☬Dawson☬
Zihnim yavaş yavaş açılırken gözlerimi açmak oldukça zordu. Sanki göz kapaklarımın üzerine tuğla yerleştirilmiş gibi hissediyordum. Ama sadece bir saniye sonra hissettiğim başka bir hisle inledim. Acı... Tüm bedenimi kavrayan ve beni tüketen bir acıydı. Sanki damarlarımda kan yerine asit dolaşıyor gibi içimi yakıyordu. Bu hissi biliyordum ama hayatımda hiç bu kadar fazlasını yaşamamıştım.
Kansızlık...
Bedenim açlık ile kavrulurken kan almak bir yana kaybetmeye devam ediyordu. Bunu bedenimden süzülen sıvıyla anlayabiliyordum. Keskin kokusu zihnimin içindeki canavarı her geçen saniye biraz daha uyandırırken kendimi kaybetmemeye çalışıyordum. Ama başarılı olacak gibi değildim.
Görüşüm bulanıklığını kaybedip netlik kazandığında önüme bakmaya başladım. Tam karşımda gördüğüm kişi ise beni ne kadar öncesi olduğunu bilmediğim bir zaman dilimine götürdü. Narcissa'ı aramak dışarı için çıktığım zamana...
___
_Günler Önce_
Narcissa, mutfaktan çıktığında arkasından bakarak gülümsemeden edemedim. Hamileliğini belli edercesine elini karnının üzerinde tutarak yürüyordu. Gün geçtikçe ise karnı daha fazla büyüyor ve bununla beraber daha fazla aş eriyordu. Ama beni en çok zorlayan şey sürekli ağlaması olmuştu. Bir zamanların avcı kızını ne hale getirdiğimi düşündüğümde bu durum ukala yanımı devreye sokuyordu. Üstelik bana kendi isteyerek dokunduğunda her şey daha harika oluyordu. İlk zamanki hırçın halinden geriye de pek bir şey kalmamıştı.
Onu hayatıma bir şekilde aldığımda, merkezine yerleşeceğinden pek haberim olmasa da şimdiki durum tam olarak buydu. Bebeği düşünmek aklıma babamı getirirken, ardımdan krallıkta neler olduğunu tahmin bile edemiyordum. Eskiden olsa haber almak oldukça kolaydı, Rio'a bir telefon ederdim ve tüm gizem bir anda çözülürdü. Ama şu an, tek arkadaşımda benimle birlikte kaçak hayatı sürüyordu. Ailenin diğer üyeleri ile krallıktan tamamen soyutlanmış olarak yaşıyorduk. Onların bizden bir haber olmasının yanında, bizde orada tam olarak neler döndüğünü bilmiyorduk.
Narcissa'ı düşünmeyi bırakıp önüme döndüğümde masadaki meyve tabağından gözüme takılan bir elma aldım.Sulu elmadan bir ısırık aldıktan sonra da arkama yaslandım. Her yiyecekten hoşlanmasam da, meyveleri seviyordum. Üstelik kan açlığının yanı sıra bir kaç insan yiyeceğini yemek içinde bulunduğum durumdan hoşnutsuz olmama rağmen ihtiyacım olan şeylerden biriydi. En azından şimdilik... Narcissa'nın beslenmesi bir yana bir de kuzenim ile uğraştığımız için Rio ve ben kansızlık sorunu çekiyorduk.
Gerçi şehre inip bir kaç insanı sömürdükten sonra kendimize gelebilirdik. Ama ben minik dışında herhangi bir kana ilgi duyamadığım için bu pek mümkün olmamıştı. Rio'u ise muhtemelen kıskanç kuzenim evde tutuyordu. Onun güçlenmesi işimize yarasada bundan hoşlanmayan tek kişi sanırım Rio'du. Duyduğum kıkırtılar eşliğinde başımı çevirdiğimde Rio'nun kucağına oturmuş kuzenimi görmem gözlerimi devirmeme sebep oldu.
"Ev yeterince büyük, kendinize bir oda bulun..."
Birbirlerine bakmaktan beni pek duyduklarını sanmadığım ve bu manzarayı daha fazla görmek istemediğimden kendimi dışarıya attım. Verandada oturup miniğin ne tarafa gittiğini analiz ederken kokusunu içime çektim. İlk gün gibi beni etkileyen eşsiz kokusu tenimi yakıyordu. O an peşinden gidip önüne çıkma düşüncesi kafama yer etti. Ama onu korkutmak ne yazık ki eskisi kadar eğlenceli olmuyordu. Önceleri bana kızıp bağırırken şu an sadece ağlıyordu ve ben ağlayan bir minik görmek istemiyordum. Bende bu düşüncelerin eşliğinde pek sık yapmadığım bir şeyi yaparak sessizce ormanın huzurlu haline bakarak, merdiven basamaklarına oturdum. Onca gelgitli yaşamın sonunda huzur iyi gelmişti. Tek sorun bu düşüncenin hemen ardından karşılaşacağım şeylerdi.
Hissettiğim safkanları çok önce hissetmem gerekirken burnumun dibinde olmaları can sıkıcıydı. Dahası kaç kişi olduklarını bile çözemediğim için Rio'a kaçmaları için bağırdıktan sonra ormana daldım. Narcissa'ı bulmak zorundaydım. Hızım yeterli olsa da benden büyük bir safkan için oldukça yavaş olmalıydım ki ensemde hissettiğim el geldiğim yöne doğru savrulmama ne oldu. Hızla toparlanmaya çalıştığımda sırtımda hissettiğim ayak hareket etmeme engel olurken bu sadece öfke ile dolmama sebep oldu.
"Sahiden de bir dişi tarafından sömürülüyor olduğunu görmek son derece güzel. Gerçi eğlenceden yoksun ama yine de benden kaçmana engel, Dawson."
"Gluskin..."
Onun ismi dudaklarımdan dökülürken cümlenin başında kullandığı kelime ile küfür etmeye başladım. Narcissa'ın varlığını bilmesi hiç iyi olmamıştı. Onu düşünerek içimde bir yerlerde hareket edecek güç aradım. Bulduğum anda da içinde olduğum pozisyondan kurtulmayı başardım. Ama daha ilk adımı bile atamadan Narcissa'nın çığlığı ile hareketsiz kaldım. Başımı çevirdiğimde, gözleri sulanmış bir halde Wesker'ın elinden kurtulmaya çalışan Narcissa ile dişlerimi sıktım.
"Söylesene kuzen böyle bir dişiyi evcilleştirmeyi nasıl başardın? Bana da öğretmelisin, sonuçta ileride lazım olacak."
"Öyle bir şey olmayacak, Narcissa'ı bırak!"
Naricssa'a yardım etmek için öne doğru ilerlediğimde, Gluskin'in kolumu tutuşu ile durdum. Wesker ise bu halime gülümseyerek bakıyordu.
"Emir verecek pozisyonda değilsin artık, kuzen. Burası babanın krallığından oldukça uzak ve sen istemesen de bu kadın artık benimle..."
Kendimi sert tutuştan kurtarmayı denesem de, Gluskin aniden boğazımı kavradığımda hiç bir şey yapamadım. Gözlerim kapanmaya başladığında Narcissa'nın çırpınışlarını duyuyor ama hiç bir şey yapamıyordum. Bu lanet durumdan nasıl kurtulacaktım? Aklıma Rio geldiğinde ise çok geçmeden onunda bir safkan tarafından yere serildiğini gördüm. Kendimi saniye saniye kaybederken aklımda tek bir soru oluştu. Gluskin, bunca bilgiyi öğrenerek bizi nasıl bulmuştu?
___
_Şimdiki Zaman_
"Sonunda uyandın. Gluskin'e kesiklerin fazla olduğunu söylemiştim. Ama ne yazık ki beni dinlemedi, kendini kaybetmeye oldukça yakınsın Dawson. Gözlerindeki kan açlığını belirgin bir şekilde görebiliyorum."
Ona bakarken zar zor konuşmaya çalıştım. İçimdeki canavarı dizginlemeye çalışırken benim olduğundan şüphe ettiğim bir sesle konuştum.
"Narcissa, nerede?"
Wesker, gülümseyerek bana yaklaşırken kendinden emin tavrını koruyordu. Bağlı olmasam yanıma bu kadar bile yaklaşamazdı. Gerçi kansızlık yüzünden zayıfken bağlar durumu o kadar da değiştirmiyordu.
"Merak etme dişin güvenli bir yerde, yatağımda ve uyuyor. Gerçi artık senin dişin olmaktan çok uzakta."
Duyduklarımı zar zor algılayan beynim kavradığı kelimelerle alarm vermeye başladı. Narcissa, onu görmek zorundaydım. Gerçi şu durumda onu görmesem daha iyi olabilirdi. Sonuçta benim yüzümden bir kez ölümden dönmüştü ve ben bu kan açlığı ile onu yeniden öldürebilirdim. Diğer yandan ne kadar korkmuş olduğunu düşününce beni görmeye ihtiyacı olmalıydı. Eskisi gibi değildi, fazla kırılgandı. Üstelik bu adam benim olana nasıl dokunmaya cür'et etmişti! İçimde bir yerleri yakma isteği olsa da kansızlık yüzünden dışarıya gösterebildiğim bir hareket olmuyordu.
"Dawson, konuşamayacak kadar kötü durumdasın demek. Sana şişelerden biraz kan verebilirim sadece konuşabileceğin kadar. Çünkü bu sessizliğin hiçte eğlenceli değil..."
Bedenimi hareket ettirmeye çalışmak sadece acımı arttırırken buna devam etmek tam bir eziyetti. Yine de pes etmeden devam etmeye çalışıyordum. Ama kansızlık ve açlığın tanımı olan canavar beni rahat bırakmıyordu. Görüşüm kızıla boyandığında yırtıcının uyandığını hissediyordum. Dişlerim damaklarıma acı verircesine batarken kendimi kaybetmenin sınırındaydım. Boğazımdan aşağı akan sıvıyı fark ettiğimde kanın varlığı ile içmeye başladığım da, acım azalırken görüşüm normale dönmeye başladı. Bedenim çok daha fazlasını isteyerek kükremeye başladığında kanın kaynağı benden hızla uzaklaştırıldı.
Hırlayarak karşı çıktığımda hareket etmeye çalışırken derin bir nefes aldım. Benliğimi korumak zorundaydım. Bedenime baktığımda hiç bir yaranın kapanmadığını gördüm. Çünkü yeni fark ettiğim şey zincirler beni bağlamak yerine bazı kısımları bedenimin içine monte edilmişti. Belki de çivilenmişti. Buda kapanmayan yaralardan kan akışının devam etmesini sağlıyordu. O an kendimi boş verip miniğe odaklandığım da ise öfkeli bakışlarımı Wesker'a diktim.
"Eğer Narcissa'a dokunduysan..."
"Cümleye ben devam edeyim, hiç bir şey yapamazsın. Üstelik dokunmaktan fazlasını yaptım. Tadı fazlasıyla güzeldi."
Duyduğum şeyle donarken gözümün önüne minik ve Wesker geldiğinde zincirlere asıldım. Ama bu elbette canımı daha fazla yakmaktan başka bir işe yaramadı. Belki de biraz daha uğraşsam, zincirleri parçalayacak çıkartabilirdim.
"Wesker! Seni yıllar önce yok etmem gerektiğini biliyordum. Onun canını yakıp ağlamasına neden olduysan seni..."
Cümlemi bitirmeme dahi izin vermeyen Wesker, çenemi kavrayarak beni susturdu.
"Elbette yakmadım kuzen, gerçi biraz sert olmuş olabilirim. Ama merak etme hoşuna gitti. Bir dişiye nasıl zevk verilir iyi biliyorum. Konuşacak kadar iyi olduğuna göre amcamıza haber vereyim. Sonrada beni bekleyen dişiye gitmeliyim."
"Dur! Piç kurusu! Narcissa'dan uzak dur!"
Öfkemi kelimelerimle kusarken aklıma Rio ve Mia geldi. Kim bilir onlar ne haldeydiler?
"Rio ve Mia nerede?"
"Onlar mı? Her ikisi ile de ilgileniliyor. Sen diğerlerini merak etmek yerine kendin için endişelenmeye başla. Eğer kan vermeseydim çoktan susuzluk hastalığına yakalanmış bir canavar olacaktın. O halin ile ilgili eminim amcamın bir planı vardır."
"Dur!"
WEsker'ın arkasından bağırsam da, o bunu umursamadan gitmişti. Piç kurusu! Onun Narcissa'a dokunduğunu düşünmek... Lanet olsun buradan kurtulmak zorundaydım. Miniği ve diğerlerini kurtarmak için buna mecburdum. Krallıktan ayrılmamızın tek sebebi bendim, bu işi de ben çözecektim. Gayret ederek hareket etsem de ne kadar derinde olduğunu bilmediğim zincirler içimi parçalıyordu ve dışarıya çıkan hiç bir şeyin olmaması boşa kürek çektiğimi gösteriyordu.
❦❦❦❦❦❦❦❦
❦Narcissa❦
"Sonunda tanışma vaktimiz geldi, dişi."
Daha önce hiç duymadığım sesin sahibine tedirgince döndüğümde korkum tüm hücrelerimi ele geçirmişti.
"Resimlerden daha güzelsin. Kuzenim hep şanslı olandı. Ama artık benimsin!"
Duyduklarım ile gözlerim korku ile büyürken bir elim karnıma gitti. Sözlerini mantıklı bir sıralamaya koyduğumda takıldığım şeyler kuzen ve benim kelimeleriydi. Krallık geçen bir ayın sonunda bizi bulmayı başarmış mıydı yani? Bu sözler de Dawson'ın iptal ettirdiği kararın yeniden geçerli olduğu anlamına mı geliyordu? Kafam da bin bir tane soru oluşurken korkudan konuşmayı bile unutmuştum.
"Ne oldu güzelim, konuşmayı mı unuttun?"
Ona cevap vermeyi reddederek yürümeye çalıştığımda bileğimi sertçe kavrayarak beni kendine çekti. Büyüyen karnımla onun göğsüne çarptığımda bağırmaya başladım. Gözlerim ise ben kontrol bile edemeden dolmaya başlamıştı.
"Bırak beni! Sende kimsin?"
Üzerime biraz daha gelerek başını boynuma yaklaştırdığında derin bir nefes aldığını fark ettim. Ben ise elinden kurtulmak için çabalamakla meşguldüm ama ne yazık ki tamamen enerjimi boşa harcıyordum.
"Harika kokuyorsun, dişi. "
"Uzak dur benden..."
Bedenim korku ile titrerken bana daha da yanaşması sadece daha fazla korkmama neden oluyordu. Daha ne kadar yüzünü, yüzüme yaklaştırmayı planlıyordu. Dudaklarının dudaklarıma değeceğini fark ettiğimde başımı refleksle yana çevirdim. Beni öpmesini istemiyordum. Hatta düşüncesi bile midemi ağzıma getirirken diğer eli ile çenemi kavrayarak kendine çevirdi. Engelleyemediğim öpücük gerçekleşirken midem ağzıma gelmişti. Dudaklarımı inatla açmadığım için baskısı sürerken çıkan öğürtü sesi ile geriye çekildi. Ayakta bile zor dururken bana en yakın ağaca tutundum. Tüm mide bulantısının sonucu olarak kusmaya başladığımda bir yandan da ağlıyordum. Mia'nın hazırladığı kahvaltıda ne varsa şuan ayaklarımın dibine düşüyordu.
"Bu gerçekten iğrenç..."
Sonunda kusmam bittiğinde ağzımı elimin tersi ile silerken bana yorum yapan adama baktım. Hangimizin daha iğrenç olduğu konusunda kesinlikle yanılıyordu. Hamile birini taciz eden bir sapık, kusmuktan bile daha iğrenç ve pisliğin tekiydi. Bedenimin halsizliği ile ağaca yaslanırken derin bir nefes aldım. Kusmanın etkileri yavaş yavaş geçerken bana gözlerini dikerek bakan adama döndüm.
"Benden uzak dur! Her kimsen..."
Elimden geldiği kadar yüksek sesle konuşuyordum. Eve yakın bir mesafe de olduğumuz için Dawson bizi mutlaka duyardı. Beni duyup kurtarması gerekiyordu. Adam yeniden bana yaklaşırken elimi göğsüne koyarak bedenlerimizin temas etmesine izin vermedim. Ama o yine de elini yanağıma koyarak bana yaklaştı.
"Tamam dişi hırçın bir kadınsın kabul ediyorum. Ayrıca şu an seni öpmekte istemiyorum, o yüzden sakinleş. Merakını da gidereyim ben Wesker. Dawson'ın kuzeniyim ve bana alışmak zorundasın. Çünkü artık bana aitsin, o yüzden yürümeye başla."
"Hayır! Senin falan değilim, ben."
Ona bağırsam da bileğimi tutarak yanında sürüklemeye başlamıştı. Zoraki attığım adımlarla ağlamaya devam ediyordum. Dawson, neden hala gelmiyordu? Evin yanına geldiğimizde Dawson'ın bir adamla konuştuğunu gördüm. Wesker, denen adamın bileğimi sert çekmesi çığlık atmamı sağlarken Dawson hızla bize koştu. O an ağlayan gözlerime rağmen gülümsedim ta ki diğer adam Dawson'ın boğazını sıkmaya başlayana kadar...
Sonra yaşananları ise sadece sessizce izledim. Ne yapabilirdim ki? Rio'nun başka bir safkan tarafından kanlar içinde bırakılması ve Dawson'ın kendinden geçmiş hali. Duyduğum kemik sesinden sonra ise Dawson'ın gözleri kapanmıştı. Adam onu bir çöp gibi yere atarken attıktan sonra bana döndü. İfadesi rahatsız ediciydi. Üzerime doğru attığı adımlar gerilememe sebep olsa da geri atmaya çalıştığım adımlar sırtımda hissettiğim sert göğüsle durduruldu.
"Wesker, adamlar Dawson'ı ve diğer safkanı arabalara yerleştirsinler sende kuzenin ile ilgilen. Dişi ile biraz konuşmamız gerek, o yüzden bizi yalnız bırak."
Wesker'ın bedenime teması yok olduğunda geriye doğru adım attım. Safkan ise sırıtarak üzerime gelmeye devam ediyordu. Dawson'ın o halini gördükten sonra korkumdan dudaklarımdan tek bir kelime çıkmıyordu. Şu an düşündüğüm tek şey ise bebeğimdi. Bebeğime zarar verirler miydi?
"Sakin ol, Narcissa. Wesker, muhtemelen sana kaba davranmıştır. Ben ise onun gibi değilim, sadece konuşacağız diyorum o yüzden korkmadan bana ayak uydur."
Ona güvenmemi kesinlikle planlamıyor olsa da, söylediklerini yapmamak gibi bir seçeneğimde yoktu.
"Bizden ne istiyorsunuz?"
Sorumla adamın dudakları yukarı doğru kıvrılırken daha da yaklaşarak elimi tuttu. Bunu istemediğimi elimi çekerek açıkça göstermiş olsam da onun gücü yüzünden el mahkum elini tuttum. Sonrasın da ise az önce kaçtığım ormana doğru benimle yürümeye başladı. Derdi neydi? Aramızda oluşan sessizlik sürerken sonunda konuşmaya karar verdi.
"Öncelikle daha tanışmadık bile adım Gluskin. Dawson'ın amcası ve Lysandre'ın da en büyük kardeşiyim."
"Bizi krallığa geri mi götüreceksiniz?"
Sorumu duyar duymaz kahkaha atmaya başlayan safkana anlamsız gözlerle baktım. Bu adamı çözmeye çalışsam da başaramıyordum. Normal bir insanı çözmek bile zorken, kaç yaşında olduğunu bile kestiremediğim bir safkanı çözmek imkansıza eş değerdi.
"Durumu tamamen yanlış anlamışsın, Narcissa. Lysandre ile ben yüzyılları aşkın bir süredir, düşmanız. Onun krallığını yıkmak ise en büyük hedefim. Şimdi ise elimde harika kozlar varken, sana teşekkür etmeliyim."
Sözleri şaşırmamı sağlarken bu halime eşlik eden sesimle sorularım dudaklarımdan döküldü.
"Teşekkür mü? Ama neden?"
Sırıtması yüzünde daha da büyürken elimi dudaklarına götürerek öptü ve göz kırptı. Ben ise olanları idrak etmeye çalışmakla meşguldüm.
"Sen olmasan Dawson bu şekilde zayıflamaz ve böylesine açık bir hedef haline gelmezdi. Bu yüzden sana teşekkür borçluyum, dişi."
Söylediği cümleler ile nefesim kesilirken içime bir anda yerleşen suçluluk duygusu ile hareketsiz kaldım. İçimdeki sesim Dawson'ın başına sen bela açmadın, o seni sürükledi dese de yaşanan onca şeyden sonra yine de kendimi suçlu hissediyordum. Üstelik şu an sadece Dawson'ın değil Rio ve Mia'nın da bu halde olmasının sorumlusu oluyordum. Başım hafifçe döndüğünde boşta kalan elimi başıma götürdüm. Düşeceğimi hissedeceğim sırada Gluskin belimden tutarak beni kendine çekti. Ardından da yanağımı okşamaya başladı.
"Gülümse Narcissa ,şu an Dawson'ı düşündüğünün farkındayım ama kendini düşünmeye başlamalısın. Sana sadece konuşacağız desem de bu sadece şimdi ki zaman için geçerli. Gelecekte ise..."
"Beni safkan bebekler için kullanacaksınız..."
Cümlesini sanki düşüncelerini okur gibi tamamladığımda gülümseyerek beni dik bir konuma getirdi. Yeniden elimi tuttuğunda ise yönümüzü değişerek ve geldiğimiz yoldan ormanın çıkışına doğru yürümeye başlamamızı sağladı. Bense yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımla ona ayak uyduruyordum. İşaretli dişi demek safkanların gözünde tavuk olmaktan farksızdı. Beni sadece geleceklerinin anahtarı olarak görüyorlardı. Ben umurlarında bile değildim, sadece bir kuluçka makinesi! Geçen seferi düşündüğüm de Dawson beni kurtarmıştı ama, bu sefer kurtuluşum ne yazık ki imkansız görünüyordu.
___
Gluskin ile yaptığımız konuşmadan sonra sessizliğime devam ederek istediği şekilde arabaya bindim. Arabaya binmeden önce bana tek söylediği şey haklı olduğumdu. Ben ise haklı olmaktan nefret etmiştim. Uzun süren araba yolculuğumuzda camdan dışarı bakıyor ve derin nefesler alıyordum. Elimi karnıma koyup bebeğimin varlığını hissederken onu nasıl koruyacağımı da düşünmeye başladım. Belki yıllar sonra ilk doğacak safkan olduğu için ona dikkat ederlerdi. Ama bana yaşattıkları stres yüzünden onu kaybetmekten çok korkuyordum. İşte tam da bu sebepten sakin olmaya çalışıyordum ama tedirginliğim hat safhada devam ederken bunda pekte başarılı olamıyordum.
Sonunda hava kararmaya başladığında arabanın durmasıyla derin bir nefes aldım. Kapım açıldığında bana sırıtarak bakan kişiyle neredeyse tekrar ağlamaya başlayacaktım. Wesker, bana elini uzattığında Gluskin'e baktıktan kısa süre sonra bakışlarında adeta bana verdiği emirle uzatılan eli tuttum. Arabadan çıkıp etrafıma bakarken şehrin hangi kısmında olduğumuzdan bile habersizdim. Tek anladığım Lysandre'ın krallığından bile daha gizli bir yerde bulunuyor olmamızdı.
Başka bir şey mümkün görünmüyordu. Gluskin'in tok sesini duyduğumda başımı ona çevirdim.
"Narcissa, senin sorumluluğunda Wesker, ihtiyaçları ile ilgilen sonrasında akşam toplantı odasında konuşuruz."
Gluskin hızla yanımızdan ayrıldığında Wesker elimi bıraktı. Bende fırsattan istifade ederek ondan uzak durmaya çalışsam da belime koyulan elle ne yazık ki kendimi ona çekilirken buldum. Beni yine öpme ihtimalini düşündüğüm de gittiğini düşündüğüm mide bulantım da geri geldi. Bunun dışarıya yansıması ise ekşiyen bir yüz oldu.
"Ne sorunlu bir miden var dişi? Her neyse odama gidelim."
Onunla aynı odada yalnız olma fikri kafamın içinde şimşekler çakmasına sebep olurken konuşmaya başladım. Safkanın niyeti belliyken kendimi nasıl kurtaracaktım?
"Sürekli kusan bir dişiyi yanında istemezsin..."
Cümlemi daha bitiremeden Wesker gülmeye başladığında mecbur bir şekilde sustum.
"Buna ben karar veririm. Kuzenim gibi birine alıştıysan eminim bana da alışırsın, yürü hadi."
Ona ayak uydurup adımlar atarken aklım Dawson'a kaydı. Acaba ne durumdaydı? Bildiğim tek şey hayatta olduğuydu, hepsi bu. Odanın kapısına geldiğimizde açılmasıyla içeriye girdim. Ayakta duramayacağımı anladığımda ise bana en yakın olan koltuğa oturarak adamı izlemeye başladım. Dolapları karıştırarak yatağa kıyafet ve havlu bıraktığında bana döndü.
"Duş al ve kıyafetlerini değiştir. Kusmuk kokusu üzerine sinmiş. Sonra da ne yemek istersen getirmelerini sağlarız."
Söylediği kelimelerle gözlerimi devirerek ona bakarken ayağa kalktım. Duş almak benim içinde iyi olabilirdi. Ayağa kalkıp havlu ve kıyafetleri aldığımda banyo olduğunu düşündüğüm kapıya doğru adımlar atmaya başladım. Wesker'ın sözü ise durmamı sağladı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Banyoya..."
"Önce üzerindekilerden kurtulman gerekmiyor mu?"
"Evet, ama önünde üzerimi çıkarmayacağım. Banyoda çıkarırım."
"Hala naz yapıyorum, diyorsun. Öyle olsun. Nasıl olsa seni çıplak göreceğim zaman fazla uzakta değil."
"Hamileyim, farkında mısın?"
"Evet, ama beslenmen gerek sende bunun farkındasın öyle değil mi? Kanımı içmeye başladığında seninle sevişmem için bana yalvaracaksın. Altımda beni becer diyerek inlediğini hayal etmek oldukça güzel."
"Bunu rüyanda görürsün!"
Ona bağırdıktan hemen sonra kendimi banyoya attım. Kapıyı arkamdan sertçe kapatıp kilitledikten sonra derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Bu heyecan bebeğim ve benim için iyi değildi. Ama söylediklerini düşündüğümde ağlayarak dizlerimin üzerine çökmeme engel olamadım. Kan nasıl içeceğimi Wesker söyleyene dek düşünmemiştim. Kan arzum devreye girdiğinde onun kanını içmeye çalışır mıydım? Hayır! Bunu içimden söylemek kendimi inandırmak için yeterli gelmezken bir kez de hayır diyerek çığlık attım. İstediğim tek kişi Dawson'dı. Ama ona nasıl ulaşabilirdim?
Ağlayarak geçirdiğim dakikaların sonunda kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. Gözlerim ise banyo kapısındaydı. Bir safkanı ne bir kilit ne de bu kapı durdururdu. Bu yüzden sadece gelmeyeceğini ümit edebiliyordum. Çıplak bedenimi ılık suyun altına attığımda ise sakinleşmeye çalıştım. Karnımda hafifçe başlayan ağrı ile derin bir nefes alarak banyomu tamamlayıp kıyafetleri üzerime geçirdim. Bir an için kendi kıyafetlerini vereceğini düşünsem de bana verdiği kıyafetin elbise olmasından memnundum. Midemi alt üst eden birinin kıyafetlerini giymek istemiyordum.
Derin bir nefes alarak boş olan odaya baktığımda hissettiğim kasılma ile yatağa oturdum. Karnım ağrımaya başlamıştı. Aç olduğumu hissederken bunun normal bir aş erme olmasını umut etsem de, her gün mutlaka aldığım kanı istemeye elbet başlayacaktım. İşte o zaman ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Kendimi yatağa bıraktığımda elimi karnıma koyarak gözlerimi kapattım. Yanaklarımdan süzülen yaşlara istesem de engel olamıyordum. Bugün olanları, sonrasında olacakları düşünürken farkında olmadan uykuya daldım.
#Bölüm Sonu#