3.Bölüm “Dilek Ağacım”
Bahar Sancak…
Önce evden sonra binadan çıktım hızlıca… Omuzlarımda dünya kadar yük taşıyorum sanki. Adımlarım ağırlaştı, aldığım kokuyla gideceğim yön belli oldu…
20 dakika daha ağlayarak yürüdüm,sonunda sahile ulaştım. Deniz kenarında bir banka oturdum, hem ağladım hem denizi izledim.
Aynı delikten sayısız kez ısırıldım. Bu defa beni kandırmasına izin vermeyeceğim. Diğerlerini gözümle görmemiştim. Mesajlar sanal ortamda kaldı, fiili bir eylem olmadı diye kendimi kandırdım ama o kızların çoğuyla yatmıştır pislik, eminim artık.
Saadet yüzünden ettiğimiz son kavga aklıma geldi. Vatan sınırını savunur gibi korumuştu o kadını bana. Hatta öyle ki zorla özür bile diletmişti Saadet'ten. Günlerce bana tavır yaptı sen nasıl olurda Saadet'e masaj atıp Onur'dan uzak dur dersin diye… Sonuç ikisinden de özür dilemiştim…
Hatalıyken asla gocunmam, özrümü dilerim ama haklıyken bana bu yaptığı şimdi daha çok zoruma gidiyor. Çünkü haklı olduğumu ve Saadet'in iyi bir insan olmadığını gözlerimle gördüm az önce. Dilediğim özür o zamanda çok ağırıma gitmişti, şimdi iki kat daha fazla…
Yanımda bir hareketlilik oldu. Dönüp bakınca Asil'i gördüm, hem şaşırdım hem sevindim ama neden sevindim anlayamıyorum şu an için. Sessizce yanıma oturdu, aynı bankta yan yana oturmaya alıştık biz. Biraz daha sessiz kaldı, ben ağlamaya devam ediyordum. Sonra ilk sessizliği bozan Asil oldu;
“Ağlayarak yürüdüğünü gördüm, kötü bir şey olduğu belli. Sormuyorum ne oldu nasıl oldu diye. Yanına gelmek istedim sadece. Ağla, rahatla… Bazı anlar yaşanmalı, bazı gözyaşları dökülmeli… Daha sağlam adımlar için.”
“Sağlam ya da değil adım atmak istemiyorum artık. Burada öylece oturayım, sonra da herkesin hayatından sessizce çıkayım istiyorum.”
“Dünya bir kişi üzerine kurulmadı. Bir kişi için herkesi ve yaşamayı hiçe sayamazsın. Üstelik değmeyecek bir kişi.”
“Hiç ihanete uğradın mı Asil? Nasıl atlatılır bu durum. Kendimi şu denize atmak istiyorum, içinden sağ çıkmak istemiyorum. İlk defa ölmeyi ciddi ciddi istiyorum. Bu kadar zayıf karakterli biri miyim ben? Kendimi tanıyamıyorum.”
“Bardağı taşıran son damlayı yaşadın. O yüzden ölmek istiyorsun ama iyi biliyorsun ki yaşayacaksın. Yaşamak zorundasın. Adın gibi hayatına baharlar gelecek belkide bilemezsin. İhanet soruna gelince, ben hiç ihanete uğramadım ama hiç de sevilmedim. Birini çok sevdim, çok aşık oldum ama o beni asla sevmedi.”
“Sevilmemek daha iyi, ihanete uğramaktansa sevilmemeyi tercih ederim.”
“İkiside çok kötü, ama tercih sunulsa bende ihanete uğramak istemezdim.”
Başımı çevirip Asil'e baktım, yine çok ciddi bir yüz ifadesi ile denizi izliyor. Sanki yarım saat önce kendisi ihanete uğradığını görmüş gibi. Bazı insanın aklından geçeni bir şekilde yüz ifadesi ile anlarsınız ama Asil'in aklından geçeni anlamak imkansız. Çok düz bir yüz ifadesi oluyor böyle anlarda… Konuşmaya başlamışken devam etsin istedim. Sesinde anlam veremediğim bir güzellik ve huzur var. Hep duymak istiyorum o sesi sanki;
“Kimi sevdinde sevilmedin?”
“Karımı… Aynı okullarda okuduk, yıllarca içten içe sevdim ben onu. Büyüdük, aynı üniversiteye gidince artık dayanamadım ve açıldım ona. Kabul etmedi, başkasını sevdiğini söyledi. Sevdiği adam çok kötü bir insandı. Üzerdi Feza'yı iyi biliyorum. Sırf ona gitmesin diye çok çabaladım, her şekilde ikna etmeye çalıştım ama olmadı. Onu sevmekten vazgeçmedi. Kötülüğü başka insanlara, bana karşı çok iyi dedi. Bilmiyor ki kötülük bir başladı mı herkese bulaşır. Dinlemedim Feza'yı ve benimle evlenmek zorunda bıraktım onu. Detaylarını boşver o mecburiyetin. Sadece kadınlık gururunu kırmadım bunu bil. Evlenince, aynı evin içinde birlikte daha çok zaman geçirirsek beni tanır dedim. Tanıyınca da sever, alışır dedim ama olmadı. Beni hiç sevemedi, sevgisizlik beraberinde saygısızlıkta getirdi. Hem biz hem etrafımızda ki herkes çok yıprandı. Bende boşverdim, bıraktım artık. Feza'yı da bıraktım, sevgisini de bıraktım. Bıraktığım gibi o kötü adama koştu zaten. Boşandık, bir hafta sonra gidip onunla evlendi. Belaya ısrarla bulaşmak isteyene engel olamazsın. Olamadım bende zaten.”
“Mutlu mu şimdi Feza?”
“Araştırmıyorum, o başkasının karısı artık. Beni ilgilendirmez.”
“Peki çıkıp gelse, çok pişmanım dese. O adamdan boşansa???”
Soru sorar tonda çıktı sesim.
Sigara yaktı Asil, derin bir nefes çekti sigarasından ve;
“Geride bıraktığım insana dönüp bakmam. Ölüyorum dese yağmurlu günde bir bardak su vermem!”
“Çok zalimsin!”
“Enayi olmaktan iyidir… Kusura bakma ama Bahar sende çok enayisin.”
“Kusura bakmam… Öyleyim evet, enayinin tekiyim. Sema'yı dinlemem lazımdı.”
“Erkek düşmanı Sema mı? Ben onun adını Zeyna koydum.”
Kahkaha attım, sonra attığım kahkahadan utandım. Az önce boynuzlandığım aklıma geldi. Ağlamaya başladım…
Asil bana yan bakış attı ve;
“Motordan korkar mısın?” diye sordu…
“Hayır. Yani bilmiyorum, çok kullandığım bir araç değil.”
“Hadi seni eve bırakayım. Kendini evinde ve güvende hissedersen daha kolay olur bugünü atlatman. Anladığım kadarıyla ihanete uğradın. Seni sevseydi ihanet etmezdi. Feza beni sevmediği halde, onu çok zorladığım halde bana asla ihanet etmedi mesela. Keşke nişanlın olacak piç kurusu sadece seni sevmiyor olsaydı. O mahluk senden nefret ediyor Bahar… Enayi olma artık! Nefret etmese, kalbinde sana karşı azıcık sevgi kırıntısı olsaydı, değil ihanet etmek başka kadına dönüp bakmazdı bile. Üzülmene, şu akıttığın gözyaşlarına değmez.”
“Harcadığım zamana, verdiğim emeğe üzülüyorum. Gözyaşlarım ona değil kendime.”
“Kendin için ağlama, hep gül. Hadi eve bırakayım seni. Yarında gel dilek tut yanımda.”
Gülümsedim istemsizce…
“Bugün tutsam olmaz mı? Yine bankta oturuyoruz nasıl olsa…”
Asil de gülümsedi ve;
“Olmaz mekanı değiştirirsek tersine tutabilir dileğin… Hadi kalk bakalım,” deyip hızlıca kalktı banktan…
Bende kalktım, birlikte yan yana yürüdük. Az ilerde canavar gibi simsiyah kocaman motor duruyordu. Önce motora sonra Asil'e baktım ve;
“Beni o şeye bindiremezsin. Asla binmem, otobüse binip giderim evime. Çok büyük ve her tarafı açık bunun. Kesinlikle emniyetli değil.”
“Her tarafı kapalı olursa motor olmaz araba olurdu zaten. Korkma senin için yavaş süreceğim bir defalık. Motor demek özgürlük demek ve sen özgürsün artık. Tadını çıkarmalısın bu taze özgürlüğün…”
Motorun yanına gitti, arka sepetinden kask çıkardı. Bana uzattı, ben başımı hayır anlamında salladım, Asil evet anlamında salladı.
“Ben otobüs…” dedim ama devamını getiremedim.
Kendi adımı duydum ve bu ses çok tanıdıktı…
“Bahaaarrr!!!”
Dönüp bakınca Onur'u gördüm. Koşar adım yanıma geldi;
“Kim bu dallama???”
Anında suratına tokatı yapıştırdım…
“Beni sakın kendin gibi bir pislikle ve Saadet şıllığı ile bir tutma!!! Bir daha da asla karşıma çıkma!” deyip parmağımdaki nişan yüzüğünü çıkarıp fırlattım Onur'a…
Kaskı hızlıca Asil'in elinden çekip aldım. Aynı hızla kafama geçirdim. Asil bana bakıyordu hâlâ, dayanamadım ve;
“Sende geç şu motora eve bırak beni. Yolda giderken de dondurma alalım.” dedim.
Asil gülümsedi ama Onur rahat durmadı.
“Hop dur bakalım nereye gidiyorsun öyle anlamadan dinlemeden?”
“Senin beni dinlemediğin günlere say!”
“Bu lavuğun arkasına binip gitmene izin vermem! Önce biz konuşacağız!”
“Sen git sarışın bomban Saadet'le konuş!”
“Gördüklerinin bir açıklaması var. Toplantı için sakin bir yer olsun istedim. Orası benim de evim. Aniden gelişti, nasıl yoğun çalıştığımı biliyorsun. Sende evlenmeden olmaz deyip duruyordun. Erkeğim lan ben erkek!!! Her şeye ihtiyaç duyuyorum ama senin umrunda değil. Birden bire oldu ve bitti, duygusal değil ihtiyaç anlamındaydı. Saçma sapan anlamlar yükleme gördüklerine!!!”
Bir insan nasıl bu kadar aşağılık olur karşımda kanlı canlı ispatı duruyor.
Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım, cevap vermedim. Ben senden daha erkeğim, daha namusluyum demedim.
Bana doğru iki adım daha atıp kolumu tuttu, ben kurtarmaya çalıştım. Kendine doğru çekecekti ki Asil suratına şimşek hızında bir yumruk geçirdi.
Onur nakavt, Onur pert…
‘Ahhhh’ diye inleyerek yere düştü, burnunu iki eliyle tutuyordu. Yine inler tonda;
“Öldürürüm, bırakamazsın beni. Her şeyin bu kadar sonuna gelmişken senden vazgeçmem!”
İleriden topuklu ayakkabısı ile koşarak gelmeye çalışan Saadet'i gördüm. Kaskı çıkaracaktım Asil elimi tuttu. İzin vermedi çıkarmama ve motora götürdü.
Önce kendi bindi. Elimi bırakmadı, benim binmeme yardım etti. Arkasına oturup bel kısmından tişörtünü kavradım.
Asil;
“Dondurman neli olsun özgür kadın Bahar hanım…”
“Kakaolu olsun Dilek Ağacım…”
Motoru çalıştırdığı gibi uzaklaştık diğer ikisinin yanından.
İtiraf edeyim Asil müdahale etmeseydi şu an Onur'un açıklamalarını hatta azarlarını dinliyor olurdum.
İyi ki Asil tesadüfen beni görüp gelmiş yanıma.
Bu canavara binmenin aslında düşündüğüm kadar korkunç olmadığını fark ettim. Kaskı çıkardım ve bileğimden geçirip kolumda sabitledim. Kıvırcık saçlarım rüzgarda savruldu ben kahkaha attım. Onur'un yediği yumruk içimi soğutmadı desem yalan olur.
Özgürlüğün tadı en iyi rüzgarda çıkarmış bunu anladım. Kollarımı yana doğru açtım ve;
“Mutluluk diliyorum, özgürlük istiyorum Allah'ımm çoookkk Âmiiinnn…” dedim…
Asil;
“Özgürlük geldi bile, darısı mutluluğa çookkk Âmiiinnn…” dedi.
Yarın sabah işe gittiğimde mesaiye başlamadan yine Asil'in yanında bir kere daha dilek tutayım. Çift dikişli dua olsun hızlı kabul edilsin…
Motor sesine benim kahkaha sesim eşlik etti.
Sabah hayatımın felaketine uyanacağımı bilmeden kahkaha atmaya devam ettim…