⭐⭐⭐✨⭐✨⭐⭐✨⭐✨⭐✨
Dünyaya gelmek, yaşamak, ölmek her şey bir anlık. İnsan ne zaman doğup öldüğünü anlayamayacak kadar kısa dünya hayatı. Miran Ağaya tutulan silah çok kısa bir sürede gögsünü delip geçmişti. Gözlerimin önünde koca adam yere yığılmıştı.
Bense o silah ona tutulurken hiç bir şey yapamamaştım. Hastane koridorlarında Miran ağanın ailesiyle yoğun bakım kapısının önünde bir haber bekliyorduk.
"Diyar otur artık şuraya merak etme iyileşecek Miran Ağa güçlüdür. Bunu da atlatır otur hadi." Behcet Aslanın sözleriyle yüzüm asık yanına oturdum.
Saatler geçmiş ama hala bir haber yoktu. Miran ağanın kızı Zübeyde babasını gördüğü an fenalaşmıştı. Karısı Fatma Hanım her an düşüp bayılacak gibiydi ama hala ameliyathanenin kapısından ayrılmıyordu.
Oğlu Civan öfkeyle koridoru turluyor gelen takım elbiseli adamlara esip gürleyip kimin yaptığını bulmalarını istiyordu.
Civan yanındaki adamlardan sıyrılıp yanıma geldiğinde dikkatle bana baktı. Çene kaslarını sıkmaktan tüm damarları belirginleşti ellerini sıktığı için titriyordu.
"Sen gördün mü yapanı?"
Ellerimi çaresizce açıp başımı salladım.
"Bilmiyorum polisede söylediğim gibi kısa bir an gördüm sadece."
"Tekrar görsen tanır mısın?" Çok sert ve öfkeliydi. Sesi koridorda yankı yaptığında yerimde titredim.
"Bilmiyorum çok karanlıktı net görmedim." Ağlamaklı sesimle konuştuğum da Behcet Aslan ayağa kalktı.
"Civan görmedim diyor hala neden soruyorsun."
"Babam vuruldu benim babam bunu sormak en doğal hakkım. Bir tek gören o başka kime sorayım."
Behcet Aslan, Civanın karşısına dikildi. "Acın var anlıyorum ama karımla konuşma uslubuna dikkat edeceksin sana kaç kere daha görmedim diyecek. Şuan o da şokta hareketlerine dikkat et!"
Ameliyathane'nin kapısı açıldığında iki öfkeli adam bir birinden uzaklaştı. Büyük bir korku ve merakla doktorun yanına gittik. Kalbimin üzerinde öyle büyük ağırlık vardı ki. Çok huzursuz ve mutsuzdum. Doktor maskeyi çıkarttığında pür dikkat iki dudağının arasından çıkacak cümleyi bekliyorduk.
"Kurşun, Miran beyin kalbini sıyırıp geçmiş çok zor bir ameliyattı. Şimdilik uyutuyoruz. Ama çok fazla kan kaybettiği için 0R+ kana ihtiyacımız var."
"Benim kanım uyuyor ben oğluyum."
"Benimde 0R+ bende verebilirim." Benim konuşmamla gözler bana kaydı.
"Güzel fazla kana ihtiyacımız olacak."
Doktor ameliyat haneden çıkan hemşireyi yanına çağırdığın da beni ve Civanı gösterdi.
"Hanımefendi ve Beyefendi den kan alınacak formu doldursunlar sonra kanları alın acele edin."
Hemşireyi takip ettiğimizde bir odaya girdik. Kimliklerimizi istediğinde bir an boş bulunup ne yapacağımı şaşırdım. Beni Diyar sanıyorlar peki Diyarın kimliği nerede.
Kaçarken götürmüştür. Şimdi ben ne yapacağım. Behcet Aslan halledeceğini söyleyip odadan çıktığında Civan hemşire ile formu doldurup kan vermeye bile başlamıştı.
"Az önceki sert çıkmamdan dolayı özür dilerim. Aslında böyle şeyler huyum değildir ama babamı öyle görünce delirdim. Kusura bakmayın lütfen." Civanın alçak sesle mahcupça konuşmasıyla gülümsedim.
"Anlıyorum seni. Benim babamda böyle bir durumda olsa bende senin gibi olurdum."
Odanın kapısı açıldığında içeriye Behcet Aslan girdi. Yanıma elip elimden tuttu.
"Doktorla konuştum ben Civanın vereceği kan yeterliymiş. Hadi biz çıkalım."
"Ama ya bir sorun olursa sen halledemez misin? Bende verseydim."
Baş parmağı ile elimi okşayıp yüzüme baktı. Dalıp gitmişti. Ne düşündüğünü anlamak için bende ona baktım ama düşüncelerini anlayamıyordum.
"Merak etme ben bulacağım birilerini hadi biz eve gidelim yarın yine geliriz şimdilik korkulacak bir durum yokmuş."
Civana tekrar geçmiş olsun dileklerimi söyleyip hastaneden çıktık.
Konağa geldiğimizde saat epey geç olmuştu. Kimseyi uyandırmadan sessizce odaya girdik. Ellerimde ayaklarımda derman kalmamıştı. Hatta korkudan buz gibi olmuşlardı.
Kendimi yatağın ucuna yere bıraktım. Ayaklarımı uzatıp sırtımı yatağa dayadım. Ellerim elbisem kan içinde kalmıştı. Miran ağanın kanıydı.
Behcet Aslan dizlerinin üzerine yanıma çöktüğünde elimden tutup kaldırmaya çalıştı. "Hadi gel güzel bir duş al rahatlarsın. Sende çok korktun."
"O adam benim gözlerimin önünde vuruldu. Ben hiç bir şey yapamadım. Ona silah çekilmişti ve ben öylece baktım. O an kilitlendim sanki hiç bir şey düşünemedim yapamadım. Benim yüzümden öle bilirdi."
Beni kendine çekip sarıldı. Onun sarılmasıyla ne zaman aktığını bile anlamadığım göz yaşlarıma yenileri eklendi. "Şişşt senin suçun değil öyle düşünme nereden bilecektin. Hem eli silahlı birini sen nasıl durduracaktın. Kendini suçlama hadi gel benimle."
Yerden kalktığımız da beni banyoya götürdü. Suyu açtığın da bakır kovaya su dolmaya başladı. Ara ara serçe parmağı ile sıcaklığını kontrol ediyordu. Banyo tamamen ısındığı da buhar oldu her yer.
Behcet Aslan yanıma geldiğinde çıplak ayaklarımız bir birine değdi.
"İstersen eğer yani izin verirsen seni ben yıkaya bilirim." söylediği cümleyle ayaklarımıza bakan gözlerim anında ona döndü. Kalbim hızla atmaya başladı. Karnıma kramplar girdi.
"Ben yapabilirim sağ ol."
"Peki."
Arkasını dönüp banyodan çıktığın da taşın üzerine oturdum. Onun beni yıkama anı gözümde canlandı. Aklıma gelen düşüncelerle titredim. Neler düşünüyorum ben tövbe tövbe oturduğum yerden hışımla kalktım. Üzerimi çıkartıp sıcak suyla vücudumu buluşturdum.
??????
Bugün mutlu haberlerle güne başlamıştım. Miran ağanın durumu iyiye gidiyordu. Her ne kadar hastaneye ziyarete gitmek istesem de gidememiştim. Behcet Aslan erken saatlerde konaktan çıkmıştı. Hanımzer Hanım ise dün onun sözünü dinlemediğim için ayar vermiş hatta şarkı söylememe bile kızmıştı.
Şimdide halıları yıkayan Elife hortumla su tutuyordum. Elim sargıda olmasa vicdansız kadın halıları banada yıkatacaktı. Ayağımın altındaki ıslak yorganı öfkeyle ezmeye başladım. Ayaklarım sağlammış bari bir işe yarayıp yorgan çiğneyecekmişim. Bu kadından cidden fena kaynana olur. Neyseki benim kaynanam değil ben geçiciyim.
Tüm işler bittiğinde tarastan indik. Ben Elife göre az iş yapsamda ondan daha yorgun görünüyordum.
Konağın ortasında esip gürleyen Hanımzer Hanımı gördüğümde olduğum yerde durdum. Merdivenlerden geri geri ona görünmeden çıkmaya başladığım da arkasını döndü.
"Halılar bitti mi gelin." İsteksizce arkamı döndüm.
"Evet bitti ama bizde bittik. Sorması ayıptır neden halıları yıkamacıya vermiyoruz.."
Ellerini arkasına koyup bana doğru yürümeye başladı.
"Ayıpsa neden soruyorsun." tam ağzımı açıp cevap verecekken elini kaldırdı. "Çenen kadar ellerin çalışmıyor gelin Sen üst kattaki odaları temizle Elif sende anana yardım et akşama güzel bir sofra hazırlayın Mahmut sende hazırlıklara başla güzel bir sofra olsun. "
"Pardon ama bu elimle nasıl yapacağım el insaf ama."
Sargıdaki elimi havaya kaldırıp ona salladım. İşime geldiği gibi davrandığım doğrudur.
"Diğer elin sağlam değil mi?"
Ağzım açık ona baka kaldım.
Her birimize verdiği emirlerle üst kata çıktı. Elifin dediğine göre aklınca beni boş durdurmayacak benim kaçma ihtimalimi engelleyecekmiş. Cidden kaçmaya kalksam yorgunluktan bile adım atamam.
Öğrendiğim diğer şeyde.
Tüm bu hazırlıklar Berçem içinmiş
Ziyarete bir kaç günlüğüne konağa geliyormuş.
Üst kata çıktığımda büyük bir salona girdim. Duvar taşları özenle oyulmuş gösterişli bir odaydı. Duvarları saran kitaplık ahşap işçiliği ile dizayn edilmişti. Her türden kitap vardı. Yani bu evde bile kütüphane olması beni şaşırtıyor. Başımı üst raflara kaldırıp kitapları incelemeye başladım. En sevdiğim oda burasıydı. Arada gelip bir kaç kitap almıştım.
"Yenge."
Öyle dalmışım ki Behramın gelişini bile duymamıştım. Bir anlık refleksle geriledim. Arkamdaki küçük rafa çarptığımda üzerindekiler yere düştü.
"Korktun mu?"
Baş parmağımla damağımı kaldırıp başımı salladım.
"Niye sessiz sessiz geliyorsun ödüm patladı."
"Bu kadar korkacağını bilemedim pardon."
Yere düşürdüğüm kitapları kaldırırken küçük bir albüm dikkatimi çekti. Rafa kitapları koyduğumda albümü koymadım. Elime aldığım albümün kapağını açar açmaz karşıma 4 çocuğun fotoğrafı çıktı. 3 erkek 1 kız çocuğu.
" Bunlar siz misiniz? "
Behram başını eğip albüme baktığında başını salladı.
Tek tek incelemeye başladığım da en uzun olan ve gözleriyle kendini her yerde belli eden Behçet Aslana baktım. Çoçukken bile yakışıklıymış.
Aklıma rüyamdaki çocuklar geldi. O büyük çocuk ne kadar uzundu. Başımı sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Ne diyorum ben Allah aşkına.
Gözlerimi hemen devirip Aslanın yanındaki Bedire baktım. Bir insan hiç mi değişmez hala donuk ifade sert yüz mimikleri gülmemek için dudaklarımı bir birine bastırdım. Ama çok kısa sürdü. Behramın verdiği pozu gördüğümde kahkaha atmaya başladım bir eli belinde bir ayağını hafif öne uzatmış diğer eliyle saçına şekil yapmaya çalışmış. Berçemin iki parmağı Behramın başında eşşek yapmaya çalışıyor boyu yetmediği için parmak uçlarında durmuş.
"Behram bu hal ne Allah aşkına."
"Neyim varmış o zaman bile karizmaymışım saf kardeşim pozumu mahvetmiş eşşek yapmak nedir."
"Çok doğalsınız ama."
Koltuklardan birine oturup tek tek fotoğraflara bakmaya başladık. Behcet Aslanın çocukluğu bile olaymış. Neredeyse her bir fotoğrafta bir yeri yara yada eli kolu sargı içinde. Behramın Behcet Aslanla ilgili anlattığı hikayeleri dinledikçe gülmekten gözlerim yaşarıyordu.
Kapının sesiyle gözyaşlarımı silip kapıya baktım. Behcet Aslan içeriye girdiğinde yorgun görünüyordu çeketini çıkartıp koltuğun kenarına bıraktığında yanıma bıraktı bedenini.
"Konağı inletiyor kahkahaların neye gülüyorsunuz bu kadar."
Behram ile bir birimize bakıp tekrar güldük.
"Bak bak yenge sen asıl şunu dinle."
Behramın heyecanlı sesiyle Aslana sırtımı dönüp Behrama baktım.
"Babam tarlaya işçilere bakmaya giderdi bizde bir gün babamla gittik. Tabi babamın işi çıktı yanımızdan gitti bizide abime emanet etti. Bedir abimle ben traktörün üzerine çıktık çalıştırmaya çalıştık. Çocuk aklı kullanabilecek gibi."
Behram gülmeye başlamıştı. Bense dikkatle dinliyordum.
"Behramm!" Aslanın uyarıcı sesiyle dizine vurdum.
"Bir dakika Aslan ya anlatsın."
Behcet Aslan ölümcül bakışlarını Behramın üzerine çevirdiğinde Behram gülmeye başladı. Ben elimi kaldırıp Behcet Aslanın gözlerini kapattım.
"Anlat hadi ya..."
Gülmekten konuya giremiyordu. Aslan gözlerinin üzerine koyduğum ellerimi avuçlarının içine alıp çekti.
"Neyse işte biz Bedir abimle çalıştırdık. Traktör bayır aşağı gitmeye başladı. Durduramıyoruz. Bedir abimle nasıl bağırıyoruz. Behcet abim traktörün önüne atlamasınmı traktörü tutmaya çalışıyor."
"Neee..."
O anı yaşıyor gibi kahkahalara boğuldu Behram. Küçüçük bedeniyle traktörün önüne atlayan Behcet canlandı gözümde. Gülmemek için kendimi tutsam da başaramamıştım.
"Eee noldu."
"Nolcak abim traktörü tutamadı ağaca çarptık abimde arada sıkıştı."
"Eyvah eee..."
"Kolları ve bacakları kırıldı."
"Neee? Eee noldu?"
"Ne olacak. Neden her şey benim başıma geliyor Behram la Bedire bir şey olmuyor diye bağırıp durmuştu. 1 ay yataktan kalkamadı. Alçılar çıkınca yürümeyi unutmuştu."
Behcet Aslana baktığım da kendi kendine homurdanıyordu. Biz Behram ile kahkarlara boğulmuştuk.
Aslanın çocukluk anılarının bu kadar üzücü hemde komik bir sonu olacağını tahmin etmemiştim.
Gözlerimden gülmekten akan yaşları silip elimdeki albümün sayfasını değiştirdim.
Tek bir fotoğraf vardı büyük sayfada. Gördüğüm fotoğrafla elim fotoğrafın üzerinde durdu. Bu nasıl olur. Fotoğrafa dikkatlice baktım.
Bu nasıl mümkün olur.
Başımı şaşkınlıkla kaldırıp Behcet Aslana baktım.
"Bu fotoğraf..."
Behram başını eğip fotoğrafa baktığında ben gözlerimi ayırmadan Behcet Aslana bakıyordum.