3.BÖLÜM

1579 Words
1 hafta sonra; Ayrılığın birinci haftasındaydım, ne bir haber vardı ne de bir mesaj… Bir haftadır odam dışında gittim tek yer banyo ve mutfak olmuştu, sanırım uzun bir süre etkisinden çıkamayacaktım. Cips paketi ile yatağıma oturmaya hazırlanırken kapı tıklatılınca yatağın üzerindeki resimleri hızlıca pikenin altına soktum. “Eylül, gelebilir miyim?” Kimseyle konuşmak istemesem de anneme olumlu anlamda başımı salladım. “Tabii ki anneciğim, gel.” Annem tereddüt içerisinde odaya girerken aynı şekilde yatağa oturdu. “Bebeğim iyi misin?” Olumlu anlamda başımı sallayınca elleri ile yüzümü kavrayarak ona tamamen bakmamı sağladı. “Bu yüzden mi gözlerin bu kadar şiş? Bu yüzden mi her geleni geri gönderiyorsun?” Gözyaşlarım akıp giderken ısrarla yalan söylemeye devam ediyordum. “Anne, gerçekten iyiyim.” “Bana yalan söyleme Eylül, çünkü ben anneyim hissederim.” derin bir nefes aldıktan sonra yeniden konuşmaya başladı, sesi az öncekine göre daha sakindi. “O çocuk yüzünden ağlıyorsun değil mi?” “Evet.” “Anlatmak ister misin canım?” Olumsuz anlamda başımı salladım. “Anlatacak bir şey yok anne, her şey olduğu gibi apaçık ortada ve bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.” Dediğimde gözlerim anneme kaymıştı, hiç olmadığı kadar endişeli ve üzgün görünüyordu. “Bizi korkutuyorsun Eylül, günlerdir bu odadan çıktığın yok doğru dürüst bir şey yemiyorsun. Geceleri gizlice ağlıyorsun, ben bunları bilmiyorum mu sanıyorsun? Ben senin annenim, senin ufacık bir yerin acısa benim içim yanar.” Dediğinde daha çok ağlamaya başlayarak anneme daha sıkı sarıldım, söylediği her kelime daha da çok canımı yakıyordu. “Sen beni sakın bırakma anne tamam mı? Herkes gitsin ama sen sakın gitme çünkü ben sensizliğe asla dayanamam.” Dediğimde annem kendini geri çekerek alnıma bir öpücük bıraktı, gözlerinden yaşlar süzülürken cümlelerimin onu da üzdüğünün farkındaydım. “Neden böyle söyledin ki kızım? Ben seni hiç bırakır mıyım?” dediğinde çocuklar gibi omuz silktim. “Söyledim işte.” “Ben seni hiç bırakmam kızım söz.” Dediğinde gülümseyerek ona bir kez daha sarıldım. “Seni çok seviyorum, iyi ki benim annemsin.” Annem birkaç dakika boyunca hiç konuşmamıştı. “Ben de seni çok seviyorum meleğim.” Derin bir nefes aldıktan sonra kendini geri çekti. “Bu arada Balıkesir’e gidiyoruz, hem değişiklik sana da iyi gelir.” Dediğinde kaşlarımı çattım, asla oraya gidemezdim. “Anne hayır, ben oraya gelmek istemiyorum. Uğurcan ve ailesi de orada.” Dediğimde annem eni tatmin etmeye çalışırcasına konuştu. “İyi de bebeğim oraya gidecek olmamız onu göreceğin anlamına gelmez. Babanın sadece bir hafta izni var dinlenmek onunda hakkı.” Annem odadan çıkmak için ayağa kalkarken öylece kalmıştım. “Bavulunu hazırla akşam yola çıkacağız.” Oraya gidince onu görmeme gibi bir ihtimalim yoktu, orası küçücük bir yerdi ve evlerimiz de oldukça yakın sayılırdı. Annemin çıkması ile beraber ayağa kalkarak dolabımdan bavulumu çıkartarak isteksizce kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. 3 saat sonra; Babam bavulları yerleştirirken arka koltuğun kapısını açarak içeriye süzüldüm, uykum vardı fakat muhteşem gece yolculuğunda uyumayıp sabaha kadar kesintisiz müzik dinleyecektim. Mp3 çalardan ruh halimi yansıtacak yavaş bir şarkı açarak gözlerimi kapattım ve kendimi hayal dünyasının en derinliklerine bırakmaya başladım. 7 saat sonra; Gözlerimi açtığımda yataktaydım ve buraya nasıl gelmiştim onu bile hatırlamıyordum, muhtemelen uyuya kalmıştım ve babam beni kucağında buraya kadar taşımıştı. Yavaşça yataktan kalkarak banyoya doğru yürümeye başladım, etrafı incelerken burayı ne kadar da çok özlediğimi fark etmiştim. Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra yeniden salona yürürken adımlarımı hızlandırmıştım, üzgün olduğumu kesinlikle belli etmeyecektim. “Günaydın.” Dediğimde babam gülümsedi. “Günaydın prenses, bugün için bir planın var mı yoksa bizimle mi gezeceksin?” Masaya yerleşirken aynı şekilde babama gülümsedim. “Bilmiyorum ki şuan bir planım yok.” “Ayşeler burada hayatım, sabah markette karşılaştık, seni sordu ve beraber vakit geçirmek istediğini söyledi.” "Aa- dur ben onu arayayım" Biraz atıştırdıktan sonra masadan kalkarak odama yöneldim ve telefonumdan Ayşe'nin numarasını tuşladım, bir kaç çalıştan sonra telefonunu açtı.  "Alo?" Ayşe'nin sesini duyunca gülümsedim. "Eylül ben." "Eylül! Sabah annen ve baban ile karşılaştık ben de aramanı bekliyordum, çok özledim." Gerçekten ben de özlemiştim. "Ben de özledim neredesin? Buluşalım hemen."  "Orta Kafe’yi biliyorsun değil mi?" Biraz duraksamıştım, nasıl bilmeyecektim ki? "Elbette."  "Burası yeni mekânım, hadi çık gel bekliyorum." Gözlerimi devirdim. "Tamam." Bulunduğu yer pek hoşnut olacağım bir yer değildi. Orası Uğur böceğinin mekânıydı ve muhtemelen orada olacaktı. Onu gördüğüm zaman güçlü olmalıydım, bunu düşünmemeye çalışarak üzerimi giyindim.  Siyah şort ve askılı giyerek içime de kırmızı bikinilerimi giymeye karar vermiştim, yol sanki hiç bitmiyordu yürümekten dizlerime ağrılar girmişti. Biraz daha yol gittikten sonra Ayşe görüş alanıma girdi, tam Orta Kafe'nin önünde beni bekliyordu. Gülümseyerek ona sarıldım.  "Hadi içeri girelim, voleybol için bizi bekliyorlar." Belki de voleybol oynamak her şeyi unuttururdu. "Tamam." Fileye doğru yönelirken etrafıma bakındım, tam filenin önünde duran bir çift göz duraksamama neden olmuştu ne tesadüftür ki Uğurcan ile göz göze gelmiştik. Gözlerimde bir yanma hissederken her şeye bu kadar çabuk ağladığım için kendime kızıyordum, ne olursa olsun mutsuzluğumu belli etmemem gerekiyordu derin bir nefes alarak burnumu çektim ve yürümeye devam ettim. Sanki o yokmuş gibi davranmam gerekiyordu, onu ne kadar düşünsem de bunu belli etmemeliydim. Umursamaz bir tavır sergileyerek kafamı başka yöne çevirdim ve üstümdeki askılıyı çıkardım, gözyaşlarıma engel olamıyordum birkaç dakika boyunca kafamı önüme eğerek gözlerimi sımsıkı yumdum. Kafamı tekrar kaldırdığımda Uğurcan ile yeniden göz göze gelmiştik, birileri içimden bir şeyler koparıyorlardı sanki. Sevdiğim adam tam karşımdaydı ve ben ona ne sarılabiliyordum ne de öpebiliyordum, her ne kadar kaçmak istesem de kaçamıyordum üstelik kaçarak bir yere de varamazdım. Benim verebileceğim en büyük ceza onu görmezden gelmem olurdu sanırım, kendimi buna alıştırmalıydım nasıl o beni unutup voleybol oynuyorsa aynısını ben de yapabilirdim. “Hadi başlayalım artık.” derken gülümsüyordum. “Olur.” dediğinde içimi hırs bürümüştü, belki de tüm hıncımı toptan çıkarmam beni rahatlatacaktı. Üstelik ağlayacak olsam bile bunu kimsenin görmemesi gerekirdi, mutlu görünmeye çalışıyordum ve ben güçlü bir kızdım elbet bunu da atlatırdım. Pasöre geçmiştim, her zaman orada durmayı sevmişimdir zaten. Uğurcan ise tam yanımda smaçör olarak duruyordu, çok harika ne kadar istersem isteyim kendimi bir türlü oyuna veremeyecektim. Oyun başlamıştı fakat kendimi düşüncelerimden sıyırarak bir türlü oyuna veremiyordum, kafam allak bullak olmuştu. Gelen topların hiçbirini kaldıramıyor üstüne bir de gelen topları kaçırıyordum, neler oluyordu bana? Kendimi kötü hissederken geçen olduğu gibi görüş alanım yine kaybolmuştu ve olduğum yerde sendeleyince bir kol beni tutarak düşmemi engelledi. “İyi misin?” duyduğum ses hızlıca kolumu geri çekmeme neden olmuştu. Kafamı yerden kaldırarak gözlerine uzunca baktım, nasıl olduğum çok mu umurundaydı sanki? Aptal herif! Arkamı dönerek çantamı aldım ve koşar adımlarla yürümeye başladım, burası bana iyi değil aksine çok kötü gelmişti ve uzunca bir süre buraya gelmemem gerektiğini anlamıştım. Orta Kafe’den biraz daha uzaklaşınca birkaç dakika bekleyerek üstüme askılımı geçirdim, tam yürüyecekken Ayşe’nin endişeli sesi karşısında duraksadım. “Eylül.” dediğinde arkamı dönerek ona baktım. “Efendim.” Yanıma iyice yaklaştı. “İyi misin?” “İyiyim ama evet gitmek istiyorum sen geri dön, başım çok ağrıyor sanırım güneş dokundu.” dediğimde ikna olduğu her halinden belliydi. “Tamam canım, akşama haberleşiriz dikkatli ol.” Olumlu anlamda başımı salladım. “Haberleşiriz.” Arkamı dönerek yürümeye başladım, buraya gelmem saçmalıktı ve her şey o kadar anlamsız ve boş geliyordu ki… On beş dakikalık sıkıcı bir yürüyüşün ardından nihayet eve gelmiştim, kimseler yoktu ve zaten yazlığa gelip evde durmak saçmalık olurdu. Odama geçerek bir süre anlamsızca etrafa bakındıktan sonra bavuluma yöneldim, hâlâ eşyalarımı dolaba yerleştirmemiştim fazlasıyla üşeniyordum. Üstümü çıkartarak kendimi soğuk suyun altına attım, her bir damla vücudumu titretirken ne kadar rahatladığımı fark ettim sanki tüm dertlerim su ile beraber akıp gidiyordu. Küçük bebekler gibi su ile oynarken artık çıkmam gerektiğini fark etmem çok uzun sürmemişti, daha fazla bu kadar soğuk suyun altında kalırsam yaz ayının tam ortasında hastalanabilirdim. Suyu kapatarak hızlıca bornoza sarıldım, donuyordum! Odaya yürürken havluyu başıma sardım, bavuluma yönelerek öncelikli olarak iç çamaşırlarımı ve ardından duştan çıktıktan sonra takmaktan vazgeçemeyeceğim mavi kurdelemi çıkartarak elime aldım. Gözlerim en altta bulunan CD’lere takılınca duraksadım, görmekten korktuğum şeylerden bir tanesiydi. Üzerimi çabucak giyindikten sonra onları alarak salona geçtim ve tüm perdeleri kapattım. CD’yi takarak televizyonun tam karşısına bir koltuğa yerleştim, anılarımızı izlemek acı verse de mutlu olmamı da sağlıyordu. Video’da ne kadar da mutluydum, mutluyduk ve sanırım kendimi uzun bir süre o kadar mutlu göremeyecektim. Gözyaşlarım serbest kalırken söylediği cümleler aklıma gelince sessizce gülümsedim, burada olsaydı ‘Bebekler ağlar, sil gözyaşlarını hem sana ağlamak hiç yakışmıyor tam bir sümüklü oluyorsun.’ diyerek güldürürdü beni. Ellerimle gözyaşlarımı silerken CD’yi kapattım, daha fazla bu manzaraya tanık olamayacaktım. Her gün gülmemi sağlayan adam, şimdi her gece ağlamama sebep oluyordu. Canım yansa içi parçalanan adam şimdi günden güne beni öldürüyordu… 4 saat sonra; Uyanmak ve uyanmamak arasında gidip gelirken yatakta kıpırdandım, üzerimde anlayamadığım bir ağırlık vardı sanki biri yüzyılın yükünü benim omuzlarıma yüklemişti. Bir süre sonra Ayşe ile sözleştiğimiz aklıma gelince hızlıca yataktan kalkarak banyoya doğru koştum ve elimi yüzümü yıkadım. Yeniden odaya geldiğimde telefonumu cebime koyduktan sonra kapının kulpunu çevirerek evden uzaklaştım. Hiç gitmek bile istemiyordum ama gitmezsem ayıp olacağını düşündüğüm için ne yazık ki gitmekten başka hiçbir şansım yoktu. Yolda öylece yürürken aklıma göl kenarı gelince yolumu değiştirerek oraya gitmeye karar verdim. Göl kenarı sessiz ve huzur dolu bir yerdi üstelik Uğurcan ile en güzel anılarımızı yaşadığımız, bizim için özel olan bir yerdi. Yarım saatlik bir yolun ardından nihayet yaklaşmıştım, yürümek adına ne bir otobüse ne de taksiye binmemiştim tabiri yerindeyse ayaklarıma kara sular inmişti. Banklar birkaç metre aralıklarla dizilmişti ve gecenin bu saatinde oldukça sessiz sayılırdı. Uğurcanların burada bir evleri vardı, göl kenarının dibinde ormanın hemen içerisindeydi. Uğurcan ile olan bankımıza doğru ilerlerken orada birinin oturduğunu fark edince duraksadım, kim olduğunu anlayamayınca biraz daha yaklaşarak dikkatlice baktım. Bankta oturan eski erkek arkadaşım Uğurcan’dan başkası değildi. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD