İMAM NİKAHI

1382 Words
ZİNARİ ailesi Mardin’e ulaştığında, arabalar ihtişamlı konağın önünde durduğunda Hilal hâlâ uyuyordu. Welat Ağa, Hilal’in omzuna yavaşça dokunup, “Hadi uyan, geldik,” dedi. Hilal yavaşça gözlerini açtığında, karşısındaki Welat Ağa ile önce bir irkilip şaşırdı; daha sonra neler olduğunu hatırlayıp derin bir nefes aldı. Welat Ağa arabadan inip konağın büyük kapısına doğru yürürken, Hilal de küçük ve isteksiz adımlarla mecburen peşinden gitmeye başladı. Hilal, geldiği büyük konağa bakarak, “Ben burada ne yapacağım Allah’ım...” diye geçirdi içinden. Lale, Hilal’e gözlerini dikmiş bakıyordu. Şerwan, “Babam, Şahin’in kız kardeşiyle evlenmemi istiyor,” dediği için Hilal’i çok merak etmişti. Lale, Hilal’e baktığında; perişan ve yıkılmış bir kız gördü. “Jehat Ağa, herkesin hayatını hiç düşünmeden yıkıyor...” diye geçirdi içinden. Welat Ağa, Lale yengesine bakıp, “Hilal’i misafir odalarından birine çıkar yenge. İhtiyaçlarıyla da ilgilen,” dedi. Lale, Welat Ağa’ya doğru yaklaşıp, “Bana kuma olarak getirdiğiniz kızın ihtiyaçlarını mı göreceğim? Sizde hiç acıma yok mu? Şu kızın halini görmüyor musunuz?” diye sordu. Welat Ağa, “Yenge, sen dediklerimi yap. Ben de oğluma bakayım. Daha sonra hep birlikte konuşacağız,” diyerek oğlunun odasına gitti. Lale, arkasından bakıp, “Siz kafayı yemişsiniz...” deyip yönünü tekrar Hilal’e çevirdi. Tebessüm ederek yine de yaklaşıp, “Gel, sana kalacağın odayı göstereyim. Biraz dinlen, kendine gel. Çok kötü görünüyorsun,” dedi. Hilal, konuşmaları duyduğu için bu kadının Şerwan’ın karısı olduğunu anladı. Başını önüne eğerek, “Özür dilerim ama inan, bunların hiçbirinin olmasını istemedim,” dedi. Lale, bir elini Hilal’in omzuna koyup, “Biliyorum. Sen de, ben de böyle olmasını istemezdik. Eğer söylediklerini yaparlarsa, ben çocuklarımı da alıp giderim. O zaman sakın kendini suçlama. İstersen senin için de elimden gelen ne varsa yapmak isterim,” dedi. Hilal, gözleri dolu dolu Lale’ye baktı. “Teşekkür ederim. Ben biraz dinleneyim. Gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum artık,” dediğinde, Lale onu misafir odalarından birine çıkarıp, “Sen geç biraz dinlen. Ben sana yemek hazırlatıp göndereyim. Odada banyo da var, bir duş al, rahatlarsın,” dedi. Hilal, “Valizim arabada kaldı,” dedi. Lale, “Ben söylerim, getirirler. Merak etme,” deyip, Hilal’e o an içinden gelen tek bir duyguyla, merhamet duygusuyla sıkıca sarıldı. Hilal o kadar üzülüyordu ki... Önlerine konulan şartlar, iki kadının da hayatını mahvetmek üzereydi. Lale, Hilal’den ayrılıp odadan çıktığında, yavaşça kapıyı kapattı. Hilal, odayı incelediğinde yatak, dolap, camın önüne konmuş bir koltuk ve kapısı açık olan banyoyu gördü. Oda ferahtı, eşyaları da güzeldi. “Her şey çok güzel ama ben burada olmak istemiyorum,” diye geçirdi içinden Hilal. Kapının tıklama sesiyle, “Gel,” dediğinde, genç bir kız kapıyı açarak içeri girdi. “Hanım, valizlerinizi getirdim,” dedi. Hilal, “Teşekkür ederim,” diyerek valizi koltuğun üzerine koydu. Odadan çıkan genç kız kapıyı kapatmıştı. Hilal, valizinden birkaç kıyafet çıkarıp duş almak için banyoya geçti. Hilal, tüm acılarını, tüm hayal kırıklıklarını üzerinden atmak istercesine uzun uzun suyun altında kaldı. Ama içinde hissettiği duygular hâlâ yerinde duruyordu. Duşunu alan Hilal banyodan çıktığında, karşısında Lale’yi buldu. Lale yine Hilal’e tebessüm ederek, “Sana yemek getirdim. Sonra da dinlen, tamam mı? Bu akşam ne olacağına oturup konuşup karar verilecek. Umarım ikimiz için de doğru olanı yaparlar,” deyip Hilal’in bir şey söylemesine izin vermeden odadan ayrıldı. Hilal, acı ile gülümseyip, “Benim için bir doğru yok ki... Hepsi yanlış,” deyip koltuğa oturdu. Önüne koyduğu sehpanın üzerine yemekleri alarak az da olsa yemek yiyip camdan Mardin manzarasını seyretmeye başladı. Welat Ağa ve Jehat Ağa, salonda oturmuş Şerwan ve Lale’nin gelmesini bekliyordu. Heja Hanım ve Delal Hanım, sessizce odanın bir köşesinde oturup, aslında biraz sonra kopacak kıyameti bekliyordu. Şerwan, Lale’ye, “Eğer gidersen seni bırakmam. Seninle birlikte ben de gelirim. Seni, çocuklarımı hiçbir şeye değişmem,” dediği için Lale’nin içi biraz daha ferahlamıştı. Jehat Ağa, gelen oğlu ve gelinine bakıp, “Herkes geldiğine göre artık bu işi bir açıklığa kavuşturalım. Şerwan ile Hilal evlenecek. Sadece imam nikâhı olacak. Sen yine Şerwan’ın resmî nikâhlı karısı olacaksın. Hilal’in çocukları ile senin çocukların bu konakta birbirlerini kabul ederek büyüyecek,” dedi. Lale, “Ben bunu asla kabul etmem! Eğer böyle bir şey yaparsanız, ben çocuklarımı da alır giderim. İnanın bana, engel olamazsınız,” dedi. Heja Hanım, “Lale kızım, biraz sakin ol. Nereye gideceksin sen? Torunlarım bu eve aittir. Gerekirse Hilal’i başka bir eve alırız,” dedi. Lale, Heja Hanım’a bakıp, “Anne, sonra ne yapacağım? Şerwan’ın bir o kadına gitmesini, bir bana gelmesini mi göreceğim?” dedi. Delal Hanım, “Kızım, törelerimiz belli. O kız bizim evimizden biriyle evlenmek zorunda. Welat olmaz, o yüzden bu iş Şerwan’a düşer,” dedi. Lale artık sinirden gülüyordu. “Neden? Welat Ağa’ya düşmez? Asıl ona düşer. O bekar,” dedi. Jehat Ağa ise, “Welat’ın evleneceği kişi bellidir. Serzani Aşireti, ikinci bir eşi asla kabul etmez. Bizim de onların kızını almak zorunda olduğumuzu düşünürsek, bu iş senin kocana kalır,” dedi. Welat Ağa, öfkeden elini yumruk yaparak babasına dönüp, “O işin olmayacağını söyledim ben size! Hiçbir kuvvet beni eski baldızımla evlendiremez!” dedi. Jehat Ağa, “Törelerimiz bellidir. Kaç yıldır inat ediyorsun ama artık zamanı geldi. Serzani Aşireti, ‘Artık söz verdiğimiz düğünün yapılmasını istiyoruz. Bizi oyalamaktan vazgeçin. Bu kızın sözü size verildi. Eğer düğünü yapmazsanız, bu işin sonunda kan akar,’ dedi,” dedi. Jehat Ağa acımasız olsa da bir oğlunu toprağa vermek istemiyordu. Welat Ağa’nın inadını bildiği için, “Sen Hilal’le evlensen de Gül bu eve gelin olarak gelecek. Bunu da böyle bilmiş ol,” deyip öfkeyle salondan çıkıp odasına gitti. Şerwan, yanında hoca ile birlikte geldiğinde Lale’ye, “Hilal’e yardımcı ol, hazırlansın,” diyerek hoca ile birlikte Welat Ağa’nın yanına oturdu. Welat Ağa, “Hocam, hoş geldin. Seni de bu saatte yorduk, kusura kalma,” dedi. Hoca, “Estağfurullah ağam. Hayırlı bir iş için her zaman vaktimiz var,” dedi. Welat Ağa, “Hocam, ben sana bir şey danışmak isterim. Şimdi benim evleneceğim kız Hilal... Buralara yabancı. Yarın öbür gün bana ikinci bir eş al diye tuttururlarsa, Hilal de bunu kabul etmezse ne olur?” diye sordu. Hoca, “Bir adamın ikinci kez evlenebilmesi için, ilk karısının rızası şarttır. Eğer Hilal kızımız rıza vermezse, zinhar ikinci kez evlenemezsin,” dediğinde, Welat Ağa derin bir nefes aldı. “Sağ ol hocam,” diyerek Hilal ve Lale’yi beklemeye başladı. Lale, Hilal’in odasına çıktığında, “Kusura bakma, seni de rahatsız ediyorum ama imam nikâhınız kıyılacak. Herkes bekliyor,” dediğinde, Hilal gözlerini kocaman açıp Lale’ye baktı. “İkna edemedin mi? Biz ne yapacağız şimdi?” dediğinde, Lale gülümseyerek iki elini Hilal’in omuzlarına koydu. “Benim kocam ile değil; Welat Ağa ile kıyılacak nikâhın. Ama sakın korkma, sert görünse de Welat Ağa’nın merhametli bir yüreği vardır. Seni asla incitmez,” dedi. Hilal ise derin bir nefes alıp, “Belki de incitmek için yapıyordur,” dedi. Lale bir şey anlamasa da, o an çok üzerinde durmayıp, “Hadi, seni hazırlayalım,” diyerek yanında getirdiği yöresel kıyafeti ve başörtüsünü Hilal’e uzattı. Hilal, abdest alıp kıyafetlerini giydiğinde, en son iğne oyalı tülbenti de başına taktığında, Lale, “Çok yakıştı Hilal. Yüzüne düşen oyaların üzerindeki yöresel kıyafetimiz... Böyle, sanki tam bir hanımağa gibi oldun,” dedi. Hilal, “Teşekkür ederim,” diyerek Lale ile birlikte salona geçti. Welat Ağa, Hilal’i gördüğünde sanki karşısında bambaşka biri vardı. “Yöresel kıyafet bir insana bu kadar mı yakışır?” diye düşündü. Welat Ağa, yerinden kalkıp, “Ben bir abdest alayım,” diyerek salondan çıktı. Heja Hanım ve Delal Hanım, “Maşallah kızım, çok güzel olmuşsun. Tam ağamıza yakışır bir gelinsin,” dediler. Welat Ağa, abdestini alıp geri döndüğünde Hilal ile yan yana oturup, hocanın karşısındaki yerlerini aldılar. Hoca Efendi, Hilal’e dönüp, “Kızım, peki mehir olarak ne istersin?” diye sordu. Hilal hiç düşünmeden, “Welat Ağa’nın benden aldığı yüzüğünü geri istiyorum,” dedi. Hocam, “Welat Ağa, bu mehiri kabul ediyor musun?” diye sordu. Welat Ağa, ellerini yumruk yapmış, burnundan soluyordu. Ama bu nikâh için kabul etmek zorundaydı. “Kabul ediyorum,” dedi. Hilal, elini Welat Ağa’ya uzatıp yüzüğü bir an önce almak istedi. Welat Ağa, yüzüğü Hilal’in avcunun içine bıraktığında, hoca, “Mehir işimiz tamam olduğuna göre nikâha geçebiliriz,” dedi. Hoca, “Sen, Turan kızı Hilal; Jehat oğlu Welat’ı kocan olarak kabul ediyor musun?” diye sorduğunda, Hilal üç defa, “Ettim,” dedi. Hoca, Welat Ağa’ya dönüp, “Sen, Jehat oğlu Welat; Turan kızı Hilal’i karın olarak kabul ediyor musun?” diye sorduğunda, Welat Ağa da üç defa, “Ettim,” dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD