Nestor
"Yeter artık!"
Kulağıma ulaşan kelimeleri görmezden gelerek önümdeki kağıtlara biraz daha odaklandım. Bir yandan da dizüstü bilgisayarın ekranındaki resimlere bakıyordum. Zaten son beş dakikadır, sürekli aynı kelimeleri duyduğumdan görmezden gelmeye alışmıştım. Bu yüzdende işlere odaklanmak daha kolay geliyordu. Gerçi istediğim hiç bir şeyi elde etmeyi başaramamıştık. Ama yine de pes etmeyecektim. Kolumda hissettiğim dürtme ile başımı kaldırdığımda bana uykulu gözlerle bakan Trey ile karşılaştım.
"Artık uyusak olmaz mı? Yarın devam etsek ne dersin? Çok yorgunum..."
Kurduğu cümle ile kaşlarım çatılırken bilgisayar ekranından saate baktım. Neredeyse dört olmak üzereydi. Buda güneşin doğmasının yaklaştığını gösteriyordu. Yine de durmak istemiyordum. Bir iz mutlaka olmalıydı, olması gerekiyordu. Gerçi bir safkanı kameralarda aramak ne kadar doğruydu? İşte bu tartışmaya açık bir konu olsa da yine de ortada bir gerçek vardı. Onlar sürekli vampir hızları ile oradan oraya koşan kişiler değildi. Bir şekilde her hangi bir kameraya takılmış olabilirlerdi. Sonuçta beslenmeleri gerekiyordu.
Tamda bunları düşündüğümüzde devreye çok zeki arkadaşım girmişti. Bizde gerekli olan her şeyi odama getirdikten sonra yatağın kenarına koyduğumuz masaya yerleşmiştik. Her ne kadar en başta Trey karşı çıksa da bir şekilde ulaştığı polis dosyalarından sonra kameralar bizim için çalışmış ve bir kaç veri almamıza olanak sağlamıştı.
İçimdeki sıkıntı düşüncelerime yansırken hareketsiz kalmam kaçınılmaz oldu. Benim tepkisiz halim yeni bir dürtme girişimine sebep olacakken gözlerimin önündeki pus kalktığında bana dokunmadan Trey'in bileğini kavradım. Ardından da yüzüne odaklandım.
"Yarın çok önemli sınavın varmış gibi düşün, Trey. Normalde sabahlara kadar bilgisayarının başında derslerinle uğraştığını biliyorum. Şimdide işimize konsantrasyon olsan olmaz mı?"
Trey kendini geriye çekip elimden bileğini kurtardığında uykulu ama bir o kadar sinir bir şekilde gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Saatlerdir uğraşıyorum zaten, Nestor... Hem senin sabah çok sevgili ortağın Dajan ile bir randevun yok mu?"
Duyduğum son cümle gözümün seğirmesine neden olurken dişlerimi sıktım. Evet, Dajan! Uslu çocuk Nestor'un ortağı, biricik hocası Dajan! Şu an uykulu halimle bile yüzünü dağıtmaktan son derece zevk duyacağım adam! Yüz ifadem değişirken aynı dakikalarda Trey'in gülümsemesi de silinmeye başladı.
"Tamam, o bakıştan hiç hoşlanmadım, Nestor. Ama şunu bil en fazla bir yarım saat daha görüntü aktarırım. Hepsi bu. Sonuç olarak ben senin gibi dayanıklılık testlerine girerek avcı olmaya çalışmıyorum. Bende insanım acı bana yani..."
Onu anlasam da öfkem ağzımdan sadece tek bir kelimenin çıkmasına izin verdi.
"Anlaştık."
Trey, tekrar bilgisayarına gömülürken bende düşüncelerime yeniden odaklandım. Bakışlarımla etrafı tararken odanın her yerine dağılmış kağıtlara göz gezdirdim. Tıpkı kafamın içi gibi odamda darmadağınık durumdaydı. Saatlerdir mola bile vermeden bir ipucu yada kullanabileceğimiz herhangi bir detay arıyorduk. Ama ortada hiç bir şey yoktu. Bunun dışında ise hala kaçışımız bir muammadan ibaretti.
Okuldaki anlaşmamızdan sonra kafamın içinde toz pembe bir senaryo oluşmuştu. Önce güzel plan, ardından sahte kimlikler ve son olarak arkamıza bakmadan kaçışımız... Hayatın toz pembe olmadığı adeta gözüme sokulurken biz, işin sadece plan kısmında kalakalmıştık. Kimlik işine bile geçemiyor olmamız ise ayrı bir hüsrandı. Bunda Trey'in az buçuk çekingen olmasının payı olsa da en azından tavukluk ederek kaçmamış hala benim için uğraşıyordu. Ben ise Dajan'a gösterdiğim melek yüzün tersine Trey'e şeytan yanımla cevap veriyordum.
Galiba tüm oto kontrolümü yiyerek bitirmeyi başaran adamın yanında biriktirdiğim her şey kalan son arkadaşımda patlıyordu. Biraz daha sakin olmak adına başını ekrana gömmüş Trey'e bakarken sakin sesimle konuşmaya başladım.
"Hadi yatalım, Trey."
"Sahiden mi?"
Gözleri büyümüş adeta yalvaran bakışlarla bana bakarken gözlerimi devirmeden edemedim.
"Evet, ben vazgeçmeden hadi uyuyalım. Yoksa sürekli çalış diyen babama dönüşeceğim."
"Çoktan dönüşmemişsin gibi..."
"Trey!"
"Tamam, tamam yatalım."
Trey, bilgisayarını direk kapatıp ayaklanırken yatağımın üzerindeki kağıtları yere fırlatarak çok istediği yatağa gömüldü. Tek sorun orası benim yatağımdı!
Derin bir nefes alıp ayağa kalktığımda ilk düşüncem onu tekmelemek olsa da çoktan almaya başladığı düzenli nefesler gülmeme sebep oldu. Bir insan iki saniye de nasıl uyumayı başarırdı? Başımı iki yana sallayıp kağıtları biraz olsun toparladığım da oda eskisinden biraz daha iyi göründüğünde ışığı kapattım. Yatağıma ilerlerken en azından yatağımın geniş olmasına sevinerek başımı yastığa koydum.
Karanlığın esir aldığı odada gözlerimi gezdirirken pencereden içeri giren ay ışığına baktım bir süre sonrasında da gözlerimi kapattım. Gözlerimi kapatsam, hatta esnemeye başlasam da uyku gelip beni bulmuyordu. Trey'in sözleri beynimde tek bir görüntüyü oluşturmuş ve sabitlemişti, Dajan! Yaklaşık 4 saat içinde onun yüzünü görecek ve antrenman yapmam gerekecekti. Sıkıntılı bir şekilde yatakta yan döndüğümde uyumak adına başka şeyler düşünmeye başladım.
Bu kez ise aklımda beliren tek kişi Narcissa olmuştu. Gördüğüm ve neredeyse beni öldürecek olan safkanın elinde kim bilir neler yaşıyordu! Ben ise burada onu kurtarmayı düşünsem de hala bir arpa boyu yol kat etmeyi başaramamanın acısını yaşıyordum. Düşünceler sinirimi ve öfkemi tetiklemeye başladığında ne zaman olduğunu bilmediğim bir dakikada uykuya daldım.
...
Odanın içini inleten alarm sesi ile gözlerimi aralarken gözüme gelen güneş ışığı sayesinde tekrar kapattım. Pencerelerin perdesini kim açmıştı! Yanımdaki Trey'in hareketini ve benim gibi oflayan sesinin ardından sabah sabah en çok duymak istediğim sesi duydum.
"Uyan, uykucu bücür. Antrenmana geç kalıyoruz..."
Dajan'ın kulak tırmalayan sesi alarmdan daha fazla rahatsız ettiği için mecbur yataktan kalktım. Trey ise kafasını yastığa gömmüş uyumaya devam etmeye çalışıyordu. Sonuçta bugün okul yoktu bende alarmın sesini kapatıp çok sevdiğim ortağıma döndüm.
"Tamam hazırlanıp geliyorum."
"Ne ara aşk kuşu olduğunuzu merak ediyorum, Nestor. Trey'i yatağına alman, çok ilginç."
Sırıtırken içimden küfür etsem de bir şekilde susmayı başardım. Dajan, espri yaptı! Hem de o küçücük beynini kullanarak! Sözleri ise bir kez daha bunu vurgularken gülmeye devam ederek gidişini izledim. Gittiğinde ise kendimi tutamayıp duvara tekme attığımda sıçrayan bir Trey kahkaha atmamı sağlarken biraz olsun sakinleşmiştim. Gözlerini ovuşturup beni anlamaya çalışırken yüz ifademden çıkardığı sonucu söylerken onu öpmek istedim.
"Nestor, sonun hiç iyi değil arkadaşım. Galiba seni dinleyerek işi hızlandırsak iyi olacak sen kafayı yemeden hemen önce."
"Evet, Trey. Ben Dajan ile çalışmaya gidiyorum. Sende işi hızlandır ve bugünde katil olmamam için dua et."
"Anlaştık, dostum."
Ardından kafasını yastığa gömdüğünde bu anlaştık kısmının bir kaç saat sonraya sarkacağını görsem de sesimi çıkarmadım. Kimlik işine onay verdiğinde zaten her şey hallolmaya başlayacaktı. Gerçi yine de sadece umut ediyordum. Dağınık odama bakarken dolabıma ilerleyerek eşyalarımı çıkardım. Yataktan kalkmak için güç bulsam da uyanmak için hala soğuk bir duşa ihtiyacım vardı.
Duşa girip uykumu açmak adına bedenimi soğuk suyun altına attım. Bedenim suyun soğukluğu ile titrerken bende kendime geliyordum. Banyo sonrası yanıma aldığım eşofman takımını giydikten sonra Dajan'ın yanına gitmek için evden çıktım.
Yol boyu benim gibi çömez avcıları görürken bakışlardan duyduğum rahatsızlık ile adımlarımı hızlandırdım. Bu bakışlara hala alışamamıştım. Nasıl alışacaktım ki? İşin aslı alışmaya da niyetim yoktu, buradan gidecektim. Kısa süre içinde antrenmanların yapıldığı büyük spor salonuna girdiğimde derin bir nefes aldım. Dışarıda olmadığına göre koşmak yerine başka işlerimiz vardı.
Salonda onu ararken aletlerin yanında değil de minderin orada olduğunu gördüğümde ilk kez ona bakarken gerçek anlamda gülümsedim. Çünkü minder demek teke tek dövüş demekti ve teke tek dövüş demek yumruk yiyecek bir Dajan anlamına geliyordu. Benim en sevdiğim türden...
"Bugün, aletler yerine pratik mi yapıyoruz?"
"Evet, pratik yapmayı daha çok sevdiğini söylemiştin."
Gülümsemem daha da genişlerken olacakları düşünmek uykumun daha da açılmasına sebep oldu. Mindere çıkıp ortasına geçtiğimizde öncelikle ısınma hareketleri yapmaya başladık. Dajan, yavaş hareketlerle ısınmaya çalışırken benim içim içime sığmadığı için bazı hareketleri hızlı hızlı yapıyordum. Sonunda ısınma turumuz bittiğinde ikimizde dövüş için pozisyonumuzu aldık. Onunla çok sayıda karşılaşma yaptığım için açıklarını öğrenmiştim. Muhtemelen Dajan'da benim için aynı şeyi düşünüyordu. Ama bilmediği bir şey vardı.
Ablamın beni eğitirken sürekli olarak sürpriz saldırılar yapıyor olduğu... Ablamın bu alıştırmaları hem daha dikkatli hem de daha atik olmamı sağlarken, hem de onun gibi sürpriz saldırı konusunda uzman olmaya başlamıştım. En başlarda bilerek izin verdiğim ilk bir kaç darbeden sonra işi devraldığım da Dajan'ın yüzüne attığım yumruk sendelemesine sebep oldu. Ardından da göğsünün çeşitli bölgelerine attığım yumruklar bunu takip ederken son olarak bacağına aldığı darbe ile kendini yerde buldu.
"Gelişme gösteriyorum, öyle değil mi?"
"Evet, Nestor."
Ona iyi yanımı göstermek adına elimi uzattığımda ayağa kalkmasına yardım ettikten sonra pratik yapmaya devam etmemizi önerdim. Buna baştan sıcak bakmasa da ablam üzerinde çoğu zaman işe yarayan kedi bakışlarını onunda üzerinde denemem günün ilerleyen saatlerinde Dajan'ın siyah mindere sere serpe uzanmasında etkili oldu. Ben ise oldukça mutluydum.
...
Bir kaç saatlik çalışmanın ardından bedeninde çürümeye başlayacak kızarıklıklara sahip Dajan ile birlikte duşların olduğu bölüme ilerledik. Oldukça yorulmuş ve terlemiş olduğum için bir kez daha duş almam iyi olacaktı. Duştan sonra ise gecikmiş kahvaltı için avcıların kullandığı binaya yakın olan kapıdan, spor salonundan ayrıldık.
Oldukça büyük olan iki katlı binaya girdiğimizde sıraya girmiş avcılara bakarak bende sıraya geçtim. Ama Dajan kolumu tutarak beni sıranın başına sürüklemeye başladı. Bu durumdan hoşlanmasam da iyi çocuk unvanımı en azından ona karşı korumak adına sesimi çıkarmadım. Dajan'da zaten benim konuşmama gerek bile olmadan babamın adını kullanarak yemeklerimizi almıştı.
Demir masalara oturduğumuzda önümdeki yemeği hızla yemeğe başladım. Her lokma dudaklarımdan memnun mırıltılar çıkmasını sağlarken Dajan'ın garip ifadesine bakarak gülümsedim. Ona açıklama yapacak halim yoktu. En son kaçta yemek yediğini hatırlamayan biri olarak kurt gibi acıkmıştım. Yemek işinden sonra ise Dajan'dan kurtulmayı planlıyordum. Umarım yatağıma sahip çıkan dostum aynı şekilde sözlerine de sahip çıkmayı başarabilmişti. Kimlikleri yapabilirse buradan yarın sabah hatta gece yarısı bile ayrılmaya hazırdım.
"Ne düşünüyorsun, Nestor?"
"Ne?"
"Ne düşünüyorsun diyorum? Kıtlıktan çıkmış gibi yerken birden durdun."
"Ben mi? Şey... Sadece saha görevlerine ne zaman çıkacağımı merak ediyordum."
"O durum biraz karışık Nestor, bunu sende biliyorsun. Kaçışın sonrasında henüz görev alamazsın."
"Biliyorum."
Sonrada önümdeki yemeğe devam ettim. Bu kısa diyalog Dajan ile yaptığım en normal konuşma olsa gerekti. Yine de şimdilik onu değil, Trey'i görmek istiyordum.
"Yemekten sonra çalışmaya devam edecek miyiz?"
"Hayır. Neden sordun?"
Bu kelimelerle gözlerimi devirdim. Ortak gibi bir şey olduğumuz için hesap vermek istemesem de terslemek planıma dahil olan bir şey değildi.
"Sadece... Trey evimde biliyorsun. Arkadaşların yaptığı şeyleri yapabiliriz."
"Anladım. Yemekten sonra özgürsün."
"Teşekkürler."
Yarım gülümsemem yüzüme yerleşirken ondan kurtulduğuma sevinerek son kalan yemek parçalarını mideye indirerek oradan ayrıldım. Evdeki dostumun durumunu sahiden merak ediyorum.
❦Narcissa❦
Gözlerimi açarken hissettiğim ağrı ile yüzümü buruşturarak elimi karnıma götürdüm. Tüm o yaşanılanların kabus olmasını istesem de bakışlarım ile taradığım odanın yabancılığı gözlerimin dolmasına neden oldu. Yaşlar yanaklarımdan süzülürken istediğim tek şey Dawson'dı. Ona sarılmaya, bana tüm o yaşadıklarımızdan sonra vermeye başladığı güven hissine ihtiyacım vardı. Ağrı şiddetlendiğinde çığlık atmamak için dudaklarımı ısırmaya başlasam da sonunda ufak bir çığlık attım.
Bana göre yine de sessiz bir çığlık atmıştım. En azından bir insanın odada benimle değilse duymasının imkansız olduğu çığlık... Ama açılan kapı normal insanlardan oldukça uzakta olduğumuzu bana hatırlatırken Wesker'ı görmek neredeyse acımı unutturacaktı.
Karnıma bir sancı daha girdiğinde gözlerimi kısarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Gerçi yine de acı dolu inleme sesime engel olamadım. Wesker, yatağın kenarına oturduğunda ondan uzaklaşmak istedim. Ama bu konuda hiçte başarılı değildim.
"Neyin var, dişi?"
"Bi...bir şey yok. Sadece ağrım var."
"Öğrendiğim kadarıyla ağrıların beslenme ile giderilebilir. Beslenmen gerek, Narcissa."
"Evet."
Elim hala karnımın üzerinde bebeğimi hissederken acının azalmasını umut etsem de beslenmem gerektiği ortada olduğu için tam bir tepki veremiyordum. Zaten safkan da benden pek tepki bekliyor gibi değildi. Gözlerimin önünde gömleğini çıkardığında bana yaklaşarak çenemi kavradı.
"Amcam her şeyin ile ilgilenmemi istedi. Buna beslenmen de dahil. Benden beslenmeye başlayabilirsin, bebeğim."
Bu anın geleceğini bilsem de yaşamak her şeye rağmen hem rahatsız edici hem de oldukça sinir bozucuydu. Konuşamayacağımı anlayarak başımı iki yana salladım. Hayır Wesker'ı kesinlikle istemiyordum. Kan zaten benim gibi bir insan için farklı bir durumdu. Yine de Dawson'a alışmıştım. Şimdi kan istiyor olsam bile Dawson'a karşı hissettiğim şeyi Wesker'a karşı hissetmiyordum. Yani kan arzusunu...
Evet kanı arzuluyordum ama bu safkanın kanını değildi. Bunu dile getirmek için ağzımı açtığımda dudaklarıma kapanan dudaklarla kelimelerim ağzımın içinde hapsolurken mide bulantısının gelmesini bekledim. Ama ortada hiç bir şey yoktu. Tiksinme göstermiyor olmam Wesker'ı cesaretlendirmiş olacak ki beni daha sert öpmeye başladı.
Hatta bedenime dokunup altına almaya çalıştı. İşte tam o anda onun kollarını tutarak uzaklaştırmaya çalıştım. Ama olmuyordu, zorla dudaklarıma kondurduğu öpücükten kurtulmayı başaramadığım gibi birde içimi parçalayan sancıyı hissediyordum. Dudaklarım boş kaldığı anda hissettiğim acıdan inlerken Wesker yüzüme baktı.
"Anlaşılan seni becermek için önce beslemek gerekiyor, Narcissa. Hadi ısır ve emmeye başla..."
Son kelimelerini telaffuz ederken boynunu bana yaklaştırmıştı ama benim içimden onu ısırmak kesinlikle gelmiyordu.
"Senin kanını istemiyorum."
Wesker dişlerini sıkarak çenemi kavradığında sert bir şekilde yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"O piç kurusunu istiyorsun öyle değil mi?"
O an için Dawson'a ne ile hitap ettiğini umursamadım sadece onu istiyordum.
"E...evet."
Dudaklarımı kavradığı için sesim biraz garip çıksa da kelimeyi zar zor söylemiştim. Kelimenin tepkisi ise koyulaşan gözleri oldu. Ardından ise beni sertçe yatağa iterek üzerime çıktı.
"Benimle idare edeceksin, güzelim... Dawson'ın seni besleyecek hali kalmadı."
Wesker'ın karnımı ezmesinden korkarak elimle korumaya çalışsam da bileklerimi kavrayarak başımın üzerine yerleştirdi. Safkan gücünü her şekilde üzerimde denerken ne yapacağımı bilmiyordum. Ondan kurtulamacaktım.
"Bırak beni!"
Yalvarışlarım sadece kelimelerle kısıtlı kalırken, korkum daha da artıyordu. Wesker ise tamamen şeytan gibi üzerimde durmaya devam ediyordu.
"Hayır. Bu yataktan benim olmadan çıkmayacaksın, dişi!."