DAĞDELEN AŞİRETİ

1278 Words
Cihan Dağdelen Kuzenim Adem'in Korkmaz aşiretinin ağasına yaptığı saygısızlığı öğrendiğimiz an babamla birlikte hemen konaklarına gitmek için hazırlanmıştık. Adem'in nasıl böyle bir hata yapa bildiğini anlamış değildim. O aşiretin Ağasıydı ve böyle düşüncesiz bir şey yaparak bizi korkmazlarla kan davası başlamasına sebep ola bilirdi. Konaktan içeri adım attığımızda havadaki gerginlik hemen hissediliyordu. Koca avluda sessizlik hâkimdi, sanki taş duvarlar bile nefesini tutmuş bizi izliyordu. Babamın yüzü öfkeyle kasılmış, gözleri Adem’i arıyordu. Ama bizi karşılayan amcam olmuştu. "Gel Mehmet gel" dedi amcam babama doğru. Babam sinirli adimlarla amcamın önünde durdu. "Bunlar ne demek oluyor ağabey Adem nasıl korkmaz konağını basıpta Sarvan ağayı vura bilir hemde gerekli bir açıklaması dahi olmadan. Ağalar toplandığında bunu bize çok kötü ödetecekler ağabey. Sarvan ağa Ademi yaşatmaz" dediğinde babama hak verdim. Sarvan ağanın evini basıp karısının annesinin önünde vuran bir adamı affetemzdi. Umalım da kan davası başlamadan halledelim. "Bunları bende biliyorum Mehmet ama bir şeyler düşünmemiz gerekiyor zaten Adem de yurt dışına kaçtı. Artık aşiretin ağası Adem olmayacak" şaşkın bir şekilde amcama baktım. Adem'in erkek kardeşi yoktu ağa kim olacaktı. Babam benden önce bu soruyu sormuştu. "Ya ağa kik olacak o halde senin korkak oğlun kaçtı ya bize ne olacak ağabey" babam sinirlenmişti ve bu sinirinde çok haklıydı. "Aşiretin yeni ağası Cihan olacak bu konuyu arayıp aşiretler ağası ile konuştum oda kabul etti" dediğinde bu sefer donup kaldım. Ne demek ağa bendim bana sordular mı istiyormuyum diye. Donup kalmıştım. Kalbim sanki göğsümden çıkacak gibi çarpıyordu. Çocukluğumdan beri aşiretin işlerinde yer alır, büyüklerin yanında oturur, dinlerdim ama hiçbir zaman bir gün bu yükün omuzlarıma bindirileceğini düşünmemiştim. Daha dün kuzenim Adem’in gölgesinde sayılırdım, şimdi ise onun yerine geçmiş, koskoca Dağdelen aşiretinin ağası ilan edilmiştim. Babam öfkeyle yumruğunu masaya vurdu: “Cihan daha gençtir! Onun sırtına bu kadar yükü nasıl yüklersin ağabey? Hele ki bu hengâme içinde! Korkmazlarla kan davası başlamışken Cihan’ı ateşe atmak mıdır niyetin?” Amcamın yüzünde yorgun, ama kararlı bir ifade vardı. “Mehmet, başka çaremiz yok. Adem yurt dışına kaçtı, geri dönmez. Aşiret başsız kalırsa daha beter oluruz. Hem Cihan’ın aklı başında, ne yaptığını bilen bir evlat olduğunu sen de bilirsin. Korkmazlar, onun gençliğine bakıp belki yumuşar. Bizim de tek umudumuz bu.” Babam başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı. Bana çevirdiği bakışları ise öfke ile gururun karışımıydı. “Duydun mu oğlum? Artık senin omuzlarında bu yük. Ama bil ki bu iş oyun değil. Yanlış bir adım atarsan hem kendi canın gider hem de bütün aşiretimizin kanı dökülür. Bu sorumluluğu taşıyabilecek misin?” O an içimdeki korku, sorumluluğun ağırlığıyla birleşti. Ama başka bir ses daha vardı; gurur. Kaçamazdım. Bu kanın, bu soyun bir parçasıydım. Gözlerimi babamdan alıp amcama çevirdim: “Ben istemedim ama eğer aşiretim başsız kalacaksa, eğer Dağdelen adını ayakta tutmak için biri gerekiyorsa, bu yükü omuzlarıma alırım. Ama bilin ki ben oyun oynamam. Ne gerekiyorsa yaparım.” Amcam başını sallayıp ağır bir nefes verdi. “İşte böyle konuşulur. O zaman hazırlığını yap, Cihan. Önümüzdeki hafta aşiret beyleri toplanacak. Sarvan Ağa da orada olacak. Onun önünde duracaksın, sözlerini seçeceksin. Ya bu düşmanlığı bitiririz ya da bu toprak kana bulanır.” Babam yumruğunu sıktı, alnındaki damarı kabarmıştı. Ne yapa bileceğimizi düşünüyor olmalıydı. "Kan davasını durdurmanın bir yolu var" dediğinde amcam ve ben meraklı gözlerle babama bakıyorduk. "Korkmaz aşiretinden kız alacak ve bizim aşiretden de kız vereceğiz" "Ne dersin sen Mehmet?" dedi amcam ama aklına yatmış gibiydi. "Başka çare yoktur ağabey. korkmazların kızını Cihana alacağız ve kızın Azeyi de onlara gelin vereceğiz" Ben olayın şokuyla donup kalmıştım. bunları beklemiyordum. Evlenmek çocuk oyuncağı değildi. Ama benim için önemli olan benim için isteyecekleri kız kim olacaktı. "delirdin mi Mehmet Azeyi daha yeni bulup eve getirdik kabul etmezler onu" "zaten Sarvan ağanın kardeşi yoktur uzaktan akrabası olan ve o konakta büyüyen Gökhana vereceğiz Azeyi. Korkmazların büyük kızı Şeydayı da Cihana isteyeceğiz. Bu evlilik de düşmanlığı bitirecektir. Zaten aşiretler düşmanlık istemezler kabul edeceklerdir" Babam konuşuyordu ama benim aklıma takılan tek şey Şeyda oldu. 5 yıldır kalbime saplanan sevdam Şeyda. Onu ilk gördüğümde daha 17 yaşındaydı ama o kadar güzeldi ki. aklımı başımdan almıştı. Beş yıldır kalbime gömdüğüm, kimselere açmadığım sır, birden tüm gerçekliğiyle karşıma çıkmıştı. Onun adını duyar duymaz içimde gizli kalmış tüm hisler uyandı. Gözlerim amcamın yüzüne kaydı, o da şaşkınlıkla bana bakıyordu. “Şeyda mı?” dedi kısık bir sesle. “Mehmet, sen ne yaptığının farkında mısın? O kız Sarvan’ın gözünün nuru, Babasının ve annesinin ölümünden sonra Ahmet ağa onu kendi kızı gibi büyüttü. Sen kalkmış bizim Cihan’a isteyeceksin? Bu kolay iş değil!” Babam ise gözlerini kısmış, sert bir sesle konuşuyordu: “Kolay iş değildir elbet ağabey, ama başka çaremiz de yoktur. Kanı kanla temizleyemeyiz, kanı ancak izdivaçla dindiririz. Bunu da Sarvan Ağa çok iyi bilir. Aşiretlerin geleceği için kabul edeceklerdir.” Ben ise susuyordum. İçimden geçenleri dile getirmeye cesaret edemiyordum. Çünkü bu evlilikten benim için iki ihtimal doğuyordu: Ya kalbimde yıllardır gizli taşıdığım sevda bana nasip olacak, ya da Şeyda bu işin bedelini ödeyen biri olarak nefretini bana saklayacaktı. Amcam, babamla tartışmaya devam ederken gözlerimi yere indirdim. Aklımda yalnızca o vardı. Saçlarının örgülerinden süzülen o bakışı, çocuk yaşta bile insanı büyüleyen o vakur hali… Ama Şeyda, Sarvan’ın kardeşi gibi büyütülmüş, Korkmaz konağının gururuydu. Onu bana vermeleri kolay değildi. Babam son noktayı koydu: “Ne kadar zor olursa olsun, Cihan. Sen bu yükün altına girdin ya, Şeyda’yla evleneceksin. Bu yalnızca gönül meselesi değildir. Bu aşiretin geleceği, kanın durması, barışın sağlanması meselesidir.” Amcam iç çekti, belli ki mecburen kabul etmişti. Odaya ağır bir sessizlik çöktü. Ben ise dudaklarımı ısırarak içimdeki fırtınayı saklamaya çalıştım. O gece, konağın odalarından birinde tek başıma kalmıştım. Babamın söyledikleri kulaklarımda çınlıyordu: “Şeyda’yla evleneceksin.” Bu cümle, hem kalbime umut gibi düşmüş hem de boğazımı sıkan bir düğüm olmuştu. Çünkü ben, Şeyda’nın gözlerinde bana dair en küçük bir işaret bile görmemiştim. Onun bakışları hep gururlu, hep vakurdu. Sanki içindeki duyguları saklamayı çocuk yaşta öğrenmişti. Ben ona gizliden gizliye yanarken, o belki de hiç farkında bile değildi. Karanlık odanın içinde volta atarken aklımdan türlü türlü ihtimaller geçiyordu. Ya bu evliliğe rıza göstermezse? Ya bu izdivaç zorla olursa ve bana nefretle bakarsa? O vakit aşiretler arasındaki barışın ne anlamı kalırdı? İnsan kalbini zorla eğdiremezdi ki. Ama sonra kendi kendime kızıyordum. “Cihan, sen artık aşiretin ağasısın. Düşüncelerin, hislerin değil, sorumlulukların ön planda olmalı. Bu mesele gönül işi olmaktan çıktı.” Bu telkinlerle kendimi avutmaya çalışsam da kalbimin derinliklerinde gizli kalan hislerim inatla susmuyordu. Şeyda’nın gülüşünü, çocukluğundan beri arada sırada kulağıma çalınan sesini hatırlıyor, içimde fırtınalar kopuyordu. Sabah olduğunda konaktaki hava daha da ağırdı. Amcamla babam, aşiretin ileri gelenleriyle görüşmek üzere odalarına çekilmişti. Hizmetlilerin yüzlerinde dahi bir tedirginlik vardı. Herkes biliyordu ki Korkmazlarla aramızdaki bu mesele öyle kolay kapanmayacaktı. Hele ki Sarvan Ağa gibi öfkesi keskin, sözü kanun sayılan biri varken. Öğleye doğru amcam beni yanına çağırttı. İçeri girdiğimde yüzü yorgundu, ama bakışları ciddiydi. “Cihan,” dedi, sesinde hem güven hem de uyarı vardı. “Önümüzdeki hafta aşiret beyleri toplanacak. Orada sen konuşacaksın. Babana güvenme, bana da güvenme. Herkes seni görmek istiyor. Bir ağa olarak dimdik durmalısın. O sofrada sana bakacaklar, seni tartacaklar. Eğer sende zayıflık görürlerse, kan davası daha başlamadan kaybederiz.” Başımı eğip derin bir nefes aldım. “Amca, ben elimden geleni yaparım. Ama ya Sarvan Ağa?” Amcam dudaklarını birbirine bastırdı, bir süre sustu. Sonra ağır ağır konuştu: “Sarvan Ağa kolay adam değildir. Ama adil adamdır. Düşmanına bile hakkını verir. Eğer akıllıca konuşur, barış için samimiyet gösterirsen belki merhamet eder. Ama sakın ola ki korkak görünme. Çünkü o, korkağı affetmez.” Bu sözler boğazımda yumru gibi kaldı. İçimdeki gerginliği hissetmiş olacak ki amcam bana yaklaştı, omzuma dokundu. “Sen Dağdelen soyundansın. Bu kan damarlarında aktıkça senden korkak çıkmaz.” Başımı salladım ama içimdeki çelişkiyi saklayamıyordum. Çünkü ben yalnızca aşiretin yükünü değil, aynı zamanda kalbimin yükünü de taşıyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD