6.bölüm

1104 Words
" Bakın ben deli felan değilim. Beni dinler misiniz Beyefendi? İzin verin telefonunuzu kullanayım ailemi arayayım." Beni dinlemiyorlardı bile. Kolumdan nazikçe tutup odaya soktuğun da içeride iki erkek ve birde imam vardı. Derzan ve Hala dışarıda kalırken sadece biz girmiştik odaya. Adını nikahta öğrendiğim Behcet Aslan ile göz göze geldik. Omzumdaki beyaz şalı alıp başıma örttüğünde öylece kaldım. Sanki ölüme gidiyormuşum gibi hissettim. İçimden birşeyler koptu. Sanki bu odaya girdikten sonra çıkışım olmayacak gibi geldi. İçime daha büyük bir korku kapladı. Nefes almayı unuttum. Boğazım düğümlendi. "Elinde sonun da kaçacağım sizi şikayet edeceğim zorla evlendiriyorsunuz ben sizle evlenmek istemiyorum." diye bildim dişlerimin arasından. Hala yıkılmadığımı güçsüz olmadığımı göstermeye çalışsamda yıkılmak üzereydim. Korkuyordum hemde çok. "Bende çok meraklı değilim ama kardeşim için sen gibi bir deliye katlanmam gerekiyor." "Katlanma katlanmayın bırakın beni lütfen..." İşaret parmağını dudaklarımın üzerine koyduğunda yutkundum. Elleri omuzlarıma inip bana yön verdiğinde imam ve iki adamın önüne otutturup kendi de yanıma oturdu. Elim ayağım titriyordu. Başımı yanımda oturan adama çevirdim. Kumral tenli, kusursuz bir yüz hatlarına sahip, kahve tonlarında ki saçlarını geriye doğru taramış dizlerinin üzerinde oturarak imama bakıyordu. Hayatımda ilk defa gördüğüm adamın karısı oluyordum hemde başka birinin adıyla. ???????? İki insan bir birini sever ve bir yola girer. Hem Allah katında hemde insanlar gözünde evlenirler. Peki ben? Benim ne işim vardı burada? Ne yapıyorum ben burada? Allah katında da nikahımız kıyılmıştı. Dolmaya yüz tutan gözlerimi dakikalardır bana bir şeyler anlatmaya çalışan kadınlara çevirdim. Güzel giyimli uzun boylu genç olan dolaptan aldığı kırmızı geceliği beyaz örtülü yatağa bıraktı. Diğer orta yaşlı esmer kısa boylu kadın ise az önce getirdiği meyve ve tatlıların olduğu tepsiyi köşedeki masaya koydu. "Gelin Ağam sofra hazır, hamamıda hazırladık. Başka bir istediğiz var mı?" Oda fazla büyüktü. Tek kişilik yatak, yatağın karşısında bir tane tek kişilik koltuk ve masa vardı. Köşede giysi dolabı ve makyaj aynası vardı. Hemen karşımda gördüğüm kapıya baktım. Banyo orası olmalıydı. Banyonun camından atlamam imkansız üç kat çıktığımı hatırlıyorum kesin ölürüm. Kadınların hala beklentiyle bana baktığını görünce başımı salladım. "Hayır yok çıkabilirsiniz." Kapının kapanma sesiyle hemen dolabı açtım. İçinden dikkat çekmeyecek siyah düz bir elbise ve siyah şal çıkartıp yatağa attım. Dolabın aynasında gördüğüm görüntüyle yüzüm düştü. Bir rüya olamayacak kadar gerçektim. Üzerimde başkasına ait bir gelinlik ve dirseklerime kadar uzanan bilezikler. Boynumu ağrıtacak kadar ağır ziynet eşyaları vardı. Bu ben değildim. Kurtulmam lazım hemen burada. Üzerimdeki tüm ziynet eşyalarını makyaj dolabının üstüne çıkardım. Üzerimdeki gelinliği çıkartıp yere pırlattım. Başımdaki duvağı çıkartmaya çalıştıkça saçlarıma sanki yapışmıştı. Anneme bile acıyor diye taratmadığım saçlarımı yolarcasına duvağı çıkartıp onuda yatağın üstüne fırlattım. Saniyeler içinde çıkardıklarımı giyip odadan çıktım. Elim ayağım korkudan titresede dikkat çekmeden yürümeye başladım. Saçlarımı ve yüzümü kapatan çalla biraz daha rahattım. Gözlerimi açıkta bırakan şalı elimle sıkı sıkı tuttum. Sanki tek silahım oydu. Beni görünmez yapıyormuşcasına güven veriyordu. Düğün hala bitmiş değildi. Davul sesleri hala duyuluyordu. Bu kalabalıkta görünmeden çıkabilirdim. Merdivenlere yöneldim. Benimle birlikte iki kızında o tarafa yürüdüğünü fark ettim. Biraz yavaşladım. Kızlar merdivenlerden inip gittiklerinde bende etrafıma bakıp bir kaç basamak indim. Merdivenler o kadar uzun ve bitmek bilmezdiki o an sanki saatler sürdü. Davul sesleri kesilmeye başladı müzik kapandığında avluya göz attım. Çok kalabalık değildi ama yinede insanlar vardı. Dağılmaya başlamışlardı. Basamakların en başında gördüğüm yüzle başımdan aşağı kaynar su döküldü. Gözlerimi yere sabitledim. Kendimi fark ettirmeden yürümeye devam ettim. Benim aksime o ikişerli çıktığı merdivenlerle bana daha hızlı yaklaştı. Belimde hissettiğim sert ellerle neye uğradığımı anlamadan yerden havalandım. Ayaklarım yerden kesildi. Hevesle indiğim merdivenleri tekrar geri çıkarmıştı. "Bırak beni..." Bağırmamı bu kes eliyle böldü. Bir eli ağzımı kapatırken bir eliyle belimi kavrayıp beni kaldırdı. Çıktığım odaya doğru yürüdüğünde ayaklarımla ayaklarını tepmeye başladın. Ağzımdaki elini çok güçlü bir hamleyle ısırmaya başladım. Adamda tık yoktu. Elleri bir kaç saniye gevşese de ellerini çekmedi. Yatak odasına girdiğimizde beni bıraktı. Eline kısa bir bakış atıp bana öfkeyle baktı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Allah kahretsin bu adam beni nasıl tanımıştı. Başımdan kayan siyah şalı alıp yüzüne fırlattım. "Allah hepinizin cezasını versin. Siz anlamıyor musunuz? Ben Hasretim. HASRET! Bırak beni gideceğim." Önünden geçecektim ki göğsümden ittirdi. Hazırlıksız bedenim sendelesede düşmedim. "Otur oturduğun yerde. Senin deliliğin bana sökmez anladın mı?" Adam hala deli diyor kafayı yiyeceğim. Oturup bağıra çağıra ağlamak istiyorum ama ona bile gücüm kalmadı. Kendimi anlatmaya çalışmaktan yoruldum. Bu insanların beni anlayacağı yoktu. Derin bir nefes aldım ve sakince anlatmaya başladım. "Bakın Behcet Aslan bey benim Adım Hasret soyadım Atalan beni araştıra bilirsiniz. Ben İstanbuldan geldim. Gelir gelmez çantamı çaldılar. Kimliğim paralarım eşyalarım hepsi gitti." Adam yanımdan geçip giysi dolabını açtı. İçinden çıkardıklarını yatağa attı. Beni kesinlikle dinlemiyordu. Ama pes etmeden anlatmaya devam ettim. " Diyar kim inanın bilmiyorum. Kesinlikle çok büyük bir yanlışınız var. Sizin gerçek karınız ben değilim yani." Beklentiyle yüzüne baktım. Oysa o bana doğru bile bakmıyordu. Çeketinin cebinden kırmızı bir kutu çıkartıp çeketi yerdeki gelinliğimin üstüne attı. Başını kaldırıp gözlerini gözlerime dikti. Bana doğru yürümeye başladığında aklıma gelenlerle ellerimi ona doğru kaldırdım. "Hey hey sakın ha... O aklından geçenler olmayacak." merdivende ki hızlı adımların yerini yavaş ve sinir bozucu adımlarla bana yaklaştı. Hiç düşünmeden arkamı dönüp kapıya doğru koşmaya başladım. Kapının kolunu tuttuğumda açmaya çalıştım. Son anda kapıya dayadığı ayağı yüzünden açılmamıştı. Arkamı döndüm. Çok yakındık. O kadar çok korkuyordum ki yüzüm alev alev yanmaya başladı. Tüm bedenimi titreme aldı. "Bana dokunamazsın. Yaklaşma bana." Geri adım atmıyordum. Ne kadar korksamda dik durmaya çalışıyordum. "Seni öldürdüm. Yemin ederim seni öldürüm. Asla dokunmana izin vermem" Behcet Aslan dikkatle yüzüme bakıyordu. Boğazım kurudu yutkunamadım. Ensemden sırtıma doğru akan ter damlacıklarını hissettim. "Sen cidden Delisin. Sana, beni öldüre bileceğini düşündüren ne?" Başımı kaldırıp öyle yüzüne bakabiliyordum. Kısa değildim ama o çok uzundu. Belki fiziksel olarak ondan güçsüzüm onu öldüremem ama kendimi koruma iç güdüsüyle herşeyi yapardım. "Belki deli gücü gelir öldürürüm belli mi olur." tiksintiyle konuştuğumda çarpıkça güldü. Bir adım daha attığında nefesini yüzümde hissettim. Ellerini kaldırıp omuzlarıma oradan boynuma götürdüğünde tüm vücuduma iğne batırılmış gibi oldum. "Yapma..." Elleri enseme gittiğinde saçlarımı omzuma topladı. Az önceki aslan halim yerini kediye bırakmış gibi bir adım geriye gittim. "Lü... Lütfen... Dokunma bana..." Gözlerimi sıkıca yumdum. Tüm bedenim kaskatı kesilmişti. Kendimi o kadar sıkıyordum ki birazdan düşüp bayılacaktım. Boynumda hissettiğim soğuklukla tuttuğum nefesimi bıraktım. Boğazımda düğüm olan hıçkırığım bir çırpıda çıktı. Benden uzaklaştığında gözlerimi açtım. Arkasını dönüp yatağın yanına gittim. Üzerindekileri çıkarmaya başladığında başımı çevirdim. Elim boynuma gitti. Boynumda hissettiğim soğukluk bir setti. Lambaların kapanmasıyla gözlerim korkuyla açıldı. Yatağa yatmış ellerini başının arkasına koymuş adamı gördüğümde nefesimi rahatça verdim. Ayaklarım güçsüzlükle kıvrıldı. Kapıya sırtımı dayayım ayaklarımı kendime çektim. Kesik kesik nefesler alıp verdim. Sakinleşmeye çalıştım. Ben ne yapıp edip buradan kurtulmalıyım ama nasıl. Bugün yeterince stres yaptığım için mideme inanılmaz bir ağrı girmişti. İki büklüm olup başımı dizlerime koydum. Gözlerim kapanmaya başladığında yavaş yavaş bilincimide kaybetmeye başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD