Beş Yıl Önce…
Motorlara olan ilgimi ilk fark ettiğimde on beş yaşındaydım. Mahalledeki arkadaşımın abisinin bir scooterı vardı onlara gittiğim zaman evin önünde duran motoru her gördüğümde onu sürmenin nasıl bir şey olduğunu merak eder hayal kurardım. Bir gün yine Zeyneplere giderken abisinin motoru evin önündeydi merakıma yenik düşerek motoru incelemeye başladığımda Zeynep’in abisinin beni izlediğini fark etmemiştim.
Yanıma gelip “çok mu ilginç” diye sorduğunda korkudan yerimde zıplamıştım.
Parmağımla damağımı kaldırdıktan sonra “yok sadece merak etmiştim“ dediğimde halime gülerek “evet belli oluyor motoru bir deney faresi gibi inceliyordun” dedi.
Benimle dalga geçmesine sinir olurken “ne var be alt tarafı bir motor yemedik ya” diyerek atar yaptığımda daha da gülerek” hop kedicik hemen sinirlenme çok merak ediyorsan kullanmasını öğretebilirim“ demişti. Bana ileride kullanacağım yakma adımla ilk defa seslenirken, bu söyledikleriyle önüme ne kadar büyük bir hazineyi attığının farkında değildi.
Heyecandan yerimde duramazken “gerçekten öğretir misin?“ dedi ona büyük bir merakla bakarken.
“Eğer istersen öğretirim tabi ama önce ailenden izin al” dediğinde “Tamam, o iş kolay ne zaman başlıyoruz“ deyince sırıtarak “hayırdır uzun zamandır bugünü bekliyordun galiba pek bir hevesli çıktın“ dedi.
“Sen demeseydin aklımda bile yoktu ama madem öğretirim diyorsun geri çevirmek olmaz değil mi?“ derken bende sırıtmıştım.
“ Peki, o zaman yarın bu saatte gel başlayalım“ dediğinde kalbim heyecandan hızla atarken “Tamam, yarın görüşürüz“ diyerek Zeynep’in yanına gittim.
Akşam yemeğinde annemlere motor kullanmak istediğimi açıkladığımda önce kızsalar da daha sonra Zeynep’in abisinin bana öğrenmekte yardımcı olacağını anlattığımda kabul etmişlerdi.
Ertesi gün Çağatay abinin dediği saatte yanına gittiğimde beni bekliyordu. Yanına gider gitmez “Ailemden izin aldım başlayabiliriz“ dedim gülerek.
Bana dönerek “Hani yazılı iznin“ dediğinde kaşlarımı çatarak ona bakarken ”ne yazılı izni be“ dedim. Bunu da nereden çıkardığını anlamamıştım okul muydu burası.
“Bildiğin yazılı izin kızım başına bir şey gelse ben sorumluyum, haberlerinin olduğuna dair elimde kanıt isterim” dediğinde iyice kaşlarımı çattım. Benden ses çıkmayınca halime daha fazla dayanamayıp gülerek “şaka şaka hadi atla bakalım sakin bir yere gidip ilk derse başlayalım“ dedi.
O günden sonra birkaç dersin ardından tamamen sürmeyi öğrendiğimde artık mahallede de istediğim zaman kullanmam için motoru bana veriyordu Çağatay abi. Üç ay sonra babasının tayininin çıkmasından dolayı taşınan Zeyneplerin ardından hem arkadaşsız hem de motorsuz kalmıştım.
Bir gün dershaneden eve dönerken sürekli selam verdiğim tamirci Hayrullah amcanın orda bir motor gördüğümde elimde olmadan ona doğru çekilmiştim (Kawasaki ER-6F ) . O kadar güzeldi ki resmen beni çağırıyordu. Durup motora baktığımı gören Hayrullah amca “hayırdır kızım” dedi.
“ O motoru kullanmak istiyorum Hayrullah amca” dediğimde koca göbeğini hoplatan bir kahkaha eşliğinde “o sana birkaç CC büyük kızım sen önce bir scooter al” dedi bana.
“Ya banane ben onu istiyorum bir kerecik sürsem” dediğimde“ Yaw kızım yürü git yoluna benim işim gücüm var“ diyerek beni pek takmamıştım. Tabi ben Hayrullah amcanın bütün dediklerini kendime bir meydan okuma olarak gördüğüm için yoluma gidemedim.
Arkamı dönüp sanki gidiyormuş gibi yaptıktan sonra tamirhaneyi takip edebileceğim bir yere geçip etrafın sakinleşmesini bekledim. Fazla beklememe gerek kalmadan fırsat ayağıma geldi. Diğer tarafa gelen bir arabaya bakmak için giden Hayrullah amcanın arkasından motora yaklaştım motorun kontrollerini yaptığı için anahtar üstündeydi. Direksiyonu tutup sessizce yokuştan aşağı doğru koşmaya başladım ama motorun ağırlığı o kadar fazlaydı ki yokuştan aşağı gitmek ölüm gibiydi. Sokağın başına geldiğimde ellerim titreyerek motora ilk binme denemelerimi gerçekleştirmek için uğraşırken tamirhanenin oradan “hırsız” diye bağrışmalar gelmeye başladı. O korkuyla motora binip dengemi sağlayarak motoru çalıştırırken motordan çıkan egzoz sesiyle kocaman gülümsemiştim. Ben Kaçacak diye uğraşıp egzozun sesiyle mest olurken karşımdan gelen aracı fark etmemiştim. Tam o sıra karşımdan gelen araçta motorun sahibinin olduğunu bilsem mest olurken kalpten gidebilirdim.
Biraz gaza bastığımda hareket edince sevinçle ufak bir çığlık atarken ilerledikçe az daha yüklendim ama yine de çok hızlı gidemiyordum. Çünkü altımdaki motor değil resmen bir canavardı. En ufak bir bilek hareketimde uçuyor onu zapt etmek için uğraşırken çok çaba sarf ediyordum. Ben böyle kendi halimde takılırken yanıma üç motor yaklaştı. Zorluk çektiğimi görüp benimle dalga geçen bir tanesi “yarışa var mısın ufaklık” dediğinde içimdeki iddiacı hemen kafasını uzatmıştı.
Ahh bana meydan okumayacaktın adamım yapma bunu bana yapma. Ben durur muyum durmam sırıtarak “alırım anahtarını” dediğimde hepsi gülmüştü.
“Hadi gel de al bakalım” dediğinde sırıtmam solarken ben ne bok yiyorum diye düşündüm. Altımda doğru düzgün kontrol edemediğim emanet bir motorla ne yapıyordum Allah aşkına.
“Ama burada olmaz daha sakin bir yer olması lazım” deyip yırtmaya çalıştım ama maalesef yemediler.
“Tamam, o zaman bizi takip et“ dedi bana yarış teklif eden. Hadi bakalım aferin kızım bindin bir alamete gidiyon gıyamete.
Biraz ilerledikten sonra trafiğin daha sakin olduğu yerde sağa çekerek beni beklediler. Yanlarına gidip durduğumda “Evet ufaklık hadi bir anlaşma yapalım yarışı kazanan diğerinin motorunu alır” dedi. Adam uyanık tabi buldu benim gibi salağı yolacak. Motor ne kolaysa benim değil yarışırım yenilirsem kaçarım diye düşünüp tam olur diyecekken arkamdan bir ses yükseldi. “Ortaya bir iddia koyabilmesi için önce motora sahip olması gerekir” dedi ses.
Birden ortaya çıkan sesle motorun üstünde zıplarken arkama döndüğümde resmen dilim damağım kurumuştu. On dokuz yaşlarında siyah saçlı genç çocuk nefesimi keserken bize doğru geldiğini gördüm. Her ergen gibi ağzımın suyu akarken içimden kendime bir tokat çekip topla kendini kızım ne bu halin diye söylendim.
Bir yandan da aha beyaz atlı prensim beni kurtarmaya geldi diye düşünürken “motor benim çok yarışmak istiyorsan benimle yarış “dediğinde nah geldi prensin değil azrailin gelmiş kızım dedim. Ben duyduklarımla titremeye başlarken diğerleri şaşırdılar tabi nerden bilsinler motoru çaldığımı. Gelenin onlar için daha dişli bir rakip olduğunu fark eden ekip “belki başka zamana adamım numaram bu, daha sonra seninle kozlarımızı paylaşmak isteriz” diyerek motorlarını çalıştırıp uzaklaştılar. Arkalarından ne olur beni de götürün diye bağırmamak için ağzımı kapatmak zorunda kaldım. Ben hala motorun üstünde ne yapacağımı bilemez halde beklerken diğer tarafımdan biri koluma yapışarak “eee napıyoruz bu küçük hırsıza” dedi. Kolumu tutan elin sahibine baktığımda sarışın kahverengi gözlü bir çocuğun bana sırıtarak baktığını gördüm. Siyah saçlı olan kadar olmasa da yakışıklı bir çocuk ama pişmiş kelle gibi sırıtmasa iyi olacak.
“Önce hikayesini bir dinleyelim bakalım ona göre karar veririz“ dedi yakışıklım. Hemen de nasıl sahiplendim. Tekrar ona döndüğümde beni incelediğini fark ederken İlk defa o gri mavi gözlerine baktığımda hapis olmuştum aşka.
En sonunda kendimi toplayarak “be ben özür dilerim, sadece ödünç almak istemiştim” dedim. Diğer yanımdaki pişmiş kelle daha fazla gülünce dayanamayıp dirseğimi karnına geçirdim. Gülmesi ahh diye inlemesiyle kesildi. Böyle keserler işte sesini uyuz. Mavi gözlü çocuğa baktığımda bizi gülerek izlediğini fark ettim bende omuzlarımı silkip başımı eğdim.
“Başkalarının eşyalarını izinsiz almak alışkanlığın mıdır?“ diye sorduğunda utanarak kızardım.
Utancımdan gözlerine bakamadığım için (hoş o gözlere bir daha baksam kesin kalp krizi geçiririm) kafamı kaldırmadan cevap verdim “hayır ilk defa oluyor, tamirhanenin önünde gördüğümde o kadar güzeldi ki dayanamadım sanki beni çağırıyordu uzun süredir de motor kullanmamıştım bir tur atıp yerine bırakacaktım.”
Tüm içimden geçenleri içtenlikle aktarırken arkadaşının kolumu sıkarak “hadi oradan kızım bir tur atıp bırakacakmış, biz çok gördük senin gibilerini bırak yalan söylemeyi, Alp abicim polise verelim şunu da işimize bakalım“ demesiyle lafım yarıda kaldı. Polisi duymamla kafamı kaldırıp isminin Alp olduğunu öğrendiğim çocuğa baktım korkuyla.
Korktuğumu anladığı gözlerinden belli olurken gülen gözlerini gördüğümde bunu eğlenceli bulduğunu fark ettim. Korkumu belli ettiğim için kendime kızsam da elden bir şey gelmezdi, şu durumda kuyruğu dik tutmanın anlamı yoktu Kedi Kız. “Ee sen ne diyorsun polise verelim mi seni“ diyen Alp’e yalvaran gözlerle bakarken, yaptın bir salaklık çek bakalım cezasını şimdi diye içimden kendime fırçayı attım.
Ne kadar korktuğumu anladığında daha fazla üstüme gelmekten vazgeçmiş olacak ki “tamam, tamam korkma şaka yapıyoruz, bu defalık biz seni affediyoruz ama başka biri olsa affetmezdi haberin olsun dua et polislerden önce biz bulduk seni“ dedi.
Gerçekten de düşününce ehliyetim yok bir şeyim yok çalıntı bir motorla polise yakalansaydım ne yapacaktım acaba. Ben ilk başta düşünmem gerekeni sonda düşünürken “Artık motorumu alabilir miyim?” dediğinde hala motorun üstünde olduğumu fark edip diğer tarafa motordan atlamam ile pişmiş kellenin ayaklarını ezmem bir oldu.
“Offf ayağımı ezdin be kızım, abicim bu hem hırsız hem sakar” dedi zıplayarak arkamdaki pişmiş kelle.
“Çek sende o koca ayaklarını yolumdan” dediğimde tam bir şey söyleyecekken Alp “tamam Can uzatma da gidelim artık bir sürü işimiz var” dedi.
Beni orada bırakıp gideceklerini anladığımda evden oldukça uzak bir yerde olduğumu fark ettim. “Beni burada bırakmayacaksınız değil mi?” diyerek telaşla sorduğumda olumuz cevap vermemeleri için dua ettim.
Alp “Aslında bıraksak sana iyi bir ders olur ama o da bize yakışmaz geç arkama” dediğinde sırıtarak motora geri tırmandım.
Motora yerleştikten sonra hala yan tarafımızda dikilen pişmiş kelleye dönerek dil çıkardım, önümden bir kıkırtının gelmesiyle Alp’in de beni izlediğini anladım ki utanmamak elde değildi. Can’a bakıp “beni takip et” dediğinde Can gülüp kafasını iki yana sallayarak arabasına geçmişti.
Gideceğim sokağı ona söyledikten sonra ben elimi koyacak yer ararken o bileklerimi kavrayıp kollarımı beline sardığında kalbimdeki bando takımı ilk marşını çalmaya başlamıştı.
Tarif ettiğim sokağa geldiğimizde beni polise vermedikleri için ve bıraktıkları için tekrar tekrar teşekkür ettim. İlk başta bile nedense onlara evimin olduğu yeri değil de evime giden en yakın kestirmeyi tarif etmiş yaşadığım yeri nedense gizlemiştim.
Ben teşekkürlerime devam ederken en sonunda dayanamayarak “tamam anladım üzgünsün tekrar söylemene gerek yok son bir dakikada yüz defa söyledin zaten“ dedi.
“Peki, o zaman hoşça kal“ deyip yanından ayrılacakken kolumdan tutarak beni durdurdu.
Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda “bak ne diyeceğim motor sürmeyi bu kadar çok seviyorsan, arada bir kullanmana izin verebilirim“ dedi.
Sevincimden yerimde zıplayarak “gerçekten mi? Senin için sorun olmaz mı?“ dedim.
“Bugünkü gibi bir aptallık yapmandansa, trafiğe kapalı bir alanda ufak turlar atman senin ve şehrin insanları için daha güvenli“.
Dediklerine biraz bozulsam da haklı olduğu için sesimi çıkaramadım. Numarasını verdikten sonra “sürmek istediğinde ararsın“ diyerek uzaklaştı. Arkasından arabayla onu takip eden arkadaşı yanımda durup “hey küçük hırsız, motorlardan uzak dur“ deyip bana asfaltın tozunu yutturarak uzaklaştı. Her ne kadar beni görmese de arkasından dil çıkarmadan duramadım uyuz çocuk ne olacak.
Sonraki geçen zaman da her ne kadar Alp’i defalarca aramak istesem de okul ve evdeki durumum nedeniyle vazgeçtim. Ama iki ay süren çabam artık hiçbir şeyden zevk almamakla son bulmuştu. Motor sürmeyi o kadar çok takıntı haline getirmiştim ki yaptığım hiçbir şeyden zevk alamıyordum. Zaten arkadaşımda yoktu ben tamamen bunalıma girerken son çare Alp’in numarasını tuşlamıştım.
Ellerim titreyerek numarasını tuşladığımda bir yandan ne olur yanlış numara olsun diye dua ediyordum çünkü nasıl bir olayın içine gireceğimi düşününce ister istemez biraz tırsıyordum. Aklımdaki fikir tamamen çılgıncaydı. Üstelik kabul etmesi de çok zor bir ihtimaldi ama belki diyerek telefona cevap vermesini bekledim.
“Efendim“ diyen derin sesini duyduğumda az kalsın telefonu elimden düşürecektim.
Beni tanıması açısından “merhaba ben küçük hırsız“ diyerek konuşmaya başladım.
Biraz sessiz kaldıktan sonra “ahh merhaba uzun zaman oldu, daha önce ararsın diye düşünüyordum“ dediğinde aramamı beklemiş diyerek sevinirken evet, bin defa aramaya çalıştım ama anca cesaretimi topladım diyemedim.
“Evet, bazı durumlardan dolayı bir türlü müsait olamadım ama sana anlatmak istediğim fikirlerim var yarın akşam müsaitsen görüşelim mi?
Galiba biraz ani olmuştu sorduğum soru çünkü karşı taraftan ses kesilmişti. “Alo orada mısın?“ dediğimde “evet evet buradayım sadece şaşırdım biraz, nasıl fikirlermiş bunlar” dedi.
“Ahh biraz uzun yüz yüze anlatmam daha kolay olur“ dediğimde “tamam o zaman yarın görüşürüz” diyerek kabul etti. “Tamam, yarın görüşürüz“ diyerek telefonu kapattığımda o gece heyecandan uyumak nasip olmadı.
Ertesi günü annemlerin uyumasını bekledikten sonra evden ilk kaçışımı gerçekleştirdim. Onlara nasıl söyleyebilirim ki böyle bir şeyi, yapacağım deliliği bilseler kapı dışarı çıkarmazlar beni, düşünsenize annenize gidip heyy anne ben geceleri yasadışı motor yarışları düzenlemek istiyorum dediğinizi ne yaparlar acaba bir deneyin arkadaşlar verecekleri cevabı merak ediyorum. Şahsen benim bunları söylemeye biraz götüm yemedi o yüzden çareyi onlar uyuduktan sonra evden çıkmakta buldum.
Alp ile buluşacağımız yere gittiğimde onu görür görmez tanıdım geçen iki aylık bir zamanda fazla değişmese de sanki öncekinden daha yakışıklı olmuştu.
“Merhaba“ diyerek karşısındaki koltuğa geçtiğimde sessizce bana baktı bir süre. Acaba etrafımda bir şey mi var diye kafamı etrafta dolaştırırken “niye hiç aramadın“ dediğini duydum. “Ahh kusura bakma okuldan bir türlü fırsat bulamadım“ diye bir şeyler geveleyerek geçiştirmeye çalıştım. Her ne kadar inanmış gibi görünmese de “peki” diyerek uzatmazken “Ee anlat bakalım bu çok önemli fikirlerin nelermiş” dediğinde bombayı patlattım.
“Geceleri motor yarışları düzenlemeyi düşünüyorum“ dediğimde önce anlamadı. Bende devam ettim “ufak yarışlar olacak, tabi isteyen herkes yarışabilecek ,küçük iddialarla sadece eğlenmek amaçlı günlük hayatımızda yaşadığımız stresleri atabileceğimiz motor tutkunlarını bir araya getiren küçük yarışlar düzenleyelim diyorum hem stres atarız hem de ufakta olsa gelir elde ederiz ne dersin“ diyerek lafımı bitirip cevabını bekledim. Hala sessizce beni izlemeye devam ettiğinde acaba anlamadı mı yoksa işitme problemimi var diye aklımdan geçirdim.
Biraz daha beni inceledikten sonra “kamera ne tarafta, nereye el sallıyorum” dedi.
Söylediklerimin hiçbirini ciddiye almadığını fark edince omuzlarım düşse de “Seninle dalga geçmiyorum, ben ciddiyim uzun zamandır çok sıkılıyorum. Monoton bir hayatım var biraz heyecan istiyorum bana yardım eder misin? Diyerek tekrar şansımı denedim.
Daha adını bile bilmiyorum ve sen bana gelmiş sana güvenip yasadışı sokak yarışları düzenlememizi istiyorum diyorsun öyle mi?
Hım şey evet şimdi böyle deyince adam haklı tabi diye düşünürken “İsmimi bilmene gerek yok sadece yarışlar filan düzenleriz işte bana küçük hırsız de yeter bak ailem böyle bir şey yapacağımı tahmin bile edemez o yüzden onlardan bunları sakladığım gibi sizinde ailemi bilmenizi istemiyorum.” Dedim.
Bana kafayı yemişim gibi bakarken istifimi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Ne kadar ciddi olduğumu anlamasını istiyordum ama çocuk da haklı. Kurduğum cümleye bakar mısın? “Küçük hırsız de yeter” hadi ama neden güvensin ki sana salak.
Ben reddetmesini beklerken Tamam dediğinde ağzım açık kalmış sevinçle oturduğum yerde sıçramıştım. Onu nasıl ikna ettim bilmiyordum belki o da hayatından sıkılmıştı ama iyi ki de Tamam demişti. Gerçi yaşayacaklarımdan sonra buna keşke der miydim? Ama evet derdim. Sonunda ne yaşamış olursam olayım bu yaşadıklarım bana hayatımın aşkını kazandırmıştı.
Daha sonrasındaki her şey çok hızlı gelişmişti. Önce benim motor becerilerimi geliştirmek için haftada üç defa Alp İle çalışmalar yapmaya başladık. Az çok yarışacak kıvama geldikten sonra Alp’in yakın arkadaşı Can’a anlattık planımızı. O zaten bir çatlak olduğu için onu ikna etmek için fazla uğraşmamıza gerek kalmadı. Ondan sonra Alp’in motorunu kaçırdığım gün bana meydan okuyan çocukları aradık ve ilk yarışımızı gerçekleştirmek için sözleştik. İnsanlar duydukça yarışlara olan talep arttı ve çetemiz giderek genişledi. Zamanla aramıza çılgın Aslı - fıstık Ayşe ve bilgisayar kurdu Burak katıldı. Burak’ın aramıza katılmasındaki tek amacı bize yoldaki trafik konusunda yardım etmekti, tabi daha sonra kasklarımıza taktığı kameralar sayesinde yarışlarda elde ettiği görüntüleri satarak iyi para kazanması da amaçlarından bir tanesi oldu. Yarışlara olan talebin artmasıyla bir gün tanıdık birilerine denk geleceğimi fark ettim. Alp’e tanınmak istemediğimi söylediğimde bana o zaman bir maske tak dedi, amacı dalga geçmek olsa da o günden sonra aklıma süper bir fikir gelmişti. Zaten sürekli giydiğim siyah deri tayt ve büstiyerime ilaveten Aslı ile birlikte seçtiğimiz Kedi Kız maskesi de kostümümün bir parçası oldu. Artık yarışlara maskesiz katılmaz olmuştum. Üst üste kazandığım yarışların ardından etrafta sürekli Kedi Kız ismi yankılanmaya başladı. Artık herkes için lakabım küçük hırsız değil kedi kızdı. Ama Alp için ben hala küçük hırsızdım.
Günümüz: YARIŞ
Evden çıktıktan sonra hızla ara sokaklara saptım. Tanınmamak için eşofman üstümün kapüşonunu kafama takıp evlerin karanlığına gizlenerek depoya doğru yol aldım. Zamanla yarışlardan elde ettiğim ödüller arttıkça bir depo kiralamam şart olmuştu. Yaklaşık iki yıl kadar Alp’in garajını kullandıktan sonra yarışlardan kazandığım paralarla depo kiraladım. On sekiz yaşıma girene kadar kazandığım motorların hepsi Alp’in üstüne kayıtlıydı reşit olur olmaz yaptığım ilk iş motorları tek tek geri almak oldu.
Birkaç sokaktan daha geçtikten sonra depoya ulaştım etrafı şöyle bir kontrol ettikten sonra depoyu açarak içeri girdim. Depo yaklaşık yüz metre kare bir alandan oluşmaktaydı. Arka tarafta küçük bir alanı yarışlara hazırlanmak için kendime ayırdım. Orada ihtiyacım olan kıyafetlerin bulunduğu küçük bir elbise dolabım küçük bir masam ve köşede bir boy aynam ile arada bir dinlenmek için kullandığım tek kişilik yatağım vardı. Hızla hazırlanmak için arkaya geçtim fazla vaktim yoktu zaten geç kalmıştım.
Bu geceki yarışa katılan grupla daha önce yarışmamıştık. Ödülün büyüklüğüne bakılırsa kullanacakları motorlarda sağlam bir şey olmalıydı. (Ödül: HONDA CBR 1000RR). Hazırlanırken Hangi motoru kullanacağımı düşünüp duruyordum. Marka önemli değildi ama bir binlik kullanmam gerektiği kesindi. Hazırlıklarımı bitirdiğimde, aynaya şöyle bir bakınca siyah deri taytım göbeği açık deri büstiyerim ve 1o santim topuklu deri çizmelerimle tamamdım. Makyajımın da olmazsa olmazı bordo rujumu sürdükten yeşil lenslerimi takıp maskemi alarak motorlara doğru yöneldim. Motorların arasında gezerek yarışacağım motoru seçmeye çalışarak hepsine tek tek bakarken beni en çok kırmızı Ducati çekti. Ducati 1199 Panigale, bu motoru oldukça zorlu bir yarıştan kazanmıştım, az kalsın kaza yapıyordum ama o zorlu mücadeleye değmişti.
Önce motoru çıkartım ardından depoyu kilitledikten sonra Ducati ile birlikte yarışın yapılacağı yere doğru yola çıktım. Bir aydır başlangıç alanımız şehrin diğer ucundaki terk edilmiş fabrika binasıydı. Oldukça geniş bir alanının olması ve polislerin sık ziyaret etmemesi nedeniyle şuan için en ideal yerdi.
Şehrin yoğun trafiğinden ağır ağır geçerken rüzgârın etrafımda her dalgalanmasıyla motor sürmenin hazzına daha da çok ulaşıyordum. Kendim olabildiğim tek zaman rüzgâra karşı hızla yol aldığım andı. Kendimi en çok motor sürerken dinler en çok huzuru yine onda bulurdum.
Hız sınırlarını aşmamaya dikkat ederek depoya doğru gittim. Az sonra o sınırları yeterince aşacağımdan yarışmadan önce polislere yakalanmak için dikkat etmeliydim. Fabrikaya yaklaşırken sağa çekip kaskımın altına maskemi takarak tekrar yoluma devam ettim. Fabrikanın bahçesine girdiğimde büyük bir şenlik ateşinin etrafında toplanmış bizim çeteyi gördüm. Kalabalığa bakılırsa bu gece bütün üyeler toplanmıştı. Yanlarına ulaştığımda kaskımı çıkararak hepsini selamladım. Motordan inip Aslı, Can ve Burak’la sarıldıktan sonra Alp’i yanağından öpüp yanına oturdum. Yüzüme dahi bakmadığında hala cezalı olduğumu anlamıştım.
Sessizliğe dayanamayarak “nasıl gidiyor“ diye sorduğumda kafasını çevirip gözlerime bakarak “bizde her şey aynı, sen anlat bakalım nasıl gidiyor, tabi anlatacak bir şeyin varsa“ dedi. Alp ile yaptığımız genel kavgalarımızdan birini daha yapıyorduk. Günlük hayatımda ne yaptığımla ilgili hiç konuşmadığım için bana sinirleniyordu. Aslında o da haklıydı. İnsanın bir ilişki yaşadığı birinin hayatını merak etmesi normaldi. Ama ben ona henüz kendimi anlatmaya hazır değildim. O sönük dört gözü tanısın istemiyordum. Beni hep bu halimle bilsin istiyordum.
Verecek bir cevabım olmadığı için önümdeki ateşi izlemeye başladım. Fabrikanın girişinde bir hareketlenme olduğunda karşı takımın geldiğini anlayarak ayağa kalktım. Benimle birlikte kalkan Alp ile kalabalığın ortasına doğru ilerledik. Arkalarında iki spor arabayla birlikte gelen dört motorluya ellerimi göğsümde birleştirerek bakarken Hondayı en önde gelenin sürdüğün gördüm. Liderlerinin o olduğunu tahmin ederken kalabalık açılarak onlara yol açtığında yanımıza gelip durdular.
Kaslarını çıkartıp arabadakilerde onların yanına geldiğinde liderleri olduğunu düşündüğüm çocuk lafa girerek “herkese iyi akşamlar arkadaşlar, sizinle ilk defa yarışacağız, ününüz bizi buraya kadar getirdi. Özellikle senin kedi kız senin nasıl yarıştığını kendi gözlerimle görmek istedim” derken gözleri beni baştan ayağa süzmüştü.
Bakışlarından hoşlanmamıştım. Anlaşılan Alp de hoşlanmamış olacak ki dikkati üstümden çekmek için boğazını temizleyip “evet daha önce yarışmadık, biz sizi hiç duymadık ilk yarışınız değildir umarım“ dedi. Sesindeki sertlik ilk dakikadan sinirlenmeye başladığını gösteriyordu.
Liderin yanındaki kız “merak etme, Kedi Kızın motorunu elinde alacak kadar çok yarıştık“ diyerek lafa atladığında alay edercesine gülerken içimden Hah motorumu alacakmış sen anca üçün birini alırsın sürtük diye geçirdim.
Laf atışmasını fazla uzatmak istemediğimden onun söylediklerini yok sayarak “bu kadar kuru gürültü yeter, bakalım konuştuğunuz kadar iyi misiniz görelim. Beni biliyorsunuz zaten solumdaki kişi Can sağımdaki Alp, Can’ın yanındaki Aslı dört kişi yarışmak istemişsiniz bizim ekip budur“ dedim.
Liderleri sırıtarak “bakalım siz anlatılan kadar iyi misiniz?“ diyerek ekibini tanıttı “ben Cenk sağımdaki Ceren onun yanındaki Emir ve arkamdaki Didem” dedi. Az önce lafa atlayan kızın adının Ceren olduğunu öğrendiğimde isminden de kendisinden de gıcık kapmıştım. Alp’e bakan gözlerini oymak isterken “Evet, GPS hazırlıklarını da tamamlayarak başlayalım artık” diyerek Burak’a döndüm.
Kaskımı alarak motora ve kaska gerekli elektronik parçaları yerleştirmeye başladı. Kameraları, dinleme cihazlarını ve kulaklıkları yerleştirdikten sonra diğerlerinin motorlarına da aynı işlemi yaparak Bilgisayarını açıp bizleri yanına çağırdı. Motorlarımıza tanımladığı vericilerin haritada etkinleşmesinden sonra diğer ekibin de etkinleşmesini bekledik.
Burak haritaya baktığında bir ıslık çalarak “off gerçekten zorlu bir yarış olacak çocuklar, yol güzergâhınız trafiğin en yoğun olduğu yerler, çok dikkatli olmalısınız“ dedi.
“Peki, geçebileceğimiz daha sakin ara sokaklar yok mu?“ diye sordu Aslı. Haritaya baktığımda daha önce o yollardan birkaç defa geçtiğimi hatırladım ama ara sokakları iyi bilmiyordum. Yolumu kaybedip yarışı riske atamazdım.
“Yapacak bir şey yok arkadaşlar kabul ettik bir kere, dikkatli bir şekilde sürmeye çalışın“ diyen Alp’i kafamı sallayarak onaylamıştım.
Biz konuşurken Can’ın oldukça sessiz kalması dikkatimi çekince ona baktım. Gözleri bulutlanmış durumda haritaya baktığını görünce “Can iyi misin?“ diye sordum.
Bana bakıp. “Evet, evet iyiyim” dedi gülerek ve “sen bunları çıtır çıtır yersin Kedicik” diyerek omzuma vurdu.
Sırıtarak “sensiz boğazımdan geçmez“ dedim.
Biraz daha gülüştükten sonra diğerleri de hazır olduklarını söylediler. Herkese başarılar diledikten sonra motoruma binip başlangıç çizgisine geçtim. Sıralama şu şekildeydi. En önde onlardan Didem, onun biraz arkasında sağ çaprazında Aslı, Aslı’nın sol çaprazında Mert, sağ çaprazda Can, sol çaprazda Ceren, sağ çaprazda Alp, sol çaprazda Cenk ve son sağ çaprazda ben vardım. Kaskımdaki kulaklıktan Burak’a seslenip bütün kontrollerin tamam olduğunu öğrendikten sonra yarışın başlaması için onay verdim. Bizim ekipten Aysu elinde damalı bayrak ile geri sayımı yaparak yarışı başlattı.
İlk kalkışta fazla yüklenmeyerek Cenk’in yanına ulaştım. O da benim gibi düşünmüş olacak çünkü hızını sabit tutuyordu. Bizimkilere baktığımda Aslı’nın iyi bir kalkış yaparak en önde yol aldığını gördüm, onun arkasında diğerlerinden Mert vardı. Oda sağlam kalkış yapmışı. Alp ve Can’a baktığımda Ceren ile Didem’in Alp’i ortalarına alarak sıkıştırmaya çalıştıklarını gördüm. Can ise onların az arkasında Alp’e yardım etmeye çalışıyordu. Vay sürtükler uzak durun lan erkeğimden o benim. Otobandan şehre doğru hızla yaklaşırken son virajdan önce artık öne geçmenin zamanı gelmişti. Şehre önümde bu kadar motorla girersem rahat yol alamazdım. Hızımı biraz artırarak trafiğe kadar ne kadar vaktimin kaldığını sordum Burak’a. En fazla beş dakikam olduğunu öğrendiğimde hızımı daha da arttırdım, önümdeki viraja yaklaşırken Can’ın hemen arkasındaydım. Yan tarafımda bir hareketlenme olduğunda Cenk’in beni takip ettiğini fark ettim. Benim yaklaştığımı gören Can, Cenk’in yolunu kapatmak için ona doğru yaklaşarak bana yolu açtı. Onları kendi hallerinde bırakarak Ceren, Alp ve Didem üçlüsünün arasına daldım.
Beni fark eden Alp kulaklıktan “ne yapıyorsun sen“ dediğinde “Seni bu sürtüklere yem etmem“ deyince cevabı o güzel kahkahası oldu.
Onun gülüşü beni daha çok cesaretlendirirken direksiyonu Ceren’e doğru kırarak onun uzaklaşmasını sağladım. Alp’e biraz daha yol açtığımda hızını arttırarak bizi kız kavgamızda yalnız bıraktı. Ben onlarla uğraşırken şehrin kalabalığına merhaba dedik. Önümüzde ilk ışıklar vardı. Kulaklıktan Burak o ışıklardan sola dönmemiz gerektiğini söyledi. Hızımı biraz azaltarak kırmızı ışığa aldırmayarak sola saptım benim geçmemle arkamdan bir kamyonun geçmesi bir olmuştu. Aynadan arkaya baktığımda Ceren’in kamyona çarpmamak için düz geçtiğini gördüm evvvet birinden kurtulduk. Önüme dönerek baktığımda Alp’in bir sonraki sokaktan sağa saptığını gördüm, bende onun peşine takıldım, inşallah ne yaptığını biliyordur. Birkaç sokak sonra ana yola çıktık ve hemen önümüzde Aslı ve Mert vardı. Gerçekten ne yaptığını biliyormuş. Kulaklıktan Burak, Cenk’in de ara bir sokaktan hızla bize doğru yaşlaştığını söyledi. Yol hazır sakinken hızımı arttırarak Aslı ve Mert’i geçtim. Beni takip eden Alp’in de yanıma gelmesini bekledikten sonra aynı hızda yol aldık. Hızımızı sabit tutarak yol alırken sağ tarafımdaki sokaktan bir anda önümüze Cenk’in fırlamasıyla direksiyon hâkimiyetimi kaybettim. Kısa zamanda tekrar toparlanırken Aslı ile Mert beni geçtiler. Ahh işte şimdi çok kızdım geri zekalı resmen üstüme sürdü motoru. Hızımı arttırırken Burak’a bitiş çizgisine ne kadar kaldığını sordum. Yaklaşık bir on beş dakikalık yolumuzun daha olduğunu öğrendiğimde biran önce Alp ile Cenk’e yetişmek için geçebileceğim kestirme sokakların olup olmadığını sorduğumda bana ilk sapaktan sağa geçmemi söyledi. Ara sokaklardan son hız geçerken buraların daha sakin olmasına şükrediyordum. Burak’ın talimatıyla sola saparak ana yola çıktığımda Alp ile Cenk’in birbirine çok yakın bir şekilde yol aldıklarını gördüm. Çocuk çok agresif böyle giderse birimizin başına bela olacak. Yanlarına geldiğimde Cenk’in sol tarafına geçerek onun hareket alanını kısıtladım beni yolun dışına atmak için birkaç atak yaptıktan sonra vazgeçerek hızlanmaya çalıştı. Önümüzdeki yolun sağa doğru hafif kavislendiğini gördüğümde Alp’e işaret vermemle ikimizde aynı anda motoru altıncı vitese takıp gazı kökledik. Daha öncede böyle hafif virajlara son surat girdiğimiz olmuştu. Böyle durumlarda oldukça uyumluyduk. Aramızdaki mesafeyi koruyarak viraja girdiğimizde Cenk o hızla virajı alamayacağını fark ederek yavaşlamak zorunda kaldı.
Kulaklıktan Burak’ın heyecanla bağırarak “dostum harikasınız harika son beş kilometre hadi bakalım iyi olan kazansın çocuklar“ dedi. Alp’e baktığımda kafasını sallayarak bana geçmem için onay verdi olumsuz anlamda kafamı sallayıp hızımı hafif düşürerek ona yol verdim.
“Ne yapıyorsun o motoru çok istediğini biliyorum bas şu gaza“ dedi hafif sinirle.
“Hayır, motoru değil seni daha çok istiyorum“ dediğimde sessiz kalmasından bu cevabı beklemediğini anladım.
Bitiş çizgisini geçtiğimizde bir yarışı daha kazasız atlattığımız için dua ediyordum. Yarış bittiğinde bu sefer kulaklıktan Can’ın sesi yükseldi “waoov kedicik o nasıl bir cevaptı öyle ben bile eridim, oğlum Alp yerinde olmak isterdim lan“ dedi. Canın dediklerini duymamla bütün ekibin bizi dinlediğini anladım ahh aklımdan ne geçiyordu acaba öyle şeyler söylerken dillerine düşmüştüm. Alp’in cevap vermemesi beni biraz korkutuyordu aslında. Bu sessizlikten hala bana kızgın olduğunu çıkartabilirdim. Partide aramızdaki tatsızlığa bir son vermem gerekiyordu.