Bir süre daha sonra
Yataktan kalktığımda oda karanlıktı ben yeni uyanmıştım ama saat 23.10'u gösteriyor yeni gece olmuştu. Günlerdir uyanıyorum yemeğimi yiyip ihtiyaçlarımı karşılayıp tekrar uyuyorumdum. Uyumak istemesemde karanlık beni kendine çekiyordu.
Kaç gece kaç gündüz oldu sayamıyorum gözümü açıyorum yanımda ki kişiler değişiyor. Bir ara Diyarın annesini gördüğümü hatırlıyorum. Sonra uyumak üzereyken Hanımzer Hanımı ve Bediri Behramı hatırlıyorum. Arada Dilan yada Elif odaya giriyor yemek yiyorum ve tekrar uyuyorum. O kadar bitkin ve yorgunum ki bir şeyler düşünemiyorum.
Yataktan ayaklarımı sarkıttığımda sargıları çıkmış ayaklarıma baktım. Ayaklarım zeminle buluştuğun da artık acımadığını fark ettim. Bu kez gözlerim ellerimdeki sargılara kaydı onlarda yoktu. Yer yer avuç içlerimde izler kalmıştı. Ellerimle destek alıp yataktan tamamen kalktım. Tüm vücudum uyuşmuş gibi olduğum yerde bedenimi esnettim.
Sanki günlerdir uyumuşum gibi üzerimde ağırlık vardı.
Odadan çıktım. Kaç gün yada kaç hafta çıkmıyorum bilmiyorum ama bugün ilk çıkışım gibi anımsıyorum.
Sahi neler oldu bana ben neredeyim.
Aklıma evim geldi. Neredeydi evim İstanbul evet ama hangi semtinde oturuyordum ben. Ben niye unuttum bunu. Bir an olduğum yerde durdum. Gözlerimi sımsıkı kapatıp düşünmeye çalıştım. Beynimde sanki o bölge silinmiş gibi hatırlayamadım. Uykudan yeni kalktığım için olsa gerek düşünemedim.
"Yengee..." Behramın sesiyle gözlerimi açıp başımı kaldırdığımda bana doğru gelen bir Behcet Aslan vardı.
"Sen niye kalktın bir şey mi istedin?"
Bedir, Behram ve Behcet Aslan ikinci katın sedirindelerdi. Behcet Aslan yanıma gelip belimden nazikçe tuttu.
Odaya doğru yönlendirdiğinde yürümedim.
"Çok sıkıldım uyumak istemiyorum."
Sesim titredi ama ağlayamıyordum yine.
Sedire doğru yürüdüm. Boş olan yere oturdum.
"Nasılsın Di... Yani iyi hissediyor musun?"
Bedir muhtemelen Diyar diyecekti ama sözünü kesen Behcet Aslanın öksürüğü idi.
"Bilmiyorum nasıl hissettiğimi duygularım benden alınmış gibiyim düşünemiyorum hissedemiyorum."
Benim sözlerimle üçüde birbirine baktı.
İşin özeti buydu. Ne düşüne biliyordum nede hissediyordum. Ben koca bir hiç gibi yaşıyordum.
"Valla ben hissediyorum da noluyor aşk acısı çekiyorum. Hele onu düşünmesi çin işkencesi gibi..." Behramın abartılı mimiklerine güldüm.
"Zevzek herif bu kaçıncı aşk acısı. İnsan bir kere aşık olur sen kaçıncıya oluyorsun bunun adı aşk değil." Bedir bir kere daha doğru noktaya basmıştı. Behramın ensesine vurup güldü.
"Yok ama bu son eminim kalbimi aldı o kız. Yenge bir kadın olarak bana tüyolar vermen lazım bu sefer hayatımın aşkını buldum eminim."
Behram ayağı kalkıp yanıma oturduğunda eli kalbinde kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. Bense bu şapşal haline gülmekten konuşamadım.
Gözlerim Behcet Aslanın gözleriyle kesiştiğinde garip bir şekilde baktığını fark ettim. Gözlerimi ondan çekip Behrama baktım.
"Bir kere öyle arı gibi her çiçekten bal almayacaksın Behram efendi."
Behram sanki çok değişik bir şey söylemişim gibi baktı.
"O zaman en iyi balı veren çiçek nereden bileceğim yenge..."
Onu kınayan bakışlarla baktım.
"Sen kadınları deneme tahtasımı sandın. Kadınlar öyle her kadınla birlikte olan gönül eylendirip despot gibi gezen erkekleri sevmez. Kadınlar bir tek kendisini seven sadece ona bakan değer veren erkekleri sever. Hayatta bir kere sever aşık olursun onu tanıman kalbinde hissetmen lazım o zaman balından almadanda anlarsın hissederek. "
Göz kırptığımda hala beni pür dikkat dinleyen Behcet Aslana bakmadan Behrama baktım.
" Acaba hislerimde bir sorun olabilir mi? Teknik arıza mı var ki? " ciddi ciddi bunu kendine soruyordu.
Bedir ve ben kahkahalarla gülerken Behcet Aslan gözlerini kırpmadan beni izliyordu.
Arkama yaslanıp Behramın yeni sorularını dinlemeye başladığım da gözlerim yine ağırlaşmaya başladı. Ben uyumak istemesem de gözlerim çoktan kapanmıştı. Uyku beni içine hapsetmiş gibi içine çekiyordu.
??????
Daha uzun bir süre sonra
Zaman kavramı yoktu sanki her şey çok hızlı geçiyordu. Günleri sayamaz oldum. Uyandığım da mutfağa gidiyordum her gün gittiğime eminim ama mutfaktaki takvim hep 2.3 gün atlıyordu. Bu gün çarşamba sanarken cuma olduğunu görüyordum.
Üzerime elbisemi giyip odadan çıktım. Ara ara sabah kahvaltılarını beraber yapsakta çoğu zaman geç uyanıyordum bu yüzden tek başıma mutfakta yapmak zorunda kalıyordum. İlk başlarda kesin 8 de kahvaltıda olunacak diyen Hanımzer Hanım bile bu geç kalkmalarıma bir şey demiyordu.
Dünya tersine dönüyordu galiba.
Odadan çıktığımda merdivenlerden indim. Konak çok sessizdi. Avluda kimse yoktu. Merdivenin altından mutfağa yürüdüğümde içeriden gelen seslerle Diyarın adının geçtiğini duydum. Otomatikman bu Diyar ben olduğuma göre.
İnsanlık iç güdüsü olarak direk durup dinleme ihtiyacı hissettim.
"Anne Diyar Hanımın durumunu görmüyor musun? Ruh gibi geziyor ben daha fazla yapamayacağım onu öyle gördükçe içim acıyor."
"Elimizden bir şey gelmez görmedin mi o gece kendine nasıl zarar verdi. Her yeri kan içindeydi. "
"Öyle ama yinede bu çok acımasızca bana dün bu gün günlerden ne diye sordu salı deyince daha dün cuma değilmiydi nasıl salı olur dedi. Günlerdir uyuduğunu bile bilmiyor. Aradan 2 ay geçti hala düzelme yok daha da kötüleşti. Odasının yolunu bile bazen karıştırıyor unutuyor. Bence bu ilaçlar bir işe yaramıyor onu daha da mahvettti. Ortalarda ruh gibi geziniyor kendinden geçti. "
Duyduklarımla ayaklarım titremeye başladı. Olduğum yerde kilitlenip kaldım.
Ne iki ayı ne saçmalıyor bunlar.
"Bize böyle emir verdi Behcet Aslan Ağa bizim elimizden bir şey gelmez kocası daha iyi bilir sen söylenileni yap."
"Ama anne en azından 4' ünü birden vermesek belki ağır geliyor ilaç..."
Dilanın sözlerini Meryem abla yarıda kesip biraz daha sessiz konuşarak devraldı.
"Kızım senin üstüne vazife olmayan işlere karışma. Doktoru verdi önceden içtiği ilaçlarmış sen doktordan daha mı iyi bileceksin."
Başımı hafif mutfağa uzattığım da Dilan'ın elindeki ilaçları bardaktaki suya karıştırdığını gördüm.
"Uyandır yemeğini yedir suyuda içir tekrar uyur zaten. Bu konuyu karıştırayım felan deme."
Duyduklarım ile koşarak merdivenlerden çıktım. Odaya girdiğim de hızla banyoya girdim. Duyduklarımı algılamakta bile güçlük çekmiştim. Benim evimin adresini hatırlamamam günleri sayamamam,en son annemin telefon numarasını unutmam hepsi bu yüzdenmiş. Tam iki aydır ben ölü gibi gezerken hiç mi vicdanı sızlamadı.
Benden iki ayımı nasıl çalarlar. Beynim çatlayacak gibi ağrımaya başlamıştı.
Bir hışımla kapının kolunu açıp gidecek hesap soracakken durdum.
Napıyorum ben! Şuan gidip ne diyeceğim kendimi bu durumdan böylemi kurtaracağım.
Beni iki aydır haplarla uyutan insanlardan böylemi kurtulacağım.
Ben çırpındıkça batıyorum.
Daha ne kadar dibe batarım dedikçe en dibine gömülüyorum.
Beynim şu kısacık zamanda bile durmuş gibiydi. Mantıklı, mantıksız düşünemez olmuştum.
Ama ona bunun hesabını soracağım.
Öfkeyle kalkan zararla oturur önce senin aklına ihtiyacın var. Sakince düşün ondan hesap sormadan önce.
Hiç bir şey olmamış gibi davranmam lazım. Kapının çalınmasıyla aynada kendime baktım. Yüzüm bembeyaz ve yıkılmış bir haldeydim. Kendimi biraz olsun toparlamaya çalışıp banyodan çıktım. Dilan odaya girmiş bana sesleniyordu.
"Hanım ağam yemeğinizi getirdim."
Gözlerim tepsideki büyük bardakla getirdiği suya kaydı. Su berrak değildi. Biraz bulanıktı. Ben nasıl daha önce fark etmemiştim.
Dilanın birşey anlamasını istemediğim için tebessüm etmeye çalışıp başımı kaldırdım.
"Saol Dilan sen çıka bilirsin."
"Şey ben..."
"Çıka bilirsin Dilan ben yedikten sonra almaya gelirsin."
Dilan tereddütle odadan çıktı. Her gün kendi elleriyle içiriyorlardı o suyu ama bu gün içmeyecektim.
Suyu banyoya döktüğümde yemeğide yiyip dikkat çekmemeye çalıştım.
Buradan kurtulmanın yolu yoktu. Böyle sürekli kaçmaya çalışıp kendimi kanıtlamaya çalıştıkça deli muamelesi görüyorum. Artık etkili bir plan kurmam lazım.
Yoksa bunlar hayatımın geri kalanını Bakırköy hastanesinde geçittirecekler.
Artık düzelmiş gibi yapıp hayata dönmem lazım. En önemlisi de bu hapların etkisinden kurtulup eski sağlığıma kavuşmam lazım.
Daha sonra bana inanmalarını sağlamam lazım ilk olarak da Behcet Aslan Karabeyin bana inanması lazım.
????
Camın önüne oturup dışarıya bakıyordum. Yaptığım planı unutmamak için içimden tekrarladım. Uykum gelmemişti ama yinede aklımı tam toparlayamıyordum.
Merdivenlerden Behcet Aslan Karabeyi gördüğümde hızla camdan uzaklaşıp yatağa yattım. Bir şey anlamaması için uykulu gibi gözükmem gerekiyor.
Odanın kapısı açıldığında gözlerimi yumdum. Ayak sesleri bana yaklaştığında nefesimi düzene sokup sakin nefes alıp verdim. Evet bunu daha önce kaç kere uygulamıştım sakin davran kızım sen oyuncusun yaparsın. İyiki bu oyunculuk eğitimi almıştım.
"Yüzün iyice soldu." yanıma oturduğunda istemsizce nefesimi tuttum. Kızım rahatla rahatla anlamasın kasma kendini.
Nasıl kasmam bu kadar yakınımdayken.
"Nasılda masum uyuyorsun sanki o deli hırçın kız içinde yok gibi."
Elleri saçlarımda gezindiğinde bana yaklaşıp yastığa başını koydu. Nefesini verdiğinde yüzümde hissettim. Çok yakınımdaydı.
Bana bu kadar yakın olmasına katlanamıyordum.
Artık dayanamadım birden gözlerimi açtım. Benim gözlerim açıldığı da elini saçlarımdan çekti. Ben bir şey fark etmemesi için esnedim.
Gözlerimi zorla açıyormuş gibi yaparken oda yanımdan kalktı.
"Saat kaç sabah oldu mu? Sen giyinmişsin bile işe mi gidiyorsun?" kim bilir bu soruları kaç kere sordum kim bilir.
"Yok işten geldim. Saat 7 di."
Nasıl bu kadar katı ve acımasız olabilir.
"Ya yemek vaktini kaçırdık mı? "
"Şimdi hazırlıyorlardır acıktın mı?"
Yataktan kalkıp üzerindekileri çıkarttı. Eşofman ve tişörtünü giydi.
"Sanki iki gündür yememişim gibi hissediyorum. Çok acıktım." güldüm. İçim kan ağlarken güldüm. Gülmem hiç bir şey olmamış gibi davranmam lazım. Hatta onunla iyi geçinmem benim iyileştiğimi düşünmesi lazım.
Yataktan kalktım kapıya doğru yürüdüm.
"İstersen burada yiyebiliriz kendini yorgun hissediyorsan inmek zorunda değilsin. "
Beni hayattan soyutlamaya çalışıyordu.
"Yok aksine çok iyi hissediyorum ailecek yiyelim." benim söylediğim son sözle gözleri şaşkınlıkla açıldı.
"Peki... tamam hadi inelim."
Birlikte merdivenlerden indiğimizde masaya oturuyorlardı.
"İyi akşamlar."
Benim neşeli tutmaya çalıştığım sesimi duyan herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. Onların şaşkın bakışlarına içten içe güldüm.
Başlayalım bakalım oyuna.
"İyi akşamlar kızım..."
" Sanada yenge"
"Sanada Diyar..." Behcet Aslan öksürdüğünde Bedire Diyar dememesi gibi uyarı yapıyordu sanırım.
"Abi Diyar demesene kıza şimdi yine kötü olacak..." Behramın fısıltıyla konuşmasını duyduğum da Bedire zoraki gülümsedim.
"Ne diyecek Diyar diyecek tabi neden bu kadar kasıldınız." Sanki hiç bir şey hatırlamıyormuş gibi yaptım. Sanki o hergün ben Diyar değilim diyen kız değilmişim gibi.
Bu kez herkes far görmüş tavşan gibi bana bakıyordu.
Masaya oturdum.
"Sen emin misin? Yani adınla seslene bilir miyiz?"Bedirin şaşkın ses tonu ve herkesin özellikle Behcet Aslanın şaşkın bakışları altında sakince gülümsedim.
" Başka nasıl sesleneceksin. Tabi sende Yenge diyeceksen sen bilirsin ama sen benden büyüksün gerek yok. Behrama yakışıyor yenge demek. "
Bilerek sözü Behrama atmıştım. O mutlaka konuyu değiştirip kendine çekerdi.
"Bana her şey yakışıyor. Ee yakışıklı adamım dimi yenge."
"Tabiki ayıpsın bu soruyu sormaman lazım."
Behram okuldaki aşık olduğu kıza getirip konuyu yemek boyunca konuştu. Bense hiç bir şey belli etmemeye çalışıyordum.
Üzerimdeki yoğun bakışlardan azda olsa Behramın sayesinde kurtulmuştum.
"Berçemle Bebeği iyimiymiş konuştun mu?" Haşmet ağanın Hanımzer Hanıma sormasıyla şaşkınlıkla ikiliye baktım. Berçem hamilemiydi. Galiba çok şey kaçırmıştım iki ayda. Acaba ailemin yanındaki her kimse bu kadar sürede ne yaptı.
Acaba Diyar denilen kız benim yerime mi geçti. Ama bu çok saçma tesadüf olamaz biri bana oyun oynadığı kesin.
Annem benim olmadığımı nasıl anlamaz.
Aklım mantığım almıyor zaten şuan aklımda tam yerinde değil ki bu olayı düşünüp sonuca varsam.
Behcet Aslanın gözlerini üzerimde hissettiğim de hemen toparlandım. Hiç alakası olmadan ortaya bir laf attım.
"Hanımzer Hanım isterseniz Berçem için güzel bir kutlama yemeği yapalım yarın ben ilgilenirim. Ona da güzel bir sürpriz olur. Hem beslenmesine dikkat etmesi lazım malum bizim evde bu pek mümkün değil."
Sanki hayalet görmüş gibi hepsi dönüp bana baktı. Galiba iyice kafayı sıyırdığımı Berçemi öldüreceğimi düşünüyorlar.
" Olur... güzel düşündün... o zaman yarın çağıralım. " Hanımzer Hanım duraklayarak konuştuğun da kibarca gülümsedim.
Düşündüğüm tek bir şey vardı buradaki herkes benim iyileştiğimi düşünecek güveneceklerdi. Behcet Aslan Karabey bana inandığın da inandığı yerden çok ağır bir bedel ödeyecek.
Yatak odasına girdiğimde üzerimi banyoda değiştirdim. Anlamaması için odaya esneyerek geldim. Günlerdir yatakta odada hep tek başıma uyuyup uyanıyordum. Belki benden önce kalkıyordu belkide başka bir odada yatıyordu bilmiyorum ama bu gün odada yataktaydı.
Bahtaniyeyi alıp yere serdim. Yastığı yataktan alıp yere attım.
"Ben yatarım yerde. Sen gel buraya." içimden sövüp savmak istesem de gülümsemeye çalıştım.
"Yok sen yat yatakta ben alışkınım annemin evinde sanki yatakta mı yatıyordum yerde yatıyordum."
Bu cümlelerin benden çıktığına oda inanamıyordu bende.
"Çok uykum var gözlerimi açamıyorum ışığı kapatır mısın?" uykulu gözükmek için esnedim.
"Tabi kapatırım iyi geceler."
Gözlerimi kapattım ama bir türlü uyku tutmuyordu. Zaten bir senede uyuyacağım kotayı ben 2 ayda doldurmuştum. Nasıl uykum gelsin.
Ama belli etmemek için nefesimi düzene sokup kıpırdamadan yattım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama o uyumuştu. Güneş doğmak üzereydi ben hala yatakta dönüp durdum.
Saate baktığım da gün doğmuş saat 7.30 du. Behcet Aslan kıpırdanmaya başladığın da hemen gözlerimi kapattım. Yataktan kalktı. Üzerimde bir gölge hissettim. Bahtaniyeyi üzerime usulca örttü.
Elleri saçlarıma değdiğinde yüzümdeki bir tutam saçı geriye attı.
Saçlarıma uzun uzun okşadı. Ben uyurken hep böyle şeyler mi yapıyordu bu adam. Pis sapık uyurken tacizde etmiş olabilir mi? Yok artık o kadar da değildir. Metresi varya onu taciz etsin pis zampara.
"Çok farklısın."
Bana mı dedi o?
"Neden bu kadar güzelsin?"
Telefonla konuşuyor galiba.
"Seni böyle çaresiz her gün yatarken görmek..." Derin nefes aldı.
"Deli kadın. .."
Bu benden mi bahsediyor. Deli dediğine göre benim ama sanmıyorum diğerlerini başkasına söyledi.
Üzerimdeki gölge gittiğinde banyo kapısı açıldı. Tuttuğum nefesi verdim. Nefessizlikten öleceğim.
Kapı sesi duyduğum da tekrar kapattım gözlerimi. Dolabı sessizce açıp üzerindeki tişörtü çıkarttı. Gözlerim ardına kadar açıldı. Bu adam her gün spormu yapıyor bu vücut ne böyle taş mübarek.
Kızım kendine gel bu adam seni 2 aydır uyutuyor.
Kendimi tokatlayacaktım neredeyse. En son çeketinide giyip odadan çıktı. Bense bugünkü oynayacağım büyük rolü düşünmeye başladım.
Odada bir süre oyalandım. Boş boş odada oradan oraya gezindim. Uyandığımı değiştiğimi bir şeylerin farkına vardığımı kimse bilmesin diye bekledim. Odanın kapısı tıkladığında yatağa yattım.
"Hanım ağam..."
Dilan yanıma gelip beni uyandırmak için seslendi.
Gözlerimi yavaşça araladım.
"Günaydın Hanım ağam kahvaltın hazır."
" Sağ ol Dilan ben de elimi yüzümü yıkayayım sonra mutfağa gelirim."
Dilan odadan çıktığında suyu lavaboya döktüm. Kahvaltı tabağındakilerden biraz atıştırıp giyindim. Mutfağa tepsiyi götürdüğüm de üçününde bakışları bardaktaydı. İçip içmediğimi kontrol edip ağalarına rapor ediyorlardı sanırım.
Tüm gün yine odamda geçirmiştim. Birden uyumayıp dikkatlerini çekmek istemiyordum. Camdan Behcet Aslanın gelip gelmediğini kontrol etmek için perdenin arkasından bakıyordum.
Merdivenlerden çıktığını gördüğümde hemen yatağa yatıp gözlerimi kapattım. Kapı açıldığında adım sesleri yaklaştı. Üzerindeki çeketi çıkarttığını seslerden anladım.
"Uyuyan güzel ne zaman uyanacaksın?" prensin öpücüğünü bekliyorum tövbe tövbe sanki kendisi uyutmuyor gibi birde ne zaman uyanacaksın diyor.
"Hep uyuduğun zaman ki gibi uysal olsan bu deliliğin olmasa..."
Kapı sesiyle cümlesi yarım kaldı.
Ayak sesleri duyduğumda benden uzaklaşıp kapıyı açtı.
"Efendim Behram."
"Abi annem çağırıyor sizi... Uyuyan hanım ağamızı uyandırda gelin... He bu arada nasıl uyandıracağını biliyorsun dimiii"
"Zevzeklik yapma Behram git!"
Kapıyı resmen çarptı. Burada uyuyoruz insan yavaş olur. Demek ben ölü gibi uyuyordum. Bu ağa bozuntusu at koşturuyordu da duymuyordum bu kadar rahat olduğuna göre.
Üzerimde bir gölge hissettiğim de onun baş ucumda olduğunu hissettim.
" Diy... Hadi uyan!" kolumdan dürttü.
Gözlerimi ağır ağır açtım. İntikam yemini etmiş gibi öfkeliydim ama gülümsedim.
"Günaydın."
Yüzü düştü. Sıkıntıyla nefes verdi. En azından biraz olsun yaptığını anlamasını istedim.
"Akşam oldu hadi yemeye inelim bugün annenler gelecek." paniklemiş gibi yataktan kalktım.
"Ya ben Berçem için bir şeyler hazırlatacaktım nasıl uyudum bu saate kadar."
Eliyle koluma dokundu.
"Sorun değil üzülme annem bir şeyler yaptırmıştır hadi biz inelim."
Başımı sallayıp yataktan kalktım.
"Sen in istersen bende giyinip geleyim."
"Tamam olur. Geç kalma!" Odadan çıktığında dolaptan pudra pembe bir elbise alıp giydim. Elbiselerden bile sıkılmıştım artık. Pantolonları mı özlemiştim.
Saçlarıma şekil verip saldım. Hafif bir makyaj yaptım. Hastalıklı gibi görünmeyecektim bugün herkes inanacaktı benim değiştiğime Diyar olduğuma.
Odadan çıktım yavaş adımlarla merdivenlerden indiğimde tüm gözler beni buldu. Diyarın ailesi gelmişti tek bir eksikle Derzan yoktu. Son yaptığından sonra Behcet Ağa gözüne gözükmemesini isteyince gelmemiş olmalı.
Merdivenlerden indiğimde Diyarın annesi çekinerek yanıma geliyorduki ben daha hızlı davranıp boynuna sarıldım.
Bu benim için çok zordu ama başarmam gerekiyordu.
"Annecim hoş geldiniz."
Kadın şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Sadece o olsa yine iyi hepsi far görmüş tavşan gibi bakıyordu.
"Kızım benim yavrum iyisin dimi. Rengin yerine gelmiş..."
Yanaklarımdan öptüğünde belli etmeden Behcet Aslana baktım.
Yüzündeki ifade bir şeyi başarmış gibi zaferle gülümsüyordu.
Sıra sıra tüm herkesle sarılıp sözde abilerimle bile şakalaştım güldüm. Yemek boyunca onların muhabbetine ayak uydurdum.
Berçeme önceki yemekte yaptığımın aksine gülümseyerek bakıyordum.
Behcet Aslan bu halime uzun uzun bakıyor dalıp gidiyordu. Galiba tam olarak inanmamış birşeylerden şüpheleniyordu.
Hanımzer Hanım henüz benden istemeden kahve yapmak için masadan kalktım. İyi bir gelin rolü yapmaya çalışıyordum.
Benim arkamdan Berçem geldiğinde çekinerek önüme geçti.
"Yenge... Şey seninle konuşalım mı?"
Başımı salladım. Dilana kahveleri yapmasını bizim Berçemle konuşmak için yukarıya çıktığımızı haber vermesi için söyleyip ikinci kata çıktık.
Erkekler sedirlerde oturuyorlardı. Behcet Aslan beni kardeşiyle bir odaya girdiğimizi gördüğünde şüpheyle baktı. Kapıyı açık bıraktığım da pencerenin önünden geçip Behcet Aslanın gelip gelmediğini kontrol ettim. Oturduğu yerden kalkıp bizim tarafa doğru yürümeye başladığını gördüğümde kapıya arkamı dönecek şekilde bir koltuğa oturdum.
Kardeşine bir şey yapmamdan korktu galiba içimden güldüm.
Benim asıl yapmak istediğimi görecekler. Hayatımın rolünü yapacaktım. Kandıracağım kişi Behcet Aslan Karabeydi ve ben usta bir oyuncu gibi olmam lazım.
Berçem tam karşıma geçtiğinde ellerini bir birine sürttü. Benim kulağım arkadan gelen ayak seslerindeydi. Behcet Aslan tuzağıma yaklaşıyordu. Bu kez o av olacak ben avcı.
" Yenge nereden başlayacağımı ne diyeceğimi inan bilmiyorum. Biz senin hayatını mahvettik.Kendimizi düşünüp seni kurban ettik. Vicdan azabı çekiyorum şimdide bir bebeğimiz olacak. Senin ahını almışken bu bebeği doğurmaya korkuyorum ahın çıkar Allah elimizden alır diye korkuyorum. Bizi affede bilecek misin? Affetmen için her şey yaparım ama nolur bu yükü omuzlarımdan al. "
Göz yaşları yanağından akmaya başladığın da içten içe üzüldüm. Evet kızıyordum onlara ama hatasını bilip böyle üzülmeside ne bileyim bir de hamile, karnındakinin ne suçu var. Hemen yumuşamıştım. Elimi onun elinin üzerine koyup gülümsedim.
" Asıl ben sana teşekkür ederim iyiki kaçmışsın. Senin sayende onu tanıdım... Başlarda istemiyordum hiç tanımadığım biriyle evlenmek hemde başkasını seven bir adamla. Saçma şeyler yaptım. Olmadığım biri gibi davrandım. Artık bir karar verdim değişeceğim. Sende üzülme kendini suçlama ben onunla evlendiğim için çok mutluyum. " Allahım sen günah yazma ben neler dedim.
Cümlem bittiğinde Berçeme baktım. O benim aksime arkama bakıyordu. Bu demek oluyor ki balık oltaya gelmeye başladı. Berçeme bakmadan halıya bakmayı sürdürdüm.
" Yani sen abime karşı bir şeyler hissetmeye başladın mı? Artık farklı bir şeyler görmüyor musun? Hasretim ben diyordun."
Sakin kalmaya çalışıp gülümsedim. Bu sabrın sonu selamet değil.
"Bu hastalığım da gözümü her açtığım da onu gördüm. Bana o kadar iyi geliyor ki onun gözleri bir yandan görmediğim masmavi denizi getiriyor bir yandan ormanın derinliklerine sürüklüyor. O beni sevmesede ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim artık saçma şeyler yapıp onu kendimden soğutmayacağım çünkü bu süreçte çok iyi anladım. Benimle o kadar güzel ilgilendi ki ben ona karşı başka hisler beslemeye başladım. "
Berçemin bakışları ara ara arkamdaki bir doktaya takılıyordu. Kim bilir bu itirafı duyunca Behcet Aslan Ağanın yüzü nasıl şekil aldı. Onun yüz ifadesini öyle çok merak ediyorum ki.
Beni ayakta uyutmanın bedelini ağır ödeyeceksin Ağa.
Öyle bir plan kurmam lazım ki bu sefer evime dönebileyim döneyim ki bana kim bu oyunu kurduysa onu bulayım.
"Çok sevindim sizin adınıza."
Artık gülümsemekten çenem kasılmıştı. Ayak sesleri hissettiğim de Behcet Aslanın gittiğini anladım.
Yemi oltaya koyup atmıştım şimdi balığın yemi yutup tuzağa takılacağı zamanı beklemekten başka çarem yoktu.
? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
Merhaba canlar baya uzun bir bölüm oldu.
Umarım keyif almışsınızdır. Düzenlemeye fırsatım olmuyor. Bölümleri yazıp atıyorum. Belki kitap bittiğinde düzenlemeye alırım.
Yorum ve görüşlerinizi çok merak ediyorum lütfen esirgemeyin.