"Nevra şirkette hastalanınca hastaneye götürdüm sonra bir anda sen kaçtın herşey çok ani oldu."
Gözlerimi ucsuz bucaksız denizinden yeşil ırmağına çevirdim. Bir bakışıyla iki ayrı duyguyu yaşatan adama baktım.
"Senden nefret ediyorum."
Yüzü duvar gibi oldu.
"Senin ne yaptığın umrumda değil sen benim kocam değilsin sen benim hiç bir şeyimsin. Buradan elbet bir gün ait olduğum yere ait olduğum insanın yanına gideceğim sende o zamana kadar kiminle ne yapmak istiyorsan yap umrumda değil."
Araba farının ışığıyla gözlerim kamaştı. Ayağı kalkıp gelen arabaya baktım. Gelen Bedirdi. Hızla yürüyüp kapıyı açacakken Behcet Aslanın sesiyle durakladım.
"Bedir Nevrayı evine bırak."
Benim kolumdan tuttuğu gibi kendi arabasına götürdü. Nevra kapısını açtığında gözleri benim üzerimde arabadan indi.
Ayaklarım yeri kazarcasına direndi.
"Binmeyeceğim o arabaya bırak beni."
Nevra Bedirin arabasına binip uzaklaştıklarında ben hala binmemek için direniyordum.
"Diyar inatlaşma sırılsıklam oldun hastalanacaksın."
Beni zorla arabaya bindirip kapıyı kapattığında hiç bir yere dokunmadan tiksinircesine arabaya baktım.
"Senden iğreniyorum metresini indirip beni bindiriyorsun arabaya bırak ineceğim bırak." kapı kilitli olduğu için camlara vurdum.
Arabayı çalıştırdığında çok hızlı kullanıyordu. Kim bilir neler yaptılar arabada. İğrenç pislikler. Utanmaz kadın evli bir adamla hala nasıl görüşmeye devam eder.
" Nereye gidecektin? "
" Sen gibi bende bir sevgili buldum kocacım bende ona..." ani bir frenle cama doğru savruldum. Son anda ellerimle tutunmasam kafamı cama çarpacaktım. Sinirle geriye çekildim.
Çenemi eli arasına alıp hafif sıktı. Bedenen acı hissetmesemde ruhum acıyordu. Gözlerim dolu dolu gözlerine baktım.
"Ne dedin..." belli ki söylediklerim canını sıkmıştı.
"Noldu sen yapınca normalde ben söyleyince mi anormal oldu."
Çenemdeki eli sıkılaştı yüzümü kendine çekti.
"Nereye gidiyordun kime gidiyordun doğruyu söyle."
Elimle onu ittirmeye çalışsamda başarılı olamadım.
"BANA HESAP SORAMAZSIN!"
Son gücümle bağırdım.
"Sorarım sen benim..." sözünü yarıda kestim.
"Ben senin hiç bir şeyin değilim bana hesap soramazsın! Sen anca az önceki sevgiline hesap sora bilirsin."
Onu var gücümle ittirdim.
"Bana dokunma! Senden tiksiniyorum."
Başımı yana çevirdim yüzünü bile görmek acı veriyordu. Bir süre bekledi baktı baktı. Sonra arabayı son hızla kullanıp konağa getirdi.
Arabadan inip benide indirdiğinde kolumdan tutup sürükleyerek konağın içine soktu. Avluda herkes vardı. Kimseyi umursamadan beni merdivenlerden sürükleyerek odaya çıkardı.
Beni odaya bırakıp gitti. Ne olduğunu anlamamıştım.
Yatağın kenarına çöktüğümde gözlerim doldu. Kendimi sıkmaktan çene kaslarım acımıştı. Herşey o kadar ani gelişmişti ki bir anda çok mutluyken, birden mutsuz olmuştum. Yine kurtulamamış bu konağa mahkum olmuştum. Gerçek anlamda delirmeme az kalmış gibi hissediyordum. Kapı açıldığında içeriye Behcet Aslan girdi.
"Neden üzerini değiştirmedin?"
Cevap vermedim.
"Kalk kuru bir şeyler giy."
Yine cevap vermedim. Ona ne ki.
Neden karışıyor bana.
Elini uzattığında bir bardak su ve küçük ilaç kutusu vardı.
"Bunları iç."
İlaçlara baktığım da büyüklü küçüklü iki kırmızı bir beyaz üç tane haptı.
"Ne bunlar." diz çöktü yanıma.
"Doktorunun verdiği ilaçlar artık saatinde alacaksın."
Yerimden aniden kalktım.
"Ben deli değilim ben o ilaçları içmem." oda benimle ayağıya kalktı.
"Şu haline bak yaptıklarına bak akıllı birinin yapacağı şeyler mi bunlar."
Elini ittirdiğim de bardak yere düştü. Halı su olurken onun gözleri benim üzerimdeydi.
"Gerçekten artık çekilmez oldun. Senin deliliklerini çekemeyeceğim bu ilaçları kullanacaksın!"
"Çekmek istemiyorsan bırak beni gideyim beni çeken elbet bulurum."
Elindeki hap kutusunu sinirle yere fırlattı. İki kolumuda sıkıca tuttuğunda sarstı.
"Ne demek bulurum lan sen benim kadınımsın benim, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"
Gözlerimi sıkıca yumdum. Öyle öfkeyle bağırıyordu ki üzerime yürümesiyle geriledim.
"Ben senin kadının değilim hiç olmadım aslada olmam."
Var gücümle ittirsemde bir şey fark etmedi yerinden milim oynamadı.
Yatağın ucuna yere oturdum dizlerimi kendime çekip ellerimle sardım bacaklarımı. Ağlamak istemiyordum ama artık boğazım düğüm düğüm olmuştu kendimi sıktığım için içimde büyük bir fırtına vardı.
Başımı kaldırıp ona baktım. Odanın ortasında çene kası gerilmiş öylece bana bakıyordu.
"Senden tek bir iyilik isteyeceğim bana bir şans ver Diyar olmadığımı Hasret olduğumu kanıtlayacağım."
Başını iki yana sallayıp sıkıntıyla nefesini verdi.
Bir kaç dakika yüzüme bakıp düşündü.
"Tamam ama eğer kanıtlayamazsan bir daha bu meseleyi açmayacaksın kaçmayada kalmayacaksın anlaştık mı?"
Başımı heyecanla salladım. Yerden kalktım.
"Anlaştık." . elimi ona uzattım.
"Telefonunu verir misin?"
"Ne yapacaksın?"
"Soru sorma sadece ver merak etme yanında konuşacağım seside hoparlöre vereceğim sende duyacaksın."
Cebinden telefonu çıkartıp avcuma koydu. Bir hazine bulmuş gibi elimdeki telefona baktım. Bu kadar basitti işte bu kadar basit. Baştan beri bu telefonu verseydi ne olurdu.
Karnıma inanılmaz ağrı girdi. Heyecandan kasıldım. Derin nefes alıp heyecanımı bastırdım.
Telefonu açıp annemin numarasını tuşladım. Çalmaya başladığında hoparlöre verdim.
Çaldı çaldı çaldı. Ama açmadı.
Anne nolur nolur aç aç anne...
Telefon açılmadıkça annemin sesini duymadıkça karnıma kramplar girdi.
Bu kez olmaz anne nolur ne işin varsa bırak telefonu aç nolur anne.
Telefon kapandığında Behcet Aslan bana bakıyordu. Tekrar numarayı çevirdim. Yine çaldı çaldı ve çaldı. Kimse açmadı. Çenem titremeye başladı ağlamamak için direniyordum.
"Tekrar tekrar arayayım açacak açmalı."
"Bu son!"