İLK GECEDEN KAÇIŞ

1294 Words
HİLAL’İN ANLATIMIYLA Welat Ağa'nın da kabul etmesiyle imam dua okuyup “Hayırlı uğurlu olsun.” dediğinde, içimden büyük bir parça kopup gitti. Sanki bu hayatta istediğim en son şeydi. Acıyla içimden fısıldadım: “Artık ahirette bile Ahmet’le birlikte olamayacağım.” Bu düşünce içimdeki yangını alevlendirirken yine nefes almakta zorlanmaya başladım. Yakamı genişletmeye çalışırken, durumumun iyi olmadığını fark eden Lale: “Biz çıkalım Hilal.” diyerek kolumdan tutup beni avluya çıkardığında derin derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Lale kolumu okşayarak: “Kendini biraz toparla, bu kadar yıpranma. welat abi özünde iyi bir insandır, sana bir kötülüğü olmaz.” dese de beynimin içinde dönüp duran sesleri bir türlü susturamıyordum. “Benim ilaçlarımı almam gerekiyor.” deyip geldiğim odaya geri döndüm. Hızla ilaçlarımı alıp odanın camını açarak derin derin nefes aldım. Şu an sanki ruhum bedenimi terk etmiş, başka bir diyardan bedenimde bir boşlukta süzülüyor gibiydim. Lale yanıma yaklaşıp: “İstediğin bir şey var mı? Ben çocuklarıma bakacağım, uyku saatleri geldi.” dediğinde başımı hayır anlamında salladım. “İyi geceler.” diyerek odadan çıktı. İlaçların etkisi kendisini göstermeye başladığında biraz daha mantıklı düşünmeye başlayabilmiştim. Aklıma gelen ne? Elimi kalbimin üstüne koyup: “Lütfen olmasın Allah’ım, lütfen olmasın.” diye kendime tekrar ettim. "Welat Ağa,Artık karımsın, deyip ya benim yanıma gelirse?” Bu şu an kaldırabileceğim bir şey kesinlikle değildi. Kapıyı kilitlemeyi düşündüm ama bir şekilde açabilirdi. Bu da bir çözüm olmazdı. Odanın içinde bir o yana bir bu yana dolanırken aklıma uyku ilacım geldi. Doktor uyuyamadığım için vermişti ama ben çok kullanmayı tercih etmiyordum. Gündüz bir şekilde geçiyordu, gece de Ahmet’i düşünerek yaşamaya alışmıştım. Ama şu an uyumak benim için kurtuluş yolu olabilirdi. Uyku ilacımı elime aldığımda bir tane ağzıma alıp emerek erittim. Aradan geçen beş dakikada hiçbir uyku belirtisi olmayınca bir tane daha aldım. Onu da ağzımda erittikten sonra yatağın içine girip gözlerimi sıkıca kapatıp ilacın beni uyutmasını bekledim. Lale’nin, “Hilal, hadi uyan, iyi misin, kendinde misin?” diyen sesini duyuyordum ama gözlerimi açamıyordum. Yüzüme damlattığı su tanecikleriyle gözlerimi zor da olsa aralamayı başardım ama hâlâ çok uykum vardı. Gözlerimi açmamla birlikte Lale, derin bir nefes alıp: “Oy, çok şükür. Bir şey oldu sandım, Welat Ağa’ya haber verecektim eğer biraz daha uyanmasaydın.” dedi. “İyiyim, yorgunluktan sanırım. Normalde bu kadar uyumam.” dedim. “Hadi hemen hazırlan, kahvaltı için inelim. Hem daha Miran’la tanışacaksın.” dediğinde sorgulayan gözlerle Lale’ye bakıp: “Miran?” dedim. “Welat Ağa’nın oğlu.” “Welat Ağa evli mi? Karısı nerede, onu hiç görmedim. Yok, ben gelmeyeyim şimdi, beni görüp huzuru kaçmasın.” diye aklımdan geçenleri bir bir sıraladım. Lale: “Elif, Miran’ın doğumunda hayatını kaybetti. Yani Welat Ağa’nın tek karısı sensin.” dedi. İnsan böyle bir şeye sevinir mi? Sevinemez ama içimden: “Çok şükür kuma olmadım.” dedim. Lale, “Jehat Ağa bekletilmeyi sevmez. Hadi hızlıca hazırlan, aşağıya gel. Salondayız.” diyerek odadan çıktı. Ben de hızlıca hazırlanıp: “Allah’ım sen yardım et.” diyerek salona doğru yürümeye başladım. Welat Ağa’nın sesiyle irkildim: “Günaydın Hilal.” “Size de.” dedim başımı sallayarak. Welat Ağa’nın yanında gördüğüm 7-8 yaşlarındaki erkek çocuk muhtemelen Miran’dı. Welat Ağa, “Oğlum, bu Hilal ablan. Bundan sonra bizimle yaşayacak.” dediğinde doğru düşündüğümü anlamış oldum. Miran çekingen bir tavırla, “Merhaba, ben Miran.” deyip bana elini uzattığında yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. “Ben de Hilal.” diyerek elini sıktım. Welat Ağa, “Hadi bakalım, kahvaltıya geç kalıyoruz.” deyip önden yürümeye başladığında ben de Miran’la birlikte onu takip ettim. Salona girdiğimizde herkes kahvaltı masasında oturmuş bizi bekliyordu. Welat Ağa ve Miran oturduğunda ben de boş kalan son sandalyeye oturdum. Jehat Ağa, “Afiyet olsun.” diyerek kahvaltısını etmeye başladı. Bu aileyi tanımıyordum; buradaki herkes bana çok yabancıydı. Yediğim birkaç lokma boğazımdan zorla geçerken göz ucuyla aile üyelerine bakıyordum. İki küçük çocuk daha vardı, bunlar muhtemelen Lale’nin kızı ve oğluydu. Onlar da meraklı gözlerle bana bakarken kız olan dayanamayıp: “Miran, şimdi bu abla senin annen mi olacak?” dediğinde salonda derin bir sessizlik oldu. Lale: “Kızım Arin, her şeye karışma.” dedi. Welat Ağa oğluna bakarak: “Öyle bir şey yok oğlum. Hilal senin ablan, tamam mı?” diyerek saçlarını okşadı. Miran:,“Tamam baba.” deyip kahvaltısını yapmaya devam etti ama sanki bütün morali bozulmuştu. Çocuklar bazen bu kadar acımasız olabiliyordu. Göz ucuyla Miran’a baktığımda zorla bir şeyler yemeye çalıştığını görmek zor olmamıştı. Jehat Ağa, “Miran, oğlum, senin annen Gül teyzen olacak. Hilal ablam sana annelik yapmayacak.” dedi. Bu adam ne kadar acımasız bir insandı. Bu çocuğun ne hissedeceğini, ne düşüneceğini hiç mi önemsemiyorlardı? Astığı astık, kestiği kestik bir adam. Jehat Ağa ile hiç anlaşamayacağımı en başından anlamış oldum. Welat Ağa elini masanın üstünde yumruk yapıp, “Bir daha hiç kimse oğlumla böyle bir konuyla ilgili konuşmayacak. Konuşan karşısında beni bulur. Ben ve oğlum hâlimizden memnunuz.” diyerek kısa süreli de olsa ev halkını susturmuştu. Ama bu insanların susmaya niyeti yoktu, bu bariz belliydi. Welat Ağa kahvaltısını bitirdikten sonra yüzüme bakarak “Çalışma odamı bana bir kahve getir.” dedi Bir nefes alıp: “Tamam.” dedim. Lale, “Hadi gel, sana mutfağı göstereyim.” dedi. Lale ile mutfağa geçtiğimizde Welat Ağa’nın istediği gibi kahvesini yapıp tepsiye koydum. Lale, “Merdivenlerden çıktıktan sonra sağdan ikinci kapı, çalışma odası.” diyerek yolu tarif etti. Çalışma odasının kapısını tıklattığımda içeriden: “Gel!” sesini duyduğumda kapı kulbunu yavaşça indirip odanın içine girdim. Masaya doğru ilerleyip tepsiyi masanın üzerine bırakıp arkamı dönüp çıkacakken Welat Ağa’nın sesiyle durdum, “Otur, konuşacaklarımız var.” Yüzümü ona doğru dönüp, “Böyle iyi, dinliyorum.” dedim. “Sana söylediklerimi tekrar ettirme, otur diyorsam otur.” dediğinde karşımdaki adamın bu tavrına gerçekten çok sinirlendim. “Ben mal ya da eşya değilim, insanım. İstediğimi de yapabilirim. Otur, otur, kalk, kalk… Bunlar bana göre değil.” dedim. “Sana bir tavsiye küçük hanım, benim sözlerimi ciddiye al; yoksa çok pişman olursun.” dedi. Bu sözlerine alaycı bir şekilde güldüm. “Bana yapabileceğiniz kadar kötülük yaptınız zaten, daha ne yapabilirsiniz ki?” dediğimde ayağa kalktı, bana doğru yürümeye başladı. Korksam da belli etmemeye çalışarak kafamı dikleştirip, “Beni tehdit ederek elinize ne geçecek?” dedim. Welat Ağa, sanki beni hiç duymamış gibi üzerime doğru yaklaşmaya devam etti. Aramızdaki mesafe kapanacak kadar yakın olduğunda birkaç adım geri gitmeye başladım. Dudakları iki yana kıvrılıp tebessüm etti: “Şimdi sana bir daha söylüyorum, beni dinleyecek misin, yoksa dik kafalılığına devam mı edeceksin?” dedi. Bir yandan geri geri giderken, bir yandan da: “Bana zorla yaptırdığın her şeyin karşılığında seni pişman ederim, altta kalmam.” dedim. Sırtım duvara değdiğinde artık gidecek bir yerim kalmamıştı. Ama o hâlâ üzerime doğru yürümeye devam ediyordu. Bedenini bana yaslayıp dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdı, “Sana öyle şeyler yaparım ki aklın şaşar.” dediğinde hiçbir şey diyemedim. Vücudunu bana bastırdıkça karnımda hissettiğim sertliğin ne olduğunu anladığımda gözlerimi sıkıca kapatıp: “Tamam, tamam, lütfen uzaklaş benden.” dedim. Welat Ağa burnunu yanağımdan sürterek dudaklarıma doğru kafasını hareket ettirdiğinde kafamı çevirip korkudan kısılan sesimle, “Tamam, lütfen uzaklaş, oturup seni dinleyeceğim.” dedim. Kabaran erkekliğini bana bastırıp, “Güzel, şimdi geç otur.” deyip önümden çekildiğinde derin bir nefes alıp koltuğa geçip oturdum. “Seni dinliyorum Welat Ağa.” dedim. “Fazla uzatmayacağım Hilal. Oğlum, benim için bu dünyadaki her şeyden kıymetlidir. Onu üzecek ya da kıracak bir şey yapmamaya dikkat et. Hafta sonu Şahin’le Berfu’ya burada düğün yapılacak, bu aşirete karşı yapmak zorunda olduğumuz bir şey. Ama ben seninle şu an bir karı koca hayatı yaşamayacağım için düğün ya da resmî nikâh yapılmayacak. Eğer bir gün gerçekten bir aile olursa o zaman yaparız.” dediğinde hiç düşünmeden cevap verdim, “Ben böyle bir şey istemiyorum ve hiçbir zaman da demeyeceğim. Seni hiçbir zaman kocam olarak kabul etmem. Miran konusuna gelince, onunla ilgili herhangi bir sıkıntı ya da problem olmaz, emin olabilirsin.” dedim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD