bc

ÇÖL ÇİÇEĞİ ASUDE (+18)

book_age18+
77
FOLLOW
1K
READ
revenge
dark
forbidden
love-triangle
contract marriage
one-night stand
family
HE
system
age gap
fated
forced
opposites attract
second chance
friends to lovers
arranged marriage
badboy
mafia
gangster
heir/heiress
drama
tragedy
sweet
serious
mystery
scary
lucky dog
city
mythology
office/work place
pack
cheating
disappearance
lies
war
love at the first sight
friends with benefits
polygamy
surrender
addiction
like
intro-logo
Blurb

Kaçmak onun kaderinde vardı. Önce evden ardından onu bulan babasından ardına bakmadan kaçmıştı.

Evlenmek istemediği mafya babası mı? Yoksa onu bulmak isteyenlerden saklayan Jassim Al – Marri mi?

İkisine de onu satan kişi babasıydı. İkisinin de tehlikeli olduğunu ancak varlıklarını öğrenince anlamıştı. Şimdi ise indiği uçakla kendini Katar da bulmuştu. Bir yanı çöl diğer yanı saray gibi kocaman evdi.

Hemen yanında duran ve kolunu tutan adamla nefesi kesiliyordu. Ona günlerdir sadece zehretu's-sahra diyordu. Adını söylemiyordu. Asude demiyordu. Neden öyle dediğini de anlamıyordu. Anlasa da değişmezdi çünkü Asude şu an tutsaktı. Bir adamın arzusuna göre hareket etmek zorundaydı. Yaşamak istiyorsa.

Peki bu tutsaklık neye dönecekti?

Aşk? Tutku? Şehvet? Tenlerin ateşi mi hırsın ve kurtulma dürtüsünün hamleleri mi?

Katar’lı Jassim ise çöl çiçeği dediği Asude’ye karşı tavrını nasıl belirleyecekti bilmiyordu. Bildiği tek şey ona yoğun bir şekilde bakan kız istediği an bedeninin her noktasına dudaklarıyla tutkuyu dövme misali kazıyacaktı.

chap-preview
Free preview
ÇÖL ÇİÇEĞİ ASUDE-1
YAKICI TEMAS GÜNLÜKLERİ SERİSİ TANITIM Aşkın en karanlık hali, tutkunun en yakıcı yüzü… Kader, bazen insanın en çok kaçtığı yere sürüklenir. Ve bazı adamlar vardır… Onlardan kaçamazsın. Yakıcı Temas Günlükleri Serisi , tehlikenin nefesleri kadar yakın olduğu bir dünyada; kaçışın, teslimiyetin, tutkunun ve ateşli bağların hikayesini anlatıyor. Her kitapta farklı bir kadın… farklı bir adam… Ama aynı yakıcı kader: Bir bakışta görünen, bir dokunuşla düğümlenen, geri dönüşü olmayan bir temas. Gölgelerle çevrili evler, çölün sıcağı kadar kavurucu tutkular, güç oyunları, entrikalar ve tehlikeli adamların dünyasında hayatta kalmaya çalışan güçlü ama kırılgan masum ama tutkulu kadınlar… Her yerde yükselen gerilim, her bölümde daha da yoğunlaşan arzu, kitabı daha derinleştiren bir sır… Bu seri, okuyucuyu hem duygusal hem de fiziksel bir fırtınanın içine sürükleyecek. Sevgi ile esaret, nefret ile ihtiraslar, özgürlük ile teslimiyet arasındaki ince çizgide… Hiçbir karakter masum değil. Hiçbir temas sıradan değil. Hiçbir aşk etkilenmemiş görünmüyor. Hiçbir ten şehveti reddedemiyor. Yakıcı Tema Günlükleri: Ateşi hissetmeye, acıyla karışık hazza dokunmaya ve en karanlık arzuların ardındaki gerçeği keşfetmeye hazır mısın? ***** Koşmak. Bildiğim ve yapabildiğim tek şey delicesine koşmaktı. Merdivenleri inip daldığım koridor kral dairelerinin olduğu kısımdı. Burası korunuyordu ama şu an kimseyi göremiyordum. Kaçmak için daha da hızlandım. Başıma gelenlerse resmen pişmiş tavuğu bile aratır olmuştu. Büyük davet yüzünden herkes üst kattaki terastaydı. Birinin kazara da olsa açık olmasını umdum. Değildi. Bir, iki, üç, beş, yedi derken son kapıya asıldığımda içeri doğru savrulmamla şükrettim. Açıktı. Kendimi toplayıp geri kapadığımda aldığım soluk resmen kıçımdan zorluyordu. Elim göğsüme gitti. Kalbim çıkmak ister gibiydi. Ama böylece duramazdım. Çünkü ben girdiysem onlarda girerdi. Koridoru geçip oturma odası kısmına geçtiğimde etraf biraz dağınıktı. Kalan kişiyi kınamayı sonraya bırakacaktım. Etrafıma baktığımda gözüme ilk çarpan yatak odası oldu. O kısma geçtiğimde yine büyük ve dağınık bir yatak ve kıyafetlerle yüzüm buruştu. Zenginler asla kendilerini bilmiyordu. o kadar sık soluk alıyordum ki kendi soluğum beni sağır etmişti. Dışarıdan sesleri duyulmaya başladığında etrafıma bakındım. Hangi akla hizmet hareket ettim bilmiyorum ama banyoya girip kapıyı kapadığımda kulağım dışarıdan gelecek seslerdeydi. Yakalanırsam çok kötü olacaktı. Derken elimi kalbime koydum yeniden ve kapıya sırtımı yaslamak için döndüm. Ben döndüm dönmesine de gördüğüm şeyle dudaklarım öyle bir aralandı gözlerim yuvalarından öyle bir fırladı ki küçük dilimi yutacaktım. Biraz ilerde açık duşun altında dikilen başından sular akan anadan üryan bir adam bana bakıyordu. Siktir. Kaslıydı. Yapılıydı. Göğsüne anca gelirdim çünkü uzundu. Gözleri, resmen birer camı andırıyordu. Griydi. Hiç sesini çıkarmadı. Beni baştan ayağa bir süzdü. Ardından suyun altından çıkıp bana doğru gelirken felç geçirmiş gibi yüzüne bakıyordum. Zaten başka yerine bakamazdım. Bakmamalıydım. Lanet olsun Asude çek gözlerini adamın organından. Çekemiyorum ki. Hayatımda gördüm en büyük şey bu. Ya kızım sanki hayatında başka şey gördün. Görmedim işte. Görmemişin şeyi olmuş tutmuş ucunu koparmış hesabı olacak bu iş. Asude saçmalama. Evet, saçmalama. Götünde mermi patlayacak sen tutmuşsun şeyden bahsediyorsun. Üzerime doğru eğildiğinde anlık korkuyla çığlık atmak istesem de “Her yeri arayın” diyen sesle sesim içime kaçtı. Göğsü burnuma değerken hemen yan tarafımdan bir havlu aldı. Beyaz havluyu beline sararken “Ne olur beni onlara verme öldürecekler beni” diye fısıldadım. Gözlerim korkudan dolmaya başlamış ağlamak için an kolluyordum. Yine bir şey demedi ama geri çekilip benimle birlikte kapıyı açtı. Geri kapadığında put gibi kalmıştım. İçeriden bazı sesler gelmeye başladığında ise kapıyla bütünleşip kafamı yasladım. Ne konuştuklarını anlayamıyordum. Galiba Arapça konuşuluyordu. Dakikalar mı geçti saatler mi emin değilim ama sesler kesildiğinde bende tuttuğum soluğu geri verdim. Tam kapıyı aralayıp burnumu aradan çıkaracaktım ki az önce beni soluksuz bırakan göğüsle bakışmaya başladım. Başımı kaldırdıkça enseme doğru geri eğildim. Göz göze geldiğimiz de o gözlerde bir şey vardı ya da ben mallığımdan ödün vermeden uyduruyordum. “Gittiler mi?” Ses yoktu. Bu sessizlik beni hem geriyor hem de muallakta bırakıyordu. “Ben, beni onlara vermediğin için teşekkür ederim.” Yine ses yoktu. Adam dilsiz desem değildi. Sesini az önce duymuştum. Sonra konuştuğu dil aklıma gelince kaşlarım kalktı. “Ay sen Türkçe bilmiyorsun değil mi? Ben sana nasıl teşekkür edeceğim ki şimdi.” Ama fazla düşünmeme gerek kalmadı. Arkadaşlarım ile film izlerken birkaç kelime öğrenmiştim. Tek yapmam gereken doğru olanı söylemekti. Dudaklarımı yaladığımda bakışları yüzümü tarıyordu. “Şükran. Ay yok ya Ayten miydi acaba? Ya da Emine. Tövbe ya hangisiydi. Düşün Asude düşün.” Kendi kendime konuşmam ona tuhaf gelmiyordu. Yoksa dilimi anlamadığı için deli olduğumu da düşünüyor olabilirdi. Derken Gülşah’ın bizim Şükran ile maytap geçişi pat diye zihnimde belirdi. Teşekkür etmek şukran demekti. Gülümseyeme çalıştım. “Şukran.” O an başını sallayan adam “La muşkila” dediğinde dediğini anlamadım ama başımı salladım. Artık gitmem gerekiyordu. Onları atlatırsam otelden çıkardım. Otelden çıkarsam izimi kaybettirirdim. Yanından geçmek istediğimde bana izin vermedi. Daha doğrusu çekilmedi. Bedenine sürtündüğümde bedeni kasıldı. Az önce gördüğü bayrak direği benim bedenime sürtündü. Oy nenem. Yangın var buralarda. Yutkunup kendimi yatak odasına attığımda hemen oturma odasına geçtim. Koridoru aşıp kapıya vardığımda tam açıyordum ki araladığım kapı sertçe kapandı. Sırtım kolumdan tutulduğum gibi çevrilmemle kapıya çarptı. Bana tepeden bakan adamın grileri ateş parçası gibiydi. “Ne, ne yapıyorsun?” Konuşmadı. Bu konuşmayışı beni de geriyordu. Neden durdurdu diye soracakken kolumdan tuttuğu gibi oturma odası kısmına kadar adeta sürükledi ve koltuğa attı. İtmedi. Resmen savurdu. Sırtım yumuşak yere geldiği an yine dibimde bitti ve tek dizini dizlerimin arasına koyup üstüme eğildi. Nefesi sıcaktı. İtmek adına elimi göğsüne koyduğumda teni de cayır cayır yanıyordu. Benimse üzerimdeki yazlık elbise kasığımın az aşağına kadar açılmıştı. Çırpınmak adına hareket ettiğimde iki elimi de tek eli içinde tutup başımın üzerine bastırdı. Şu an hiçbir şey yapmadan becerse kendimi koruyabilecek konumda değildim. “Bırak beni.” “Sus.” “Sana beni bırak dedim. Tamam yardım ettin eyvallah da çekil üstümden.” “Kes sesini.” “Bana bak çam yarması sal beni bir ya. Ne bu yakınlık?” Daha da eğildi. Hala çıplak olmasının ve belindeki havlunun ha düştüm ha düşeceğim modunda olmasının dışında tek sorun aşırı yakın olmasıydı. Dudaklarıma baktı. kendi dudaklarını yalarken alt dudağını dişledi. İlk kez gördüğüm bu adam az daha böyle yapmaya devam ederse beni hem abazaya çevirecekti hem de çığlık atıp oteli ayağa kaldırmama neden olacaktı. O zaman yakalanırdım ama umurumda değildi. Ya da umurumda mıydı? “Gitmek yok.” “Ne?” “Gitmek yok. Seni satın aldım.” Seni satın aldım. Sözleri kulağımda yankılanırken dudaklarımdan çıkansa asla düşünülmüş şeyler değildi. “Hoşt be köpek.” BÖLÜMLER 2026 OCAK SONU GELMEYE BAŞLAYACAK.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
309.1K
bc

Too Late for Regret

read
280.8K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
137.0K
bc

The Lost Pack

read
387.3K
bc

Revenge, served in a black dress

read
146.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook