ULAŞIN ANLATIMI
Gözleri aşağıdan gelen savaş nidalarıyla açtım ev ev değil mübarek savaş alanı. Aralın ettiği küfürlerin bu denli yüksek olması kaşlarımı çatmama sebep oldu acaba arel yine ne yapmıştı da aral gibi sakin bir çocuğu delirtmişti. Homurdanarak üzerimdeki örtüyü attıktan sonra birkaç saniye duvara baktım odamı dışardan ses gelmeyecek hale getirmem gerekiyordu uyuşuk adımlarla yataktan çıkıp dün üzerimden attığım tişörtü giydim biraz daha inmezsem ikizler birbirini öldürecekti.
“Yine sabah sabah modunuzdasınız” Cümlemin sonunda kırptığım sağ gözümle olayı sorduğumu belli ederken arelin arkama, aralın ise areli yakalamak için üstüme atlamasıyla arel altta ben onun üstünde benim üzerimde de aralın olmasıyla arelden tiz bir çığlık sesi yükseldi herif bildiğin kız gibi çığırıyordu
“AH! Kaslarım, kaslarım! Çekilin üstümden dümdüz kaldım kaslarım gitti”
dedikleriyle odada bulunan herkesin kahkaha sesleri yükseldi. Bakışlarım arala kayarken yüzümde bir sırıtma peyda oldu “Ne o yerin rahat geldi sanırım” Aralın ilk önce kaşları çatıldı daha sonra ise konumumuzu fark etmiş olacak ki ağzının içinden bir küfür mırıldandı
“Arel seni bu sefer gerçekten öldüreceğim! Senin yüzünden düştüğüm duruma bak” sinirle kükrerken bir taraftan da üstümden kalkıyordu “Öldürmemiş halin bu mu lan senin! Kaslarım dümdüz oldu diyorum artık kızlar beni sevmeyecek iki tane öküz kaslarımı ve karizmamı yediler de” Bir yandan arelin şebekliğine gülüp bir yandan da kalkarken bakışlarım boraya çevrildi tekli koltukta oturmuş bizim halimize sırıtıyordu gözlerimi devirip bakışlarımı kızlara yönelttim
“ Sabah sabah neyin kavgasını yapıyor bu zıtlar yine” Elis ile göz göze gelmemiz ile anka bakışlarını kaçırıp hızla mutfağa yöneldi. Elis daha içe kapanık ve daha utangaç birisiydi bana karşı. Grubun lideri olan boradan bile bu kadar çekinmezken benden bu denli çekinmesi gerçekten garipti.
Anka Elis'e onaylamaz bakışlar atıp bakışları üzerimde yoğunlaştı “Arel aralın içeceğine uyku ilaçı katmış, aral uyuduktan sonrada sonra da yüzüne makyaj yapıp bizim w******p grubuna atmış fotoğrafları. Aral tabii sabah delirdi haklı tabi, neyse fotoğrafı gruptan sildi üstelik hepimizin telefonuna el koyup fotoğrafını çektiysek diye karıştırdı hepimizin çektiğini görünce delirdi tabii hepimizden sildi silmesine ama bora telefonu vermiyor kolaysa gel al diyor.
Bora da ifşası varya ona siniri”
Cümlesinin sonunda ikimizin attığı kahkaha ile aral ters bakışlarını bize yöneltti “ Kapatın şu konuyu yoksa anne karnında beynini aldığım ikizimin şimdi de kalbini alacağım” Aralın dedikleriyle gözleri kocaman açılan arel sanki kalbinden vurulmuşçasına işaret yaptı.
“Az önce o bana laf mı soktu? Ben ve mükemmelliğim buna dayanamaz” Ve kendini yere attı atış hızını hesaplayamamış olsa gerek dudaklarından bir hırıltı döküldü “ Sanırım sakat kaldım”
Evde yükselen şen kahkahalar ise her sabah vazgeçilmez aktivitemiz olmuştu.
Kahvaltı masasında süren derin sessizliği telefonumun melodi sesi bozdu. Meltem teyze arıyordu kaşlarım çatıldı son birkaç yıldır nefes ile aramıza giren mesafelerden beri ilk kez arıyordu telefonumun ısrarla çalması sanki daha fazla çatabilirmişim gibi kaşlarımın gerginleştirmeme sebep oldu daha fazla bekletmemek için hızla açtım.
-Alo meltem teyze?
Meltem teyzenin derinden gelen ağlama sesi kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırmama sebep oldu verdiğim tepkiler bizimkilerin dikkatini çekmiş olsa gerek hepsi pür dikkat beni izliyordu. Rahatsızlıkla yerimden kalkıp odama doğru yöneldim.
-Meltem teyze neden ağlıyorsun kötü bir şey mi oldu?
Odama girer girmez sorduğum soru zavallı kadının ağlamasını tetiklemekten başka bir işe yaramadı.
-Meltem teyze, lütfen bir şey söyler misin merak ediyorum, nefes nerede iyi mi o?
Sanki yanlış bir şey söylemişim gibi büyük bir çığlık attı
“ Nefesim ölüyor yetiş ulaş”
Ve ardından gelen feryat sesleri.
Kalbim o an durdumu yoksa bir maroton koşmuşum gibi hızlı mı attı bilmiyorum. Boğazımda nefes almamı zorlaştıran bir el varmışçasına yutkundum ‘Nefesim ölüyor’ ‘Nefes ölüyor’ beynimin içindeki sese eşlik eden yegane ses ise meltem teyzenin çığlıklarıydı. Nerede olduklarını ne olduğunu soramadım sadece telefonu kapattım ve hızla merdivenleri indim az önce attığım uyuşuk adımlar bir can kazanmışçasına hızlıca koşmaya başladım elime geçen ilk anahtarı aldığım gibi kendimi dışarı fırlattım.
Arkadan gelen bağırtıları duyuyordum ama bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyorlardı. Garaja girdiğimde elimdeki anahtar hangi arabanın kapısını açtıysa ona bindim hala arkaya bakmamıştım vücudum şu an nefesin yanına gitmeye konumlanmış bir robotun bedenine dönüşmüştü koşarak garaja giren aral, arel ve bora üçlüsünü görmem beni hiç yavaşlatmadı aksine hızımı arttırıp hızlı bir şekilde garajdan çıktım, gitmem gereken yer izmirdi.
Nefesin yanı kilometrelerce uzaklığa bir saniyede gitmek istemek aptallık mıydı eğer öyleyse dünyanın en aptal insanıyım.
İzmire yaklaştığım sırada saatlerdir susmayan telefona baktım, yaptığım şey gerçekten düşüncesizlikti. Kimin aradığına bakmadan açtığımda karşı taraftan bir çığlık yükseldi
“Bakın en çok beni seviyor benim telefonumu açtı” Arelin konuşmasına eşlik eden boranın homurtusu hepsinin telefon başında olduğunu gösteriyordu “Nerdesin sen saatlerdir? Hiçbir şey söylemeden çekip gidiyorsun?”
Boranın sinirli çıkan sesi benim için ne kadar endişelendiklerini avaz avaz bağırıyordu derin bir nefes çektim içime “ İzmire gidiyorum,önemli bir şey yok şuan işim var sonra ararım” Karşı tarafın cevap vermesini beklemeden kapattığım telefonla birlikte derince yutkundum, biliyorum şu an nefesi ya da meltem teyzeyi arayıp ne olduğunu sormam lazım fakat ben ulaş kara hayatımda korkmadığım kadar çok korkuyorum o telefonla gelecek en ufak kötü habere bile kalbimin dayanmayacağını kadar kendimi tanıyorum.
Gözlerimi iki yıl öncesini hatırlamak istercesine kapattım her şeyi mahveden iki yıl öncesi, nefesi benden tamamen koparan 2 yıl öncesi.
“Ulaş ne yapıyorsun burada hemde gecenin bu saatinde?” Nefesin şaşkınlıkla açılmış mavi gözlerine baktım. Her şaşırdığında gözlerini kocaman açar ve alt dudağını dişlerdi. Bunu yaparken benim gözümde bir tanrıça kadar güzel olduğunda bihaber bana bakmaya devam ederdi
“Sen içki mi içtin ulaş?” Burnuna değen kokudan iğrenmiş olsa gerek bir adım geriye gitti gözlerimi buruşturduğu yüzüne diktim ve içtiğim sayısız içkinin verdiği cesaretle bir ayyaşa yakışırcasına onun dudaklarına kapandım.
Hatırladığım geçmiş gözlerimin dolmasına sebebiyet verdi. Her ne kadar onu öptüğüme pişman olmasam da ondan kendimi uzaklaştırdığım için ölesiye pişmandım. Elim yavaşça telefona gitti artık ne olup bittiğini öğrenmenin zamanı gelmişti köşedeki izmir tabelasına baktım.
Bir zamanlar terk ettiğim izmire baktım.
Elim yıllardır arayamadığım numaranın üstüne gitti eğer nefes telefonu açmazsa onun iyi olduğunu bilemezsem, izmire nasıl girerdim ki ben, nefesimi tuttum. Telefon ahizesinden istediğim sesin gelmemesinin her bir saniyesinde kalbimi görünmez ellerin sıktığını hissediyorum.
“Alo?”
Uyku mahmurluğuyla gelen ses kalbimdeki görünmez elleri adeta eritti. İçime derin bir nefes çektim. Nefes iyiydi, peki o iyiyse meltem teyze neden öyle söyledi, bilinmezliğin verdiği gerginlikle kaşlarım çatıldı. Nefese cevap vermeye henüz hazır olmayan benliğim hayatımda yaşadığım en saçma anı yaşattı bana. Bir ergen gibi nefesin yüzüne telefonu kapattım homurdanarak nefeslerin evine doğru yol aldım.
Yaklaşık bir saattir arabanın içinde nefeslerin kapısının önünde bekliyordum. Nefesi görünce ne yapacağımı kestiremiyordum, en önemlisi o beni görünce ne yapacaktı? Onu öptükten sonra izmirden temelli gitmiştim.
Onu görmeye, sesini duymaya cesaretim yoktu. Yutkundum ve gayriihtiyari bir şekilde elimi saçlarıma daldırdım. Uyuşuk adımlarla çıktığım arabadan aynı uyuşuk adımlarla uzaklaştım geldiğim kapının ardında nefes vardı ve meltem teyzenin söylediğinin aksine yaşıyordu da birkaç saniyelik duraksamanın ardından kapıyı çaldım yaklaşan ayak sesleri nefesimi keserken zor bela yutkundum.
Karşımda gördüğüm Necip abinin suratı sirke satıyordu ve ağladığını ele veren mavi gözleri meltem teyzenin cümlesini bir balyoz etkisinde aklıma düşürdü. ‘Nefesim ölüyor ulaş’ yutkundum sanki bir cenaze evine girercesine bir gerginlikle eve ilk adımımı attım. “Hoş geldin ulaş oğlum, seni allah gönderdi” adamın boynuma sarılırkan söylediği sözler korkumun sesini yükseltti
‘Ne oluyor burada’
Düşüncemi dışa vuracak kadar kendimde hissetmezken gördüğüm bir çift göz beni yerime mıhladı. Necip abinin dediği sözler, akan saniye herşey durmuştu bir çift göz hem kıyameti hemde cenneti tattırıyordu kalbime. İkimizin birbirine kenetlenmiş gözlerinden, gözlerini ilk ayıran kişi o oldu sahi ben çekebilir miydim onun bir çift mavilerinden gözlerimi?
Gözlerinden akan bir kaç damlayla birlikte ağzından firar eden, kalbimi durdurmaya yetecek şeyi duydum “Ulaş” ve sonrasında bana koşarak sarılan nefesti.
Kokusunu içime derin derin çektim, herşeyiyle yanımdaydı ve herşeyiyle kollarımdaydı bedeni girdiği titreme kriziyle sallanırken gözlerinden taşan denize baktım gözlerindeki denizler benim özlemimle taşıyordu ve benim bir çift kahvelerim onun özlemiyle harmanlanıyordu, bir gülümseme aldı dudaklarımı sevdiğim kadın kollarımdaydı ve bir göz yaşı aldı gözlerimi sevdiğim kadın acı çekiyordu. Meltem teyzenin biraz öteden gelen sesini işittim “ Nefes yorulmaman lazım hadi sen yat bende ulaşı odasına götüreyim bak yol yorgunu hadi ikiniz de biraz dinlenin.”
Nefesin birden çekilen bedeni ruhumu adeta yangına sürüklerken kimseye bir şey hissettirmeden yutkundum. İyi şeylerin olmadığını hissediyordum fakat neyin ne olduğunu anlayacak gücü kendimde bir türlü bulamadım. Meltem teyze nefesi yanımdan götürürken bakışlarım necip abiye kaydı bana olanları anlatmasını dilimle isteyecek takatim kalmamıştı belki, ama o gözlerimden aldığı isteği yerine getirmekle yükümlüymüşçesine koltukları gösterdi.
“Geç otur oğlum, yol yorgunusun.” Hızlı adımlarla tekli koltuğa oturdum dilimde zehirli bir acı birden soru dudaklarımı yakıp, necip abiye ulaştı “ Nefesin neyi var necip abi meltem teyze ne ölümünden bahsediyor?” her bir kelimemde biraz daha hüzünlenen adama baktım kalbim hızını iki katına çıkarmışken vereceği cevaba hazır olmadığımı hissediyordum.
“Nefes hasta oğlum, beyninde ölüm riski olan bir tümör var yaşaması ise bir ameliyata bağlı, tabi ameliyatı olursa ona da yaşamak denir mi bilmem o yüzden nefes ameliyatı etmiyor o ölecek” zor cümlesini bir fısıltı gibi söylerken kaşlarım çatıldı dediği şeyler o kadar saçma geliyordu ki gülmeye başladım güzel şakaydı ama nefes ölemezdi böyle bir şakaya inanamazdım.
Necip abinin hüzün dolu bakışları beni bulurken sürahiden bir bardak su verdi, attığım kahkahalar hıçkırık seslerine karışırken önümdeki kağıda baktım nefesin ameliyat olursa yaşayacakları yazılıydı. Kaşlarım benden habersiz çatıldı benim nefesim bunları yaşayamazdı ki dayanamazdı bir kere. Neden kabul etmediğini şimdi daha iyi anlarken kahvelerim bir mavinin acısına ortak olmak istercesine yine taştı. Ben bencil bir insandım sevdiğim benden edebiyen gitmesin diye onu her gün ölüme muhtaç bırakacak kadar bencildim. Yüzüm olabilircesine daha da asıldı nefesin yaşaması için kendi canımı bile feda edebilecekken onu kendi elleriyle ölüme gitmesine izin veremezdim.
Hızlı adımlarla nefesin odasına yöneldim kapıyı açacağım esnada açılan kapıdan çıkan meltem teyze bana dolu gözlerle bakıp kapıdan çıktı bakışlarını bir çift maviyi hiç kaybetmeden yakalarken onun suçlu bir çocuk gibi bana bakan gözleri adeta onu anlamam için yalvarıyordu derin bir nefes aldım kendime sakinleşmek için birkaç dakika verdim onu anlayarak ona yardım etmek zorundaydım.
“Sende bana kızıyorsun değil mi?” titreyen sesi tüm sinirimi alıp götürürken onun bir çift mavisine baktım belkide tek ihtiyacı anlayıştı. Yavaşca yanına oturdum ve o narin ellerini tuttum “Kızmak istiyorum ama kızamıyorum bu normal mi acaba, bayan çok bilmiş” dudaklarından şen bir kıkırtı döküldü ona her zaman bayan çok bilmiş dememe bayılırdı. “Bana kızmak istemeniz baya bir anormal bay sinirli, fakat kızamamanız çok olağan ben gibi bir kıza kim kızabilir ki”
cümlesinin sonunda attığıı kahkaha onun ölecek olmasının acısını bile birkaç saniyelikte olsa kalbimden silip attı, gülümseyerek ona baktım “Yine çok bencilsin nefes! Arkada bırakacağın enkazı düşünemiyorsun sen öleceksin peki ya biz! Biz o enkazda sağ çıkacak mıyız! Sen hepimizi öldürecek bir karar sağduyusuz olabilirsin” dolan gözlerini gördüğümde kendime lanetler yağdırmaya başladım onu üzmek isteyeceğim son şey bile değilken sürekli onu üzüyordum.
Titrek bir nefes aldı “ Hiçbiriniz beni anlamak istemiyorsunuz! Ben mi bencilim ha! Asıl bencil olanlar sizlersiniz! Ben o ameliyatı olduktan sonra sizler bir şekilde hayatımıza devam edeceksiniz fakat ben hergün öleceğim kalırsam, ölmekten daha mı iyi olacak hayatımın sonuna kadar bir yatağa bağlı olmam toprağa bağlı olmamdan daha mı iyi söylesene ulaş! Ya da seni, annemi, babamı, kendimi ya kendimi unutacak olmam daha mı iyi her gün bir bilinmezliğin içinde farklı birisi olarak yaşamaktan daha mı kötü, asıl sizsiniz bencil belki de o ameliyatta öleceğim ve yaşayacağım aylarım bir hastane odasında çöp olacak buna rağmen diyebilir misiniz bana yaşa! Hayır buna hçbirinizin hakkı yok”
attığı çığlıklara ve bağırtılara korkuyla gelen meltem teyze ve necip abiye baktı “Senin yok, senin yok, senin de yok hiçbirinizin yok” hepimizi tek tek saymasıyla gözlerim daha fazla doldu yaşadığı duygu patlaması o narin vücuduna fazla gelmiş olsa gerek boş bir beden gibi yere yayıldı. Meltem teyzenin çığlık sesine karışan necip abinin telaşlı bağırtısı beni kendime getiren yegane şey oldu hızla nefesi kucağıma alarak yatağına yerleştirdim.
Korkuyla ona bakarken bugün dediklerinde ne kadar haklı olduğunu kavradım aynı şey benim başıma gelseydi bu kadar güçlü kalabilir miydim? Veya o ameliyatı kabul eder miydim, düşüncem bile içimde bir ateş yakarken gözlerimi kapattım asla o ameliyatı olmazdım ve şimdi nefese hak veriyorum yaşayacağı her bir günü bir ömür gibi geçirmesi için elimden gelenin de fazlasını yapacağım ben ulaş kara sevdiği kadına her gün bir ömür yaşatmaya yemin etmiş Ulaş Kara.