9. ŞANLIURFA

1207 Words
RÜZGAR “İyi kulmuşsun,” dedim Metehan'ın omzuna vururken. Komutanlar çıkmıştı, ben de ayaklandım. Metehan sırıtarak Azra'ya bakıyordu. Haline güldüm. “Komutanım, keşke başka bir şey dileseydiniz de hepimiz ihya olsaydık,” dedi Kaya. Ardından Nitro’ya döndü. “Lan mal mal tavana ne bakıyorsun?” “Kemik yağıp yağmadığına!” Kaya gülerken Metehan'ın gözleri kısıldı. “Asker!” dedi rütbe konuşturmak için. “Komutanım,” dedi Turgut. “Konunun sizinle hiç alakası yok.” “Hadi hadi! Zevzekliği bırakın. Birazdan hareket edeceğiz. Siz aşağı inin, ben Albay ile konuşup geliyorum.” Onları ardımda bırakıp Albay’a doğru yürüdüm. Beni arkasında görünce diğer komutanlardan izin isteyip bana doğru geldi. Selam verip direkt konuya girdim. “Komutanım. Mardin'e giden tim babam ile iletişim kurabilir. Biliyorsunuz dedem zamanında birçok olayın ortaya çıkmasına vesile olmuş. Babam uzun yıllardır dedemin yerinde. Aşiretleri, çevre insanını iyi tanır.” Dursun Albay elini omzuma koydu. “Amcan durumdan haberdar. Baban ile o görüşecekti.” “Urfa'nın önde gelen aşiretlerinden birinin başında dayım var. Eski zamanlardan beri güçlü ve devletin yanında olan aşiretlerin desteği yadsınamaz. İzniniz olursa ben de dayım ile görüşeceğim.” “Operasyon gizliliğini biliyorsun. Ömerli aşireti uzun yıllardır askerle işbirliği yaptığı için ve amcan halihazırda özel bir görevde olduğu için dahil edildi.” “Amcam ile konuşursanız, onun da benimle hem fikir olacağına emin olabilirsiniz.” Omzumu sıkıp başını salladı. “Ben üstlerimle bir görüşeyim. Sana dönerim.” “Emredersiniz komutanım!” Selam verdim ve gitmek için izin istedim. “Azra Üsteğmen Şanlıurfa’da bir okulda öğretmen gibi davranacak. Timden ayrı hareket edecek. Orada ona bir ev tutuldu. Karargaha gittiğiniz zaman size bilgiler verilecektir.” “Emredersiniz komutanım,” dedim ve geriye döndüm. Koridorun sonunda çocukların sesleri geliyordu. Yanlarına vardığımda Kaya ayakta sigara içiyormuş gibi hayali nefes çekiyordu. “Lan Kaya, o ne hal?” dedim kaşlarımı kaldırarak. “Komutanım, stres atıyorum,” dedi gülerek. “Stresini çatışmada atacaksın. Şimdi aşağıya iniyoruz. Hazırlanın.” Azra yanımıza katıldı. Çantası elindeydi. “Ben de karargaha kadar sizinle geliyorum komutanım!” Başımı salladım. “Tamam, ondan sonrası ayrı zaten. Hepiniz toparlanın.” “Hazırlanın, birazdan helikoptere geçiyoruz,” dedim. Kaya hemen sırıttı. “Komutanım, ben pencere kenarını kaparım.” Metehan alayla güldü. “Lan oğlum, otobüse mi biniyoruz? Helikopter bu helikopter!” “Fark etmez, ben manzarayı severim,” dedi Kaya sırıtıp. Helikopterin vızıltısı yaklaştıkça ekibin enerjisi yükseliyordu. Kaya, sırt çantasını omzuna atarken hâlâ sırıtıyordu. “Komutanım, cam kenarı ayırttınız mı bana?” Metehan lafa atladı, “Lan, cam kenarı istersen başını pervanelere uzat, en kral manzarayı görürsün!” “Hadi hadi, zevzekliği kesin!” dedim, sesimi biraz yükselterek. “Helikopter hazır, hareket ediyoruz.” Birbiriyle uğraşmaları helikopterde de devam etti. Azra alışkın olduğundan olsa gerek, onların bu rahat hallerine şaşırmış görünmüyordu. Görevime adapte olmam gerekiyordu ama aklım tamamen Arven’e kilitlenmiş vaziyetteydi. İki gün izinliydik ve ne yapıp edip Arven ile görüşmeyi başarmam lazımdı. Helikopter Şanlıurfa 20. Zırhlı Tugay Komutanlığı’na iniş yaptık. Görevli bir Yüzbaşı bizi karşıladı. Tim anında selam duruşuna geçip biraz önceki tüm o şakalaşmaları bir kenara bıraktı. “Yüzbaşı Rüzgar Ömerli! Albay Günsur bizi bekliyordu.” “Rahat,” dedi önce bizimkilere. Ardından bana elini uzattı. “Yüzbaşı Seyfi Harputlu. Hoş geldiniz Yüzbaşım.” “Hoş bulduk.” “Günsur Albay sizi bekliyor.” Birlikte karargaha yöneldik. İçeriye girmeden çantamı Kaya’ya verdim. “Burada bekleyin.” “Emredersiniz Komutanım.” Yüzbaşı kapıyı çaldı ve ardından içeriye geçtik. Aklımdan görev dışındaki her şeyi çıkarmaya çalıştım. İçeriye girince hazırola geçip selam verdim. “Yüzbaşı Rüzgar Ömerli. Yedi Ocak Timi emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!” “Rahat aslanım,” dedi babacan bir tavırla. Bize oturmamız için karşısındaki sandalyeleri işaret etti. “Amcandan seni çok dinledim. Tanışmak bugüne kısmetmiş. Operasyonda sizinle hareket eden kişi ben olacağım.” Bakışlarım gözlerine tırmandı. “Amcamı tanıyor musunuz?” “Zamanında birlikte görev yapmıştık,” dedi başını sallayarak. “Urfa'ya geleceğini duyunca aradı sağ olsun.” Bu iyi bir şey miydi kestiremedim. Normalde aramıyordu da benim buraya geleceğimi duyunca mı aramıştı? “İşi düşünce mi aradı komutanım?” Seyfi bıyık altından gülümsedi. Albay da öyle… “Yok yahu. Sık görüşürüz. Arar sorar sağ olsun.” İyi bari, dedim içimden. O sırada telefonum çaldı. Çıkarıp ekrana baktım. “Komutanım! Albay’ım arıyor. Müsaade var mı?” Başını sallayınca telefonu açtım. “Efendim komutanım.” “Rüzgar, dayın için üstlerim de uygun gördü konuşmanı. Halkı ve çevreyi bilen birinin desteği yadsınamaz. Dayınla gerekli gördüğün kadarını konuş. Gözünü açsın o da! Operasyonun gizli olduğunu da hatırlat ama.” “Emredersiniz komutanım!” Telefonu kapattım. Albay yüzüme bakınca açıklama ihtiyacı hissettim. “Ezman Bicanlı’yı tanıyor musunuz komutanım?” “Dayını mı?” Güldü. “Tanırız. Kendisini severiz de.” “Operasyon hakkında onun yardımını almak için üstlerimden izin istemiştim. İzin vermişler. Albay'ım onu haber vermek için aramış. Çevreyi bizden daha iyi bildiklerini düşünüyorum. Birçok insan asker ve polisten önce aşiretlere gidiyor yardım istemek için. Bize faydası dokunabilir diye düşündüm.” “Doğru düşünmüşsün. Ezman Bicanlı sevilen bir ağa. Kendi aşiretinden çare bulamayan da çalar onun kapısını.” “Öyle Komutanım.” “Gelelim konumuza!” Bana bir liste uzattı. “Bu liste bahsi geçen oyuna bu şehirden girenlerin listesi. Görevimiz bir yandan listedekileri izlemek. İçlerinde kargo alan olmuş mu araştıracağız. Fakat ben bölgenin olduğu konumdan dolayı, buralarda elden teslim de olabileceğini düşünüyorum. Listedeki herkesi izlemek imkansız. Biz de listedekileri karıştıkları olaylara göre sıraladık. Daha derin bir araştırma gerekiyor tâbi.” Gerekiyordu. Olayların böylesine basit olduğunu düşünmüyordum. Adamlar yalnızca oyun üzerinden hareket ediyor olamazdı. Listede ikiyüze yakın isim vardı. Hangi birini yakından inceleyecektik! “Ben ilk önce suç kaydı olanlardan başlayalım diyorum komutanım.” “Biz de öyle düşündük. Listeyi ona göre oluşturduk.” İsimlere bakarken bir isim dikkatimi çekince gözlerim büyüdü. “Asil Civan Saruhan mı?” Beni daha fazla ne şaşırtabilirdi bilmiyorum. “Daha çok şaşıracağınız isim var Yüzbaşım. Kendisinin suç kaydı olmadığı için ismi aşağılarda.” Albay'ın sözleriyle gözlerim isimleri baştan aşağı taramaya başladı. “Ayaz Akdoğan?” Genco dayının oğlu da mı? Daha kim vardı listede amına koyim? Bunların işleri güçleri yok muydu da sikik bir oyunla uğraşıyorlardı? “Devam et,” dedi yüzbaşı Seyfi. Böyle dediğine göre o da akrabalarımı tanıyordu demek ki… “Tibet Bicanlı!” Eee ebesinin amı! “Komutanım siz benim işimi kolaylaştırıp akrabalarımdan kim var söyleseniz daha kolay olacak sanki!” “Bu kadar,” dedi başını sallayarak. “Bir de böyle risk var işte aslanım. İnsanlar çevresini oyuna davet edip birlikte oynamak istiyor. Hal böyle olunca tanıdık isimler görmeniz normal.” “İşleri güçleri olan insanlar bunlar komutanım.” “Nasıl bir tehlike içindeyiz anla işte.” Başımı salladım. “Komutanım bu iki kişiyi ben hallederim. Üçüncü kişi için şu an bir şey diyemiyorum. Azra Üsteğmen için ev hazır hale getirildi mi?” “Bu akşam için onu da lojmanlarda misafir edeceğiz.” “İzniniz olursa o da bizimle dayımın konağına gelsin. Dayım detayları bilmese de buraya geleceğimi biliyordu. Bu akşam orada bizi misafir edecekti. Urfa'ya ne zaman yolumuz düşse bizi misafir eder. ‘Geleneği bozmayalım,’ dedi. Hem gitmişken Tibet ile görüşüp bu oyuna nasıl girmişler detayları öğrenmiş olurum.” “Tamam Rüzgar. Sen bildiğin gibi hallet. Zaten henüz resmi yazılar gelmedi.” Selam verip müsaade istedim. Karmen ile yola çıkmadan önce konuşmuş, Arven'i konağa çağırmasını rica etmiştim. Anlaşılan o ki, bu akşam görülecek tek bir hesabım yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD