideriz." dedim telaşla ama her zaman ki gibi umursamayıp asansörden çıktı.
Laboratuvar kapısının önüne yaklaşıp kimliğini okuttu ve büyük adımlarla içeriye girdi. Ben de aynı işlemleri uygulayıp devam ettim. Et parçasını incelemesi için verdiğimiz genetikçi ekiplerinden birinin yanında durdu.
Ceketinin eteklerini yukarı kaldırıp ellerini kalçasına koyarken "İnceleme bitmiş. Bir sonuç bulabildiniz mi?" diye sordu.
Her ne kadar şuan yüz ifadesini göremesem de o korkunç bakışı yaptığını biliyordum. Çünkü karşısında duran genetikçinin korku dolu ve çekingen bakışları bunu kanıtlıyordu.
Beyaz masanın üzerinde hemen diğer aletlerin yanında duran bir dosyayı alıp "İşte burada." dedi pembe dosyayı uzatarak.
Gançalo adamın parmaklarından dosyayı sertçe alıp çekti. Adam ise irkilip biraz geriye çekildi. Sert bir dönüşle bana döndüğünde çatık kaşlarıyla karşılaştım. Uzun kirpiklerini savurarak dosyada yazanları okuyordu. Ben, ne yaptığına bakarken kafasını kaldırıp dosyayı elime tutuşturdu. Beni bırakıp yanımdan geçti ve gitmek için kapıya yöneldi.
Ona doğru dönüp "Patron, nereye?" diye sordum merak ve tereddütle.
Cevap vermeden yürümeye devam etti. Dışarıya kuvvetli bir nefes bırakıp genetikçi adama döndüm. Teşekkür edip laboratuvardan ayrıldım. Ofisimizin olduğu kata giderken elimdeki dosyayı okumaya çalışıyordum. Tam düşündüğüm gibi, bu et parçası bir insana aitti. Kurban son çırpınışlarında bize büyük bir kanıt bırakmıştı. Asansörden inip ofisteki masama geldiğimde sandalyeme oturdum. Etrafa bakınıp Texeria'yı aradım, nereye gitmiş olabilirdi? Dosyayı bıkkınlıkla bırakırken dışarıya derince nefesimi de bıraktım. Beynimde onlarca düşünce dönerken ayaklandım. Ben de boş duramazdım. Bu et parçasının izini sürmeliydim. Ne yazık ki, bu et parçasının kime ait olduğunu bulmak uzun sürecekti. Bu süreye kadar beklemektense araştırıp soruşturmalıydım. Bunun içinde en iyi yer olay yeri olan kasaptı.
Askıda asılı duran montumu zıplayıp alırken düşmemeye özen gösterdim. Anahtarımı da avuçlarımda sıkıp istikameti otopark olarak seçtim. Merdivenleri yavaş adımlarla inerken midem de hissettiğim guruldamayla yemek yemeyi atladığımı fark ettim. Sonunda arabama geldiğimde kapıyı açıp direksiyona geçtim. Kontakta yer edinen anahtarı sağa çevirip motoru ısıttım. Önce frene, ardından yavaşça gaza basıp arabanın çalışmasını sağladım. İşaret parmağımı radyonun düğmesine götürüp araba sürerken hep dinlediğim şarkıyı açtım. Müziğin sakin melodisi kafamı dinlendirirken trafikte kalmamda öfkelenmiyordum. O yüzden sevdiğim bir başka şarkıda buydu.
Trafik şuan gerçekten sıkıcı bir şekilde ilerlemiyordu. İşten çıkan insanlar evine yetişebilmek için bu saatte toplanmışlardı. Müziğin sesini biraz daha yükseltip koltuğuma yaslandım. Uzun süreli kırmızı ışıkta beklemek canımı sıkıyordu. Gözlerimi kapatmış melodiyi bir kez daha ezberliyordum. Tam rahatlayıp sakinleştiğimde arkadan korna sesi geldi. Korkuyla gözlerimi açmış koltuktan doğrulmuştum. İşte şimdi hiçbir şey beni sakinleştiremezdi.
Işıklara baktığımda yetmiş saniye daha vardı. Arkamda duran araç ise alakasız bir şekilde kornaya basmaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldığımda korna çalmayı bıraktı. Sinirle kapıyı açtım ve dışarıya çıktım. Kırmızı kaplamalı Porsche ve içinde iki kişi vardı. Üstü açık olan arabadan içindeki kişileri görebiliyordum. Ağır adımlarla arabaya yaklaşırken kendimi dizginlemeye çalışıyordum. Artık arabaya ulaştığımda genç adamlara baktım.
Ukala bakışlarına aldırmadan "Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" diye sordum kollarımı göğsüme bağlamış halde.
Direksiyon başındaki genç "Öylesine külüstür arabayı kimin kullandığına bakmak istedik." dedi ve yanındaki gence bakıp "İyi ki bakmışız." diye ekledi muzipçe gülüp.
Aynı şekilde gülmeye çalışarak montumun cebinde tuttuğum cüzdanımı çıkardım ve onlara göstererek "FBI'dan Dedektif Alice Morgen. Bugün tutuklanmak için güzel bir gün değil mi?." diye sordum.
İki adam birbirlerine bakıp "Gerçekten özür dileriz, bilmiyorduk." dediler tutuklanma korkusuyla.
Eğilip yüzlerine iyice bakarken "Ya FBI için çalışmayan bir kadın olsaydım, o zaman bu davranışlarınızı devam ettirmeyecek miydiniz?" dedim öfkeyle ve ardından "Sizi şeref yoksunları." diye ekledim.
Arabanın plakasına bakıp içindekilerle beraber birkaç fotoğrafını çektim. Onlar korkuyla birbirlerine bakarken ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
Muzipçe gülümseyerek "Sorun yok, ileride lazım olur diye çektim." dedim ve arabama yöneldim.
Direksiyon başına geçtiğimde önümdeki arabaların gittiğini görmemle açılan trafiğe bakıp tekrar gülümsedim ve gaza bastım. Son saniyede tekrar yanacak olan ışıkları atlatmıştım.
...