PROLOG

1508 Words
Benim adım Sarya. Annem koymuş bu adı bana. Kadın süvari demekmiş, daha pek çok anlamı varmış. Ama en çok savaşçı demekmiş. Annem, benim bir savaşçı olmamı istemiş olmalı. Hayatımın baştan sona bir savaş olacağını anlamış gibi… Ablamın adı Sare' ydi. Birazda ona uydurmuş. Babam kız çocuk istemediği için isim koymak anneme düşmüş. Annemle ilgili anılarım, rüzgarda savrulan tozlar gibi. Netleşmiyorlar. Bazen bir gülüş, bazen bir koku, bazen de sıcak bir el dokunuyor zihnime, sonra hemen kayboluyor. Babam onun gittiğini söylüyor. Bizi terk ettiğini. Hem de ben daha küçücük bir çocukken. Bir ablam vardı. O benden daha büyük, daha güçlüydü. Annemi benden daha iyi hatırlıyordu. "Annem bizi bırakıp gitmezdi." derdi hep. Ama gitmişti işte. Geride sadece bir boşluk bırakmıştı. Ablam, annemin son kez onu kucağına alıp, "Geleceğim, sizi almaya geleceğim." dediğini hatırlıyordu. Beni öpüp öyle çıkmıştı evden ama annem hiç gelmedi. O boşluk, ablamın ölümüyle daha da büyüdü. Daha on yaşındaydı. Küçücük bir çocuk. Evimizin yakınındaki gölde boğuldu. Kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyor. Bir kaza mıydı, yoksa birinin eli mi vardı işin içinde? Kimse öğrenmeye çalışmadı. Ama ben biliyordum. Bir çocuk durduk yere ölmezdi. Bir çocuk, durduk yere gölde kaybolmazdı. Annemin gitmesi nedeniyle hakkımızda söylenen hoş olmayan sözler vardı. Belki de biri rahatsız etmişti onu çocuk demeden. Belki de ben böyle düşünmeyi tercih ediyorum. Belki gerçekten kaza. Hiçbir şey bilmiyorum. Ablam öldüğünde altı yaşındaydım. Ölümü bile bilmiyordum ki. Günlerce onu beklemiştim. Annem, ablam öldüğünde bile gelmedi. O zaman anladım. Gerçekten yoktu. Bizim için artık sadece bir isimden ibaretti. Aslında annem babamın ailesinden daha zengin bir aileden gelmiş babama. Ağa akrabasıymış annem. Bu yüzden zaten babamı boşamayı başarmış. Ailesi arkasında durmuş. Annemle babam aynı köyden değillermiş. Annemin köyüne hiç gitmedim ben. Bunlar hep kulağıma gelen şeyler. Babam hiç bahsetmez ondan. Boşandıktan sonra ailesinin de yanından ayrılıp ortalıktan kaybolmuş. Tabii ki bir erkekle kaçtığı söyleniyor. İnsanlar dedikodu yapmayı sever. Annemle ilgili konularda kafam çok karışık. İnsan en azından bir kez gelsin de hesap sorayım ya da en azından beni görmeyi istediğini bileyim istiyor. Babam ona öfkeli, bundan çekinmiş olabilir ama yine de insan gizlice görmeyi dener. Annem aslında çok zor bir şey olan boşanmayı başarmış bir kadındı ama bir kez gelip başımı okşamayı başaramamıştı. Sonuçta okula da gittiğim zamanlar oldu. Bir şekilde gelebilirdi. Sevilmemek benim kaderim olabilir. Babam, ablamın ölümünden dört ay sonra yeniden evlendi. Yeni bir kadın girdi hayatımıza. Üvey annem. Beni sevdiğini söyleyemem, ama nefret de etmedi benden. Beni en çok işine yaradığım zamanlarda hatırladı. Küçük bir hizmetçi gibiydim onun için. Babamın en büyük hayali bir erkek çocuğuydu ama olmadı. Üvey annem de ona sadece kızlar verdi. Babamın hayal kırıklığı, üvey annemin hırsıyla birleşti. Beni kendi çocuklarına bakmam için kullanmaya başladı. Daha çocukken annelik yapmayı öğrendim. Karnı aç bir bebeğin nasıl susturulacağını, hasta bir çocuğun ateşinin nasıl düşürüleceğini, geceleri ağlayan birini nasıl sakinleştireceğimi öğrendim. Ama sevgi nasıl olurdu, onu öğrenemedim. Küçükken köyde yaşıyorduk. Toprak kokan, sessiz, taş evlerin sıralandığı bir köyde. Ama üvey annemin ısrarıyla Mardin merkeze taşındık. Orada yeni bir hayat başladı. Babam, üvey annem, kardeşlerim ve o… Reşat. Reşat, üvey annemin abisinin oğluydu. Evimize bir gölge gibi çöktü. Babamın gözünde o, oğuldan farksızdı. Benim içinse bir kabusun başlangıcıydı. Okula gidiyordum o zamanlar. Başarılıydım. Derslerimi okulda bitiriyordum çünkü eve geldiğimde beni bekleyen sayısız iş oluyordu. Ama yine de çalışıyordum. Başarılı olmak istiyordum. Okumak istiyordum. Liseye de gidecektim. Hedeflerim vardı. Ama bir gün Reşat geldi ve babama beni bir erkekle konuşurken gördüğünü söyledi. Güldüğümü söylemiş. Gülmek… Bir kız çocuğu için yasaktı belki de. Beni suçladıklarında bağırdım, ağladım. Yemin ettim. Ama babam inanmadı. Onun gözünde ben, artık kirlenmiş biriydim. Anasının kızıydım. Oğlu yerine koyduğu Reşat ne diyorsa doğruydu. Okul hayatım bitti. Zor bela diplomamı aldım ama liseye hiç gidemedim. Reşat 'a bunu neden yaptığını sorduğumda, yüzüme hiç çekinmeden baktı. "Senin okumana gerek yok." dedi. "Benimle evleneceksin. Sana bilmen gereken her şeyi ben öğreteceğim." O an ne demek istediğini tam olarak anlamadım. Ama içimde bir korku büyümeye başladı. O zamanlar henüz çocuktum. Onun benim abim sayılacağını söyledim. Ama o sadece güldü. Size göz koymuş biriyle aynı evde yaşamak zor. Ama ondan daha zor olan, babanızın ona sizden daha fazla değer vermesi. Ben 14 yaşımda okul hayatımı kaybettim. 15 yaşımda Reşat gözünü iyice kararttı. O dönemde yaşadığım bazı şeyleri anlatmak istemiyorum şimdi. Belki bir gün. Ama hayatımda en çok duyduğum cümle şuydu: "Sus, Sarya. Baban bunu duyarsa, başına gelecek tek şey benimle bir an önce evlenmek olur. Şakalaşıyoruz sadece. " Sustum. Başka çarem yoktu. Ama onunla evlenmek istemiyordum. Daha 15 yaşındaydım. Bir çocuktum. Kendi hayatımın ipleri bile elimde değildi. Gerçi kaç yaşımda olursam olayım onunla evlenmek istemiyordum. Merkezde iş buldum bahanesiyle bize yerleştiği için aileden biri gibiydi. Abiydi gözümde. Yapamazdım. Aynı evde büyümüştüm onunla. Ama kader bazen insana küçük bir pencere açar. Küçücük bir fırsat. 16 yaşıma girmek üzereyken, şans yüzüme güldü. Reşat, 28 yaşında olmasına rağmen hala askere gitmemişti. Bir gün yakalandı. Apar topar götürüldü. İlk kez nefes alabildim. Ama biliyordum, o bir gün geri dönecekti. Ve o gün geldiğinde, ben hala burada olursam… O zaman gerçekten kurtuluşum olmayacaktı. Ben 14 yaşıma kadar ondan sakınmadım. Evet, gerçekten akrabam bile değildi, ama aynı evde uzun yıllar geçirmiştik. Öncesinde de ailesiyle gelirdi zaten. Onunla birlikte büyüdük diyebilirim. O, benden 12 yaş büyük olduğu için belki de bu tanım biraz tuhaf kalabilir ama gerçekte, çocukluğumun bir parçasıydı. Beraber çok zaman geçirdik. İnsan, çocukluk yıllarını birlikte geçirdiği birine güvenemezse, kime güvenebilir ki? İlk başlarda onun varlığı, benim için hiç sorun değildi. Aile gibiydik. Ama sonra zamanla, o güvendiğim kişi bir yabancı gibi davranmaya başladı. O, benim çocukluğumdu. Ama şimdi, bana evlenme teklif etmesi, beni tuhaf bir şekilde rahatsız ediyordu. 12 yaş fark var aramızda ve bu, hem uygunsuz hem de hiç beklemediğim bir şeydi. Babam, orta halli bir adamdı. Reşat ’ın harcamalarına asla sesini çıkarmamıştı. Hiçbir zaman, "Yeter. " dememişti. O, Reşat' ın her şeyini kabul ederken, ben de sürekli bir yük gibi hissediyordum. Her zaman, gözünde ben sadece evin işini yapan bir kızdım. Reşat ’ın gözündeki değeri ise çok farklıydı. Sanırım o da bundan cesaret aldı. Yani evin gözde oğlu ne isterse yapabilirdi. O geldiğinde artık 17 yaşındaydım ve gözlerindeki bakışı daha iyi anlıyordum. Eskisi gibi değildi hiçbir şey. Çocukken anlam veremediğim o tuhaf ilgiyi, şimdi daha net görebiliyordum. Askere gitmeden önce de hissettiriyordu ama bu kadar açık konuşmamıştı. Şimdi ise hiç çekinmiyordu. Askerde biraz sorun çıkarmış, ceza aldığı için daha geç dönmek zorunda kalmıştı. Geldiği gün, eski halinden daha sert, daha otoriter biriydi sanki. Ama ben de artık eskisi gibi değildim. Onun karşısında sessiz, itaatkar bir çocuk değil, kendi iradesi olan bir genç kızdım. O konuşmaya başlayınca, içimde yıllardır büyüyen öfkeyi bastıramadım. “Sarya, artık bu konuyu uzatmanın anlamı yok. Evleneceğiz en kısa zamanda. ” Sesinde, kararın çoktan verildiğini ima eden bir ton vardı. O kadar kendinden emindi ki, sanki bu konunun benim fikrimle hiçbir ilgisi yokmuş gibi. Ama bu kez daha sert bir dille reddettim. “Öyle şey olmaz! Hiç düşünmüyor musun? Sen bu eve girdin çıktın kaldın yıllarca. Burada sana aile gibi davrandık. İnsanlar ne der, hiç aklına geliyor mu? Aileden bildik öyle dedik herkese. İnsan ailesinden birine göz koyar mı?” Kelimelerim onu yaralamadı. Öfkelenmedi bile. Sadece yüzü hafifçe gerildi, dudaklarının kenarında küçümseyen bir gülümseme belirdi. “Biz seninle akraba değiliz.” Bu kadar basit miydi yani? Sadece kan bağı olmadığı için her şey mübah mıydı? Ona göre, evin içinde nasıl büyüdüğümün, ona duyduğum güvenin hiçbir önemi yoktu. Önemli olan tek şey, onun beni istiyor oluşuydu. İçimde bir mide bulantısı gibi yükselen tiksintiyle başımı iki yana salladım. “Akrabalar bile bizim kadar birlikte zaman geçirmiyor. Yaptığın hiç uygun değil. Sen söylemedin, ben de duymadım Reşat Abi.” Abiyi vurgulayarak söylemiştim. Reşat, o an bakışlarını gözlerime kilitledi. Gözlerindeki kararlılık, beni hiçbir şekilde duymayacağını, ne söylersem söyleyeyim kararının değişmeyeceğini gösteriyordu. Ama ben de kararlıydım. Ben bağırırken babam geldi. Yüzünde önce öfke, sonra şaşkınlık belirdi. Reşat’ a sert bir bakış attı, sonra bana döndü. Ben dehşetle nefes nefese kalmış, sinirden titriyordum. O an, her şeyin ortaya döküleceğini düşündüm. Babamın, bu adamın yıllardır bana nasıl göz koyduğunu anlayacağını… Beni koruyacağını… Ama öyle olmadı. Babam, sesimi ilk kez bu kadar yüksek duyduğundan mı, yoksa Reşat ’ın söyledikleri aklına yattığından mı bilmiyorum ama beklediğim tepkiyi vermedi. “Bu konuyu sonra konuşacağız.” dedi sadece, sesinde her zamanki gibi itiraz kabul etmeyen bir ton vardı. Reşat gitti. Sonra gerçekten de akşam üvey annemle konuştu. Ben odama çekilmiş, kapının arkasında nefesimi tutmuş dinliyordum. Üvey annem, tahmin ettiğim gibi, Reşat ’ı destekledi. “Kızın daha iyisini mi bulacak? Evden kaçmasını mı bekliyorsun annesi gibi? Reşat sahip çıkar hiç değilse.” Sahip çıkmak… Sanki ben bir eşya, bir yükmüşüm gibi. Ama babam hemen onaylamadı. “Önce bir iş tutsun, sonra da gelip istesinler.” dedi sonunda. Bu bile benim için bir şeydi. En azından hemen alıp götürmesine izin vermemişti. Yapabilirdi çünkü. " Al senin olsun. " diyebilirdi. Hatta üvey annem böyle olsun istiyordu. Babam düğün bile istemesin beni aldığına şükretsin istiyordu ama babam kabul etmedi. Biraz zaman kazanmıştım. Zaman… O zaman bilmiyordum. Bu kazandığım zamanın, beni kurtarmak yerine daha büyük bir felakete sürükleyeceğini bilmiyordum. Ufukta beni bekleyen kabusun gölgesi üzerime düşmeye başlamıştı ama benim henüz bundan haberim bile yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD