ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

1410 Words
Arabanın içine yayılan Deniz’in kokusunu içine derin derin çeken genç adam günlerdir bu kokuya hasret kaldığında neredeyse ağlayacak duruma gelmişti. Sigara içmesi gerekiyordu. Deniz’in kokusu arabadan çıkmasın diye arabayı durdurup sigarasını içmiyordu. Gözleri sürekli yolda olsa da bakışları her an dikiz aynasından Deniz’in yüzünü buluyordu. Bakmıyordu! Bir kere bile yüzünü öne çevirmeyen genç kadın gözlerini ona sunmuyordu. Bakamadıkça, göremedikçe gencecik yaşına rağmen kalbinin ağrısından ölecek duruma geliyordu. Söylediği ağır sözler hâlâ kulaklarındayken Deniz’in ona bakmamasını da anlıyordu. Biliyordu, bu seferki tartışmaları daha büyüktü, birbirlerine söyledikleri sözler daha yaralayıcıydı. Bu evliliğin bitmesi gerektiğini çok iyi biliyordu ama adım atamıyordu. Aynı yastığa baş koyduğu kadından uzak durmak onun için zorken nikâhından ayırması hepten zordu. Bugünü bilerek ayarlamış Deniz’le daha sakin bir şekilde konuşacaktı. Anne babasının yanan kalplerinden habersiz olan oğulları masum bir şekilde uyurken onun için mantıklı karar vermeleri gerektiğini biliyordu. Her şeyi ortaya döküp, birbirilerine anlatamadıklarını anlatıp bu kırgınlığa, küslüğe son vermek istiyordu. Kaşları çatılı dışarı izleyen karısını seviyordu. Onu üzdüğü için acı çekiyordu. Bunu bir daha yapmayacağını ona inandırmak istiyordu. İnadını kırıp, bir daha arkadaşlarıyla görüşmeyeceğini sakin bir şekilde anlatmak istiyordu. Yardıma ihtiyacı olan kadını başka yere göndereceğini anlatmak istiyordu. Bugün o kadar çok yapması gereken şeyler vardı ki sakin olup Deniz’i üzmemesi gerekiyordu. Çiftliğe geldiklerinde arabayı durdurup aşağı indi. Uyuyan oğlunun kapısını açıp kabanını onun üzerine sardı. Batuhan’ın çantasını alan Deniz arabadan inip en son dört ay önce geldiği yeri izledi. Burada Ali’yle unutulmayacak güzel anıları varken şimdi kırgın halde kulübeye doğru ilerlediler. “Hoş geldiniz çocuklar.” “Hoş bulduk abi. Batuhan uyuyor yatıralım geleceğim yanına.” “Rahatınıza bakın, burası sizin yeriniz.” Ramazan ağabeylerine gülümseyip her zaman kaldıkları kulübeye koştular. Yağmur yağıyordu, Batuhan ıslanmasın diye acele etmeleri gerekiyordu. Ali pantolonunun cebini işaret edip, “Anahtar orada,” dediğinde parmak ucuyla anahtarı aldı Deniz. Ali burada bizden başka kimse kalmasın Ramazan abi dediği günden beri buranın anahtarını onlara veren Ramazan ağabeyleri: ‘sizin aşkınıza şahit olan odaya kimseyi sokmam,” dediğinde bu günlere geldiklerini öğrendiğinde en az onlar kadar üzülecekti bu duruma. İkisi de adama boşanacaklarını söylerken zorlanacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden bu durumu şu an kimse onunla konuşmak istemiyordu. Kulübenin içine girdiklerinde içerinin sıcak olmasıyla rahat nefes verdiler. Ali dün akşam geleceğini haber verdiğinde Ramazan ağabeyleri şömineyi yakarak içerisini ısıtmıştı. Batuhan’ı yatağın üzerine yatırıp üzerindeki kabanı kenara koydu. Oğlunun üzerindeki hırkayı da onu rahatsız etmeden çıkardıktan sonra rahat uyuması için geri çekildi. Her zaman gelir gelmez pencerenin önündeki çift kişilik kırmızı koltuğa giden Deniz yine aynı koltuğa oturup atların olduğu ahırları izledi. Onları çok severdi ama Ali olmadan yanlarına yaklaşamazdı. Dokunmak isterdi ama dokunmaya korkardı. Yanında hareketlilik hissedince koltuğun başına kaydı. Bacaklarını hafifçe açan Ali dirseklerini dizlerinin üzerinde birleştirip öne doğru eğildi. Gözüne Deniz’in parmağında duran alyansı ve tek taşı ilişti. Gergin duran dudakları iki yana kıvrıldı, yanan kalbi biraz olsun söndü. Tıpkı o da onun gibi yüzüğünü çıkarmamıştı. Ali çıkaramazdı, Deniz ondan boşansa da ayrı gitse de bu yüzük hep parmağında olacaktı. Çıktığı an Deniz hayatından tamamen çıkacaktı. “Sizin olmadığınız evin içinde kalmak zor, Deniz. Ne mutfakta ne salonda ne de yatak odasındasınız. Sesleriniz kesildi evin içinden, kokunuz yok oluyor yavaş yavaş. Çok zor geliyor bana orada kalmak. Sanırım kayboldum olmadığın evin içinde, nefes alamadım kokunun silindiği odada. Artık yoksun, bunu şimdi daha iyi anladım. Keşke gitmek istediğimde elini uzatıp gitme deseydin. İkimiz de sinirlenince ağzımızdan çıkanlara dikkat edemiyoruz, kendi canımızı yine kendimiz yakıyoruz. Ben pişmanım Deniz, söz veriyorum bir daha arkadaşlarımın hiçbiriyle görüşmeyeceğim, hasta olsalar da ölseler de gitmeyeceğim yanlarına. O kadını da göndereceğim. Lütfen birbirimizden daha fazla ayrı olmayalım.” Sıcaktan bunalan Deniz montunu çıkarıp rahat nefes almak adına pencereyi çok hafif açtı. Ona biraz daha yaklaşan kocasından uzağa gitmek adına bedenini koltuğun başlığına dayadığında Ali oturduğu yerden kalkıp dizlerinin önüne oturdu. “Ne yapıyorsun?” dedi şaşkın ve bir o kadar tedirgin sesiyle.  Ellerini tutan genç adam, “Özür dilerim,” dedi bütün samimiyetiyle. “Lütfen bize bir şans daha verelim. Kırdığımız yeri tekrar onaralım, ben dayanamıyorum Deniz, biliyorum sen de benim gibi üzülüyorsun ayrılmayalım.” Başını iki yana sallayan Deniz ellerini geri çekmek istediğinde Ali göğsünü onun dizlerine dayadı. “Lütfen Deniz.” “Yapma bunu Ali, daha öncede yaptık bunun gibi konuşmalar, ikimiz de dönülmez yollara girdik. Bana kadın olamadın dedin, ben bu lafı yutup sana gelemem. Bir hafta önceki soğuk ifadeni takın ve verdiğimiz kararın doğru olduğunu düşün.” “Düşünemiyorum, yapamıyorum sensiz, neden anlamıyorsun? Tamam diyorum, görüşmeyeceğim hiçbiriyle, istemediğin kimseye selam bile vermeyeceğim. Uzak durma benden Deniz, ben senin Ali’nim.” Nefesini içine çekti, göğsü şişerken sıcacık nefesini bırakıp Deniz’in dudaklarına dudaklarını yaklaştırdı. Başını hızla sağ tarafa çeviren genç kadın, “Uzaklaş,” dedi boğuk sesiyle. Bu adama nefreti, kızgınlığı kadar arzusu da çoktu. Buna yenilmek istemiyordu. Deniz’in saman sarısı saçlarının arasına burnunu dolaştıran Ali kokusunu içine derin derin çekerken bir elini genç kadının bacağının üzerinden karnına getirdi. “Lütfen Deniz, çok acı çekiyorum.” Sıcak kemikli eli genç kadının sırtına ulaştığında elinin baskısıyla onu kendine çekip dudaklarını boynuna bastırdı. “Yaşadığımız güzel günleri hatırla, eğer unuttuysan izin ver sana hatırlatayım. Bu koltuğun üstünde kaç kez seviştik hatırla bebeğim, sana olan sevgimi, tutkumu, arzumu gözlerinin önüne getir.” Dudakları yumuşak tenin üzerinde ağır ağır dolaşırken bedeni her saniye kasılıyordu Deniz’in. Ali’nin kaygan ıslak dili tenine değdiğinde gözlerini kapadı. “Ben, sen olmadan yaşayamıyorum, o kadar sen olmuşum ki ne sensiz uyuyabiliyorum ne de yemek yiyebiliyorum. Özür dilerim Deniz’im, kalbini kırdığım için, o ağır sözleri sana söylediğim için özür dilerim.”  Gözlerini açan Deniz ellerini geri çekip tırnaklarını Ali’nin gergin duran omuzlarına batırıp onu biraz da olsa geri itti. “Geçti artık Ali, ben bir daha bize şans vermeyeceğim. Seninle yaşadığım o güzel anıların hiçbirini hatırlamıyorum, hatırlamak da istemiyorum.”  Sözleri her ne kadar yalan olsa da asla sesi titremediği için gerçek gibi hissettiriyordu Ali’ye. “Deniz’im.” “Senin Deniz’in değilim ben artık. Kokundan, dokunuşlarından, varlığından tiksiniyorum. Eskiden aşkla dokunduğum adam şu an bana dokunduğu için tecavüze uğruyormuş gibi hissediyorum.” Taş kütlesi gibi geriye düşen Ali, “Ne?” dedi titreyen ses tonuyla. “Hissettiklerimi sana gerçekliğiyle anlatıyorum Ali, sana baktığımda artık midem bulanıyor.” Ruhsuz bir halde sırıttı genç adam. “Konuşmayı yaptığımız o akşamın sabahı kollarımın arasında beni deli gibi arzuladığını söylüyordun. Bir haftada mı tiksindin benden?” “Sen o sözleri söyledikten sonra tiksindim senden. Pişman oldum seninle yaşadıklarıma, sadece oğlumu bana verdiğin için minnettarım. Bittin bende Ali, ben buraya seninle vakit geçirmeye gelmedim, ben buraya oğlumu benden kaçırma diye geldim. Sen bundan sonra benim umurumda değilsin, arkadaşlarınla ister görüş istersen görüşme. Ben de biten adamın ne yaptığıyla ilgilenmiyorum.” Az önce dolan gözleri anında duran Ali ayağa kalkıp sabah Deniz için özenle hazırladığı saçlarını eliyle dağıttı. “Benden tiksiniyorsun, iğreniyorsun?” Deniz’in kollarından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Tutuşu ne kadar sert görünse de elleri Deniz’in canını acıtmıyordu. “Başkası mı var? Bir anda beni hayatından silmen normal değil, sen beni seviyordun nasıl benden soğursun? Söyle başkası mı var hayatında?” Tek kaşını kaldıran Deniz, “Sen neye inanmak istiyorsan ona inan,” dedi gururuyla. “Ben sana açıklama yapmak zorunda değilim.” “Sen hâlâ benim karımsın, bana açıklama yapmak zorundasın.” “Merak etme nikâhında olduğum için başkasına bakacak kadar karaktersiz bir kadın değilim. Onurum her şeyden önce gelir benim için. O küçük aklında benimle ilgili iğrenç şeyler düşünme.” Tutuşunu sıkılaştırıp Deniz’i kendine çekti. “Aklımı karıştıran sensin! Ben çıldırmış durumdayım beni delirtme Deniz. Patlarım, patladığım an seni de kendimi de yakarım. Söylediklerimin vicdan azabını yaşıyorum daha fazlasını bana yaşatma. Buraya seninle konuşmaya geldim, görüyorum ki ben kendimi öldürsem de sen bana dönmezsin.” “Dönmem Ali! Sen olmadan oğlumla birlikte hayatıma devam edeceğim. Zorluk çıkarmadan çık git hayatımızdan tıpkı o gün ki gibi.” Acı çekerken bu sözleri söylemek Deniz için zor olsa da kadın olamadın sözü hiçbir zaman aklından, kalbinden çıkmayacaktı. Bu sözleri sürekli kendine hatırlatıp şu an gözlerinin içine baktığı adama nefretle bakmaya devam edecekti. “Boşamıyorum seni! İki cihan bir araya gelse de seni benden kimse alamaz. Allah şahidim olsun benden gidemeyeceksin. Ben seni seviyorum, sana bu zamana kadar ihanet etmedim. O gün sözlerimle seni kırdım bunun acısını ömrümün sonuna kadar da çekeceğim ama ben sana zarar vermedim. Bırakmayacağım seni, karaktersiz de, dengesiz de, sen benim Deniz Aslan’ım olarak kalacaksın. Babana, babama, ağabeylerime, kardeşine güvenme yedi ceddi gelse seni benden uzaklaştıramayacak bu sözlerimi aklından çıkarma.” Genç kadını sözleriyle odanın ortasında buza sokup dışarı çıktı. Ali değişiyordu, kazanacağım derken kaybetmeye gidiyordu. Hırsına, kaybetme korkusuna ağır ağır yeniliyordu. Durmalıydı, bir zamanlar incitmeden sevdiği kadını böyle sevemeyeceğini görmesi gerekiyordu…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD