KÂBUS

1300 Words
Bir ses; hiç dinmeyen yağmur damlalarının yere çakılma sesi. Bir ses; rüzgârın acı uğultulu sesi. Bir ses; şimşeğin yeri yaracak kadar şiddetli çakış sesi. Ve bir ses; korkuyla inip kalkan göğüsün belli belirsiz solukların sesi. Kulaklarında çınlayan bu seslerden başka hiçbir şey duymuyordu genç kız. Karanlık dört bir yanını sarmıştı. Ne bu duyduğu seslerden başka bir ses ne de bir ışık vardı etrafında. Koca bir karanlık boşluğu içerisindeydi. Sessizliğin sesi boş odada hâkimiyetini kurmuştu. Ayağa kalkmak istiyordu, kalkıp ardına bakmadan kaçmak istiyordu bu karanlıktan lakin yapamıyordu. Çünkü onu burada tutan, onu buraya kilitleyen bir şey vardı. Ya da bir şeyler... Sahi nasıl gelmişti buraya? En son hatırladığı şey odasında kitap okuyor olmasıydı. Peki ya sonra ne oldu? Sonrası kocaman bir karanlık.. Genç kız yerinden doğrulmaya çalıştı ama yapamadı. Elleri arkadan ranza olduğunu düşündüğü bir şeylere bağlıydı. Gözleri bandana olduğunu tahmin ettiği bir bez parçası ile kapatılmıştı. Tekrardan hareket etmeye buradan kurtulmak için çabalamaya başlamıştı ki kapı olduğunu tahmin ettiği yerden bir takırtı sesi geldi. Anahtarın kilit yerinde dönüp kilidi açma sesi. Sesin gelmesi ile genç kızın kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya ve hızlı bir şekilde soluklanmaya başladı. Kafasını takırtının geldiği yöne doğru çevirdi. Karanlık olan gökyüzü aydınlandı, şimşek çaktı, ses yankılandı. Aklında deli gibi sorular vardı. Kim getirmişti onu bu karanlık yere? Şu an gelen kimdi? Ona ne yapacaklardı? Şu an yaşadığı durum yine o kâbuslarından biri miydi yoksa? Ve bunun gibi onlarca soru kafasını karıştırıyordu genç kızın. Kapı olduğunu düşündüğü şeyden tekrardan bir gıcırtı sesi ve ardından gelen kundura ve topuklu ayakkabı sesi beraberinde eşlik etti birbirlerine. Genç kız korku içinde soluklanıyor ve kendini sakinleştirmeye çalışıyordu lakin bu karanlık yer ve bu ayakkabı sesleri korkusunu dindirmiyordu. İncecik üstü ile titriyordu genç kız. Ayakkabı sesleri kesildi. Rüzgârın uğultusu ile genç kız ürperdi. Ardından gelen şimşeğin çakışı korkusuna korku kattı. Her yağmurlu havalarda şimşeğin gürültülü çakışından korkardı. Şimdi de korktuğu gibi. Gelenler genç kızın önünde durdular. Adam ve kadın, genç kızı süzmeye başladılar. Bu sırlı oyunda başarılı olup olmayacağı hakkında düşünmeye başladılar. İkisinin de anlayacağı şekilde birbirlerine bakıp durdular. Genç kız istese de istemese de verilen görevleri yerine getirecek ve bu oyunu oynayacaktı. Çünkü bu oyuna bulaşan aile büyükleriydi. Onlarda bu görevleri yerine getirmiş; kimisi ailelerine kavuşmuştu sapa sağlam kimisi ise canını feda etmişti bu oyun için. Peki ya bu gizemli oyun ne zaman bitecekti? O kadar can alındı, o kadar mal gitti daha neyin oyunu kalmıştı geriye? Bu işin asıl gizemi ne? Genç kız daha fazla dayanamayıp, zangır zangır titreyen bedenine aldırmadan konuşmaya başladı. Yağmur git gide şiddetini arttırmaya başladı. "Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz benden? Neredeyim ben? Ailem nerede benim?" genç kızın sesi boş odada yankılandı. Sesi ve bedeni titriyordu. Şimşek bir kez daha ben buradayım dercesine çaktı; rüzgâr uğuldadı. Rüzgârın bir bebeğin ağlayışını andırırcasına uğultusu boş odada yankılandı. Korku tüm bedenini ele geçirmişti. Korkuyordu; ölmekten ya da zarar görmekten değil. Ailesine; annesine, babasına, ne kadar aralarındaki o kalın halat ipten geriye sadece ince bir ilmek kalsa bile yine de bir nebze de olsa değer verdiği başarılı ablasına bir şey olmasından korkuyordu. En çokta anne ve babasına.. Sahi onlar neredeydiler? Genç kızı burada bırakıp gitmişler miydi? Adam derin bir nefes alıp verdikten sonra sakin bir edayla konuşmaya başladı. Sesi bulundukları bu boş odada yankılanıyordu. Rüzgârın acı uğultusu eşlik etti adama. "Artık bir oyunun içerisindesin küçük hanım. Sana görevler verilecek ve sende bu görevleri yerine getireceksin. Aksi takdirde denileni yapmaz isen ailen ölür ya da sen." Genç kızın karışmış olan kafası iyice karışmıştı. Ne oyunuydu bu? Verilecek olan görevlerde neyin nesiydi? Küçükken oynanılan körebe oyunu gibi bir şey miydi bu? Ya da saklambaç.. "Ne diyorsunuz siz? Ne oyunu bu? Ailem nerede benim! Aileme zarar verirseniz ailem değil siz ölürsünüz. Duydunuz mu beni! Onlara zarar vermeyeceksiniz! Görevlerinizin de canı cehenneme yapmıyorum. Bırakın beni!" genç kız öfkelenmişti. Öfkesine hâkim olamıyordu. Kıpırdanıp ellerini açmaya buradan kurtulmaya çalıştı fakat kelepçenin acısından başka bir şey olmamıştı. Ailesine bazı konularda kızgındı, kırgındı ama ailesi onun her şeyiydi. Bu dünyada tek varlığı ailesiydi. Şimdi de onlara zarar verilecek tehdidi ile çıldırmıştı genç kız. Adam alaycı bir sırıtış yerleştirdi yüzüne. Alaycı bir inilti döküldü dudaklarından. Ve şimşeğin ışığı karanlık yeri aydınlattı, şimşeğin sesi son kez şiddetle çaktı. Adam ve kadın genç kızın cesaretini alaycı bakışları altında izliyordu. Kızın deli cesareti ikisini de eğlendirmişti.  "Öncelikle sakin ol küçük hanım. Ailen gayet iyi sadece bir oyunun içinde olduğunu unutma. Sana 3 tane görev verilecek ve bunları yerine getireceksin. Biraz zorlu görevler olabilir ama başarmak zorundasın. Kaybetmeyi değil kazanmayı hedefle. Bu görevleri de yerine getirmek zorunda olduğunu sakın unutma. Kaybedersen ve aksi takdirde görevleri yerine getirmez isen ailen veya sen ölürsünüz." Kısa bir süre duraksadıktan sonra devam etti konuşmasına: "Ya da hepiniz." Adamın son söyledikleri kulaklarında çınlıyordu genç kızın. Kulaklarını kapatmak ve adamın alaycı sesini bastırmak istiyordu lakin yapamıyordu. Şimşekten korkan kız şimşeğin defalarca kez çakıp adamın sesini bastırmasını diledi fakat hava onun aleyhine ilerliyordu. Hızlı bir şekilde soluklanmaktan ve çığlık atmaktan başka bir şey yapamıyordu. Yağmur durdu, rüzgârın uğultulu sesi kesildi ve şimşek kızın aleyhine bir daha çakmadı. "HAYIIR!" Yüksek bir şekilde çığlık atıp uyandı. İlk başta nerede olduğunu idrak edemedi genç kız. Şoka girmiş bir şekilde karşısındaki kitaplarla dolu olan duvara bakıyordu. Dışarıda hafif çiseleyen yağmur sesi ilişti genç kızın kulağına. Vücudundan aşağı doğru terler akıyordu. Her bir ter taneleri usulca bedeninden aşağı doğru süzülüyor geceliği ile buluşup yok oluyordu. Işıklar açılmıştı, etraf aydınlıktı. Şoka girmiş gibi uzun bir süre karşısındaki kitaplığa baktı. Etrafında annesinin ve babasının ona seslenişini dahi duyamıyordu. Tek duyduğu ses yağmurun sert çiseleyen sesiydi. Tıpkı az önce kâbusta gördüğü gibi yağıyordu. Yüzüne su tanelerinin sıçraması ile şoku üzerinden atan genç kız önce yanında telaşlı gözlerle ona bakan annesine sonra da başucunda dikilmiş korkuyla kızına bakan babasına baktı. En sonda endişeli gözlerden uzak bakışlarını ona yönelten ablasına baktı. Bir geçmiş aralarındaki halatı tek seferde kopartıp incecik düğüme çevirmeye yetmişti. Terden ıslanmış olan geceliği su taneleri sayesinde biraz daha ıslanmıştı. Gördüğü kâbusun şokunu üzerinden atmaya çalışarak annesine sarıldı genç kız. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu annesinin omuzlarında. Bir gün ya da birkaç gün sonra değişecek olan hayatından habersiz bir şekilde öylece ağlıyordu annesinin omuzlarında. Belki de bu ebeveynlerini göreceği günlerin bitmesine ramak kalmış günlerden birisiydi. Belki de son gece... Babası kızının başını okşayıp saçından öptü. Biriciğiydi onun. Kızı ağlayınca içi parçalanıyordu adamın. Hangi babanın içi parçalanmazdı ki? Adam bir bardak su uzattı kızına. Genç kız annesinden ayrılıp babasının uzattığı suyu içti. Bu son zamanlarda böyle kâbuslar görmeye başlamıştı genç kız ve bu da onlardan sadece bir tanesiydi. Gördüğü kâbusun etkisindeydi hâlen. Onları kaybetmek demek yaşamını yitirmek demekti genç kız için. Annesi ve babası genç kızın neden bu halde olduklarını gayet iyi biliyorlardı. Korkuyorlardı kızına bir şey olacak diye. Ama babası güveniyordu kızına. Bu oyun için eğitmişti biricik kızını. Genç kızın annesi ve babası telaşlarını belli etmemeye gayret ederek kızlarını sakinleştirmeye başladır. Dışarıda yağmur daha çok şiddetini arttırıyordu. "Şşt geçti kızım. Sadece bir kâbustu. Geçti, korkmana gerek yok. Bak ben, annen ve ablan senin yanındayız." Dedi. Ne kadar korkmaması gerektiğini söylese de adamda kadında içten içe korkuyorlardı. Ablası derin bir nefes çekti içine. Hırıltılı bir şekilde verip çıktı odadan. Annesi başını olumlu anlamda sallayıp onaylar mırıltılarla onayladı kocasını. Genç kız başını olumlu anlamda salladıktan sonra anne ve babasına sarılıp iyi geceler dileklerini sundu. Lamba kapandı ay ışığının ışığı odayı doldurdu. Perdesi çekili olan pencereden yağmurun gökyüzünden usulca yağışını seyre daldı. Yağmuru, kışı daima sevmişti fakat şimşek onun korkulu hülyasıydı. Ne zaman şimşek çaksa oyuncak ayısına sarılırdı. Ama bu gece şimşeğin gürültülü sesine sığınmıştı. Yağmur şiddetini arttırdı, şimşeğin ışığı odayı doldurdu. Ardından gelen gürültüsü kulaklarında uğuldadı. Sımsıkı ayıcığına sarıldı, bir süre sonra uykuya daldı. Ya genç kızın gördüğü rüyalar gerçek hayatında yaşayacağı olaylar için birer ipucu ise? Gecenin karanlığı bir çığ gibi üzerini kaplayacaktı genç kızın Ve genç kız gecenin karanlığı olan bu çığın içinde kaybolacaktı Dengeler yıkılıp yeni bir düzen başlayacak mıydı yoksa hayat yine gizemli oyunlarıyla devam mı edecekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD