"Ben Gölge'n bütüm günahlarının şahidi, şimdi sıra bende..."

2351 Words
Merhaba, ben Gölge. Milli İstihbarat Teşkilatının %8'lik kadın ajanlarından hem saha hem hacker olanlardan sadece biriyim ve bu da benim doğuş hikayem... 04.04.2017 Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açar açmaz yanıp sönen bilgisayar ışığım ile yüzümü buruşturdum. Sanırım masa başında uyuya kalmıştım. Günlük saat altıda çalan alarmımın sesi odanın her duvarına vurup sekiyor, beynimin içinde yankılanıyordu. Boynumu esnettim ve tutulmuş vücudumu hareket ettirdim. Ve sıradan rutin ancak hayatımın dönüm noktası olacak bir gün böylece başlamıştı. Hızlıca üzerime tişört , şort ve hırka giydim. Kızıl saçlarımı salmış, siyah şapkamı takmıştım. Siyah güneş gözlüğümü yakama geçirdikten sonra hafifçe gülümsedim. Koridordan parmak uçlarında geçip mutfağa girdim ve bir bardak su içtikten sonra dolap kaçırdığım yeşil elma mı dişlerim ile tuttum. Yarı yarıya ısırmış bulunduğum elman ile ayakkabılıktan siyah sporlarımı aldım ve hızlıca giydim. Kapıyı sessizce açtım ve aynı sessizlik ile kapattım. Kaykayımı gülerek aldım ve kendi ördüğüm çok kullanışlı askısını başımdan ve tek omzundan geçirip sırtıma yasladım. Güzel bir sabah sporuna merhaba... Elmamı yerken sahile doğru yürüyordum. Genel olarak her sabah sahilde yürürdüm elmam bitene kadar. Elmam bittiği sıra zaten sahile varmış olurdum. Sahil boyunca güzel bir koşu yapar ve ardından sahil parka varırdım. Sahil parkın güzelliği kaykay için mükemmel bir zemini olmasıydı. Her gün kaykayımı yere atar sonra hevesle peşinden koşardım. Kaykayıma atladığım gibi parkın üzerinde deli gibi kayardım. Her gün bir diğer günden daha zorlu hareketler yapmaya çslışırdım. Kaykayı havada döndürmek, kaykayla takla atmak gibi çılgınca şeyler. Dizlerimeki yaralardan, kollarımdaki çiziklerden bahsetmek istemesem de onlar benim gaziliğimin izleriydi. En son kondisyonum yükselsin diye her gün bir diğer günden fazla olmak şartıyla mekik ve şınav çekiyordum. Bugün de tam da o oldu. Şınavlarım bitmiş soluklanırken Karasu'da yankılanan anons duyuldu. Bu adam beyin yakan sesiyle her gün belli saatlerde anons yapardı. Ve genelde ben bu anons yapıldığında evime yaklaşmış olurdum! Telaşla kaykayıma atladım ve eve doğru adeta uçtum. Nefes nefese kapıyı açıp girdiğimde annem zebellah gibi tepeme dikilmişti. "Geç kaldın! Yine!" Koşarak dolaptan bir iki saçma sapan kıyafet giyip lavaboda elimi yüzümü yıkadım ve çantamı kaptığım gibi okula koştum. Okulum evimin tam karşısındaydı. Yatağımdan kalkıp pencereme baktığımda ilk gördüğüm şeydi. Bu bir ödül müydü yoksa ağrılı bir ceza mı? Okul merdivenlerini üçer beşer atlamış sınıfa bir anda dalmıştım. Aysel Hoca derse yetişmek için verdiğim çabayı dağılan üstüm başımdan anladığı belliydi. Başını sallayıp içeri geçebileceğime izin veren bir şekilde başını salladı. Teşekkür dolu bakışlarımla içeri koştum ve arkadaki sırama oturdum. Hiç arkadaşım yoktu. Nedense iletişim kurmayı beceremiyordum. Hocalarım ise derslerimin çok iyi olmasından dolayı hiçbir şekilde bana karışmıyorlardı. Annem ve babam meslektaşlardı ve birbirleriyle meslekleri sayesinde tanışmışlardı. Annem bana sözel babam ise sayısal dersler için bana ders veriyorlardı. Bu yüzden notlarım hep yüksek olurdu. Onun dışında evde kalan diğer tüm vakitlerimi bilgisayarıma yönlendirmiştim. 14 yaşımdan bu yana üç senedir bir yazılım üzerine köpek gibi çalışıyordum. Nedensizce bilgisayarım benim gizli silahımdı. İlk 3 ayım bilgisayar üzerindeki programları ve program yöneticisini kavrayabilmek oldu. Klavyenin mous görevi gördüğü kombinasyonları öğrendikten sonra ise artık mous kullanmamaya başlamıştım. Bu hızına hız katan en büyük etken olmuştu. Beşinci ayıma yakın hacker olmak konusunda çeşitli araştırmalar yapmış ve PDF şeklinde makaleler okumuya başlamıştım. Son bulduklarım ile kendi hayaletlerimi üretmeye başlamıştım. Siber hayaletlerim başka siber duvarlara çarptığında ilk iş sızacak çatlaklar aramaktı. Herkesin bir açığı mutlaka olurdu. Kendi ürettiğim yazılımının en büyük gayesi bu çatlaktan girebilecek kişilerin sıradan olmayan bir alt yapıdaki yazılımıma karşı yeni bir antivirüs oluşturması gerekiyordu. Elimdeki en büyük koz buydu. Kendi sistemim üzerine kurduğum yazılımım ilk başlarda çok zayıftı. Bu da riske girilmek için pek uygun bir ortam oluşturmuyordu. İlk deneyelimlerimi oyunlar üzerinde gerçekleştirmiştim. Önce hesap şifrelerini kırmış, oyunlarda hileler üretmiş ve ürettiğim hilleleri kapatmak in antiler geliştirmiştim. Basit yoldan ilk önce buna başvurmuştum. Programların ve yazılımların alt yapısındaki algoritma birbirleriyle çok bağlantılıydı ve bir müddet sonrasında bu bağlantıları açıklığa kavuşturmuş bulunmuştum. Yazılımımı kendi siber kalkanım haline getirmiş ve bunu büyük bir zevk için kullanmıştım. Kendime "Gölge" demiştim ilk önce. Tabii ki öncelikle her hackerın bir nicki olurdu. Gölge demememin en büyük sebebi ise herkesin bir gölgesi vardı ve ondan kaçmak imkansızdı... İlk işim deepweb'e inmek efsanevi anlatımları araştırmak olmuştu. Azılı suçluların işledikleri iğrenç suçlarla doluydu. Bir de efsaneler... Bunları bir kenara bırakmıştım artık araştırmam gereken şeyler ülkelerin başta gelen şirketleriydi. Her şirketin kendi ait bir veri tabanı ve şahsi alanı vardı. Bilgilerini asla sızdırmazlardı. Tabii benim gibi bir virüs bir kere bulaştı mı bundan kurtulmaları kolay olmazdı. Ürettiğim hayaletleri şirketlerin özel ve gizli tuttuklaeı veritabanlarına gönderip içerideki bilgiyi bir gölge kadar sessiz alıp çıkıyordum. Ayrı ayrı kurduğum kloserlerin içindeki düşmanca satış ve planları kopyalıyordum. Yapılan silah, uyuşturucu, fuhuş o kadar iğrenç işler vardı ki okurken kendimden geçtiğimi, kanının deli gibi kaynadığını hissediyordum bile. İlk işim düşmanın bilgilerini düşmanına vermek oluyordu. Kurduğum hayaletin altındaki kendi yazılımım ile siber savunma kurduğum sitemden bunları düşmana yolluyordum. Sonrası zaten gazetelere gündem oluyordu. Bunlar sadece Türkiye ile sınırlı kalmıyordu elbet. Hatta çoğu yabancı şirketlerdi. En son ise Türkiye hakkında asılsız saçma sapan yapılan yargıların paylaşıldığı bir siteyi hacklemiştim. O kadar kanıma dokunmuştu ki elimdeki gücü kullanmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Zaten gündemde takip ettiğim Ay Yıldız Tim'in İsrail hava savunma sistemini hacklemesi beni oldukça şevke getirmişti. Ülkem adına yapabileceğim şeyler göz kamaştırıcı, ağız sulandırıcıydı. Ayrıca Anoymous'un da hacklemiş olması çıldırtıcı bir zaferdi. Türkiye'deki hackerlar acımasızdı. Onlar bilgisayarı bırakıp kumda oynamalılardı... İskorpitx gibi seri bir şekilde site hackleyen biri bir daha zor bulunur gibiydi. Ben ise hacklediğim siteye siyah ekran vermiş tam ortasında kıpkırmızı bayrağımızı dalgalandırmıştı. Arkada mehter marşı önde ise bembeyaz bir yazı ile "Ben Gölge'n bütün günahlarının şahidi , şimdi sıra bende..." Bunu Türkçe yazmıştım ayrıca, çok merak ediyorlarsa uğraşıp dillerine çevirebilirlerdi. Bir anda sınıfın çığlık çığlığa bağırışmasıyla kafamı dalıp gittiğim camdan dışarıdan çektim. Beden dersi olduğu için herkes mutluydu. Bu matematik gibi kafa bulandırıcı derslerden kaçmanın en güzel yoluydu. Bakışlarını üzerimdeki kıyafetlere çevirdim ve günün sessiz ve güzel geçmesini diledim. Geçen zamanın ardından eve gelmiş bilgisayarımla vakit geçirmiştim. Son zamanlarda birisi beni deşifre etmek için çok uğraşıyordu ancak deşifre olmaya hiç niyetim yoktu. Elimdeki çikolatadan bir ısırık aldıktan sonra yorgunlukla başımı arkaya attım ve gözlerimin üzerine düşen kahve kızıl kahküllerimi geriye attım. Kahküllerimi çok seviyorum... Sabahki maratonun yorgunluğu üzerime çökerken yarının cumartesi olduğunu bilmek içimi sevinç çığlıklarıyla dolduruyordu. Kendimi çikolatanın son ısırıklarını alır almaz yatağıma attım. Birkaç kez içinde tur attıktan sonra gözlerimi yumdum ve yarınki kaykay gezintimin hayallerini kurdum. Sabah üstümdeki battaniye tekmeleyerek kalkarken kısık gözlerimle çalan telefonumu arıyordum. Dünün yorgunluğu ruhuma kadar çöreklenmiş , kalkmamam için adeta baskı uyguluyordu omuzlarıma. Yataktan kalkıp direk alarmını kapattım ve lavaboya koştum. İhtiyacımı giderip yüzümü güzelce yıkadım. Kızıl- kahve saçlarımı ve kahküllerimi iyice taradıktan sonra başıma bir şapka taktım. Altıma bol bir ama bilekleri lastikli bir eşofman üzerine ise gri bir tişört giymiştim. Aynadaki yansımama gözlerimi kısarak baktım bir kapüşonlu bir hırka girersem sanırım tam bir hacker olacaktım. Bu düşünceye sesli bir kahkaha atıp koşarak siyah kapüşonlu hırkanı giydim ve aynaya tekrar koşturdum. Aynadaki aksim çok cool olmuştu. Sanki gizli işler çeviren bir ajan gibiydim. Bu benzetmeye de sesli bir şekilde kahkaha attıktan sonra gözlerim kaykayıma gitti. Büyük bir aşk ile yaptığım portatif askısını bir omzum ve boynumdan geçirdim. Evden çıkmadan önce dolaptan gizlice bir elma babamın cebinden de üç beş lira aşırmıştım. Her zamanki koşunun aksine hafta sonları şehir tarafına doğru ilerliyordum. Güzergahım üstünde yürürken ağzıma elmamdan bir ısırık aldım ve güneşin tatlı ısısıyla yürüme başladım. Yanlarından geçip gittiğim insanlar kapkaççı gibi bakıyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Tipim tam da bir kapkaççı gibiydi. Bu duruma evdeki gibi sesli kahkaha atamasamda içimden kötü kahkahalarımı atmıştım tabii ki. Gülerek yoluma devam ettiğim sıra her cumartesi sabahı vitrin camlarını silen tombul Fethi amcanın yansıyan camlarında arkamdan birinin geldiği gördüğüm. Kaşlarını vitrin camlarındaki yansımasını izlediğim garip adam ile çatıldı. Bu saatte kimse çarşıya bu yoldan yürümezdi. Önceki rotamı değiştirip bir iki ara sokağa girdim ve camlardan arkamdaki adamı izledim. Geniş omuzları, uzun boyu ve yapılı devasa bir vücudu vardı. Yüzünü tıpkı benim gibi gölgelere bürüyen bir de şapkası. Hafif hafif koşar adımlar ile hafta sonunun programını aynı şekilde devam ettirdim ve köşeyi dönüp arkamdaki adamın görüş açısından çıkar çıkmaz tempomu yükseltip sağdaki çıkıntıya girdim. Köşeden hızla fırlayan adamın telaşlı hareketler ile sağına soluna bakındığını gördüğüm de kaşlarım çatılmıştı. Gerçekten de benim peşimdeydi. Önümdeki arabanın arkasına saklanıp nefeslerimi azaltmaya çalıştım ancak adam nefesimi geçtim deli gibi atan kalbimi daha net duyabilirdi. Ellerim titrerken ses çıkmasın diye elimi ağzıma dayadım ve arabanın arkasından geçen adamı oldukça sakin bir şekilde geçiş gidişini izledim. Adam ara sokaktan çıkar çıkma ters tarafa doğru kalkıp koşmaya başladım. Elimi sırtıma uzattım ve kaykayımın iplerinin yan kısımlarındaki çentikleri yukarı kaldırdım. İp boynunda kalırken kaykayı sırtımdan aşağı düşüyordu. Hızlı bir hamleyle kaykayımı yakalayıp arkama baktığımda adamın geri dönmüş olduğunu gördüm. Bir anlık bakışma ikimizi de olduğu yere çivilemişti. Tamam kendi ülkem için iyi şeyler yapmış olabilirim ama dış ülkeler için pek de hoş karşılanacak şeyler yapmamıştım. Üstelik bir defa ile de yetinmemiş olmam da kabul edilebilir değildi ancak kendi ülkemde elin gevurunun beni bulması da kabul edilebilir bir şey değildi. Şimdi yakalanamazdım, hem anneme babama ne derdim? Bilgisayarımda aslında normal çocuklar gibi ödev yapıp oyun oynamadım, suçlulara bulaştım ve ifşaları düşmanlarına verdim, mi diyecektim? Bu ölüm fermanı yazmaktan ziyade kendi mezarını çıplak eller ile kazmak demekti. O zaman tek bir seçenek vardı. Kaç! Göz temasımızı keser kesmez kaykayıma atladığım gibi ileri doğru ittirdim. Arkamdaki piskopat peşimden deli danalar gibi koşuyordu ama burası benim şehrimdi. Ve her yeri karış karış bilende bendim. Önce ilk sapaktan sola sapıp babaannelerin dedikodu yaptığı çardağın tahtaları üzerinde kaykayım ile atladım ve kayarak aralarından geçtim. "Ne yapıyorsun deli uşak!?" diye bağıran babaannelerden en şişkosunun gözü dönmüşken diğerli korkudan bas bas bağırıyordu. "Sen de kimsun meymenetsuz!" diye arkamdakine bağırdıklarını anladığımda gülerek arkama baktım. Babaannelerden güzel silah olamazdı ardından kaykayımı daha da hızlandırdım. Nefes nefese kalmıştım. Hırka beni terletse bile yüzümü görmemesinin daha iyi olduğunu düşünerek iplerini bile önümden bağlamıştım. Bakışlarını arkaya çevirdiğimde hâlâ peşimden koştuğunu gördüm. Psikopat adam nasıl bir ciğere sahipti böyle. Dizleri hiç mi yorulmamıştı, nefesi hiç mi kesilmemişti? Anayola doğru döndüm ve karşı caddeye uçarcasına geçmem için 10 saniyem olduğunu yanan sarı ışıktan anlamıştım. Şimdi arabalar gaza basacak ve benim önüme gelene kadar 10 saniye kadar zaman kalacaktı. Arkamdaki adama inat hırsla öne atıldım ve kaykayımın boyuna doğru sürttürerek karşıya kaldırıma doğru kaydım. Güzelim kaykayım boydan boya çizilse de bu yapıp yapabileceğim en havalı şey olmuştu arkadaki adama. Gözlerimi çevirip vızır vızır geçen arabalrın arkasında kalan adama baktı ve kaykayımı hafifçe geriye ittim. Kaykayımın üstünde ters ters caddeye doğru inerken bir Türk askerine yakışır bir şekilde göğsümü kabartıp asker selamı vererek caddeye girdim. "Siz Gölge ile daha tanışmadınız." diyerek kendi kendime güldüm ve kaykayıma havada bir takla attırdım. Eğilip kaykayımı aldıktan sonra bir zafer yumruğu yapıp havaya salladım. Artık şehrin karmaşık caddelerine dalabilir izini kaybettirebilirdim. Ucuz bir şekilde bu işin altından da sıyrıldığım için yüzümdeki koca bir gülüş ile başımı kaldırıp karşıma bakmıştım ki ayaklarım sanki devasa çiviler ile yerlere çakılmış gibi oldu. Arkamda bıraktığım adam gibi şimdi önümde 10 tane vardı. Hepsinin yüzündeki donuk ve sert ifade sesli bir şekilde yutkunmama sebep olmuştu. Zafer yumruğum kalktığı gibi geri düşerken geriye doğru sendelemiştim. Çok kabalalık ve çok büyüklerdi. İçimdeki Gölge öfkeyle fısıldadı. Bunca sene çabaladın, etini dişine taktın ve şimdi hiç direnmeden teslim olacaksın. Gözlerim Gölge'nin sesi ile kararırken ellerim yumruk olmuştu, kaykayımse yere çoktan düşmüştü. Onca takla , onca yara izi boşuna mı? Çektiğin şınavlar, koştuğun koşular? Türk milletinin en büyük zafıydı zaten ota boka gaza gelmek. İyice kendi kendime gaza geldim ve kaykayımı ayağımın ucuyla ittirdim. Benim güzel kaykayı eskimiş bir evin kararmış duvarına çarparak durmuştu. Şimdi ne yapmam gerek diye bakındım ve kendimce savunma aldım. Öndelikle asla pes etmek yok! Ortada diğerlerine göre daha genç ve daha küçük duran biri vardı. Gözlerinde çok tuhaf bir ifade vardı ve bu inanılmaz derecede rahatsız ediciydi. İstemsizce yerimde kıpırdandım ve gidip bir tekme attım. Güzel bir denemeydi ama sonuçları pek de güzel değildi. Düşününce diğerlerine tekme atmam için sandalye falan gerekebilirdi. İyi ki önümdekine attım derken tekmem havada tutulmuş bacağım ters dönmüştü. Acıyla yüzümü buruşturdum. Bacağımı mı koparmıştı bu hayvan oğlu hayvan? Sinirle bacağımı çekmeye çalışırken sağlam kalan tek ayağımla bir ceylan gibi sekiyordum. En son bırakılan bacağım ile kıç üstü düşmekten son anda kurtulmuştum. Sinirlenerek bu sefer yumruk atmak istedim ama bir anda hafifçe yana kayarak yumruğumun boşa çıkmasına neden olmuş ardından da kolumu tuttuğu gibi büküp sırtıma yaslamıştı. Birden o diğerlerine göre sıska gördüğüm adamın beni on karım kaslı olduğunu fark etmiştim. Çünkü o sert ve güçlü kolunu beline dolamış sırtımı göğsüne yaslamıştı. En son baktım bir kuş gibi kafese atıldım düşümdüğüm ilk şeyi yaptım ve topuğumu hiç acımadan ayağına geçirdim. "Ah!" diye bir inleme tam da kulağımın yanında oldukça sessiz ancak acı içinde olduğu belliydi. Diğerlerinin duymayacağı kadar alçak bir ses de olduğu da dikkatimden kaçmamıştı. Sırtıma yasladığı göğsü kasılmış, kolumu aşırı derecede sıkmıştı. Sıkıntıyla yüzümü buruşturdum. "Bir kız gibi kokuyorsun!" diyen arkamdaki tıslama ile adamın kapüşonumun üstünden kulağıma fısıldadığını anlamıştım. "Ve bir kız gibi dövüşüyorsun." diyerek beni ezmeye çalışmıştı. İçimden kıskıvrak yakalanmış olmama küfürler edip anne babama ne olacak korkusuyla kıvranırken arkamdaki salağın beni erkek sanmasına kahkaha stadın gelmişti. İşte o an aklımı kaybettiğini anlamış bulunmuştum. Ve bir deli asla durdurulamazdı. Kafamı öne doğru eğdim ve gerisin geri bir kafa attım arkamdakine karnımı sıkan eli mideme kadar girdi. Sıkılan karnım ile nefes alamak için ağzımı kocaman açmıştım ve yüzüm kıpkırmızı olmuştu . "Ananı!"diyen arkamdaki de geriye düşmemek için bana daha sıkı sarılmıştı. Sinirle elini kafamdaki şapkaya attı ve tutup çekmişti. Kızıl kahve saçlarımı zaten tutamayan tokamda kaygan saçlarımdan sıyrılıp yere düşmüştü. Saçlarım etrafa saçılırken tükürürcesine konuştum. "Çünkü kızım seni gerizekalı!" Bir anda arkamdaki adamın çenesi köprücük kemiklerimde kalmıştı. Sırtımda hissettiğim bedeni kaskatıydı ve derin derin nefesler çekiyordu. Sanırım sindirmeye ya da sakin olmaya zorluyordu kendisini. Tam o sırada kaba bir ses duyuldu. "Misafirimizi rahat bırak Er Demir!" Köşeyi dönen şapkalı adam şapkasını tutup kır saçlarını eliyle karıştırdığı sıra anında serbest bırakılmıştım. Ama bırakılmadan önce çekilen derin nefesin sesini de duymuştum. Şaşkınlık içerisinde derin bir nefes alıp arkamı dönmüştüm ki gördüğüm manzara çektiğim nefesin bile yolunu şaşırtmıştı. On adam da asker selamı vermiş dimdik karşıya bakıyorlardı. Benim kafa atarak dudağını patlattığım bile asker selamıyla duruyordu. Arkamdan tekrardan yükselen bariton sese döndüm yavaşça. "Konuşacaklarımız var Gölge..." Karasu'nun unutulmuş dar sokaklarında akıl almaz bir film çekiliyordu ve inanır mısınız baş rolde bendim!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD