Arkama bakmadan dar sokaklardan nefes nefese koştum, koştum. Her yerde Deryayı aradım bilmediğim bu şehrin sokaklarında labirentte kaybolmuş gibiydim ne çıka bildim nede Deryayı bula bildim.
Güneş kızıllığıyla tam tepedeydi o kadar sıcaktıki anlımdan terler su damlası gibi aktı.
Büyük bir çarşının orta yerinde etrafıma baktım. Nereye gideceğimi ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Planlamadan çıkmıştım. Polise gitsem beni anında bulacağını hatta beni ona teslim edeceklerini çok net öğrendiğim için polis fikrini aklımdan çıkarttım.
Param bile olmadan buradan çıkmam imkansız ne yapacağımı şaşırmış meydanın ortasında kala kaldım. Parmağımda ki yüzüğü fark ettiğimde hemen bir kuyumcu aradı gözlerim.
Hızla meydanda yürüdüm. Dikkat çekmemeye çalışıyordum. Kuyumcu bulduğumda hemen içeriye daldım.
"Merhaba."
"Buyur abla."
"Şey ben..." yüzüğü çıkartıp tezgaha bıraktım.
"Bunu satacaktım."
Adam yüzüğü alıp baktı. Sonra tarttığında tekrar cam tezgaha koydu.
"Valla abla en fazla 200 eder." yüzüm anında düştü bu parayla ben bilet bile bulamam. Keşke bir kaç tane daha yüzük taksaydım. Adama ciddi bir şekilde bakıp büyük bir oyunculuk yaptım. Böyle anlarda ya uyanık olacaksın yada akıllı.
"Abi naptın öldü fiyatını değil sen cenazesini kaldırdın. Ayıp be ilerdeki kuyumcu abi 1000 verdide ben vermedim kalsın ver yüzüğümü. Daha bir kere taktım biz bunu kaça aldık haberin varmı?"
Bülöfümü inşallah yutar. Yüzüğü alıp parmağıma takacaktım ki adam durdurdu.
" Senin güzel hatrın için 950 olsun abla. " gözlerim kısıldı. Az önce resmen beni tokatlayacaktı. Bir yüzüğün fiyatı bir anda bu kadar yükselir mi? Beni enayi sandı keriz.
" 1500 dersen satayım yoksa 1000 e diyer abiye vereceğim."
Adam burnundan nefesini verip başını salladı.
" Tamam 1500 senin gönlün olsun."
Parayı çıkartıp önüme saydığında bende parayı saydım adamdan bir tane poşet isteyip içine koydum.
Resmen adam 200 'den 1500'e çıktı beni enayi yerine koyacaktı durduk yere. Neyse artık evime varayım Behcet Aslan'a yüzük parasını gönderirim.
Meydandan uzaklaştığım da taksi durağını gördüm. Koşarak bir taksinin yanına geldim.
Arka koltuğuna binip adama havalimanına sürmesini istedim.
Umarım ilk bakacağı yer orası olmaz umarım o beni bulmadan giderim buradan.
Hava alanının girişine geldiğimizde aklıma son an gelen aslında en başında gelmesi gereken şeyle taksiden inemedim. Benim kimliğim yok ki ben uçakla gidemem. Taksiden inmeden adama otogara götürmesini söyledim.
Yollar uzadıkça uzadı sanki benim gidişim için özellikle zaman geçmiyor yollar bitmiyordu.
Taksi durduğunda ücretini ödeyip indim. Otogara sonunda gelmiştim.
Tüm otobüs firmalarını dolaşıp en erken gidecek otobüsü buldum. 15 dakika sonra kalkacağını söylediğinde biletimi aldım.
Otobüslerin kalktığı yere koşarak gittim. Gözlerim sürekli etrafı kontrol ediyordu. İçimden bildiğim tüm duaları ettim bu sefer bir aksilik çıkmadan gitmek için.
Otobüse bindiğimde şöförün iki koltuk arkasındaki yerime oturdum.
İçimi kaplayan korku kalbimin ramazan davulu gibi atmasına karnıma şiddetli ağrılar girmesine neden oluyordu.
Otobüs çalıştığında derin derin nefes aldım. Bu sefer bu sefer olacak başardım.
Otobüs gardan çıktığında Mardini terk ediyordu. Sıra sıra ağaçlardan gözlerimi çekip gök yüzüne baktım. Az önceki yakıcı güneşin gitmesiyle siyah bulutlar çökmüştü. Yağmur taneleri benim gidişimi kutlarcasına yağıyordu.
Buraya oyuncu olmak için gelip bir evliliğin ortasına itilmiştim. Gerçekten Hayatımın filmini çekmiştim. Kitaplarda okuduğum filmlerde izlediğim hayal ürünü sandığım bir töreye kurban giden başrol kızdım. Peki başrol gerçekten bu kadar erken filmi terk edebilirmiydi. Yada ben bu filmin başrolü değilmiydim.
Otobüs tiz bir fren sesiyle durdu. Elim kalbime gitti. Yavaşça yerimden kalkıp ön camdan baktım.
Siyah bir araç otobüsün önünde yan bir şekilde durmuştu. Kapısı açıldığında arabadan inen kişiyle donup kaldım. Başımdan aşağı buz gibi su dökülmüş gibi titredim.
Hayır hayır
Bu olamaz...
Behcet Aslanı görmemle hayal kırıklığı ile yerime attım kendimi. Her seferinde buluyor bir şekilde beni götürüyordu.
Otobüsde uğultular çoğaldığında şöför kapıyı açtı.
"Hayırdır Kardeş çek arabanı yolun ortasından da geçelim."
"Diyar beni duyuyorsun biliyorum ben seni zorla indirmeden sen kendin in kimseyi yolundan ala koymayalım."
Benden ses çıkmayınca daha yüksek sesle bağırdı.
"Diyar sana söylüyorum aşağıya in ben oraya gelmeden. " uğultular gittikçe yükseldi. Herkes Diyarı arıyordu belli. Hatta bazıları 'Kimse çıksın işimiz gücümüz var. " derken kimide.' zorla kimseyi götüremez kim bu'tarzı konuşmalar oluyordu. Bazılarıda Behcet Aslanı tanıyıp diyerlerine söylüyordu.
"Diyar...!"
Öyle bir bağırmıştım ki saklanmaya çalıştığım yerden yavaşça kalktım. Polislerin bile boyun eydiği adama kimse karşı çıkmazdı direnmenin hiç bir anlamı yoktu. Buradaki kimse bana yardım etmezdi. Çaresizce otobüsün merdivenlerinden yavaşça indim. Otobüsün kapıları kapandığında Behcet Aslan arabasını yolun kenarına çekti.
Otobüs hızla uzaklaştığında Behcet Aslan sert adımlarla yanıma geldi.
"Sen kendini ne sanıyorsun sana kaç kere söyledim kaçmayacaksın kaçarsan yakalarım bu son olsun diye kaç kere söyledim."
Yağmur taneleri saçlarından kirpiğine oradanda sakallarına karışıyordu. O bağırdıkça sustum hayal krıklı ile yine kaçamamanın verdiği hüzünle sustum. Benim gidişimi kutlayan yağmur taneleri derken benim göz yaşlarım olmuştu. Sanki Mardin benim halime acıyıp acısını yağmurdan alıyordu.
"Yürü gidiyoruz." kolumdan tutup yürüttüğünde ayaklarım benden bağımsızca onu takip etti. Arabanın önüne geldiğim an kan beynime sıçradı.
Gözlerim ardına kadar açıldı. Gördüğümden emin olmak için daha dikkatli baktım. Şuan tamda Adnan beyin Behlül ve Bihteri öğrendiği sahneyi çekiyorduk sanki.
Kocamı yatakta basmış gibi ağzım açıldı.
Arabanın ön koltuğunda gördüğüm kadın geçen gece Behcet Aslana mesaj atan, buluşmak isteyen, eski sevgilisi, flörtü Nevraydı. Hatta eskimeyen sevgilisi.
Ayaklarım çivilenmiş gibi yerinden kıpırdamadı. Söyleyecek söz bulamadım konuşulacak kelam bitmişti.
Benim baktığım yere bakıp beni kendine çevirdi. Ama hala gözlerim ön koltukta oturan Nevradaydı.
"Bak düşündüğün gibi değil."
Benim gitmeme izin vermezken karısını almaya sevgilisiyle geliyordu. Bu nasıl bir iğrençlik midemin bulanmasıyla gözlerimi yumdum.
Bu nasıl bir kadındı da karısının peşinden gelen bir adamın yanında buraya kadar gelebilmişti.
Gök gürlediğinde yağmur şiddetini arttırdı. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyorsun? Artık dur kalbim bende kurtulayım. Kendime öfkeliydim. Kaçamamış yakalanmıştım.
"Sırılsıklam oldun gel binelim eve gidince konuşalım."
Kolumdan tuttuğu an ondan uzaklaştım.
"Sakın! Sakın dokunma!" tiksinircesine baktım yüzüne.
Alt dudağını dişleri arasına alıp ısırdı. Burnunu çektiğinde tekrar elini uzattı.
"Bak çok kötü göründüğünün farkındayım ama evde konuşalım hadi bin!"
Ellerimi havaya kaldırdım.
"Asla o arabaya binmem. Birini çağır başkası gelsin beni götürsün, seninle ve onunla asla gitmem."
"Çok ıslanıyorsun biri gelesiye kadar burada bekleyemezsin inat etme bin hadi."
Ona arkamı dönüp yürümeye başladım. Yolun kenarına oturduğumda çaresizce birini aradı.
Yanıma geldiğinde çeketini üzerime şemsiye gibi tutup korumaya çalıştı asıl yaralayanın kendisi olduğunu bilmeden. Üzerimdeki elbise tamamen vücuduma yapışmıştı. Ne hevesle hazırlandığım elbise saçlarım makyajım mahbolmuştu.
Beni yemeğe çıkarmadan önce sevgilisiylede buluşup gelmiş olacakmış demek ki.