SARMAŞIK 2 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

2424 Words
Hastanede oluşumuzun dördüncü günüydü. Batuhan her gün biraz daha huysuzlanıyor eve gitmek için kapıyı doğru gitmeye çalışıyordu. Ali’yle birlikte onu sakinleştirmeye çalıştıkça tükeniyorduk. Dört gündür doğru düzgün uyumadığımız gibi banyoda yapamadığımız için üzerimizde ağırlık vardı. Ailemiz siz eve gidin dinlenin dese de oğlumuzu yalnız bırakmak istemediğimiz için yerimizden kıpırdamıyorduk. Durumu da iyiye gidiyordu çok şükür. Her gün kontrolleri yapılıyor ilaçların dozajları azalıyordu. Sadece ruhsal anlamda kendini kötü hissettiği için onu sakinleştirmekte zorlanıyorduk. Artık hemşire ve doktordan fazlasıyla korkuyordu. Onları gördüğü an ağlamaya başlıyordu. Başıma ağırlık yapan saçlarımı toplayıp dar koltukta uyumaya çalışan Ali’ye yaklaştım. Saat gecenin üçüydü, Batuhan mışıl mışıl uyurken biraz olsun uyuması için ısrarlarımla koltuğa göndermiştim onu. Derin bir uykuda değildi, eminim dokunsam hemen gözlerini açacaktı. Dizlerimin üzerine çömeldim. Parmak uçlarımla saçlarını okşarken gözlerini usulca açtı. “Uyumaya devam et.” Başını kaldırıp yatağında uyuyan Batuhan’ı kontrol etti. “Uyuyor merak etme.” Başını tekrar yastığa bıraktı. “Yarından sonra sence taburcu olur mu? Burada çok bunaldı. Hemşireyi gördüğü vakit ağlıyor.” “Doktor olumlu konuşuyor. Yarınki kontrolden sonra karar verilecek biliyorsun. Çok şükür şimdiye kadar sıkıntı oluşmadı, inşallah bir daha bu sıkıntıyı yaşamayız.” “Ben düşünmekten dayanamıyorum. Kötü kötü rüyalar görüyorum. Bizden gittiğini, küs olduğunu görüyorum hep.” “Sürekli karamsar düşünmeni istemiyorum. Olumlu hayaller kur ki her şey güzel olsun. Oğlumuz iyileşsin, başta yaptığımız hataları bir daha yapmayacağız. O bizimle vakit geçirmek istiyor bunu ona vereceğiz. Yıprandık ama sonuçlar güzel olacak, ben buna inanmak istiyorum. “İnşallah. Sen buradasın duş almak istiyorum. Eğer bir şey olursa hemen seslen.” “Sen al, senden sonra ben girerim.” Ayağa kalkıp dolaptan eşofmanlarımı aldım. Oyalanacak vaktim yoktu bu yüzden banyoya girdim. “Kapı aralık kalsın.” Elim kapının üzerinde durdu öylece. “Biri gelir,” dedim boğuk sesimle. “Ben odanın kapısını kilitlerim.” İtiraz etmedim, korkusu kolay kolay geçecek gibi değildi. Her ne kadar ona kendime bir şey yapmayacağım desem de gözlerimde gördüğü ifade onu huzursuz hissettiriyordu. Onu meraklandırmamak adına acele ederek kısa bir duşun ardından üzerimi giyindim. Islak saçlarımı serbest bırakıp odaya geçtim. Elleri başının iki yanında kambur oturan Ali’nin kıyafetlerini de dolaptan aldım. “Hadi geç duş al biraz olsun rahatlar bedenin.” Kıpırdamadı. Bana güçlü ol, düşünme diyordu ama kendi dibi görünmeyen denizin dibine batıyordu düşüncelerinde. “Ali?” Ellerini başından çekti. Ayağa kalkmaya gücü yoktu, elini bana doğru uzattığında ellerimdekini yatağın üstüne bırakıp iki elinden tutup bedenini ayağa kaldırdım. “Elimi uzattığımda her zaman yanımda olacaksın değil mi?” “Nefes alıp verdikçe hep senin yanında olacağım.” “Her ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım bu saatten sonra birbirimize acı çektirmeyelim olur mu? En ufak bir yanlış anlaşılmaya bile fırsat vermeyelim. Ben dayanamıyorum, sol kolum uyuşuyor bunların hepsi stres ve üzüntüden biliyorum.” Gözlerim endişeyle açılırken sol kolunu ovuşturdum. “Doktora gösterelim hemen.” Elimin üzerine elini koydu. “Üzüntüden böyle oluyor, sanırım kocan artık yaşlandı.” “Hâlâ gençsin, kendine haksızlık yapma.” Uykusunda kahkaha atan Batuhan bakışlarımızın ona çevrilmesini sağladı. “Ne görüyor rüyasında acaba?” “Annesini görüyordur. Onun güzel yüzünü öpüyor, onunla birlikte oyun oynuyordur.” “Yemin ederim bir kere bile yalnız bırakmayacağım oğlumuzu. Adnan Bey’le konuştum isten ayrılmak istediğimi söylediğimde kabul etmese de çalışamayacağımı kesin söylediğimde bu kapı her zaman sana açık dedi.” “Allah Allah.” “Ali, iyi biri o. Kötü bir düşüncesi yok, rahmetli olmuş karısını çok seviyor. Sanmıyorum ki gönlü başkasına kaysın.” “O gönlü benim karıma kaymasın da gerisi beni ilgilendirmez. Bir daha orada çalışmana gerek yok. Senin bir sürü restoranın var istediğinde çalışabilirsin. Oğlumuz iyileştikten sonra ona oda bile yaparız. Her zaman bizimle olur, hem biliyor musun akşama kadar da çalışmamıza gerek yok. Öğlen restorandan ayrılır oğlumuzla vakit geçiririz.” “Batmayız değil mi?” “Batarsak batalım, yeter ki sağlığımız yerinde olsun.” Doğru söylüyordu yeter ki sağlığımız yerinde olsun. Gerisi her şekilde hallolurdu. *** Her yeni günde daha iyi olan Batuhan sonunda hastaneden taburcu olduğunda derin bir rahatlama yaşadık ailecek. Bir aydır bütün ilgi onun üzerinde olduğu için bu durumdan fazlasıyla mutluydu. Neredeyse herkesi etrafına toplamış kimsenin yanından ayrılmasına izin vermiyordu. Hastaneden taburcu olduğumuzdan beri eve gelen gidenlere dikkat ediyorduk her ihtimale karşı. Ailemiz Batuhan hastalık kapmasın diye dikkatle davranarak bu konuda bize oldukça yardımcı oluyorlardı bu süreçte. Fazlasıyla yorulmuştuk ama asla şikâyet etmiyorduk. Ben işten ayrılmış Ali ise dün hariç uzun zamandır restorana gitmiyordu. Batuhan’ı bir saniye yalnız bırakmıyorduk. İlk zamanlarda ona bir şey olur diye korkarak davransak da oğlumuz ayaklanıp evin içinde top oynamaya başladığında onun iyi olduğunu daha iyi anlıyorduk. On günde bir olacak kontrollerine biz bir hafta olunca götürüyorduk. Doktor her şeyin yolunda olduğunu söylese de gönlümüz rahat edinceye kadar Batuhan’ı sürekli hastaneye getirip götürecektik bu süreçte. Güneşli bir güne uyandığımızda bizi tekrar yan yana gören Batuhan neşeyle yatağının içinde çığlık atıp babasının yanaklarına öpücük kondurarak onu uyandırdı. Başta birlikte yatma konusunda Ali çekingen davransa da Batuhan için hiçbir şey demeden benimle aynı yatağa girmekten şikâyet ediyor gibi durmuyordu. Batuhan her sabah gözlerini açtığında direkt bizim yatağa bakıyordu. Babasını benim yanımda görünce sevinçle çığlık atıp onunla yatağın içinde oynuyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi. “Fazla oyalanmayın yatağın içinde, kahvaltımızı yaptıktan sonra Batuhan’ın saçlarını kestirmeye gideceğiz.” “Ben keserim oğlumun saçlarını.” “Anında kaşlarımı yukarı kaldırdım. Hemen kalkıp banyoya gidiyorsunuz. O saçlar kuaförde kesilecek.” Oflayarak yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledi. Ben kahvaltı hazırlamak için aşağı indiğimde o hala itiraz ederek söyleniyordu. Buna rağmen tek kelime etmeden kahvaltımızı yapıp masayı topladım. Belki gitmeyiz diyerek oyalanmaya çalışsa da sonuç olarak Batuhan’ın saçlarını kestirmeye çocuk kuaförüne geldik. Sandalyeye oturan Batuhan kalkmak için kollarını sallarken, “Dur babam,” diyen Ali onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bu sırada ben de onları kayıt altına alıyordum. “Korkma oğlum, bak bitmek üzere. Çok yakışıklı oldu benim aslanım.” “Annesi gibi güzel.” Bakışlarım Batuhan’ın saçlarını kesen genç çocuğu buldu. Kaşlarını çatan Ali, “Dikkat et çocuğun bir yerini kesme,” diyerek az önceki neşesini kaybederken onun agresifleşen halinden çekinen genç adam bir şey demeden işine devam etti. “Baba gidelim.” “Az kaldı oğlum gideceğiz.” Dudaklarını büzdü. “Anne kucak,” diye bağırdığında Ali yanağını öptü onu sakinleştirmek adına. “Yok anne kucak. Bu saçlar bugün kesilecek. Yarın doğum günü kutlaman var herkes senin için gelecek yakışıklı olmak istemiyor musun?” “Dede?” “İkisi de gelecek.” “Batman?” Gülüşü daha çok büyüdü Ali’nin. Metehan’ın izlediği çizgi filmleri o da izlediği için ister istemez aklında kalmış olmalıydı. “O da gelecek,” dedi Ali onu biraz daha heyecanlandırırken. Yerinde hızlı hareket ederken gözleri hafiften büyüdü. Nefes alması hızlanırken yüzü kızarınca telefonu bırakıp, “Sakin oğlum,” dedim sakinleşmesi adına elimi göğsüne yaslayarak. Kalbi çok hızlı atıyordu. Nefes alması normale döndüğünde “Korkutma bizi,” diyen Ali başını öptü. “Ali, bugün götürelim hastaneye. Pazartesine çok var.” “Olur. Aklına kötü düşünceler getirme doktor ne dedi bir sorun yok artık çok iyi dedi.” “Öyle de yine de götürelim.” “Ben bir arayayım.” Cebinden telefonu çıkarıp kapıya ilerledi. Batuhan’ın saçının kesimi bitmiş ensesindeki tüyleri temizliyordu genç adam. Batuhan bu durumdan iyice sıkılmış olacak ki kollarını sallayıp, “Anne al,” diyordu. “Kucağıma alayım öyle temizleyin.” “Tamam,” diyen genç adam tebessüm edince gülümsemesine karşılık vermeden kucağıma aldım Batuhan’ı. Ali durduk yere adama çatmasın. Bir de ben kıskanç değilim diyor. “Yeterli, uzaklaşabilirsiniz.” Katı sesiyle yanımızda bittiğinde genç adam başını hızla sallayıp yerine çekti. “Çok ayıp ediyorsun.” “O gözlerini senin üzerinden çekmezse ayıbı asıl o zaman göreceksin. Ne demeye buraya getirdik bu çocuğu, ben keserdim oğlumun saçlarını. Şuraya bak ne hale getirdi oğlumun saçlarını.” Gayet güzel kesim olmasına rağmen bahane bulması ilginçti. En son bir yaşındayken ben oğlumun saçını keserim diyerek mahvetmiş biri olarak bir daha ona kestirir miydim? Asla. “Güzel kesmiş Ali, senin nasıl kestiğini biliyoruz boşuna laf atma adama.” “Bana onu mu savunuyorsun? İnanılmazsın.” Tartışmamak adına bakışlarımı gözlerinden kaçırıp, “Konuştun mu hastaneyle?” dedim. Kasanın başında duran adamdan kıskanç bakışlarını çekip, “Evet, dedi. “Dün geldiğinizde durumu iyiydi dedi. Her hangi bir sıkıntı olmadığı için pazartesi getirin dedi.” “Az önce gördün, kızardı.” “Siz evham yaptığınız için bunu fırsata çevirerek sizi korkutuyor dedi. Bu konuda ona hak veriyorum. Farkındaysan bir haftadır bunu yapar hale geldi. Küçük ellerini yumruk yapıyor kızarmak için.” “Olsun, yine götürelim ne olur ne olmaz.” “Bu hâlâ sana bakıyor.” Ayağımı yere vurdum. Ben ne diyorum o ne diyor. “Biz dışarı çıkıyoruz mümkün olduğunca sen de hemen gel. Eğer şu adama bir şey yaparsan bütün öfkemi üzerine kusarım bilmiş ol.” Sıktığı dişlerine yumruk atasım vardı ama bize bakan insanları daha fazla germemek adına Batuhan’la dışarı çıkıp arabaya yerleştim. Kıskançlık insanı hastalıklı hale getiriyor değil mi Ali? Bana hastalıklısın demiştin şimdi söylediklerini yaşıyor olman emin ol ruhumu tatmin ediyor. Biraz olsun neler çektiğimi anla, anla ki o zamanlar neden böyle olduğumu düşün. Cüzdanını pantolonunun arka cebine yerleştirip yüzünden silmediği somurtkan ifadeyle kuaförün merdivenlerini inip arabaya yerleşti. Gözleri kısa bir an arka koltuğa takıldı. Yüzümdeki eğlenen ifade onu rahatsız etmiş olacak ki ağzının içinden homurdanıp arabayı çalıştırdı. “Annenler iki saat sonra mı biz de olur?” “Evet. Ben mutfağa gireceğim siz de salonu toplayın Batuhan’la.” “Akşama mangal yapacağım zaten yemek hazırlamana gerek yok.” “Çayın yanına kekle kurabiye yapacağım.” Başını salladı. Arabayı pür dikkat eve sürerken saçları kısalan oğlumun başını öptüm. “Güzel oldun oğlum tıpkı annen gibi.” “Arabayı döndür geri git döv diyorsun değil mi?” “Ben bir şey demiyorum.” “Dememiş halin buysa demiş halin nasıl olur kim bilir. Ulan hata ben de, neden çocuğumun saçını ben kesmiyorsam. Herifler işlerini yapacağına çocuğun annesine bakıyor. Ulan!” “Geçen gün pazarcı adam da saçların çok güzel dedi bana.” Arabayı bir anda durdurunca, “Ali,” diye bağırdım. “Kim lan o?” “Arabada çocuk var ne yapıyorsun sen?” “Kudurt beni kudurt bir gün öyle bir patlayacağım ki söylediklerine pişman olacaksın.” “Mümkünse benim yanımda patlama. Deli midir nedir. Adam bana güzel dediyse ben ne yapayım? Güzel bulmuş ki içindekileri dışarı aktarmış. Allah Allah. Sonuçta parmağımda yüzüğüm yok dul sanmış olabilir.” “S*kerim böyle işi.” “S*kelim.” “Ali!” “Ayıp oğlum sen söyleme.” Gözlerimi büyüttüm. “Ali bu çocuk bizden ne duyduysa onu söylemeye çalışıyor onun yanında küfür ettiğine inanamıyorum. Nasıl bir anne baba olduk biz?” “Bir anda ağzımdan çıktı,” diye bağırınca Batuhan dudaklarını büzdü. “Sana kızmadım babacım. Kötü kelimeler söylemiyoruz değil mi?” Çattığı çeyrek kaşlarını babasının yüzüne dikmiş ona trip atıyordu. “Anasının oğlu.” Alt dudağımı ısırdım. Ali bu hallerime katlanamamış olacak ki eve kadar ağzından tek bir kelime çıkmadı. Sadece yüz ifadesiyle hoş olmayan şeyler düşündüğü okunuyordu. “Ben mutfağa geçiyorum siz de buraları toplayın. Batuhan yorulmasın, mümkünse bütün işi sen yap.” “Emrin olur.” “Banyo ve tuvaleti de yıkarsan çok iyi olur.” “İşim olmaz.” Çantamı masanın üzerine fırlattım. “Yarım saat içinde kontrol edeceğim Ali, eğer dediklerimi yapmamışsan sana kek ve kurabiye yok.” “Şantajcı pislik.” “Adi köpek.” Kahkahama engel olup mutfağa girdim. “Annenin ağzını bozan Ömer amcan, hatırlat akşam buraya gelince onu döveceğim tamam mı oğlum.” “Tamam.” Çocuğu da dolduruyordu. Nasıl bir adam olup çıktın sen? Dikkatimi ona vermeden dolaptan malzemeleri çıkarıp ilk önce keki hazırladım. Bu gecenin güzel olması için elimden gelenin fazlasını yapmak istiyordum. Senede bir kere bizim bahçede toplanıp neredeyse sabaha kadar sohbet ederdik ailelerimizle. Şu bir ayda hepimiz üzgün ve yorgun olduğumuz için bu yemek eminim hepimize iyi gelecekti. “Salonu topladım, tuvalet banyolarda yıkandı. Misafir odaları kontrol edildi hepsi derli toplu, oldu mu Deniz Hanım?” “Ne çabuk da yaptın?” diyerek kurabiyenin malzemelerini hazırladım. Altında sadece gri şort vardı. Gözlerim karın kaslarının üzerinde gezmek istercesine çıldırırken dikkatimi malzemelere verdim. “Ben sen miyim de uyuşuğum?” “Pardon!” Vücuduna bakmadan yüzünü buldu sinirli bakışlarım. “Benim nerem uyuşuk?” “Neredeyse bir saat olacak hazırlayamamışsın.” “Çok biliyorsan gel kendin yap. Pislik.” “Senin o ağzın gerçekten çok bozuldu.” “Bakıyorum da kıskançlıktan kuduruyorsun, nasıl zevkten dört köşe oluyorum biliyor musun? Bir ego vardı sen de karını beğenen erkekleri görünce egon yerlerde oldu. Sana göre ben hastalıklı bir kadın olduğum için kimsenin beni beğeneceğini düşünmüyordun değil mi? Kudur Ali, bir bakan bir daha bakıyor.” Alt dudağını ısırıp tek adımla tezgâhın önüne geldi. Ne olduğunu anlayamadan belimden tutarak tezgâhın üzerine yatırdığında, “Ne yapıyorsun?” diye bağırdım. “O bakanları bulmazsam benim adım da Ali değil. Yemin ederim üzerine gelmeyeyim diyorum damarıma damarıma basıp duruyorsun. Bütün sinirlerimi gerdin iki dakika da. “Belimi acıttın hayvan, bıraksana.” “Nerede kırmızıbiber?” Gözlerimi kocaman açıp, “Saçmalama,” dedim kollarının arasından kurtulmaya çalışırken. “Şaka yapmıyorum ciddiyim.” Gözleri baharatların üzerinde dolaştı. Aradığını bulmuş olacak ki uzanacağı an kolunu ısırıp kaçmaya çalıştım. Bedenini bedenime bastırarak una batırdığı elini suratıma yaklaştırdı. “Gözünü seveyim yapma, birazdan sizinkiler gelir. Annemlerin gelmesine de az kaldı. Evi temizleyemem Ali, hem bak fırından yanık kokusu geliyor, çekil üzerimden.” Unu yüzüme bıraktığında, “Hayvan,” diye bağırdım tekrardan. Daha fazla attı, tezgâhla birlikte üstüm başım un halindeyken bacak arasına dokundurduğum dizimle geriye doğru çekilmesini sağladım. Her yeri batırmıştı. Yaptığından rahatsız değildi. Karşımda sırıtırken yüzüne un fırlattım. “Bu mutfağı tertemiz yapacaksın Ali.” “Beni hiç ilgilendirmiyor. Ben mutfağa halledeceğim sen diğer işleri yap dedin. Hepsini bitirdim sen de hallet işini.” Ayağımı yere vurup un olan saçlarımı dağıttım. “Çok kötüsün.” “Biliyorum bebeğim ve emin ol kötü olmak acayip zevk veriyor.” Taklidimi yapıyordu. Avcuma aldığım unu tekrar ona atacakken mutfağa giren Batuhan’la gözlerim anbean kocaman oldu. “Anne, kaka yaptım.” Kalçamın üzerine oturup, “Ne yaptın?” dedim titreyen çenemle. Ağlamak üzereyim. “Oraya kaka yaptım.” Allah’ım! “Oğlum senin bezin nerede?” “Ben çıkardım çocuk tuvalete alışsın, ne zamana kadar bezine yapacak?” Yanağımı o kadar kuvvetli ısırdım ki ağzıma bulaşan kan tadıyla bir anda ayağa kalktım. Poposu ve bacakları kaka olan Batuhan rahat bir şekilde beyaz mutfak sandalyesinin üzerine oturduğunda elimi göğsüme bastırdım. “Yemin ederim sana gerçekten inanamıyorum Ali. Bu çocuk yarın iki yaşına girecek, tuvalet eğitimi için henüz erken hadi değil diyelim sen bugünümü buldun alıştıracak? Kalp krizi geçireceğim, yemin ederim şu an son nefesimi veriyorum.” Ali’nin gözünde nasıl gözüküyordum bilmiyorum. Batuhan’la birlikte sandalyeyi kaptığı gibi salona kaçtı. “Ben temizlerim buraları.” Derin nefes aldım. Bir de ben mi temizleyecektim? Yedin ömrümü Ali yedin.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD