At arabalarına biniyorlar. Arkalarından yürüyerek onları takip ediyorum. Kaçtığım için Bayan Helga beni cezalandırıyor. Eşyalarını bana taşıtıyor.
Ellerimde ki ağırlıklar beni yorsa da mutluyum. Kimse bana bakmıyor. Burada yalnız olmak, güzel hissettiriyor.
Maria'nın rahat olduğunu bilmek de beni mutlu ediyor. Adını öğrendim... Konuşurlarken ona Maria diye seslendiler. Benim için artık o ismin de güzel bir anlamı var. Evet o da benimle alay etmişti ama ben zaten ona farklı olduğu için aşık değildim. Hiçbir zaman geçemeyeceğim çizginin ötesinde olduğu için- onu sevmiştim. Gerçekten birlikte olabileceğim bir kadın yerine kalbim, onu sevmişti. Çünkü yalnız olmayı seviyordum. İyilik ve nezaktle dolu bir kadın yerine onun gibi diğer yüzlerce kadın gibi olan Maria'yı sevmiştim. Birini sevmek için en imkansız olanını seçmiştim. O benim için mükemmel değildi ama bunu bilmek beni daha mutlu ediyordu ve ona daha fazla aşık oluyordum.
Ara sıra kahkahasını duyuyorum. İstemsizce gülüyorum. Çoğunlukla gülmem. Dudaklarım gülmek için yaratılmamış gibi, çirkin olurum. Yine de tasasız kahkahasını duymak yalnızca beni değil dünyanın en sert adamını da gülümsetebilir.
Atlar yavaş yavaş giderken, bende onlara uyuyordum. Maria sürekli bir şeyler anlatıyor. Sesini duyuyorum. Ama neden bahsettiğini dinlemiyorum. Sesi beni başka bir dünyaya götürüyor. Ona Bayan diye hitap etmiyorum ona Maria diyorum. Diğerlerine içimden bile adıyla hitap etmem. İsimler benim için hem değersiz hem de kötü anıları hatırlatan detaylar. Ama Maria benim için farklı. Diğerleri ile aynı olsa dahi. Beni hor görse. Beni sevmese. Ben ona ismiyle hitap edecek kadar, benim en zor anılarımı aklıma getirmesine rağmen ona Maria diyecek kadar çok seviyorum.
Sonunda eve geliyoruz. Maria bir süre burada kalacakmış. İçim sevinçle dolup taşıyor. Mutfağa gidiyorum. Hanımlar çalışıyor. Sepeti masaya bırakıyorum.
Bana bakıyorlar.
"Git de yıkan, pis köle." genç bir kız olan Julia söylüyor. Annesi hızla koluna vuruyor. Acısını bana nefretle bakarak dindiriyor. Onlarda beni sevmiyor. Ama asıl nedeni benim gibi birinin maaş alması. Hepsinden düşük olsa da yinede onlara yeterli değil. Benim gibi bir hiç herhangi bir hakka sahip olmamalı.
Başımı eğdim. Annesi kızına kızar gibi yaptı. Yalnızca iyi biri olmaya çalıştığını biliyordum. Oda aynı düşünüyor. Bu sahtelik canımı yakıyor. Mutfaktan çıkıp bodrumda ki odama giriyorum. Bir fare gözümün önünden gidiyor. Onlarla dost oldum. Sabah yere bıraktığım peynir yok. Hiç olmazsa bir arkadaşım var.
Banyoya giriyorum ve hızla yıkanıyorum. Ellerimi cildime bastırıyorum. Siyahlığı götürecekmiş gibi. Sonunda kızarıyor, yanıyor. Su akmayı bırakıyor. Diğer odalarda su sonsuz olsa da burada değil.
Giyinip, mutfağa dönüyorum.
Masada hazırlanmış tepsi var. İçeriden çağırıyorlar. Gitmemem gerek. Bir süre bekliyorum. Tekrar seslendiklerinde, kimse gelmediği için alıyorum ve salona gidiyorum.
Beni görünce mutlu olmuyorlar. Maria'yı hissediyorum. Burada.
"Diğerleri nerede?"
"Yoklar efendim... Bekletmemek için ben getirdim.
"İyi. " kahveleri dağıtıyorum. Sıra Maria'ya geliyor. Bana bakmadan alıyor. Tanrıya şükür. Eğer baksaydı titreyen ellerimi, gözbebeklerimi görseydi ve anlasaydı...
Aniden içeri bir çocuk giriyor. Elinde birkaç broşür tutuyor. Onları hızla dağıtıyor. Kadınlar birkaç saniye sessiz kalıyor.
"Kafes dövüşü olacakmış."
"Siyahiler arasında değil mi? Bak yazıyor"
"Herhalde, onlar gibi sefil yaratıklar. Bu tarz eğlenceler için uygunlar."
Salondan çıkacakken, birinin beni dikkatle izlediğini hissediyorum.
"Seninkini de göndersene! Para kazanmış olursun." Bayan Helga gülüyor.
"Yok artık."
"Neden olmasın?"
"Şu haline baksana, ayakta bile zor duruyor."
"Bence hiçte öyle değil..." Maria konuşuyor. Bir umut içimi kaplıyor. Beni koruyacak gibi hissediyorum.
"Baksanıza çöl kaplanı!" tekrar gülmeye başlıyorlar.
Sonunda çıkıyorum. Sesleri mutfağa kadar geliyor. Zayıflığımdan ağlamak istiyorum. Ben insan olamayacak kadar zayıf. Erkek olamayacak kadar eksik Steve. Bugüne kadar aşağılanmalardan en kötüsünü yaşamıştım.