Kapının önündeki koşturmacanın sesi Emir’i de uyandırmıştı. Alara, kollarında çıplak yattığı adama gözlerini dikip baktı. Yüzündeki kıvrımlı bir gülümsemeyle ona son bir iştahla baktı ve dudaklarını büzerek, “Günaydın, bayım,” dedi. Emir, gözlerini kısıp bir rüyadan uyanmak istemiyormuş gibi hafifçe kımıldadı. “Hayır ya, daha olmaz. Gün aymadı. Hadi yat, yat,” diyerek Alara’yı kucağına çekmeye çalıştı. Alara kahkahalarla yanıt verdi. “Ama ben kurt gibi açım! Rehinelerinizi hep açlıkla mı terbiye edersiniz?” dedi, tatlı bir alaycılıkla. Emir gülümseyerek, çenesinden tutup dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu. “Mükemmel bir manzaraya uyanmış olsam da, esir olan benim,” dedi, çapkın bir gülüşle. Ardından ekledi: “Her şey çoktan hazır. Sadece giyin ve inelim.” Alara, bu sözlere şaşırmıştı

