İzmir’de sonbahar bir başka başlardı. Denizden gelen tuzlu esintiyle karışan yaprak kokusu, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin kampüsünü sararken, güneş hâlâ yazdan kalma sıcaklığını inadına sürdürüyordu. Öğrenciler kampüsün dört bir yanına dağılmış, kütüphane önünde kitaplarını karıştıranlar, kantinde arkadaşlarıyla kahkahalar atanlar, çimlere uzanmış gökyüzünü izleyenler... Hepsi yeni bir dönemin, yeni bir hayatın parçasıydı.
Leyla, elinde defterleri ve kitaplarıyla hızla yürüyordu. Psikoloji ikinci sınıftaydı ama hâlâ zaman yönetimi konusunda sınıfta kalıyordu. Sabah derse geç kalmış, çıkışta notlarını fotokopi çektirmek için sıraya girmişti. Şimdi ise öğle arasında araya sıkıştırdığı kütüphane randevusuna yetişmeye çalışıyordu. Gözleri telefon ekranına takılıydı, bir yandan arkadaşıyla mesajlaşıyor, bir yandan çantasının fermuarını çekmeye çalışıyordu.
O an oldu.
Sert bir çarpışma. Kollarındaki kitaplar yere saçıldı. Telefonu neredeyse fırlayacaktı. Leyla bir adım geriye sendeledi.
Leyla:
"Hey! Dikkat etsene!"
Tam sinirlenmek üzereydi ki gözleri karşısındaki çocuğa takıldı. Saçları dağınık, gözlerinde bir mahcubiyet vardı. Üzerindeki gri tişörtte mimarlık fakültesinin logosu dikkat çekiyordu.
Murat:
"Çok özür dilerim, gerçekten. Görmedim. Suç bende."
Leyla bir an tereddüt etti. Sert çıkmıştı ama karşısındaki çocuk o kadar şaşkın ve samimiydi ki, içindeki öfke yerine merak belirdi.
Leyla:
"Tamam… ama senin yüzünden fotokopi notlarım karman çorman oldu."
Murat:
"Toplamana yardım edeyim."
İkisi aynı anda yere eğildi. Kitapları toparlarken elleri aynı sayfaya uzandı. Parmak uçları dokunduğunda göz göze geldiler. Kısa ama derin bir sessizlik oldu. Rüzgâr Leyla’nın saçlarını yüzüne savurdu, Murat o an ne söyleyeceğini bilemedi. Kalbi garip bir şekilde hızlanmıştı.
Murat:
"Ben Murat. Mimarlık birinci sınıftayım. Bugün ikinci günüm. Kampüsün yönlerini hâlâ çözemediğim için… eh, çarptım sanırım."
Leyla gülümsedi. Siniri tamamen geçmişti.
Leyla:
"Ben de Leyla. Psikoloji ikinci sınıf. Bu kampüste kaybolmak başlı başına bir gelenek. Dert etme, başına daha çok gelir."
Kitapları topladıktan sonra Leyla yürümeye başladı. Murat da arkasından bir iki adım atınca Leyla döndü ve omzunun üzerinden baktı.
Leyla:
"Yine yolu mu kaybettin yoksa peşimden mi geliyorsun?"
Murat:
"Doğruyu söylemem gerekirse... kütüphaneye gidiyorum ama haritada çok farklı görünüyordu. Yardımcı olur musun?"
Leyla istemsizce gülümsedi. Murat’ın sesi ne fazla özgüvenliydi ne de çekingen. Kararında, samimi. Elini kaldırıp kütüphaneyi işaret etti.
Leyla:
"Şu ilerideki büyük camlı bina. Ama yalnız bırakırsam yine birilerine çarparsın gibi geliyor. Gel, götüreyim."
Beraber yürümeye başladılar. Kampüs içinde rüzgârla savrulan yapraklar, uzaktan gelen müzik sesi, kahkaha atan öğrenciler... hepsi bu tanışmanın fon müziği gibiydi.
Murat:
"İzmir'e alışabildin mi?"
Leyla:
"İlk yıl zorlandım ama sonra rüzgârına bile âşık oldum. Sen nerelisin?"
Murat:
"Balıkesir. Burası bana büyük geldi ama... insan içine karışınca küçülüyor."
Leyla başını salladı. Sessiz kaldılar bir süre. Ama o sessizlik bile rahatsız edici değildi. Sanki uzun zamandır birbirlerini tanıyorlarmış gibi doğaldı.
Kütüphaneye vardıklarında Leyla durdu. Murat dönüp ona baktı.
Murat:
"Teşekkür ederim Leyla. İlk günümde iyi bir başlangıç oldu."
Leyla:
"Ben de teşekkür ederim. Sayende kitaplarımın sayfalarını tekrar sıralamak zorunda kaldım."
İkisi de güldü. Ardından bir sessizlik daha oldu. Murat konuşmak istedi, belki bir kahve teklif etmek... Ama cesaret edemedi. Sadece gülümsedi ve içeri girdi.
Leyla, arkasından uzun uzun baktı.
O gün kampüs kalabalıktı. Yüzlerce öğrenci vardı. Ama Leyla, sadece birini fark etmişti.
Ve o biri, kalbinin tam ortasına çarpmıştı.
Karakter yaşları
Leyla: 20 Murat: 19