6- Dayanılmaz Çekim

1499 Words
Cihan, yarım saate geliyorum, dediğinde heyecanım tırmanmaya başlamıştı. Tavuklar ve patatesler kızarırken sofrayı hazırladım. Kalan 15 dakikada da üzerimi değiştirip çok hafif bir makyaj yaptım. Hem sıradan görünmeyecek hem de randevuya hazırlanır gibi çok göze batmayacaktım. Dakikaları sayarken gidip gelip mutfak penceresinden askeri bir araç gelecek mi diye bakıyordum arada. Cihan’ı yürüyerek gelirken gördüğümde şaşırdım, üstelik sivil giyimliydi. Vücudu uzaktan bile harika görünüyordu be! Midemdeki kelebekler onu görünce birbirilerine çarparak uçuşmaya başladılar. Şu erkeksi dış yüzeye kelebek mi dayanır zaten? Az sonra kapım çaldığında sanki onu gelirken görmemişim gibi gözetleme deliğinden bakıp açtım kapıyı. Cihan elinde birkaç poşetle karşımdaydı ve sivil kıyafetleriyle yakından çok daha seksi görünüyordu. Gri tişörtünün üstüne ince kot bir gömlek giymişti. Kaslı vücudu bu kıyafetleriyle çok daha belirgindi. Uzun, kaslı bacakları da muhteşem görüntüsünü tamamlıyordu. ‘’Selam.’’ dedi o da bana dikkatle baktıktan sonra. ‘’Selam, gel lütfen.’’ deyip kenara çekildim. İçeri girdiğinde elindeki poşetleri sırayla bana uzattı. ‘’Bunlar tadilat için malzemeler, bu yemekten sonra yiyeceğimiz tatlı,’’ Gülümseyip devam etti, ‘’ve söz verdiğim cezveyle kahve.’’ Yüzüme yayılan tatlı bir gülümsemeyle poşetleri alırken cevap verdim. ‘’Çok naziksin, teşekkür ederim.’’ Bana dudak büzdükten sonra, ‘’Bir daha söyler misin? Neyim?’’ dedi eliyle konuşmamı işaret ederek. ‘’Çok naziksin, dedim. Ne oldu ki?’’ ‘’Bu cümleyi çok sık duymuyorum da. Duyduğumdan şüpheye düştüm de, emin olmak istedim.’’ O kadar güzel sırıttı ki elimde olmadan güldüm. ‘’Doğru duydun. Başkalarına nasıl davranıyorsun bilemem ama bana nazik davrandığın ortada.’’ ‘’Kimse duymasın, inanmazlar.’’ Yine gülüştük. ‘’İnsanlar üzerinde nasıl bir etkin varsa artık?’’ ‘’Bilmek istemezsin.’’ derken kafasını hafifçe sağa sola salladı. Kendimden emin baktım yüzüne ve, ‘’Yo isterim. Yemekte anlatabilirsin, dinlerim. Çünkü her şey hazır. Ellerini de şurada yıkayabilirsin.’’ ‘’Tamam, şimdi geliyorum.’’ deyip ellerini yıkamak için banyoya geçti. O mutfağa girerken ben sırtım dönük tezgahta yemekleri ayarlıyordum. Bilerek hemen dönmedim ki beni arkadan biraz inceleyecek vakti olsun. O bir erkekti ve kalçalarıma bakmak isteyecekti. Ona bu fırsatı vermek istedim. Eh kalçalarıma da güveniyordum yalan değildi. Sonra elimde tabakla dönerken ona baktım. Masanın yanında ayaktaydı. Gözlerinde bir beğeni alameti vardı, bir ilgi ve hoşnutluk. Gülümseyip, ‘’Cezveye bayıldım, gerçekten çok güzel. Teşekkür ederim.’’ dedim tezgahın üzerindeki cezveyi işaret ederek. Yöresel desenlerle işlenmiş bakır bir cezveydi ve gerçekten çok hoş görünüyordu. ‘’Rica ederim, beğenmene sevindim.’’ ‘’Otur lütfen. Yemeğe başlayalım. Umarım sen de tavukları ve patatesleri seversin.’’ Elini beline atıp tabancasını çıkardı ve, ‘’Bunu nereye koyabilirim?’’ dedi. Silahın belinde olduğunu o ana kadar fark etmemiştim. Ama bir an elinde silahla ve o koca gövdesiyle bende bir hayranlık uyandırdı. Onu savaşırken düşündüm. Güçlü ve muhtemelen de çok yetenekli bir askerdi. Ve bu bana cidden çok çekici geliyordu. Tezgahta uygun bir yer gösterdim. ‘’Şurası olur mu?’’ Cihan silahı oraya bırakıp bu sefer de kot gömleğini çıkardı ve sandalyenin arkalığına astı. Gri tişörtü vücuduna yapışıyordu ve kaslı kolları bana büyük bir ziyafet sunuyordu. İçim gıcıklanmıştı. Onu istiyordum, hem de deli gibi. ‘’Çok sıcak. Şimdi daha iyi.’’ dedi ve oturdu sandalyesine. Karşılıklı yemek yerken oradan buradan konuştuk. Okulumla ilgili birkaç şey sordu bana. Alışıp alışamadığımı, öğretmenlerin ve öğrencilerin tutumunun nasıl olduğunu falan. Ne öğrenmeye çalıştığını anlamaya çalışarak bir sorun olmadığını söyledim. Dikkatli olmamı ve bir sorun yaşarsam ona söylememi istedi. Bu çok hoşuma gitti. Beni önemsiyordu ve bir şekilde çok yeni tanışmış olmamıza rağmen bunu bana her fırsatta hissettirmeye başlamıştı. Konu ona döndüğünde üs bölgesinde yaptıkları yemekleri anlattı. Bazen günlerce kumanya yiyerek dağlarda dolaştıktan sonra çok basit yemeklerin bile nasıl lezzetli geldiğini söyledi. Onu ilgiyle dinliyor ve arada sorular soruyordum. Hevesle anlatıyor ama bazı cevapları verirken yine de işi gereği temkinli bir sınırı aşmıyordu. ‘’Nasıl bordo bereli oldun? Ya da olmaya karar verdin?’’ dedim, ülkenin en popüler askeri birliğinden birini karşımda bulunca. Karar vermedim, direk gönderildim seçmelere. Böyle bir adamı masa başında heba etmeyelim, dağlarda gönlünce avlansın, dediler.’’ Sırıttı hafiften. ‘’Sana neden Deli Kurt diyorlar peki?’’ ‘’Vay, lakabımı da öğrenmişsiniz Bahar Hocam? Aynur mu söyledi?’’ Abartılı bir mimikle kafasını yana eğip beni süzdü. ‘’Daha seni gördüğüm ilk gün Gürkan Yüzbaşı söylemişti. Deli Kurt nihayet dağdan inmeye karar verdi, demişti. Ama Aynur’un da, senin dağlarda yaşamaya alışık bir kurdun ruhuna sahip olduğunu söylediğini inkar edemem.’’ ‘’Maşallah karı koca beni iyi tanıtıyorlar. Bir kahve içmeye de onlara mı uğrasam ne yapsam?’’ Omuz silktim ve, ‘’Henüz sandığın kadar şey söylemediler. Belki kendin anlatırsın diye sana bırakmak istediler devamını. Ama sen bilirsin.’’ deyip kıkırdadım. ‘’Çok stratejik gördüm seni Bahar.’’ ‘’Bilmem, belki Çin damasında iyi olduğum içindir.’’ Yüzüme kasten ukala bir ifade kondurdum. ‘’Onu bilmiyorum ben ya, nasıl oluyor?’’ ‘’Aaaa, çok eğlenceli. Kesinlikle öğrenmelisin. Hatta üs bölgesinde sıkıldıkça oynarsınız.’’ ‘’Bu, sana öğretirim Cihangir mi demek oluyor?’’ Bir saniye düşünür gibi yaptım ve, ‘’Neden olmasın. Ama yenilirsen ağlamak yok asker.’’ Yine ukala bir şekilde baktım. O da aynı ifadeye büründü ve, ‘’Hele sen bir öğret de, kim yeniliyor ve ağlıyor görürüz öğretmen hanım.’’ ‘’Anlaştık. Ama hala sana neden Deli Kurt diyorlar söylemedin?’’ Yemek bitmişti ve Cihangir yavaşça ayağa kalkıp bana tepemden ciddiyetle bakarken cevap verdi, ‘’Zamanla öğrenirsin Bahar.’’ Aynı ciddiyetle baktım ve, ‘’İkimizin o kadar zamanı var mı sence Cihangir?’’ Bir saniye öylece bakıştık. ‘’Kim bilebilir bunu? Ama olmasını isterim.’’ derken dudakları hafifçe gevşedi. Ben bir şey demeyince de, ‘’Hangi musluk tamir edilecek? Yemeği hazmederken şu ufak işleri halledeyim.’’ ‘’Tuvaletteki su sızdırıyor biraz. İki tane de elektrik düğmesi çalışmıyor.’’ ‘’Tamam, sırayla bakarım.’’ Cihan musluğu tamir ederken ben de sofrayı toparladım. Musluğu tamir edince düğmeleri göstermemi istedi. Biri koridorda, diğeri yatmak için kullanacağım odadaydı. Çok uygun fiyata tek kişilik bir baza almıştım ve odadaki tek mobilya da oydu. Cihan önce koridordaki düğmeyi değiştirdi. Ardından lambanın takılacağı duyu kontrol etti ve kabloları yeniden bağladı. Artık koridor lambam yanıyordu. Sıra yattığım odaya gelmişti. İçeri girdiğinde yerdeki bavullara baktı ve, ‘’Benim üste en azından giysi dolabım var be. Halime şükür.’’ dedi abartılı bir şekilde. ‘’Ya, haline şükret. Bak ne garibanlar var, dolabı bile olmayan.’’ dedim kendimi acındırarak. ‘’Hakikaten öyle. Ama cezveni hallettik ya, gerisi de gelir. Üzülme be.’’ dedi teselli eder gibi yüzüme bakıp. Bu adam beni nasıl güldüreceğini biliyordu. Yüzüm gevşedi hemen. ‘’Doğru diyorsun be, cezvem bile var artık. Gerisi niye olmasın dimi?’’ Cihan o düğmeyi de tamir edince, ‘’Artık tatlı ve kahveyi hak ettim sanırım?’’ dedi muzaffer bir komutan edasıyla. Baş parmağımla onaylarken, ‘’Aslında ufak bir şey daha var.’’ dedim o gelmeden önce duş alırken fark ettiğim gevşeyen duş başlığı takma yerini hatırlayarak. Vidasının sıkıştırılması gerekiyordu ve bende tornavida gibi hiçbir şey yoktu. Cihan soru dolu bakışlarını bana dikti. ‘’Banyoyu işaret ettim ve, ‘’Duş başlığının takılı olduğu yer gevşemiş. Başlık sabit durmuyor, acaba onu da sıkıştırma şansın var mı?’’ ‘’Bakayım.’’ Kapıdan geçip yanıma geldi. Banyo koridorun sonundaydı ve Cihan kapıyı açıp girdi. Duşa kabin çok geniş değildi ve Cihan resmen içine girdiğinde epeyce yer kaplamıştı. ‘’Sanırım bu duşa kabinleri yapanlar ölçüyü senin gibi minyon kadınlara göre ayarlıyor.’’ dedi memnuniyetsiz bir sesle. ‘’Evet, saçma şekilde dar yapılmış bence de.’’ ‘’Bana diğer tornavidayı getirsene çantadan.’’ Dediğini yapıp diğer tornavidayı getirdim ve yanına gidip uzatırken aniden Cihan duş musluğuna temas edip açınca zaten sabit durmakta zorlanan duş başlığı tüm gücüyle soğuk su fışkırtmaya başladı üstümüze. Beklenmedik şekilde bir iki saniyede o da ben de ıslanmıştık baştan aşağı. Ben bir çığlık atarken Cihan bizi epeyce ıslatan musluğu kapattı kapatmasına ama gri tişörtü ıslanıp üzerine yapışmıştı ve o haliyle muhteşem derecede seksi görünüyordu. Ben de açık mavi bir bluz giymiştim ve muhtemelen benim de tenime yapışmıştı ıslanan kumaş. Karşı karşıyaydık ve ıslak bedenlerimiz birbirimize çok çekici görünüyor olmalıydı. Göz göze geldiğimizde gözlerindeki arzuyu anladım. Hiçbir şey demeden güçlü kolunu bana uzatıp iri elini belime doladı ve beni kabinin içine çekti. Karşı koymadım, tam tersi az sonra olacaklar için duyduğum arzu dayanılmazdı. Daracık kabinin içinde baş başa ve dip dibeydik. Belimi sıkıca kavramış olan Cihan gözlerime istekle bakarken beni duvara yasladı ve aniden dudaklarıma yumuldu. Etli ve sıcak dudakları benimkileri büyük bir açlıkla somururken iri bedeninin kıskacında arzudan ölüyordum. Kımıldayacak yer yoktu ama oradan çıkmaya da niyetim yoktu. Öpüşleri giderek daha tutkulu ve hırçın bir istilaya dönüşüyordu. Bir hayvanın avına duyduğu açlığın verdiği hırsla öpüyordu beni. O beni öptükçe zevkten kıvranıyor ve bedenine sarılan kollarım onu sıkı sıkıya tutuyordu. Hayatım boyunca hiç öyle hissetmemiştim. Öpüşmenin böyle zevkli ve yıkıcı olacağına dair bir fikrim yoktu. Her geçen saniye aramızdaki çekim ve etki kuvvetleniyordu. Dudakları boynuma indiğinde elimle kafasını okşayıp bastırdım tenime. Bir adamla bu denli hızlı bir şekilde bu duruma gelebileceğimi hayatta düşünemezdim. Hala onu pek tanımıyor ama korkunç derecede çekiliyordum varlığına. Ve iradem resmen devre dışı kalmıştı. Cihan daha fazla dayanamayıp beni kabinden çıkardı ve kucaklayıp yattığım odaya götürdü. Kucağındayken de öpüşmeye devam ediyorduk. Henüz ikimiz de tek kelime etmemiştik ama konuşmadan da biliyorduk olacakları ve istiyorduk ne olacaksa olmasını. Onun öpüşüyle ve dokunuşuyla kendimi kaybetmiştim. Beni öperek odaya götürdüğünde tek düşünebildiğim şey, Cihangir'in bana sahip olması ve bunun sonsuza dek sürmesiydi. Bana aşık olmasını ve ölene dek beni sevmesini diledim. Çünkü ben çoktan ona aşık olmuştum bile.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD