bc

Kadim Aşkın Laneti

book_age12+
135
FOLLOW
1.2K
READ
fated
drama
tragedy
kicking
mystery
scary
city
small town
dystopian
like
intro-logo
Blurb

Kadim Aşkın LanetiGizemli bir malikâne, geçmişin karanlık gölgeleri ve sonsuz bir lanet…Öykü Demir, hayatı boyunca rüyalarında gördüğü o eski merdivenleri tırmandığında kaderinin çoktan mühürlendiğini bilmiyordu. Karan Yıldırım, gölgeler içinde kaybolmuş ruhuyla ona doğru döndüğünde, ikisi de gerçeğin ne kadar acımasız olabileceğini anlayacaktı.Aşkları, asırlardır süregelen bir lanetin pençesinde. Ya geçmişin zincirlerini kıracaklar ya da bu büyülü girdabın içinde kaybolacaklar…Korku, tutku ve kaderin iç içe geçtiği bir hikâyeye hazır olun!

chap-preview
Free preview
Tanıtım
Kadim Aşkın Laneti Yıl 2027 Dünya eskisi gibi değildi. Büyük Çöküş’ün ardından gökyüzü, yaşanacak hiçbir şeyi kalmamış gibi gri bir örtüyle bürünmüştü. İnsanlık, bir zamanlar ne kadar ileri gitmişse, o kadar geriye düşmüştü. Şehirler artık sadece zamanın çürümüş izleriyle dolu, yerle bir olmuş taş yığınlarından ibaretti. Elektrik, hayatın bir zamanlar vazgeçilmezi olan ışıkları kesmişti. Yollar terkedilmişti; her şey derin bir sessizliğe bürünmüştü. O eski uygarlık, adeta yavaşça silinmiş, geriye kalan yalnızca karanlık olmuştu. Artık hiçbir şey kendine ait değildi, çünkü zamanın adı bile anılmaz olmuştu. Ay ışığı bile ürkekçe süzülen, henüz değişmesi gereken ama ne olduğunu kimsenin bilmediği bir dünyada, duraksayan bir hüzün gibiydi. Herkes bir şeylerin değişmesini bekliyordu. Ama kimse neyin değişeceğini bilmiyordu. Bu karanlık ve kasvetli dünyada hayatta kalanların en büyük düşmanı zamanın kendisiydi. Zaman, bazı yerlerde geçmişin yıkık dökük anılarıyla, geleceğin ise korku ve belirsizlikleriyle zincirlenmişti. Gecenin derinliğinde, bu garip, kırılgan dünyanın tam ortasında yalnız bir yolcu vardı: Öykü Demir. Öykü, geceyi gündüzden ayıramadığı bu dünyada, zamanın izinden kaybolmuş bir göçebe gibiydi. Hangi adımların onu nerelere götüreceğini bilmeden, haritalarda bile kaybolmuş, unutulmuş bir şehre doğru yol alıyordu. Ne geçmişine ne de geleceğine dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Bir sabah, yıkık dökük binaların arasında, görünmeyen bir çekimle, bir malikâneye ulaşmıştı. Ama o malikâne, her şeyin terkedildiği, yılların unuttuğu bu dünyada ona tanıdık geliyordu. Bir şeyler çağırıyordu, içsel bir his ona bunun sadece bir geçmişin değil, geleceğin de şekilleneceği bir yer olduğunu söylüyordu. O kapıyı açtığında, geçmişin ve geleceğin en derin sırrı ortaya çıkacaktı. Sadece bunu bilmiyordu. İşte tam o an, Karan Yıldırım’la karşılaştı. Karan, yıllardır o terkedilmiş malikânede sıkışıp kalmış bir adamdı. Zaman onun için bir kavramdan öteye gitmişti. Zaman ne ileri ne geri gidiyordu; sadece geçmişin ve geleceğin kesişim noktasında sıkışmıştı. O, kaybolmuş, silinmiş bir zamanın içinde hapsolmuştu. Burası, onun için bir hapishaneydi ama zincirleri ve duvarları olmayan bir hapishane… O, zamanın her yönünden sıyrılmıştı. Onun gözlerinde, bu dünyaya ait olmayan bir ışık vardı. O gözlerin içine bakarken, sanki geçmişin ve geleceğin tüm anıları bir araya geliyordu. Ve o konuştuğunda, kelimeleri bir zamanlar söylenmişti; sesleri, zamanın içinde kaybolmuş, geçmişe ve geleceğe sıçramıştı. Öykü’nün gelişiyle, bu kırılgan zamanın döngüsü sarsılmaya başladı. Zaman çatırdamaya, duvarlar fısıldamaya, geçmişin gölgeleri yeniden uyanmaya başlamıştı. Zaman, yavaşça çürüyen bir ilke gibi birbirine bağlıydı. Her şey, geçmişin hataları ve geleceğin korkuları arasında sıkışıp kalmıştı. Ancak, bir sır asla özgürlük getirmezdi. Yalnızca daha fazla bağlayarak, her şeyin içinde, sonsuz bir halkaya hapsederdi. O sır, ne geçmişin ne de geleceğin kabuslarından kurtulabileceği bir özgürlük sunamazdı. Öykü, Karan’ın gözlerinde geçmişe dair bir ışık bulmuştu. Ancak ne zaman, ne de geçmişin tüm bağlantıları birer çözüm sundu. Her şey her an birbirine karışıyordu ve Öykü’nün gerçeklik algısı giderek bozuluyordu. Karan, zamanın bu sonsuz döngüsünde sıkışmıştı. Bir zamanlar orada, bir başka hayatı yaşarken, şu an orada, bir başka zamanın sonundaki varlıkları bekliyordu. Ne ilerleyebilirdi, ne de geri dönebilirdi. O an, bir sonsuzluğun içinde hapsolmuştu. Öykü, bir zamanlar kaybolmuş bir kadındı, bir başka hayatın yansımasıydı. Karan’la birlikte olmanın, onun bu sonsuz zaman döngüsündeki varlığıyla birleşmesinin zamanın ne kadar kaybolduğunu anlamıştı. Zihni, anılar ve korkular arasında gidip geliyordu. Her şey, sonsuz bir hikâyenin başka bir tekrarından başka bir şey değildi. Ne zaman ne de geçmişin kabusları sona ermiyordu. Karan ve Öykü, zamanın çarkı arasında kaybolmuş iki ruhtu. Birbirlerine doğru çekilen, ama birbirlerinden asla kurtulamayacak bir aşkı yaşamak zorunda kalacaklardı. Ancak, tüm bu karmaşanın içinde, Öykü ve Karan bir çözüm bulabilirler miydi? Zamanın bu kırılgan döngüsünü kırabilirler miydi? Yoksa her şey sadece bir başka hikâyenin bir kez daha tekrarlanan versiyonundan mı ibaret olacak? Öykü, her geçen dakikada zamanın acımasızlığını hissediyordu. Ancak bir şey vardı. Bunu hissetti. Zamanın ötesinde bir aşk. Zamanla değişmeyen, ama zamanın içinde sıkışmış kalan bir aşk. Bu kadim lanet onları hem yakalayacak hem de özgür bırakacak mıydı? Bir aşk vardı. O aşk, Öykü ve Karan’ın, zamanın her çarkını yavaşça kırarak, sonsuza kadar bir arada kalmalarını sağlayacak mıydı? Yoksa zaman, onları sadece birbirinden uzaklaştıracak, her şansı yitirecek ve sadece sonsuz bir kayıp olarak bırakacak mıydı? Zaman her şeyin sonundan önce, onları sonsuza dek bağlayacak mıydı?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MİLYONER BEBEK

read
43.2K
bc

DERİN ACI (+18)

read
28.4K
bc

Kod adı :Buz

read
6.1K
bc

KARANLIK ATEŞ

read
24.6K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1.8K
bc

Operasyon "Şafak Vakti"

read
3.2K
bc

Puma

read
222.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook