Murat, Leyla’yla ilk kez karşılaştığı o anı düşündükçe yüzünde istemsiz bir gülümseme beliriyordu. O an çok kısaydı belki ama hafızasına kazınmıştı. Leyla’nın gülümseyişi, gözlerindeki samimiyet ve kelimelerinin doğallığı... Bir yabancıdan fazlası gibiydi. Belki de o tanışma, hayatının mimarisindeki ilk temel taş olmuştu.
Ertesi gün, kampüsün gölgeli çimenlik alanında yalnız bir banka oturdu. Elinde defteri vardı ama mimarlık notlarına odaklanmak yerine insanları izliyordu. Kimi grup halinde kahkahalar atıyor, kimi çimenlere uzanmış kitap okuyordu. O ise yalnızdı ama huzursuz değildi. İçinde bir bekleyiş vardı, adı konmamış bir his.
Ve beklediği geldi.
Leyla:
“yanına otursam?"
Murat başını kaldırdı. Leyla’yı görünce kalbinin hızlandığını hissetti. Sanki dün değil de, yıllardır tanıdığı biriydi karşısındaki.
Murat:
“tabii lütfen senin gibi güzel bir kızın yanıma oturması beni mutlu eder .”
Leyla, bu cevaba gülümsedi ve yanına oturdu. Elindeki kitapları dizine bıraktı. Rüzgâr saçlarını savuruyordu, Murat ise gözlerini kaçırmadan onu izliyordu.
Leyla:
“Bugün çarpmadan geldim. Ama yine geç kaldım. Bu kampüs beni hiç affetmiyor.”
Murat:
“Sanırım ‘geç kalma’ senin içinden gelen bir yetenek.”
Leyla:
“Ve sen hâlâ burada mısın? Mimarlık öğrencisi olarak kütüphanelerde kaybolman gerekmiyor muydu?”
Murat:
“Kaybolmak konusunda şampiyonum zaten. Hem... kitaplardan önce insanları anlamaya çalışıyorum.”
Leyla başını hafifçe eğdi, ilgisini çeken bir söz olmuştu bu.
Leyla:
“Ne güzel söyledin. Peki neden mimarlık?”
Murat bir an durdu. Bu soru onun için kolay ama bir o kadar da derin bir cevaba sahipti.
Murat:
“Babam astsubay. Hayatım boyunca düzen, disiplin ve sorumlulukla büyüdüm. O hep, ‘garanti iş, sabit hayat’ dedi. Ama ben... hayallerimi başka yerde aradım. Küçükken çizdiğim her ev planında, kendi özgürlüğümü görüyordum. Belki de o yüzden seçtim mimarlığı. Kendime ait duvarlar inşa etmek için.”
Leyla bu kez gözlerini ondan ayırmadı. Murat’ın sesindeki ciddiyet onu etkilemişti.
Leyla:
“Disiplinli bir evde büyüyüp hayal kurmak kolay değildir. Cesaret ister.”
Murat:
“Bazen en çok yasaklanan şeyin peşinden gidersin ya... Benimki de öyle.”
Leyla:
“Peki baban destek oldu mu?”
Murat başını salladı, gülümsedi ama buruk.
Murat:
“Önce hayır dedi. ‘O işte gelecek yok’ dedi. Ama sonra annem araya girdi. Şimdi ise suskun. Bu suskunluk bazen bir onay gibi, bazen yük gibi…”
Leyla, onun iç dünyasını anlamaya çalıştı. Bu çocuk, dışarıdan sessiz ama içinde büyüyen bir savaş taşıyordu.
Leyla:
“Psikolojiye geçmek ister misin? Çünkü az önce bir danışan gibi içini döktün.”
Murat güldü, ama içinde bir yerde cümlesi yer etmişti.
Murat:
“Seninle konuşmak... rahatlatıyor galiba. Bir insanı tanımanın bir yolu da onunla sessizce oturmaktır derler. Ama ben seninle konuşmak istiyorum.”
Leyla hafifçe başını öne eğdi, yanakları kızarmış gibiydi.
O sırada kampüs hoparlörlerinden bir gitar sesi yükseldi. Kulüpler tanıtım gününde canlı müzik başlamıştı. Kalabalık hareketlendi. Ama Murat ve Leyla’nın oturduğu bankta zaman biraz yavaşlamış gibiydi.
Leyla:
“Benim şimdi derse gitmem gerekiyor. Ama… konuşmak güzeldi. Samimiydi.”
Murat:
“Yine konuşalım. Belki yarın. Belki bir kahve eşliğinde.”
Leyla ayağa kalktı. Omzuna çantasını astı.
Leyla:
“Kahve kısmı kulağa güzel geliyor. Yarın, saat bir?”
Murat:
“Bir. Bankta mı?”
Leyla:
“Aynı bank, aynı ben.”
Arkasını dönüp yürümeye başladı. Murat, onu uzaklaşırken izledi. Her adımında içinden bir şey koptu gibi hissetti. Ama tatlı bir kopuştu bu. Çünkü bir şeyin başladığını biliyordu.
> O gün ikinci kez karşılaştılar.
Ve kalplerinde ilk kez biri için yer açtılar.