.
Dün geceden beri gözüme uyku girmemişti. Aslanın yanından nasıl kalktım Berçemin odasına nasıl girdim kestiremiyorum. Gözlerimin önünden rüyam gitmiyor beni çok etkilemişti. Rüyalara pek anlam yükleyen biri değilim ama bu bir farklıydı gerçek gibi. Bir an buradan hiç gidemeyeceğim burada hayatıma devam edeceğim boy boy çocuklarım olacak sandım.
Kendimi sakinleştirmek adına içimden defalarca "Kurtulacağım buradan." diyorum.
Gidecektim son 4 gün kaldı. En azından o tiyatroya gittiğim de Derya bana yardım eder bir şekilde kurtulurum. Annemi baba mı arkadaşlarımı çok özledim.
Aklımda ki en büyük soru işareti ben burada Diyarın hayatını yaşarken Diyar İstanbulda ne yapıyor. Asıl önemli soru Diyar kim bana bu kadar benzemesi normal mi? Belkide birileri benimle oyun oynuyor. Aklıma şirketteki işler geldi. Babam işlerden elini eteğini çektiğinde ben devralmıştım. Ve kısa bir sürede şirket hızla büyümüştü.
Bunu çekemeyen bir çok kişi vardı. Genç ve yetenekli olmam bir çoğunu geride bırakmam çoğu kişiyi huzursuz ediyordu. Aklıma türlü türlü senaryolar gelmeye başladığında gözlerimi ellerimle ovuşturup, dayandığım camdan uzaklaştım.
Kıyafet dolabını açtığım da dünkü giydiklerime benzer
Pembe beyaz çiçek desenli şalvar giyip üzerime tişört giydim.
Odadan çıktığım da yavaş adımlarla merdivenleri tamamladım. Aslan hala uyanmamıştı galiba, etraf fazla sessizdi. Saat sabahın 08.00 di. Bense gözlerimde uyku olmasına rağmen uyumak istemiyorum. Sanki uyusam tekrar o rüyayı görecekmişim bir daha uyanamayacakmışım gibi geliyor.
Kafamdaki düşüncelerden kurtulmak için bahçeye çıktım. İncir ağaçlarının önünden geçtiğimde taşlı yoldan yürümeye başladım. Badem ağaçları yolun kenarlarını süslemiş rüzgarın esintisiyle yaprakları uçuşuyordu. Çitlerle çevrili yerde atları gördüğümde sevinçle hızlandım. Burasının bu kadar büyük olduğunu dün fark etmemiştim ama sandığımdan daha büyük ve güzelmiş.
"Gelin Ağam." duyduğum sesle arkamı döndüm. Dün bizi kapıda karşılayan kadındı.
"Günaydın teyzecim."
"Günaydın Gelin Ağam. Bir şey mi isteyecektiniz. Buraya kadar zahmet etmeseydiniz ben getirirdim."
"Yok aslında ben biraz dolaşmak istedim. Atları görünce heyecan yaptım çok severim de." birlikte yürümeye başladığımızda açık cit kapısından içeriye girdik.
"Behcet Ağam da çok sever. Maşallah bir birinize ne kadar çok benziyorsunuz ve çok yakışıyorsunuz. Allah sizi ayırmasın." Kadının yaptığı duayla gözlerim açıldı. Refleks olarak yanımda yürüyen kadına çevirdim bakışlarımı. Bu nasıl bir içten dua bir an kabul olacak sandım. Töbe yarabbim. Ben kurtulmaya çalışıyorum bu dua oldumu şimdi.
" Atlarla kim ilgileniyor teyze. Ben binmek istiyorum da." Ahıra girdiğimizde etrafımdaki atlara bakmaya başladım. Babamında küçük bir çiftliği vardı. Çocukluğumdan beri hafta sonları ne olursa olsun annem babam tüm işlerini bırakır çiftliğe giderdik.
Babamın at binmeyi öğrettiği günü hatırlayınca yüzümde gülümseme oluştu.
Başta atlar gözüme büyük geldiği için korkmuştum. Babam bunu anlamış olacakki benim boylarımda bir at getirdi.
"İşte bu senin yoldaşın ona iyi bak."
Demişti. Ogün ismini Rüzgar koymuştum.
Beyaz tüyleriyle o kadar asil ve güzeldi ki gözlerimi ondan alamamıştım.
Beni düşüncelerden çıkartan Nurdan teyzenin sesi oldu.
"İsmail! Beyy!! nereye kayboldun."
"Burdayım Nurdan nevar yine."
İsmail amca ahırlardan birinden çıktığında biraz sinirli görünüyordu. Beni gördüğünde gülümseyip ellerini önünde bağladı.
"Gelin Ağam ata binmek istiyormuş bir ilgileniversen."
İsmail amca önce elime baktı sonra derin nefes aldı.
"Beni yanlış anlamayın Gelin ağam ama tek elle zor olur. Behcet Ağamın haberi var mı?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır yok haberi ama merak etmeyin ben çok iyi binerim tek elde sorun olmaz."
"Gelin ağa..." sözünü kesip ben konuşmaya başladım.
"İsmail amca Nurdan teyze lütfen gelin ağam demeseniz hiç hoşuma gitmiyor adım has... Yani adım Diyar bana Diyar deseniz olmaz mı?"
Geldiğimden beri her kesin ağzında bir Gelin ağam. Kendimi gerçekten bazen töre filmlerindeki hanım ağalar gibi hissediyorum yakında kaşımın ortasınada bir dövme yaptırırım.
" Gelin ağam ama Behcet ağam duyarsa..."
"Bir şey olmaz İsmail amca bizim aramızda kalır." göz kırptığım da güldü.
"Tamam Diyar kızım."
Nurdan teyze elini omzuma koyduğunda sevecen tavrıyla gülümsedi.
"Sen gelmeden adın gelmişti. Valla hiç söylendiği gibi değilmişsin Maşallah hanım hanımcıksın."
Merakla ona baktığım da bir pot kırdığını anlayıp sustu. Bakışlarını benden kaçırdığında önüne geçtim.
"Neymiş adım Nurdan teyze? Ne söylüyorlar mış merak ettim."
Başını önüne düştüğünde mahcuptu.
"Yok kızım bir şey değil Nurdan boş boş konuşuyor."
"İsmail amca bir dakika merak ettim. Nurdan teyze söyle hadi."
"Kızım benim padavassızlığım öyle demek istemedim."
"Sen niye böyle çekindin nurdan teyze söyle ben bir şey yapmam merak etme hadi ama meraktan çatlayacağım."
"Şeyyy... Ağanın Deli Karısı diyorlar. Güya delirmişsin... Sen bakma buralarda dedikoducu çok boş boş konuşuyorlar."
Kimse aslını bilmeden böyle yargılar. Hayatta böyle insanlar çok kimin ne yaşadığını bilmeden kendileri bir senaryo uydurup kendileri inanır.
Ağanın Deli Karısı lakabını yakıştırmalar aslını bilmeden benimle ilgili ön yargıya kapılmışlar. Buna kızdım mı hayır güldüm geçtim.
"Aslında güzel lakap takmışlar." Ben güldüğümde ikisininde üzerinden gerginlik gitmiş onlarda gülmüştü.
Ahırların önünde yürüyüp en son atın olduğu bölümde durduğum da rengiyle duruşuyla asaletiyle karşımda duran bembeyaz ata baktım. Tıpkı benim Rüzgarım gibi bembeyazdı. Kapısını açıp içeriye girdim. Benim girmemle huysuzlanmaya başladı. Ayaklarını hızlı hızlı yere vurmaya başladığında sakince yanına yaklaştım yularını alçılı elimin koluna doladım. Başını yavaş hareketlerle okşamaya başladım.
Atlar dost canlısı hayvanlardır. İnsanlarla arkadaş olabilen sayılı hayvanlardan.
"Aman kızım, Delikız hırçındır pek yaklaşma."
Adını duyduğum da gülümsedim. Deli deliyi her yerde çekermiş.
Delikızın başından burnuna doğru okşayıp fısıldadım.
"Bakalım hangimiz daha deli? Sen mi ben mi?"
Sol ayağımı üzengiye geçirip dizginleri kavrayıp kendimi yukarıya çektim. Tamamen oturduğumda dikleştim. Sol elimi kullanmadığım için dizginleri bileğime doladım.
"Aman kızım gel in bu huysuzdur Ağamdan başkası başa çıkamaz bu Delikızla gel yapma in."
Delikız ön ayaklarını havaya kaldırmaya başladı.
Biraz eğildim.
"Delikız bugün sen benim Rüzgarımsın bende senin sahibin bir birimize iyi bakalım ikimizde deliyiz bu işin sonu kötü bitmesin."
Elimle okşayıp sağ elimle destek verdim. Delikız yavaş yavaş sakinleşmişti.
Gitmek için hareketlendiğimizde kapıdan içeriye kırmızı görmüş boğa gibi Aslan girdi.
Onun o halini gören Nurdan teyze ve İsmail amca ahırdan çıktılar.
Aslan yanıma gelip ben daha ne olduğunu anlamadan beni attan indirdi.
Elimden tuttuğu anda hızla yürümeye başladı. Sıcacık elinin arasında her zaman soğuk olan ellerim bir anda ısındı. Ayaklarım benden bağımsız ona teslim oldu.
Gözlerim bir saniye ayrılmadı kenetlenen ellerimizden.
Elini elimden çektiğinde bir an sersemledim nerede olduğumuzu bile fark edemedim.
Ne zaman evin içine girmiştik. Ne zaman sehpayı tekmeleyip üzerindeki dekoratifler yere düşmüştü bilmiyorum. Aslan neden bu kadar sinirli neler söylüyor kulaklarım duymuyordu. Ben hala o ellerinin güven veren sıcaklığını düşünüyordum. Neden hiç bırakmasın istedim bilmiyorum.
"Sana söylüyorum neden boş boş bakıyorsun? Diyar! Allahım kafayı yiyeceğim konuşsana!"
Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Öfke tüm bedenini ele geçirmiş gibi yüzü kızarmış anlından yüzüne küçük ter damlacıkları süzülüyordu.
"Bu öfken sinirin neden anlamıyorum ne yaptım ben?"
Ellerini hırsla saçlarının arasından geçirdi. En son burun kemerini sıkıp burnunu çekti.
"Neden haber vermiyorsun başına buyruk geziyorsun. Her yerde seni aradım. Hanımefendi şu haline bakmadan ata binmeye kalkıyor."
Burnumdan soluyup elimi havaya kaldırdım.
"Sırf bu yüzden mi beni attan indirip böyle buraya getirdin?"
"Ya sen kafayımı yedin o at ne kadar huysuzdur haberin varmı? Şu elinin haliyle binmeye kalkıyorsun senin canına kastın mı var kadın."
Onu dinlerken sinirden dudaklarımı dişliyordum. Onun yüksek sesini bastırmak için bu kez ben bağırdım.
"Evet canıma kastım var oldu mu? Ama pardon ona da siz karar veriyorsunuz dimi. Behcet Aslan Ağa izin vermezse ölemem bile öyle mi? Behcet Aslan Ağa istemeden evden çıkamam, konuşamam, nefes alamam öyle mi?"
Benim sesimi bastırırcasına bağırdı. "Öyle ben izin vermeden hiç bir şey yapamazsın bundan sonra benden izin almadan bir yere gitmeyeceksin. "
Elimi yumruk yapıp gögsüne vurdum.
" Sen benim sahibim değilsin. Öyle bir giderim ki... "dudaklarımın üzerine koyduğu parmağıyla sözlerim yarım kaldı.
" Sen benimsin karımsın ben izin vermeden hiç bir yere gidemezsin. Ve ben asla izin vermem. "
Baş parmağı dudaklarımın üzerinde nefesi yüzümü okşuyor güçlü bedeni benim zayıf bedenime temas ediyordu. Nefes alıp verdikçe gögsüm onun gögsüne temas ediyordu. Tarçın ve acı kahvenin o muazzam kokusu tüm bedenimi sarmıştı. Sanki onun kokusuyla bütünleşmiştim.
Bedenime ruhuma bile sinmişti kokusu. Ruhuma kazınmıştı bakışları.
"Yine kaçtın sandım."kısık sesle konuştuğun da yutkundum. Nefesim sıklaşmıştı.
" Bir daha benden gitme. "
Dudaklarını anlıma deydirdiğinde kalbim dört nala koşmaya başladı.
Elleri saçlarıma kaydığın da bir kaç adım geriledim. Benim ondan uzaklaşmamla kaşları çatıldı. Kendimi kaybetmeden kalbimi ona bırakmadan buradan gitmeliyim.
O kendine has kokusundan uzaklaştığım da kendimi karanlık ucu bucağı görünmeyen bir uçurumun dibinde hissettim.
Tamamen uzaklaşıp hızla merdivenleri çıktım. Odaya girdiğimde kapıyı kapatıp yatağın ucuna yere oturdum.
Elim kalbimin üzerinde derin nefes alıp verdim. Bu adama kendimi kaptıramam benim bir hayatım ailem yaşantım var buraya bu insana ait değilim onun karısı ben değilim. Buradan gittiğimde ben kendi hayatımı yaşarken oda asıl karısı Diyarla olacak.
Kalbim artık dur. Karnıma huzursuz bir ağrı girdiğinde gözlerim doldu. İçten içe huzursuzdum. Uzun süre kımıldamadan sert zeminde oturdum. Hayatım son yaşadıklarım bir bir gözümün önünden film şeridi gibi geçti.
Kapı çaldığın da göz yaşlarımı hızla sildim. Burnumu çektiğimde yüzümü ellerimle kapattım.
Kapı açıldığında içeriye Aslan girdi.
Yanıma gelip yere oturduğunda kolları kollarıma temas etti.
"Ben bir an göremeyince yine kaçtın sandım. Fazla ileri gittim haklısın ama beni de anla her an kaçarmısın diye diken üstünde duruyorum. Bir gün ben yanında olmadan başına bir şey gelir diye korkuyorum. Delikız, biraz hırçın huysuzdur ona binen benden başka kimse olmadı. Seni görünce bir an korktum bir yerine bir şey olacak diye elinde böyleyken. Biliyorsun bazen bir anlık sinirle böyle tepki veriyorum ama sana karşı çabuk sönüyorum. Sanki benim suyum senmişsin gibi hemen alevim sönüyor."
Ellerimi yüzümden çekip başımı ona çevirdim.
" Bana ne zaman güveneceksin. "
Ademelması aşağı yukarı hakerek ettiğinde yutkunup ağzını açtı sonra konuşmadan kapattı. O da bilmiyordu ne zaman güveneceğini güvenmesi için daha ne yapacağımı bende bilmiyordum.
Onun güvenini kazanmadan bu uçurumdan nasıl çıkabilirim. Onun bana İnanması güvenmesi lazım ki bu karanlık uçurumdan kurtulayım. Başımı omzuna yasladığım da gerilen bedeniyle içten içe gülümsedim. Bir an önce bana güvenip inanasa keşke. O zaman buradan kurtulurum.
"Sen bana güvenesiye kadar bekleyeceğim. Artık korkmana gerek yok senden gitmeyeceğim. Hep yanında olacağım kaçmayacağım. Hem... İstesem de gidemem seni bırakamam."
Ağzımdan dökülen her bir sözcük benden bağımsız çıkarken kalbim acıdı. Onu kandırmaya çalışırken asıl kendimi kandırıyordum. Eli belime dolandığın da nefesimi tuttum. Kalbim hızla çarpıyordu.
"Seni asla bırakmayacağım."
Başımın üzerinde dudaklarını hissettim uzun süre öpüp saçlarımı kokladı. Ona karşı hissettiğim öfke ilk günkü gibi değil aramıza ördüğüm duvar yıkılmak için sarsılıyordu. Belkide zemini sağlam değildi.
O şekilde ne kadar durduk bilmiyorum. Aslan yerinden kalktığında elini bana uzatıp benide kaldırdı. Beni az önce sürükleyerek çıkardığı ahıra getirdi. Delikıza tek hamlede oturduğunda beni havaya kaldırıp önüne otutturdu. Sırtım göğsüne temas ettiğinde dikleşip uzaklaşmak istedim ama elleriyle daha çok kendine çekti.
Çitlerden çıktığımızda ağaçlarla kaplı yoldan ilerlemeye başladık. Alıp verdiği nefesler boynuma temas ettikçe içimde bir şeyler kıpırdıyordu. Arsızca onu öpme isteğiyle dolmuştum. Alt dudağımı sinirle ısırıp aklıma gelen düşüncelerden kurtulmaya çalıştım.
"Kızgınlığın geçti mi?"
"Yani geçti sayılır."
Kahkaha attığında başımı yavaşça çevirip ona baktım. Ne güzel gülüyor bu adam böyle. Her zaman böyle güzel mi gülüyordu neden bana hep itici gelmişti ki. Dişleri inci gibi aynı hizada dizilmiş parlıyor. Sigara içmesine rağmen nefesinin güzel kokusu dişlerinin beyazlığı beni şaşırttı. Dudakları ne kadar dolgun ve tatlı görünüyor.
"Gideceğimiz yerde tamamen sinirin geçecek."
"Nereye gideceğiz."tek kaşımı kaldırıp sorgulayıcı baktım.
" Biraz sabır gidince görürsün. "
" O zaman yavaş yavaş gitmeyi bırak da dizginleri bana ver. "
" Hay hay al bakalım."
Atın dizginleri ni bileğime doladım. Delikız hızlanmaya başladığında onun elleride belimde ki yerini aldı. Çenesini omzuma koyup kollarıyla sarmaladı. İçimde biriken heyecanla ata yüklenip daha da hızlandım. Ağaçların arasında hızla ilerledik.
" Geldik yavaşla artık. "
Delikızı kavaşlattığımda Aslan Delikızın üstünden atladı. Etrafıma baktığımda yemyeşil doğayı süsleyen masmavi su kenarındaydık. Irmağın şırıltısı kuşların cıvıltısıyla yüzümde kocaman gülümseme oldu.
"Burası harika."
Attan inmek için hamle yaptığımda beni kucağına alıp yavaşca yere bıraktı. Delikızı ağaca bağlayıp elimden tuttu. Birlikte ırmağın yanına geldiğimizde yeşil çimlerin üzerine serilmiş mavi örtü ve üzerindeki yiyecekler içeceklerle Aslana baktım.
" Bunlar bizim için mi?"
"Senin için beğendin mi?"
Başımı salladım. "Beğendim." gözlerimi yiyeceklerden çektim. "Ne zaman hazırladın."
Ayakkabılarını çıkartıp örtünün üzerine oturduğun da tabaktaki üzümden ağzına attı.
"Üzümünü ye bağını sorma demişler." eliyle yanını gösterdi. "Hadi oturmayacak mısın?"
Ayakkabılarımı çıkartıp yanına oturdum. Gözüm önümdeki yiyeceklerdeydi. Hiç açlığa dayanamayan bir yapım var. Annem sağ olsun formunu koruman lazım derdi. Babam ve bana evde salata ve vitaminli şeyler dışında bir şey yedirmezdi. Babam kalp hastası tansiyon şeker her şey var onun için doğal olsada annem ikimiz içinde aşırı abartırdı. Bu yüzden dışarıda karnımı koyurup öyle gelirdim eve.
Oysa şimdi annemin bu aşırı korumacı halini bile özlemiştim. Onun yanında olup salata, sebze yemeklerine bile razıyım.
"Uzun zaman olmuştu piknik yapmayalı çok güzel oldu. Teşekkür ederim."
Büyük tepsinin üzerinde ki çeşit çeşit kahvaltılıklara bakıp iç çektim. Ne kadar lezzetli göründüklerinin farkındalar mı acaba.
"Al bakalım."
Aslanın elindeki ekmeğe baktığımda üzerine kaymak ve bal sürmüş bana uzatıyordu. Agzımı açıp parmakları arasından ekmeği alıp yedim. Aynı şekilde bende ekmeğe önce kaymak sonra bal sürüp onun ağzına verdim.
Mardinin havasından mıdır suyundan mı bilmem buranın her şeyi çok lezzetli geliyor.
Karnım şişene kadar yemiştim. Hatta midem getirme artık çatlayacağım dediği halde ağzıma kıymalı mınekişlerden attım. Çayımı bitirip tepsiye koyduğum da elimi şişen karnımın üzerine koyup nefes aldım. Bakışlarım Aslana kaydığında elindeki çay bardağıyla şaşkınca bana bakıyordu. Şimdi fark ettim de o benim onun ağzına verdiğim lokmalar dan başka bir şey yememişti.
"Niye bana öyle bakıyorsun."
"Bir an doymayıp beni yiyeceksin sandım."
Sahte kahkaha atıp burnumu kıvırdım.
"Çok komik." başımı çevirip alınmış gibi ona bakmadım. "Napayım buranın yemekleri kadar kahvaltıları da çok güzel dayanamıyorum. Hem sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun?"
Ellerini yana açıp çenesini kaldırdı.
"Yok canım nasıl sayayım onun için yetkili birini çağırmak gerekir."
Gözlerimi kısıp ona sinirle baktığım da hala gülüyordu.
"Gıcık şey!" tepsinin üzerinde ki boş tabakları kırarcasına toplayıp piknik sepetine koydum.
"Şaka yapıyorum alınma hemen. Sadece bu kadar yiyip nasıl zayıfsın onu merak ettim. Gören sanacak Ağa karısına hiç bakmıyor."
Omuz silkip çimlerin üzerine sırt üstü yattım.
"Sanki bakıyorsun."
Yerinden kalktığında yüzünü görmesemde kaşlarının çatıldığına eminim.
"Nasıl bakmıyorum."
Yanıma gelip çimlere oturduğunda ben gök yüzünden bakışlarımı çekmedim.
"Sevgilinden bana sıra gelmiyor."
"Bu konuyu konuşmuş halletmiştik sanıyordum."
"O kızı kov!"
Bunu söylediğime bile ben kendim inanamıyorum. Ama içimde bastıramadığım bir kişilik sakladığım uyuyan bir ben vardı ve o yavaş yavaş uyanıyordu.
"Nee!"
"O kızı kovmanı istiyorum."
Derin nefes alıp verdi.
"Tamam." gözlerim hızla onun gözlerini bulduğunda yutkundum. Neden hemen kabul etmişti hayır olmaz demesi lazımdı.
"Neden hemen kabul ettin."
"Etmemem mi lazımdı."
Afalladığım da başımı salladım.
"Yani hemen kabul edeceğini sanmıyordum. Sonuçta sevgilindi."
"Biz evlendiğimiz gün aramızdaki her şey bitti. Senin düşündüğünün aksine ben seni hiç aldatmadım böyle bir şeyi de asla yapmam."
Bedenini benim gibi çimlere bırakırken gözlerini gökyüzüne dikti.
"Ayrıca artık Nevra şirkette çalışmıyor."
"Nasıl?"
"Hastanede olanlardan sonra onu işten çıkarttım."
"Anladım."
Onun bana olan yumşak davranışları aramızdaki kalın duvarları surları delip geçiyordu. Bana böyle davranmamalı işten çıkartmam onu seviyorum demeli ki ona öfkem artsın. Beni kendine çekip başımı gögsüne yasladığında gözlerimi yumdum. Neden çok huzur veriyor bu adam bana.
Yüzüme düşen yağmur taneleriyle kalktım. Birden masmavi bulutların yerini siyah bulutlar almıştı. Yaz yağmuru başlamak üzereydi.
Aslanla birlikte hızla kalktıp eşyaları topladık. Ağacın altına bıraktığımız eşyalarla Delikıza bindik. Ben önde o arkamda yol aldığımızda yağmur hızla başladı. Aslan atı hızlandırdıkça yağmurda hızlanıyordu. Topraktan yükseler koku muazzamdı. Eksik hiç bir şey yok gibi. Onun acı kahve ve tarçın kokusuna eşlik ediyordu yağmurdan sonraki toprak kokusu.
Şuan şurada delice sarılmak istiyordum. Boynuna sokulup gözlerimi kapattım. Yağmur şiddetini artırdıkça saçlarından süzülen yağmur damlaları yüzünü yalayıp benim saçlarıma düşüyordu. Beni korumak ister gibi bedenine hapsetti. İri bedeni arasında kayboldum kaybolmak istedim.
Delikız durduğun da attan inip beni kucağına aldı. Elimden tutup eve doğru yürümeye başladık. Bahçeye geldiğimizde durdum. Benim durmamla oda durup arkasına baktı.
"Neden durdun. Hasta olacaksın hadi girelim."
"Dans edelim mi?"
Çatık kaşları bir anda şaşkınlığa bıraktığında gözleri hayretle açıldı.
"Şaka mı yapıyorsun bu yağmur da!"
"Hadi ama lütfen bir şey olmaz yaz yağmuru geçer şimdi."
Bir bana birde gök yüzüne baktığında elinden çektim kendime.
Bir elini belime koydum diğer elini tutup dans etmeye başladım. Yağmur ruhumuza kadar işlemişti.
Yağmuru çok severim bazen şemsiyesiz yağmurda gezdiğim zamanlar olurdu. Etrafta gördüğüm yağmurunda verdiği romantizimle öpüşen, sarılan sevgilileri görüp imrenirdim. Ve belki sevgilim değildi, hatta hiç bir şeyim olmayan bir adamla yağmurun altında dans ediyorduk.
Dudakları kıvrılırken gözlerini gözlerimden ayırmadan fısıldadı.
"Sen cidden delisin."
"Senin delin! Ağanın deli karısıyım."
Bugün ben kendimi bile tanıyamıyorum söylediğim her söz beni içten içe yaralıyor. Onu kandırmak için bazı şeyler yapsamda her bir sözcük kalbimden dökülüyor. Gözlerimi iki ayrı dünya olan gözlerine diktim. Deniz ve Ormanı bir arada tutan gözlerinden bir an olsun çekmeden sevdiğim şarkının sözleri döküldü dudaklarımdan.

Sevdan kuşlar misali
Gelip kalbime kondu
Ömrüm kışlar gibiydi
Sonsuz bir bahar oldu
Esmer bir akşam vakti
Senle yeniden doğdum
Benden çaldıkları unut dedikleri
Kaybettiğim kaderi buldum
Dünyanın yükünü yazsalar payıma
Dost düşman bir olup çıksa da yoluma
Vazgeçmem senden yine de
Ben aşkla yürürüm ateşe
Yeter ki sen ellerimden tut
Herkes günaha batmış
Sorsan adı hayatmış
Hala yalansız masum
Bir tek gözlerin kalmış
Esmer bir akşam vakti
Senle yeniden doğdum
Benden çaldıkları unut dedikleri
Kaybettiğim kaderi buldum...
Son mısrayı birlikte söyleyip bitirdiğimiz de dudakları dudaklarımla temas etti.
Öpüşleri talepkardı karşılık vermemek için güçlü bir iradeye sahip olmak gerekirdi ve ben artık ona teslim olmuştum.
Dudaklarımı ezen dudakları arasına bu sefer dili girmişti. Alan, vermeyiyor bir o kadar vahşice öpüyordu.
Hakimiyet ondaydı ona direnemiyordum onun ateşine yaklaştıkça eriyordum.
Yavaşça uzaklaşırken sonkez alt dudağımı ısırdı. Büyük bir haz duyuyormuş gibi dudaklarını yalayıp nefes nefese alnını alnıma dayadı.
Bedenim titriyordu yağmurdan soğuktan değil onun rüzgarına kapılıp kendimi kaybettiğim için kendimden korkuyordum. Belkide yaptığım büyük bir hataydı onun güvenini kazanmak için ona yaklaşmam çok büyük hataydı. Ben kendimi onun rüzgarına kaptırmış bir yaprak tanesi gibi süzülüyordum.
Kendimi toparlayıp ondan uzaklaştığım da bir kaç adım geriledim. Kalbimin hızla atışıyla gögsüm inip kalkıyordu. Onun bana yaklaşan adımlarını durdurmak için titrek ellerimi havaya kaldırıp durdurdum.
Ne yapıyordum ben kalbim aklım bir birine karışmıştı. Başkasının adıyla zorla evlendirildiğim beni zorla tutan gitmeme izin vermeyen adamla öpüşmüştüm.
Bahçeden koçarak eve girdiğimde merdivenleri ikişerli çıkıp Berçemin odasına girdim.Sırt üstü yatağa yattığım da elim kalbimin üzerinde durdu. Onunla yalnız kalmamalıyım kendimi ona bırakamam gördüğüm rüya gözümde canlandı. Hayır hayır olamaz ben o adama kendimi kaptıramam hemen buradan uzaklaşmam lazım.
Hemen banyoya girip sıcak bir duş aldım. Üzerime dizlerimde biten lacivert üzerinde sarı papatyaları olan bir elbise giydim saçlarımı topuz yapıp odadan çıktım.
Aslanın odasının önüne geldiğimde kapıyı çalıp odaya girdim. Oda boştu tam çıkacakken banyonun kapısı açıldı. Beline bağladığı lacivert havludan başka hiç bir şey yoktu üzerinde. Göğüs kaslarından baklavalarına damlayan su damlacıklarını takip etti gözlerim.
Kumral teni parlıyordu. Gözlerimi çıplak vücudundan çekip gözlerine diktim.
"Buradan gitmek istiyorum." gözlerimi vücuduna değirmemek için zor tutuyordum.
"Nereye." Mümkün olsa evime ama şuan pek mümkün değil.
"Konağa gidelim." Yeter ki onunla baş başa kalmayalım. Şuan o işkence yuvası konağa bile razıyım.
"Neden gitmek istiyorsun." Bir kaç adım yaklaştığında aramızda bir adım mesafe kaldı. Ama gerilemedim. Teninden yayılan o acı kahve ve tarçın kokusu gözlerimi kapatmama yetecek kadar huzur kokuyordu ama direndim.
"Burada seninle yalnız kalmak istemiyorum çok sıkıldım." Aklımda geçen tam olarak bu değilken dilim hangi hakla böyle şeyler söyler ki.
Aramızdaki bir adımlık mesafeyide kapattığında elinin tersiyle yanağıma dokundu.
"Demek öyle."
"Öyle."
"Tamam gidelim o zaman."
Kırılmıştı gözlerinde gördüğüm şey hayal kırıklığıydı. Bir şey söylemeden odadan çıktım. Kalbim yavaş yavaş ona kapılırken buna izin veremem...
??????