Berçemle konuşa konuşa odadan çıktığımızda Behcet Aslan Ağa herkesten uzakta sigarasını yakmış düşünceli bir şekilde Mardinin manzarasına karşı sigarasının dumanını üflüyordu.
Bu demek oluyor ki yakında balık oltaya gelecek. Bu seferki gülüşüm tamemen içtendi.
Bakışlarını bana çevirdiğinde ağzındaki dumanı üfledi. Öyle derin baktı ki onun sevdiği olmasa bir an söylediklerimden etkilendiğini bile düşünebilirdim.
Merdivenlerden indik. Artık gitmek için hazırlanmışlardı. Kapıya kadar geçirdiğimizde sözde Diyarın ailesine sarıldım.
Artık dikkat çekmemek için esnemeye ve baygın bakmaya başladım. Ama hala uykum yoktu.
Odaya gittiğimde oda boştu. Banyoda geceliklerimi giyip odaya
girdiğimde hala gelmemişti. Bende sıkılıp odadan çıktım. Mekanımı bile özlemiştim. Tarasa çıkıp her zaman ki yerime oturdum.
Acaba bana güvendiğinde bana telefon alır mı? Gerçi telefonum olsa bile kimi arayacağım. Annem bile o gün dolandırıcı sandı beni.
Bu Diyar nasıl biri bu kadar bana nasıl benzer. Annem bile nasıl anlamaz. İşin garibi ben burada onun hayatını yaşarken o benim hayatımı mı yaşıyor. Sanki büyük bir tezgah vardı bu işin ucunda.
Kötü şeyler düşünmek istemiyordum her şey düzelecek planım bu sefer işe yarayacak buradan kurtulacağım.
Gönlümce şarkı söylemeyi bile özlemiştim. Aslında buradaki hayat bana elimdeki şeylerin kıymetini bilmeyi öğretti. Her gün özgürce kalkıp sabah sporumu yapar oradan ailemle yada arkadaşlarımla kahvaltı yapardım. Şirkete gider işlerin başında olurdum. Akşam ailemin izniyle arkadaşlarımla dışarıya çıkardım. Dijilik yaptığım arkadaşımın barında şarkı söyler özgürce yaşardım. Tabi annem babamın izniyle olurdu hepsi ama yinede olurdu. Ben herşeyime karıştıkları için onlardan kopup buraya kaçmıştım ama şimdi kopup geldiğim hayatı özlüyorum.
Dudaklarımdan sevdiğim bir şarkı sözünün nakaratı döküldü.
Senin gökyüzünde, benim yerim yoktu
Kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu
Senin toprağında, benim evim yoktu
Kader aynı sondu, yazdığı son hikaye buydu
Yanlış yerde geziyor bu kuş
Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş
Hep yanlış yerde geziyor bu kuş
Bu yüzden yalnız uçuyor bu kuş
Behcet Aslanın sesiyle arkamı döndüm.
"Uyumamışsın."elleri cebinde bana doğru yürüdü.
Neyseki gizlice verdiğiniz ilaçları fark ettim yoksa ömrüm boyunca ruh gibi gezecektim. Birde utanmadan 'Uyumamışsın.' diyor.
"Aslında çok uykum var ama biraz burada oturmak istedim. Sorun olmaz dimi."
Benim sakin halime alışamamıştı. Her verdiğim cevapla yüzü değişik değişik hallere bürünüyordu.
"Yok tabi ki olmaz."
O da duvara çıkıp yanıma oturdu.
"Çok mu seviyorsun burayı."
"Tabiki seviyorum doğduğum büyüdüğüm şehri izlemek güzel oluyor bizim evden bu kadar güzel gözükmüyordu."
Ona bakmadan konuşuyordum.
"Doğduğun büyüdüğün şehir öyle mi? Yani artık Hasret yok mu?"
Bir an ne diyeceğimi bilemedim bir süre sustum.
Başımı ona çevirip gözlerinin içine baktım.
"Artık ben varım Diyar Karabey. Behcet Aslan Karabeyin karısı Diyar. Kendime ve evliliğimize bir şans vermek istiyorum. Ömrümün sonuna kadar böyle yaşayamam her şeyi unutup baştan başlamak istiyorum. Sana alışmam için bana zaman verir misin?"
Bakışları kilitlenip kaldı gözlerimde. Boynundaki damarlar belirginleşti zorla yutkundu. Bir süre ne diyeceğini bilemedi. Beklemiyordu biliyorum o yüzden beklemediği anda atmıştım tüm ağları.
Sevdiği kadın vardı belki benim attığım ağlara takılmayacaktı ama yinede bana inanmaya başlayacaktı.
Bana güvenecekti.
"Az önce söylediğin şarkıyı tekrar söylesene." konuyu değiştirmesinden anladım. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu.
Duvardan atladım.
"Çok yorgun hissediyorum uyuyacağım."
Yalandı yorgun değildim koca bir yalandı. Ona şarkı sözlemek istemiyorum.
"Peki..." benimle birlikte yürümeye başladığında başımı yerden kaldırmadan merdivenlerden indim. Odaya geldiğimizde bahtaniyeyi alıp yere attım tam yastığı alacakken elimin üzerinde elini hissettim.
Ateşe dokunmuş gibi titredim. Çekemedim elinin arasında kaldı elim ama yastık yatağa düştü.
"Evliliğimize bir şans vereceğini söylemiştin."
Kirpiklerimi kırpıştırdım. Gözlerim açılıp kapandı. Ne dediğini anlayamadan öylece ona baktım.
"Anla... Anlamadım."
Neden kekeliyorsam.
"Evliliğimize şans vereceksen artık benimle yatman gerekmiyor mu?
Elimi aniden çekip üzerime siper eder gibi kaldırdım. Bu ne hız ağa bozuntusu. Birde bunun sevgilisi var. Benimle nasıl böyle samimi olur bunu ister.
" Şey ama ben... Yani zamanda istedim senden ben... Şimdi. "
Sesim titredi. Ben böyle düşünmemiştim. Biz ikimiz nasıl. Kalbim ağzımda atıyor sanki.
"Ben beraber uyumaktan bahsettim sen ne anladın."
Bir an rahatlayıp derin nefes aldım.
"Hı sen uyuyalım diyorsun. Tamam... Yani olabilir." Yanında bile oturmak işkenceyken aynı yatakta yatma düşüncesi beni deli ediyor.
Nevresimi açıp içine girdiğinde bana baktı. Ben nasıl aynı yatakta uyuyacağım bu adamla. Ben bu planı yaparken bunları düşünmemiştim. Yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı. Sanki beni deniyor test ediyordu.
"Hadi gel." ufak adımlarla yatağın etrafında yürüdüm. 1 günlük yoldan geliyordum sanki yatağın etrafında dönüp onun yanına gelememiştim.
Yatağın baş ucuna geldiğim de yavaşca yatağın en ucuna oturdum. Behcet Aslan rahatca yatağa yatarken ben tam ucunda oturuyordum. Bende ona değmeden yatağa bedenimi bıraktım. Ben bir erkekle aynı yatakta yatıyorum kalbim neden bu kadar atıyorsun sakin ol bu sadece planın bir parçası evet sakin ol kızım. Ona dokunmadan uyuyacaksın sonra uyanacaksın. Hiç bir şey olmayacak.
Neredeyse düşecektim bedenimin yarısı dışarda bile kalmıştı. Işığı kapattığında oda tamamen karardı.
Başını bana çevirdiğinde gözlerinin ışıltısı karanlık odada bile parlıyordu sanki.
Belimde ellerini hissettiğimde beni kendine çekti. Nefesimi tuttum. Yüzlerimiz karşı karşıya geldi. Nefesini yüzümde hissediyorum.
"Düşeceksin."
Ağzım dilim kurudu dudaklarımı ıslatmaktan alt dudağımı ısırmaktan başka bir şey yapamıyorum. Sakin kalmaya çalıştıkça başarılı olamıyorum. Kalbimin sesini duymasa bile atışını hissediyordu eminim.
"Ama çok sıktın ben nefes alamıyorum."ondan uzaklaşmak istediğimde elleri kenetlendi. Oradan çıkmak imkansızlaştı. Burnunu burnuma dokundurduğunda kalbim durdu. Gerçekten durdu atmayı bırakmıştı gözlerim kapandı. Başka bir andaydım sanki onunla bambaşka bir yerde sadece o ve ben vardık.
İlaçları almadığıma eminim ama onun kokusu sarhoş etmişti sanki beni gözlerimi açamıyorum bedenim uyuşmuş gibi kendimi onun kollarına bıraktım.
Kendimi bir kutunun içinde hapsolmuş gibi hissediyorum. Bacaklarımın üzerine beton atmışlar gibi oynatamadım. Zorla gözlerimi açtığım da Behcet Aslanın yüzünü gördüm. Gözleri kapalıydı.
Kirpiklerinin bu kadar uzun olduğunu fark etmemiştim. Sağ kaşının içinde küçük bir dikiş izi vardı. Kim bilir ne kadar yaramaz bir çocuktu sahi Behcet Aslan da çocuk olmuşmuydu.
Sanki hiç çocuk olmamış hep böyle ağaymış gibi. Kirli sakallarının arasındaki acık pembe dudaklarına kaydığında bakışlarım dudaklarımı ısırdım.
Ne yapıyorum ben kendine gel kızım öyle saf saf bakma adama. Yataktan kalkmak istediğimde bacaklarımı onun bacakları arasından zorla çıkarttım kollarıyla belimi sıkıca sarmıştı. Elleri arasındanda kurtulduğum da yataktan kalktım. Resmen ahtapot gibi sarmış beni. O değilde ben böyle sıkıntıya gelemem nasıl sabaha kadar uyudum anlamıyorum.
Kaçmayayım diye beni kendine hapsetmiş ağa bozuntusu.
Banyoda üzerimi değiştirip kırmızı dizlerim de biten belden aşağısı genişleyen uçuş uçuş bir elbise giydim. Hala yatakta uyuduğunu gördüğümde onu uyandırmadan odadan çıktım.
Mutfağa gittiğim de Hanımzer Hanım, Dilan ve Elife emirler veriyordu.
Beni gördüklerinde üçüde dönüp bana baktı.
"Gelin Hanım bu saatte hayırdır nasıl kalka bildin." sinirlensemde belli etmedim. Sanki ilaç verip uyutan onlar değil gibi birde uyuduğuma laf ediyor. Standartların üzerinde kaynana.
"Kötü bir rüya gördüm de uyuyamadım bende buraya geldim."
"İyi bari bir işe yarada sende kızlarla kışlık reçel yap. Bir şeyler öğrenmiş olursun."
"Tabi Hanımzer Hanım siz nasıl emrederseniz." eteğimi iki ucundan tutup selam verdiğimde kızlar kıkırdamaya başladı. Onlara göz kırpıp içten içe güldüm.
"Terbiyesiz. Sizde gülmeyin hemen başlayın. Meryemede söyleyin kahvaltıyı hazırlamaya başlasın."
Mutfaktan çıktığın da üçümüz de güldük. Elif ortadaki masaya büyük bir tepsi koyup üstüne bir kova vişneyi döktü.
Kızların yanına oturduğum da onların yaptıklarına baktım. Saplarını kopartıp içindeki çekirdeği çıkartıyorlardı.
Bende yapmaya başladığımda vişnenin tüm suyu Dilanın yüzüne sıçradı.
"Aaa."
Ben onun yüzünün kırmızıya bulanmasıyla gülmeye başladım.
"Pardon bilerek olmadı."
Mutfağın kapısı açıldığında içeriye Mahmut girdi.
"Kolay gelsin."
"Sağ ol kolaysa başına gelsin şu bal kabağını kessene reçel yapacağız."
Dilanın gösterdiği kabağı alıp tezgahta kesmeye başladı. Bende kızlara ayak uydurup vişnelerin sapları ve çekirdeklerini çıkartıyordum.
Tüm vişne ve kabaklar bittiğinde mutfaktan çıktım. Avluya gitmek için merdivenin altından geçiyordum ki Behcet Aslanla yüz yüze geldik.
"Neredeydin sen?"
"Sanada günaydın Behcet Aslan Ağa erken kalktım bende mutfağa gitmiştim. Merak etme kaçmadım."
Aramızdaki mesafeyi tamamen kapattığında eli yanağıma kaydı.
"Kaçamazsın zaten! Hı bu arada bundan sonra benden önce yataktan kalkmak yok."
Dilimi ısırıp gülmeye çalıştım.
"Anladın mı?"
"Evet."
Yüzümü inceliyor eliyle yanağımı okşar gibi dokunuyordu.
"Sen yüzüne ne yaptın?"
"Hı... Ney... Birşey yapmadım."
Neden bu kadar yakın nefesi içime kaçacak gibi.
"Yüzün de kırmızı lekeler var yine mutfağı bir birine mi kattın?"
Ellerim yüzüme kaydı. Dilana gülerken benim yüzümde vişne lekesi oldu galiba. Laf soktuğunu anladığım da kaşlarım çatıldı.
"Hayır birbirine katmadım. Vişne reçeli yapıyorduk neyse ben yüzümü yıkayıp geleyim."
Ondan hemen uzaklaşıp odaya çıktım. Yüzümü yıkayıp kahvaltıya indim.
Kahvaltımızı yaptığımız da herkes dağılmıştı. Bende bugün yine rolünün hakkını verip Behcet Aslanı işe geçirmiştim.
???????
Günler su gibi akıp gidiyordu. Aradan 4 gün geçmişti. Her günüm yorucu geçiyordu. Hanımzer Hanım her güne ayrı bir iş sıkıştırıyor kimi günler salça, turşu kimi günler büyük temizlik yaptırıyordu. Amacı bana iş verip kaçmayı aklıma getirmememmiş bunuda Meryem ablaya söylerken duymuştum.
İşler verip kaçmaya vaktim olmayacakmış gözünün önünde olacakmışım. Behcet Aslan gün geçtikçe benim kaçmayacağıma düzeldiğime inanmaya başladı gibi.
Eskisine göre daha sakin ve ılımlı davranıyor.
Bense sabırla günleri sayıyorum.
Kütüphaneden aldığım kitaplarla avlunun bir köşesine oturmuş kitap okuyordum. Bugün Hanımzer Hanım kardeşine gittiği için rahattım. Günlerdir yorgunluktan öldüğüm için bugün ayaklarımı uzatıp keyif yapıyordum.
Behramın söyle söylene merdivenlerden inmesiyle kitaptan başımı kaldırdım.
"Naber yenge."
"İyi senden."
"Eh işte ölmedik yaşıyoruz."
Elindeki ders kitaplarını sehbaya atıp karşıma oturdu. Gözüm kitaplarına kayınca yabancı dil olduğunu fark ettim. Özlemiştim ders kitaplarımı. Bunlar benim kitaplarımın aynılarıydı.
"Neden morelin bozuk hayırdır."
Behram ensesini kaşıdı.
"Sorma yenge yarın Almanca sınavım var ama bende tık yok. Anlamıyorum bizim ana dilimiz varken ne gerek var Almancaya dimi." güldüm.
"Sen işletme okuyorsun yabancı dil şart."
Yüzü düştü.
"Altta kalan derslerimin hepsi yabancı dilden bugün bunuda geçemezsem abimle bozuşacağız."
Alışkın değildim onun üzgün olduğu haline,sehbanın üstündeki kitabı alıp baktım.
"Hadi kağıt kalem çıkart." anlamayan gözlerle yüzüme baktı.
"Hadi hadi acele et."
Defterini açıp kelemi çıkarttı.
Bende kitabı açtığımda önemli yerlerden anlatmaya başladığımda beni dinlemiyor Almanca konuşmama ve ona konu anlatmama takılı kalmış ağzı açık yüzüme bakıyordu.
"Yüzümde yazmıyor Behram kitaba bak söylediklerimi not al bunlar kesin çıkar hadi."
"Yenge sen nasıl ya? Nereden biliyorsun?"
"Şey bir arkadaşım yabancı dil öğretmenliğini okuyordu. Derse girmeden pekiştirmek için bana anlatıyordu. Siz derste anlatıyormuşunuz ya öyle işte bende dinlerken anlamaya başlamışım o kadar."
"Ben kaç kere dinledim anlamıyorum sen bir arkadaşının anlatmasıyla anladın mı yani? Vay be... Ya ben çok salağım yada sen çok zekisin!"
Elimi ağzıma kapatıp güldüm.
"Ben çok zekiyim üzerine alınma. Neyse uzatma hadi dinliyorsan anlatacağım."
"Tamam tamam dinliyorum."
Ayrıntılı bir şekilde anlatmaya başladığım da hem hayranlıkla dinliyor hemde dikkatle söylediklerimi yazıyordu.
Önemli konular bittiğinde kitabı kapattım.
"Akşam yatmadan önce yazdıklarını bir kere tekrar et sabahta göz gezdirdin mi sınavda aklına gelir. Ama akşam mutlaka tekrar et uyumadan önce tamam mı?"
" Çok iyi anlattın yani inanılmazsın. Teşekkür ederim. Tekrar edeceğim söz."
Gözüm giriş kapısının sağ tarafındaki kapıya takıldı Mahmut çıktığında kapıyı tekrar kapattı.
Orada bir kapı olduğunu bile yeni fark etmiştim.
" Behram, Mahmutun çıktığı kapı nereye açılıyor ilk defa gördüm."
Başını kitaplardan çekip gösterdiğim yere baktı.
"Orası Behcet abimin koleksiyonlarını sakladığı mekan."
"Ne koleksiyonu ki?"
"Motosiklet."
Bir motosiklet hayranlığı mı? İlk defa ortak bir noktamız çıktı. Bende çok severim ama ailem izin vermediği için onlardan gizli aldığım oğlumu satmak zorunda kalmıştım.
"Ya çok merak ettim bakalım mı?"
"Yenge beni huysuz kocanla uğraştırma şimdi kızar felan."
"Yaaa hadi nereden görecek hadi hadi."
Başını iki yana hızla salladı.
"Hadiiiiiiggg..." Masum kedi bakışları atmaya başladım.
Pes edip kalktığında birlikte kapıdan içeriye girdik. Büyük geniş bir garaj ve içerisi motosikletlerle doluydu.
"Yuhh bu kadar motoru ne yapıyor?"
"İşte senin kocan manyak!"
Gerçekten manyak bu adam 20 den fazla motor vardı. Tek tek hepsine bakmaya başladım.
Kawasaki, gece mavisi motora hayranlıkla bakıp yanından geçtim.
Honda, kırmızı siyah daha belki bir kere bile kullanılmamış motordan gözlerimi alamadan aralardan yürüdüm. Motosikletlerin bitiminde spor aletleri gördüm. Aklıma bir an Behcet Aslanın vücudu geldi. Demek burada spor yapıyordu. Başımı iki yana sallayıp gözümün önüne gelen düşünceyi savuşturdum.
Dikkatimi tekerleri bile daha hiç tozlanmamış motosikletlere verdim.
En önde gördüğüm motorla gözlerim açıldı.
Yamaha 600 R6, simsiyah tekerlerinin kenarları altın sarısı ışıl ışıl parlıyordu. İçim gitti resmen hemen üstüne bindim.
"Ya bu harika! Behrammm senden bir şey istiyebilir miyim?"
"Yok yok ben anladım ama sen hiç söyleme onu valla abim öldürür beni."
"Ya nolur ama lütfen lütfen!"
"Ya ben bundan korkarım süremem bile sen unut onu hadi abim gelir felan çıkalım buradan."
"Ben kullanırım hadi sen benim arkama binersin."
Behram abisinden ne kadar korkuyorsa artık uzun bir süre ikna etmeye çalıştım. En sonunda kendimi acındırıp zorla ikna etmiştim. Kasklarımızı dizliklerimizi taktığımızda garajın kapısını açtık. Neyseki evin arkasına bakıyordu da öndeki adamlar bizi görüp haber vermeyeceklerdi.
Motoru çalıştırdığım da kulağıma dolan sesiyle heyecanım kat kat fazlalaştı. Behram arkama oturduğunda garajdan çıktık.
Arkamızdan birinin seslendiğini duysam da durmadan bastım. Ara sokaklardan geçtiğimizde Behramın tarifi üzerine ana yola çıktık.
Hızımı yükselttiğimde Behram belimden sıkıca tutmaya başladı. Acaba Behramı şu köşeye itip kaçsam mı?
Aklımda delice fikirler geziyordu. İstanbula kadar bu motorla gidemem ki. Birde ağa bozuntusu çalıntı ihbarı felan verir anında çevirme yakalar beni.
"Biraz yavaşla!" Behramın sesiyle düşüncelerimi rafa kaldırdım.
Onu aldırmadan bastım. Behramın tarifiyle bir yola girdik yollar boştu. Bunu fırsat bilip hızımı 200'e çıkarttım.
"Yavaşla... Öleceğiz şimdi..."
"Ölmezsekte abim kesin öldürecek beni... Aaaaa...yenge dur dur tamam yeter bu kadar... Gençliğimin baharında ölmek istemiyorum."
Behramın sesi motorun sesine karışıp uçup gidiyordu. O kadar özlemiştim ki özgürce motorla gezmeyi. Rüzgar çarpıp geçiyordu.
Heyecandan kalbim bile hızla atıyordu.
" Siktir... "
" Hayır ya siktir!"
"Ne oldu?"
"Karşıdan gelen abimin arabası değil mi?"
Son sürat siyah bir araba geliyordu ama plakasını bilmediğim için cevap vermedim.
Ama resmen araba üstümüze son süratla geliyordu. Hızımı yavaşlattım. Tam burun buruna geldiğimiz an U şeklinde hızımla dönüp durdum.
" Deli mi bu ya üzerimize sürüyor!"
"Şimdi sıçtık abim öldürecek beni."
Kaskı çıkarttığım da o da kapısını açıp öfkeyle çıktı.
Öyle öfkeyle yürüyordu ki yeri sallayacak gibi.
Beni es geçip Behramın yanına gitti. Yüzüne yumruğunu indirdiğinde Behramın yüzü yana kayarken elindeki kask yere düştü. Dudaklarımdan ufak bir çığlık çıktı. Böyle bir tepki beklemiyordum. Ağzım açık kaldı.
" Sen beyinsiz misin? Nasıl bu motora binersiniz?"
Tam bir tane daha yumruk atacakken Behramın önüne geçtim.
"Ben zorladım,onun suçu yok bana vur vuracaksan!"
Eli havada kaldı.
"Siz çocuk musunuz? Böyle sorumsuzca nasıl davranırsınız?"
"Yeter bağırma artık yemedik motorunu merak etme kaçmayacaktım da. Sadece biraz eğlenmek istedim."
"Bununla eğlence mi olur? Birde sana vermiş motoru sen nasıl kullanırsın. Bu kadar hızla nasıl ya?"
Behrama doğru hamle yaptığında elinden tuttum.
"Yeter artık bende insanım bunaldım. Kaç hafta kaç ay oldu evden çıkmayalı hatırlamıyorum bile. Birazcık kendini benim yerime koy ne kadar bencilsin. Her gün tutsak gibi yaşıyorum ömrümün geri kalanını böyle mi geçireceğim."
Sesim kısılana kadar bağırdım. Bir süre sustu. Ama hala öfkeliydi.
" Bin arabaya beni bekle, sende motorla arkamızdan gel! "
Behramın gözleri büyüdü.
" Abi ben bunu kullanmam, tekrar binebileceğime bile emin değilim korkudan ölüyordum."
"Diyarı motora bindirmeden önce düşünecektin. Buda sana ceza olsun."
Behrama özür dileyen bakışlarımı gönderip Behcet Aslanın arabasına bindim.
O da arabaya bindiğinde Behramın yanından geçtik. Sıkıntıyla nefesini verip arabayla geri geri tekrar Behramın yanına gitti.
Camı açtı." yavaş gel dikkat et! "
Onun değişken ruh haline içten içe güldüm. Hem çocuğa vuruyor sen kullanacaksın motoru diyor hemde dikkat et diye tembihliyor. Dengesiz herifin teki.
"Sen nereden biliyorsun?"
"Neyi?"
"Motosiklet kullanmasını."
Ne diyeceğimi düşünmeye başladığım da dişlerimle dudaklarımı kemirdim. Şimdi gerçekten nereden bildiğimi söylesem yine hasta muamelesi görecektim.
"Şey yani sonuçta 3 tane abim var tabi ki biliyorum."
Gözleri kısıldı yoldan bakışlarını çekip bana çevirdi.
"Bir daha binmiyorsun."
"Ömrümün sonuna kadar istersen ayaklarımdan yatağada bağla odadan bile çıkmayayım."
"Güzel fikirmiş bunu değerlendireceğim."
Burnumdan soluyup başımı cama çevirdim. Camı açtığımda ellerimi koyup başımı ellerimin üzerine koydum. . Rüzgar yüzümü okşuyor saçlarımı uçuruyordu.
"Rüzgar çarpacak kapat şu camı gir içeriye!"
Kalk, otur, yat, ye, yeme, komutlarından bıkmıştım. Onu dinlemeden gözlerimi rüzgara karşı kapattım.
Eve geldiğimizde ikimizde sinirliydik.
Yemeğimizi yedikten sonra herkes odasına çekildi.
Banyoda giyinip çıktığımda odada yoktu. Yatağa yatıp gözlerimi kapattım.
???????
Gözlerimi yeni bir güne açtığım da onun kolları arasındaydım. Yüz yüzeydik. Ondan uzaktaşmak için gerilediğimde elleriyle belimi kavradı. Gözlerini açtığında nefesim kesildi.
"Benden önce yataktan kalkmak yok."
"Tamam kalk sende o zaman."
İnip kalkan gögsüm ona temas ettikçe kalbim çarpmaya başladı.
"Bugün cumartesi biraz karımla yatakta vakit geçirmek istiyorsam."
Boğazım düğümlendi. Söyleyecek söz bulamadım.
"Ben sana kızgınım bırak beni."
Dudaklarını yanağımın ve boynumun kanarlarında hissettiğim de onu kendimden itmeye çalıştım. Neden bu kadar yakın bu adam. Tamam ben düzeldim diye rol yapıyorum da ona noluyor daha iki ay önce sevgilisi yokmuydu bunun.
"Beni esir gibi tutuyorsun alt tarafı biraz hava almak istedim yanımda Behram da vardı. Kaçmayacağım ama sen beni zorla eve getirdin."
"Şimdi bunları konuşmasak."
Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki. Nefesi boynumu okşadı.
Ne yapacağımı şaşırmış öylece onun kolları arasında kalmıştım.
" Kahvaltıya geç kaldık. Bırak beni artık. "
Kolları arasından zorla sıyrılıp yataktan kalktım. Dolaptan ne aldığımı bilmeden elime ilk geçeni alıp banyoya girdim. Kapıyı kilitleyip kapının yanına çöktüm.
Elim kalbimin üzerinde bir süre orada kaldım.
Bu adama yaklaşmak ateşe yaklaşmakla eş değer.
Hemen üzerimi giyinip saçlarımı taradım. Yüzüme bolca su çarpıp kendime gelmeye çalıştım.
Banyo kapısını açtığım da üzerinde sadece eşofmanı vardı. Onun çıplak vücuduna gözlerimi değirmeden kapıya yöneldim.
"Ben iniyorum."
Kapıyı açıp çıktığım da arkamdan güldüğünü duyabiliyordum.
Kahvaltı masası kurulmuş Hanımzer Hanım sofrada Berçemle bir şeyler konuşuyordu. Bu saatte Berçemin burada ne işi olduğunu anlam verememiştim.
"Günaydın hoş geldin Berçem."
"Hoş buldum yenge nasılsın."
"İyiyim sen"
"Bende iyiyim."
Masaya herkes oturduğunda benim gibi herkes merakla Berçeme bakıyordu.
"Berçem bir şey mi oldu neden tek başına geldin?" Bedirin sorusuyla Berçem elindeki çatalı bırakıp bana döndü.
"Bugün Şevval ablayla alışverişe çıkacaktık. O da hamile bende hem çocuklarımıza bir şeyler alalım diyoruz hemde malum kilo almaya başladık kendimize alacağız. Yenge sende bizimle gelsene."
Gözüm Behcet Aslana kaydığında dikkatle bana bakıyordu. Bakışlarımı ondan çekip önümdeki tabağa çevirdim. Elime çatalı alıp zeytine batırdım.
" Sağ ol Berçem siz gidin. "
Agzıma zeytini attım.
" Neden ama birlikte alışveriş yapardık. "
" Neyin alışverişini yapacak sanki bir torun mu verecek kaç ay oldu hala bir şey yok." şaşkınlıkla Hanımzer Hanıma baktım.
"Yenge sen anneme bakma seni almaya geldim birazdan Şevval ablayı Mirza abim getirecek gideriz dimi."
Elimi gözlerimin üzerine koydum. Sakin kalmaya çalıştıkça insanın sinirini bozuyorlar.
"Yok canım siz gidin gelmek istemiyorum ben."
Herkes pür dikkat bana bakıyor bense önümdeki kahvaltılıktan başımı kaldırmıyordum. Gitsem ne olacak sanki kaçmaya kalksamda başaramıyorum.
"Abi sen bir şey söylesene... Yenge bana hala kızgın mısın? Neden gelmek istemiyorsun?"
"Berçem bilmem farkında mısın? Ben burada tutsak gibiyim kapının önüne bile çıkamazken sen bana alışverişe çıkalım diyorsun sen benimle dalga mı geçiyorsun?" sandalyemi geriye çekip Haşmet ağaya baktım.
"İzninizle ben doydum. Size afiyet olsun."
Başını salladığında masadan kalkıp odama çıktım.
Sinirden başıma ağrı girmişti. Burada tutsak gibi yaşamam istediğim zaman çıkamamam beni mutsuz ediyor.
Kapının tıklama sesiyle 'Gel' dedim. İçeriye Berçem girdiğinde çekinerek yanıma gelip yatağa oturdu.
"Özür dilerim... Ben bilmiyordum." Hıh birde bilmiyormuş hanım efendi. Ne güzel ya.
"Sorun değil." Kendimi sıkıp gülümsemeye çalıştım.
Yüz mimikleri anında değişip ayağıya kalktı.
"Hadi hemen hazırlan çıkıyoruz."
"Berçem lütfen biraz önce aç..."
"Abim izin verdi hadi hazırlan gidelim."
Gözlerim ardına kadar açıldı.
"Nasıl ya Behcet Aslan abiden mi bahsediyoruz? İzin verdi mi?"
Başını salladı.
"Nasıl izin verdi. Sen bir şey mi söyledin nasıl izin verdi ki." şaşkındım.
"Valla sen masadan kalkınca abim Diyara söyle hazırlansın gidebilir dedi. Ama Bedir abim bırakacakmış sonrada işi biterse eğer Behcet abim almaya gelecekmiş."
"Gerçekten mi? İzin verdi yani."
Bu demek oluyor ki biraz olsun güvenini kazanmaya başladım. Heyecanla yerimden kalktım. Mutluluğumun sırrı çarşıya çıkacak olmam değildi. Behcet Aslanın bana güvenmeye başlamasıydı.
İşte şimdi başlıyoruz Behcet Aslan ağa.