Çay bardağını tutan ellerim hafifçe titriyordu. Dün mağaradan döndüğümden beri, hastaydım. Gece boyunca koyunları saysam da bir işe yaramamıştı. Midemin ağrısı uyumamı engelliyordu. Ağrı kesici almak için sabah olmasını bekliyordum. İş saati başlamadan evde dolaşmak yasaktı.
Çalar saat öttüğünde, hızla iş kıyafetlerimi giydim. Kendimi zorlayarak merdivenleri çıktım. Mağarada gördüğüm tanrıçanın söyledikleri hala aklımdaydı. Maria’yı kaybedeceksin demesi beni etkisi altına almıştı. Rüya bile olsa Maria ile ilgili her detay beni uzun süre düşündürürdü.
Mutfağa geldiğimde kadınlar da buradaydı. Bana kısaca bakıp, işlerine döndüler. Dolaptan ilacı aldım ve bir suyla yuttum.
Kendimi daha iyi hissetme umudu ile ahıra gittim. Bugün hayvanları yıkamam ve beslemem gerekiyordu. İneklerin kokusu burnumu sızlatıyordu. Önce yıkasam daha iyi olacaktı.
İnekleri yıkamayı bitirdiğimde yorgunlukla yere düştüm. Bacaklarım hastalıktan ve çalışmaktan ağrıyordu. Tüm kıyafetim su içinde kalmıştı. İnekler mutlulukla önlerinde ki yemekleri yiyorlardı. Elimle pantalonumu sıktım. Avucuma su doldu. Elbiselerimi ancak gece kurutabilirdim. Dışarıda gri bulutun arasından görünen güneşle ayaklandım. Sıcak olmasa da kurutabilirdi.
Çitlere yaslandım. Güneş sırtıma vurdukça, içimde bir his yükseliyordu. Koyunların ve kuzuların hafif mırıltıları, kulağıma adeta nazik bir müzik gibiydi.
Bacağıma değen ellerle gözlerimi açtım. Birinin bana vurmasını beklerken karşımda kimse yoktu.
Kim olduğunu görmek için bakışlarımı aşağı indirmem gerekmişti.
“Merhaba.” Sarı saçlı ve güzel gülümsemeli bir kız çocuğuydu. Bana gülümsüyordu.
“Merhaba. “diye en şevkatli sesimle yanıt verdim.
Kız daha çok gülümsedi. O an güneşin bile ısıtmaya gücü yetemeyecek kadar sıcak hissediyordum. Kız çocuğu bakışlarını ileride oynayan kuzulara çevirdi. Meraklı bakışlarını hissedebiliyordum.
“Yaklaşmak ister misin? “
“Çok isterim! “ gülümsedim. İzin isteyerek kucağıma aldım ve çite tırmanmasına yardım ettim.
Kuzulara yaklaşıp onlarla konuşmaya başladı.
Bir çocuğu izlemek, dünyayı güzel yönünden görmek gibiydi. Bu söz tam anlamıyla doğru değildi, elbette her çocuk bu kadar iyi değildi. Bazıları bana canavar gibi davranmış, üzerime acımasızca taşlar fırlatıp, ruhumu ve bedenimi delmişti. Ama bu çocuğun gözlerinde doğan bir bebekte olduğu gibi saflık vardı. Gerçek bir insanda olan nezaket. Belki yıllar sonra adaptasyona uğramak zorunda olan bir hayvan gibi o da değişirdi. Diğerleri gibi olurdu. İçinde ki iyilik ve nezaket diğer insanlarla tanıştıkça değişirdi. Belki de hiç değişmez. İnsanlardan farklı olmanın kötü olmadığını anlar ve bizim gibilere acımasız davranarak güçlü bir insan olamayacağını anlardı.
Düşüncelerim birbiri ardına beni kovalarken, onunla birlikte kuzuları izledim. Normalde çekici gelmeyen detaylara baktım. Kuzular birbirleri ile hem anlaşamıyor hemde birbirlerini çok seviyor gibiydiler. Hem birbirini ittiriyor hem de uzaklaştıklarında onların peşinden gidiyorlardı.
Bu detay bana komik geldi. Bir aşk-nefret ilişkisi gibiydi.
“Rose! “diye bir ses geldi.
Bir kadın koşarak buraya geliyordu. Kızın annesi olmalı diye düşündüm.
Telaşla koştu ve aynı hızda yanımıza geldi. Rose’u kolundan tutarak aşağı çekti. Düşmesinden korkarak elimi uzattım ama buna gerek kalmadı.
“Nereye kayboldun? Senin için çok endişelendim. “
“Özür dilerim, Annet teyze... “
"Neyse... Zaten çok geç kaldık. Şimdilik bu meseleyi kapatıyorum." teyzesi bana bakmaya tenezzül etmeden kızın elini tuttu ve gitmek için döndü. Ama kız, gitmeden önce bana döndü ve elini salladı. Bende ona karşılık elimi salladım. Giderlerken, elim hala havadaydı.
***
Dışarıda ki işim bittiğinde, eve döndüm. Misafirleri nedeniyle çoğu insan salondaydı.
Mutfağa girecekken, küçük bir konuşmanın kulak misafiri oldum.
“Adam çok yakışıklı... “
“Yakışıklı olsa ne? Adam çok çapkın. “
“E evlenince evine bağlı olur.”
“Umarım. Yoksa Maria iki güne geri döner. “
Duyduğum isimle vücudum dondu. Kelimeler bir bir tekrar oynadı. Bir plak gibi. Nefret ettiğim bir müzik gibi.
Aceleyle içeri girdim. Kızlar beni gördüğüne şaşırmadı.
"Duydun mu? Maria'mız evleniyormuş." gözlerinde alayı gördüm. Onu sevdiğimi biliyordu.
O an hiçbiri umurumda değildi.
Tanrıçanın sözleri geldi aklıma, kaybedeceksin. Ben asla kazanamayacağım birini kaybediyordum.