İki yıl önce buraya kalbimi kazanmak için sonuna kadar mücadele edeceğini söyleyen çocukla gelmiştim. Kalbimi kazanmıştı kazanmasına ama bir hafta sonra nişan haberini duymak kalbimi paramparça etmişti. Benimle oynayarak bir şeylerin peşine düştüğünü sanmıyordum. Derdi sevmek de değildi sevseydi bırakmazdı. Beni bir tek babam sevmişti bir de kız kardeşlerim ama diğer insanlar hiç sevmedi. Sevmeye layık biri değil miydim? Kimse beni sevemez miydi? Sevilmeyecek kadar çirkin miydim? İnsanlar gözlerime bakınca ilk başta şaşırıyor daha sonra korkuyorlardı. Hatta bazen korktuklarını yüzlerine bakmamamı söylüyorlardı. Ben de bakmıyordum başımı eğerek konuştuğum çok kişi vardı.
“Kalbini kim böyle kırdı?”
Barzan’ın iki dakikalık sessizlikten sonra yavaşça sorduğu soruyla yüzümdeki ifadeyi düzelttim. İlgisiz ve kayıtsız kalmak benim maskemdi.
“Seni çok üzmüşler menekşe. Kalbi kırık kızların biraz ilgiye ihtiyacı olur. Ben buradayım dinlerim seni.” diye bu kez de nazik olmaya çalışırcasına mırıldanınca başımı çevirip kısık gözlerine baktım. Yüzünde asla silinmeyecek bir tebessüm vardı.
“Sana nişanlıyım dedim. Beni duymuyor musun sen? Ahlaksızlık yapmayı bırak artık yoksa kardeşimi alır giderim.” dedim haline tavrına dayanamayarak.
“Ben ve ahlaksızlık? Çok şaşkınım ilk defa biri bana ahlaksızlıkla suçluyor.” diyerek sırtını yasladığı sedirden doğruldu ve kollarını masaya koyup bana yoğunlaştı. “Çok üzgün görünüyorsun seni neşelendirmek için bir şeyler yapıyorum ama o kadar kendini kapatmaya alışmışsın ki hayatındaki güzelliklere bile kapılarını açamaz olmuşsun.”
“Sen misin hayatımdaki güzellikler?” diye nefesimi verip dalga geçercesine sordum.
“Bana nereden baktığınla ilgili menekşe.” dedi gözlerindeki yoğunluk giderek civa gibi yoğunlaşıp tenimi ısıtırken. “Kadınlar genellikle heyecan peşinde koşmak için beni isterler. İstediklerini veririm. Memnun eder kendi yoluma bakarım. Ama bazı kadınlar sen bu bazı kadınlar oluyorsun daha hassas ilgiden hoşlanır. Kırıksınızdır ve tamir edilmek isteniliyorsunuzdur ama kalbinizi de kaptırmak istemiyorsunuz.” diye el kol hareketleriyle beni ve kendisini gösterip durduktan sonra parmağını şaklattı. “İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Bak ben buradayım menekşe. Bir ayna olup kendini görmeni sağlayabilirim.”
Bu adam ne anlatıyordu? Konu tam olarak neydi? Anlamamış gibi yüzüne bakarken aklımdan geçen tek düşünceyi sordum. “Sen fahişelik mi yapıyorsun?”
Barzan’ın yüzündeki gülümseme işte o zaman soldu can sıkıntısı bütün yüzüne yayıldı. “Menekşe, fahişe ne ya? Jigolo varken fahişe olmadı. Tövbe tövbe oradan bakınca veriyor gibi mi duruyorum?” diye alınmış gibi surat yapınca yüzüm pancar gibi kızardı.
Dilim tutulmuş “Ya sen niye bel atlından konuşup duruyorsun? İnsan gibi doğru dürüst konuşmayı bilmiyor musun?” diyerek çıkıştım.
Barzan geniş gülümsemesini sonunda gösterip çapkın bakışlarını yüzümde dolaştırdı. “Sen beni tahrik ediyorsun. Bu kadar utanan birini görmedim. Utandırmak hoşuma gitti.”
Onun özel şovu olduğumu biliyordum. Ama tahrik kelimesi havada kalmıştı. Hangi anlamda tahrikten bahsediyordu bu adam?
“Seni anlamak öyle zor ki. Hiçbir sözüne de güvenmiyorum. Benimle muhatap olma.” diye yerimden bir hışım kalktım. Küçük bahçede Barzan’a bakmadan dolaşmaya başladığımda evin içine de arada göz atmaya başladım. Rozerin çabuk aldanan bir kızdı kırılmasından üzülmesinden korkuyordum. Baran terbiyeli bir çocuğa benziyordu ama bu adamın yanında terbiye diye bir şey var mıydı emin değildim.
Barzan’ın uzun süre sesi çıkmayınca sözlerimden dolayı alınıp alınmadığını merak ettim ve göz ucuyla baktım. Ama aptallık ettiğimi Barzan’ın bedenimde dolaşan kısık gözlerini gördüğümde anladım. Sinirden kaskatı kesilirken boynumdan yüzüme doğru bir sıcaklık yükseldi ve yumruklarımı sıkarak Barzan’a döndüm.
“Sapıklık yapmayı bırak!” dedim kısık sesimle bağırıp.
Barzan gıcık tutmuş gibi öksürüp bakışlarını kaçırdı ama gram utanma yoktu. Gözlerinin içi gülüyordu. “Haşa Menekşe. Ben elbisene bakıyordum. Yakışmış.” diye bir de pişkinlikle sırıtması bardağı taşıran son damla oldu.
“Kardeşimi alıp gidiyorum bir daha da buluşmayacaklar. Bu kadar ahlaksız bir adamın kardeşinden bir şey beklemek aptallık olur.”
Barzan yerinden kalkıp bana doğru gelince kalbim tekledi gerilerek geri çekildim. Korktuğumu anlamış gibi ellerini kaldırdı. “Korkma bir şey yapmayacağım. Ben buyum. Asla sana zarar vermem. Ne varsa dilimdedir. Gülmeyi takılmayı severim. Geldiğimizden beri bir kez olsun gülmedin güldürmek istedim. Maksadımı aşmışsam kusura bakma.” dedi tam önümde ilk defa ciddiyetini koruyarak durduğunda.
Bu adam hakkında ne karar vereceğimi bilmiyordum. Normalde insanları çabuk analiz eder yaklaşırdım ama Barzan’ın üstünde onlarca katman varmış gibi geliyor hiçbir sözüne güven duyamıyordum. Bana güven vermek zorunda mıydı? Kız kardeşim için evet.
“Ben bu tarz şakalardan hoşlanmıyorum ama. Senin bildiğin kızlar gibi gülüp geçemem. Ben de böyle biriyim. Üstelik nişanlı olduğumu söylememe rağmen benimle oynamaya devam ediyorsun. Buraya kardeşlerimiz için geldik. Başka bir maksadımız yok. Olmayacak da.” diye kesin bir dille uyardım. İnsanların hayatları umurumda değildi karakterleri ise beni hiç alakadar etmezdi ama bana bulaşıyorlarsa onların istediği değil benim istediğim şekilde konuşmak zorundaydılar. Bu da benim gıcıklığımsa öyle olsun.
“Benim için bir ilk olacak ama senin için denerim Menekşe. Sadece yüzün gülsün istemiştim. İltifatlarım bu yüzdendi.” dediğinde gülen gözlerindeki doğrularla dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmeyi unutmuştum açıkçası. Babam ve kız kardeşlerim dışında gülümsediğim kimsem de yoktu.
“Mesele benim gülmem değil Barzan.” dedim düşündüklerim yüzünden durgunlaşarak. Ama onun adını ilk kez ağzıma alışımla aramızdaki soğuk rüzgar ters eserek çatırtı sesleriyle havayı daha yoğun hale getirdi. Dilimde dönen adın etkisini tam anlayamadan Barzan’ın gözlerindeki koyu halkalar genişledi. Yüzündeki keskin çizgileri fark edip yutkundum.
“Yanlış mı söyledim adını? Barzan ağa mı demeliydim?” diye çekinerek sordum. Aşiretlerine bağlı olmasam da saygıdan böyle söylemem gerekirdi. Ama Barzan gülmeyip kalbimi sıkan bir sessizlikle gözlerini gözlerime dikmesi her şeyi daha çıkmaza sürüklüyordu. Eteğimi sıkıp elime topladım. Bir yerde yanlış yapmıştım ama nerede?
“Gerekli olmadıkça adımı söyleme Menekşe.” diye boğuk bir sesle konuştuğunda şaşırdım. Gözlerimi açmış tavrına bakarken gözlerim yüzünde dolaştı ve sonunda dudaklarında son buldu. Bir erkeğe göre güzel dudakları vardı. Belki bu yüzden gülmek bu kadar yakışıyordu.
“Bir dost ister misin menekşe?” dedi aramızdaki mesafeyi havada süzülüyormuş gibi fark ettirmeden kapatıp başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı. Sesindeki tüy kadar yumuşak tını ise savunmasız hissettirdi. Bu adama kadınların neden kapıldığını daha iyi anlıyordum bu adamda şeytan tüyü vardı.
“Gözlerini açıp bakıyorsun ya kendimi kaybediyorum Menekşe. Fantastik bir dünyaya hapsolmuşum gibi hissediyorum. Maceradan maceraya atlayacağımı haber veriyor sanki. Heyecanlandırıyorum.” dedi giderek boğuk bir tonda konuşup bakışlarını karartırken. Yakınlığıyla sıcaklamış ağzım kurumuştu.
Gözlerime böyle iltifat eden birini daha önce hiç görmemiştim. İki yıl önce böyle bir yaz akşamında da iltifatlar almıştım ama bu sözler çok farklıydı. Benim kabul etmem ise tam bir aptallık olurdu. Çünkü ben nişanlı bir kızdım! Bana iltifat eden bir adamın gözlerine bakıp kendimi farklı görmem çok yanlıştı.
Durumun vahametini fark ettiğim gibi bir iki adım geriledim ve Barzan’ın tuhaf çekim alanından çıktım. Bakışlarımı hızla gözlerinden alıp onun olmadığı her yere bakmaya başladım. “Benimle hala nasıl konuşacağını bilmiyorsun. Bu durumda seni görmezlikten gelmekten başka çarem kalmadı. Çekip gitmek istiyorum ama kız kardeşim yüzünden elim kolum bağlı. Benim dosta da ihtiyacım yok.”
Tepkisine bile bakmadan uzaklaşıp Rozerin ve Baran’ın içeri girdiği kapıya doğru yürüdüm. İçerde konuşma sesleri geliyordu. Rozerin Baran’ın her sözüne gülüyor daha sonra erimiş bir halde cevap veriyordu. Bu kız bu oğlana fena vurulmuştu. Baran aynı duyguları paylaşıyor muydu? Bunu öğrendikten sonra onları yalnız bırakabilirdim.
“Rozerin,” diye içeri kısık bir sesle seslendim.
“Geliyorum abla.”
Rozerin bekletmeden cevap verince kollarımı göğsümde bağladım. Önce Rozerin sonra Baran karanlık koridordan bahçeye çıkınca kardeşimin koluna girerek yanıma çektim. “Bizim gitmemiz gerekiyor. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedim Baran’a.
“Ben de çok memnun oldum Zeynep abla. Sınavdan geçtim mi peki?” diye abisi gibi sırıtarak gülünce gözlerimi devirmek istedim ama gülümsemekle yetindim. “Daha değil. Buluşmak istediğinizde yine ben yanınızda olacağım. Ama dediğim gibi eksin yok atın var.”
Baran başını sallayarak kararıma saygısını belli edince bir artı daha yazdım. “İyi geceler.”
“İyi geceler Zeynep abla.” dediğinde Rozerin’in kolundan vedalaşsınlar diye çıktım ve dış kapıya doğru yürüdüm. Barzan’ı görmemezlikten gelmeye devam ederken dış kapının hemen yanında bitmesiyle nefesimi verdim. Bu adam da benim dilimden anlamıyordu anlaşılan.
“Çok geç oldu size eşlik etsek...” diyerek hala gözüme girme çabalarına ters bir bakış atarak cevap verdim. “Şaka mısın sen? Sana onca laf ettim. Anladığın bu mu? Hiçbir şey?”
“Yooo ben seni anladım Menekşe. Konu farklı burada. Güvenliğinizden endişe ediyorum.”
“Güvenliğimden endişe etmene sevindim. Benden uzak durursan daha güvende olacağımı bil ve ona göre davran.” dedim gevşek gülüşündeki umursamazlığa gölge düşürerek. Kapının kilidini çevirip açtığımda dışarıya göz atıp öyle çıktım. Dar sokakta gelip geçen yoktu. Bu da ayrılmak için çok iyiydi.
Rozerin’e bakınırken Barzan’ın kapının pervazına yaslanmış yana kayan gülüşüyle bana baktığını görünce kaşlarımı çattım. Bu adam pes etmek nedir bilmiyor muydu?
“Beni tehlikeli mi buluyorsun Menekşe?” diye yine ima dolu sözleriyle nefesimi verip gözlerimi devirdim. “Merak etme dost olmak istiyorum. Benim tipim farklı.”
“Sarışın uzu boy mu senin tipin?” diye kendime hakim olamayıp cevap verdiğimde buz kestim adeta. Onu fazlasıyla tanıdığımı düşünecekti. İçimdeki telaştan kalbim hızla atarken Barzan’ın gözleri yine coşkuyla parladı. “Vay be Menekşe! Bir de beni tanımamazlıktan geliyorsun. Başka ne biliyorsun hakkımda? Yoksa seni sadece bu konular mı ilgilendiriyor?”
Kendi ayağıma sıkmıştım ama böyle bir adamın sevinmesine de izin vermeyecektim. “Terzi dükkanında çalışıyorum gün içinde o kadar dedikodu duyuyorum ki senin adın önemsiz kalıyor.” dedim çenemi kaldırıp. Solan gülüşüne keyifle bakarken Rozerin Barzan’ın arkasında belirdi. Barzan bana cevap vermeyip kenarı çekildi. “Geç Rozerin geç. Büyüyünce ablan gibi uzun dilin olmazsın inşallah. Sen akıllı sessiz bir kıza benziyorsun.”
Kardeşime beni kötüleyen adama dilimin neresi uzun diye çıkışmak üzereydim ki Rozerin koluma girerek beni tuttu. “Ablam sevdiklerine karşı korumacıdır. Kısıtlamaz ama dengeyi de sağlamasını bilir. Size iyi geceler.” diye Rozerin bu sefer bana ablalık yapıp yola sürükledi. Sinirden başımdaki şalı çekiştirirken içimden sapığa bolca saydım.
“Rozerin, Baran iyi çocuk gibi duruyor ama abisi beş para etmez. Buluşmaya devam edecekseniz bu adamın gelmemesini sağla yoksa adamı boğazlayacağım.” diye kimsenin olmadığı sokakta söylendim.
“Abla herkes Barzan ağayı bilir. O adam öyle.” dedi mahcup olmuş gibi başını eğerek. Belli ki buluşmaya devam edecekti. Ama o adamla ortak dili konuşamıyorduk. Ne ben onun dediğini anlıyordum ne de o benim.
Eve kadar hala sönmeyen öfkemle yürüdük. Arka bahçeden belimize gelen taş duvarın üstünden atlayarak o bir tarafa geçtiğimiz gibi eve göz attım. Lambalar yanmıyordu. Annem ayakta falan da değildi demek. Hızlıca yarım kapattığımız pencereyi itip basmak için teneke kutuyu duvar gibine koydum. Rozerin’e geçmesi için yol verdikten sonra ben de pencereden içeri girdim. Roza mışıl mışıl yatağında yatıyordu. Rozerin hızlıca üstünü değiştirip pijamalarını giydi ve yatağına girdi.
Küçük odamızda iki ranza tek vardı. Birinde Rozerin diğerinde Roza yatıyordu. Bense yerde serdiğim süngerin üstünde yatıyordum. Aslında hepimiz süngerde yatıyorduk ama rutubetli odada kız kardeşlerim fazla hastalanınca maaşımla yatak baza almıştım. Arada odayı boyayıp hasta olmamaları için elimden geleni yapıyordum. Şalımı çözüp hızlıca üzerimdeki siyah elbiseyi çıkardım. Geceliğimi üstüme giyip yatağıma geçince gözlerimi tavana diktim. Hala o sapığa öfkem geçmemişti.
“Ablaa?”
Rozerin fısıltıyla seslenince aynı tonda cevap verdim. “Efendim.”
“Baran benden gerçekten hoşlanmış mıdır?” diye kararsızlıkla sorunca dudaklarımı büktüm. Bu soruyu ben de bilmiyordum. Bana göre kardeşim dünyalar güzeliydi ama gençler acımasız olabiliyordu.
“Senden hoşlanmış ki buluşmak istemiş canım.” Ama sıcak davrandığı da söylenemezdi. Mesafeli bir duruşu vardı. Belki de ben orada olduğum için böyleydi.
“Bana seni sokakta gördüğümde dünyamın durduğunu hissettim dedi. Bu ilk görüşte aşk mıdır?” dediğinde başımı çevirip yüzünü görmesem de yatağına baktım. Bu çocuk abisine göre daha terbiyeliydi. Kardeşimin de hoşuna gitmişti. “Öyle görünüyor ama karar vermen için erken canım. Karşı değilim arkadaşının olmasına ama senin geleceğinden önemli değil. Seneye son biliyorsun. Derslerini aksatma.”
“Yok yok abla asla yapmam. Ama Baran gibi birinin bana ilgi duyması... güzel.” dediğinde içim sızladı. Sevgi nedir bilmediğimiz için en ufak ilgiye sığınır olmuştuk. Ben genç yaşımda fark etmiştim yanlışa kapıldığımı ama Rozerin ve Roza hala ayırt edemiyordu.
Yatağıma geri gömülürken örtüyü karnıma doğru çektim. “Zaman gösterecek canım. Arkadaş gözüyle bak şimdilik.” dedim kalbi kırılmasın diye.
“Tamam abla. Ama sen bugün çok sinirliydin. Seni hiç böyle sinirli görmemiştim. Tabii annemle kavgalarınız dışında.” dediğinde gözlerimi açıp kapattım. Kapattığım sürede bütün yaşadıklarımızı bir kez daha hatırladım. “Boş ver onu yat artık yarın okulun var.”
“İyi geceler abla.”
“İyi geceler canım.” Rozerin’in uyumasını bekledikten sonra yastığımın altındaki telefonumu çıkartıp i********: hesabıma girdim. Sahte hesaptı ve takip ettiğim dikiş sayfaları tek vardı. Ama bazen hayattan yorulduğum zamanlarda Ömer ve karısının ortak sayfasına girip fotoğraflarına bakardım. Herkese açık hesaplarında her gün paylaşım yapıp atıyorlardı. İstanbul’dan Karadeniz’e Ege’den Güneydoğu’ya gezip duruyorlardı. Aşkları gerçek gibi görünüyordu ama Ömer bana başka bakardı. Kendimi bazen kadının yerine koymadan da edemiyordum. Mutlu olabilirdik. Tek kelime etmeden beni terk edişi canımı yakmıştı arada düşününce de kalbim sızlıyordu ama artık geçmesi gerekiyordu. Üstelik nişanlıydım da. Düşünmemeliydim.
Sayfalarından çıkıp arama çubuğuna bastım. Barzan’ın adını yazarken sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibi karanlık odada etrafıma baktım. Hemen profil fotoğrafı karşıma çıkmıştı. Ortak takip ettiğimiz bir fotoğrafçı vardı ama asıl beni şaşırtan profil fotoğrafında gülmemesiydi. Göz süzerek bakıyordu ama. Hesabı açık değildi ama on yedi bin takipçisi vardı. En az on altı bini kadındı. Profil fotoğrafına surat astıktan sonra çıkış yapmak için ekrana dokunurken yanlışlıkla takip ettim. İşin kötü tarafı bu değildi. İşin kötü yanı bozuk telefonumun donmasıydı. Ne yaptıysam telefonumun ekranı değişmedi. Korku içinde kapıma bakıp dudaklarımı ısırırken telefonu açık halde döşeğimin altına attım.
Yan dönerek dudaklarımı kemirdim. Acaba beni tanır mıydı? Profil fotoğrafım yoktu. Herhangi bir açıklamada yazmamıştım. Takipçim de sıfırdı. Ama sahte hesabımın adı... Menekşeydi. On yedi bin takipçisi olan adam bildirimlerine bakmazdı herhalde. Rezilliğimi düşünerek uyudum.
Daha güneş doğmadan sabahın köründe alarmım çaldığında ise beynimden vurulmuş gibi telefonumu döşeğin altından çıkardım. Kızların okuluna daha vardı. Kahvaltı ve beslenme hazırlığından sonra uyanırlardı ama benim derdim uyanmaları değildi. Bozuk telefonumun çalışmasıydı. Ekrana daha açamadığım gözlerle bakarken instagrama girdim. Takibi geri çekmek için sayfasına girdiğimde gördüklerimle şok oldum. Barzan teklifimi kabul etmişti. Üstelik DM kutusunda yıllardır görmediğim kırmızı bir işaret vardı. Korka korka işarete bastığımda Barzan’ın mesajıyla nefesimi tuttum.
Barzan Zanaoğlu: Bu ismi sevdiğini biliyordum. Her menekşe dediğimde gözlerinin içi parlıyordu. Gururum okşandı arkadaşlık teklifinle de. İki dost olarak seni işe götürmeme ne dersin? Gelirken katmer getireceğim. ( el ele tutuşan kadın ve erkek emojisi)