BÖLÜM 6 – GÖZÜMÜN ÜZERİNDEKİSİN

966 Words
Gökyüzü, ağır gri bulutlarla kaplıydı. Sabah sessizdi ama dağlar her an yeni bir fısıltıya gebe gibiydi. Pınar karakolun küçük revirinde pansuman malzemelerini yerleştiriyordu. Sol elinde tuttuğu sargı bezi, düşüncelerinden ağır geliyordu. Geceden kalan görüntüler hâlâ göz kapaklarının ardında duruyordu. Kurşun sesleri, çamurlu zemin, ambulansın içindeki o kan kokusu... ve Burak’ın gözleri. Kapı usulca aralandı. İçeri giren Burak’tı. Üniformasının kolları dirseğine kadar sıyrılmış, yüzünde bir iki çiziğin izleri kalmıştı. "Uygun musun?" Pınar başını çevirdi. "Ne zaman uygun olduk ki komutanım?" Burak hafifçe gülümsedi. "Komutanım deme. Sadece Burak de. Sivil olarak konuşuyoruz." Pınar elindeki sargıyı bıraktı. "Tamam. Ama bu sivil konuşmalar ne zaman sabah saat yedisinde, steril odalarda yapılır oldu?" "Geceyi düşündüm" dedi Burak. Ciddiydi. Gözleri onu tarıyordu. "Sana bir şey olsaydı..." Pınar başını eğdi. "Ama olmadı. Ve senin sayende." "Sahaya birlikte çıktık. Herkes cesur olabilir ama seninki başka bir cesaret. Ben alışığım. Sen değilsin." "İnsan alışmasa da korunmayı öğreniyor. Hele bazı bakışlar varsa üzerinde..." Burak şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Bakışlar mı?" Pınar gözlerini kaçırdı. Dudakları belli belirsiz bir tebessümle kıvrıldı. "Öyle. Gözünün üzerimde olduğunu biliyorum." O an aralarında bir sessizlik oldu. Dışarıdan geçen bir askerin ayak sesleri, radyodan yankılanan telsiz anonsu, her şey arka planda kaldı. Burak, ilk defa kendini bu kadar sessiz hissetti. Karakolun her köşesinde emir veren, plan çizen adam şimdi karşısında duran bu kadının cümleleri karşısında sessizdi. İçinden geçen cümleyi seslendirmedi. Henüz zamanı değildi. Telsizden bir ses yükseldi. "Komutanım, köy sınırında sivil bir araç durmuş. İçinde yardım isteyen biri var. Etrafında iz yok. Tuzak olabilir." Burak anında ciddileşti. Telsizi kavradı. "Ben geliyorum. Ekibe hazır olun. Pınar, revirde kal." "Ben de geliyorum" dedi Pınar aniden. "Gece nasıl çıktıysam şimdi de çıkarım. Sivil yardım istiyorsa belki sağlık desteği de gerekir." Burak başını iki yana salladı. "Bu başka bir durum. Henüz analiz edilmemiş. Risk yüksek." "Ama insan hayatı risk seçmiyor Burak. Eğer yardım eden biri olmasaydı, dün gece ölen o asker için yaz tutuluyordu şimdi." Burak sustu. Kısa bir tereddütten sonra başını eğdi. "Hazırlan. Ama emirlerime sadık kal. Bir adım gerimden ayrılmayacaksın." Pınar göz göze geldi onunla. "Gözüm üzerinde." Yarım saat sonra zırhlı araç köy yoluna doğru ilerliyordu. Pınar, camdan dışarıyı izlerken arazinin daha önce geçtiklerinden farklı olduğunu fark etti. Toprak daha gevşek, yol kenarındaki kayalar taze kırık gibiydi. Sanki biri yakın zamanda buralarda durmuş, taşlara bilinçli olarak dokunmuştu. "Sence bu gerçekten yardım isteyen biri mi?" diye fısıldadı Pınar. "Ya tuzak ya da korkudan kaçan biri. Her ikisi de bizim ilgilenmemizi gerektirir." Araç, düzlüğün ortasında duran eski model sivil otomobilin önünde durdu. Kapılar açıldı. Burak önde, elini havaya kaldırarak yaklaştı. "Askerî birlik. İçeridekiler dışarı çıksın." Cevap yoktu. Saniyeler uzadıkça gerilim arttı. Pınar kalbini duyuyordu. Araçta hareket yoktu. Sonunda Burak, eli tetikte bir adım daha attı. Camlardan içeri baktı. Boştu. Ama arka koltukta bir şey gözüne çarptı. "Bekleyin" dedi Burak, eliyle işaret vererek. Kapıyı açtı. Koltuğun üzerinde küçük bir kız çocuğu vardı. Gözleri kapalı, elleri titriyordu. Pınar fırladı. "Onu bana ver!" Kız çocuğu nefes alıyordu ama solunumu zayıftı. Vücudu buz gibi soğuktu. Burak, Pınar’ın panik olmadan çocuğu kontrol etmesini izledi. Kadın elleriyle çocuğun nabzını yokluyor, dudaklarını kuruluk için inceliyor, sonra montunu çıkarıp küçük bedeni sarmalıyordu. "Muhtemelen donma sınırında kaldı. Hemen sıcak bir yere götürmeliyiz. Araçta ısıtıcı çalıştırılmalı." Burak, telsizi kaldırdı. "Temiz. Hemen dönüyoruz. Çocuk var." Pınar küçük kızı kucağında tutarken Burak gözlerini yoldan hiç ayırmadı. Bu sefer gözlerinin üstünde olan başka biriydi. Küçücük bir kalbin, dağ başında hâlâ atmasını sağlayan bir hemşirenin dokunuşuydu bu. Ama o dokunuş, sadece çocuğu değil... Burak’ı da hayata geri döndürüyordu. Zırhlı aracın içindeki sessizlik, motorun hırlamasıyla bozuluyordu. Pınar, kücücük kızı kucağında tutuyor, nefesini duymaya çalışıyordu. Gözleri kapalıydı ama parmakları zaman zaman titriyordu. Vücudu üşümeye bağlı kasılmalarla sarsılıyordu. Pınar, revirde gördüğü donmaya yakın hastaları hatırladı. Bu kız onlardan farksız bir durumdaydı ama o kadar kırılgan görünüyordu ki, nefesi bile onu incitebilirdi. Burak, aracın direksiyonunun yanından telsizle konum bildiriyor, ana merkeze dönüş için onay alıyordu. İçinden bir süre sessizce dua etti. Bu tarz olaylarda görünenden fazlası olurdu. Küçük bir kız, ortada bırakılmış bir araba... ya çocuk yem olarak kullanılıyorsa? "Ne kadar daha var?" dedi Pınar, sözleri telaşla sarmalanmış. "On dakikadan az. Revirde her şey hazır. Bilgi verdim." Karakola geri döndüklerinde, kapının önünde iki er ve sıhhiyeci hazır bekliyordu. Pınar, kızı sanki camdan bir bebek gibi sedyeye koydu. Ellerini onun üzerinden çekmek zor oldu. Ama mesleki disiplin, duyguların önüne geçmeliydi. İçeri girdiklerinde hümmetle çalışmaya başladılar. Vücudu ısınmaya başladığında ilk refleksleri geri geldi. Göz kapaklarını oynattı, dudaklarını kıpırdattı. İlk kelimesi "Anne..." oldu. Pınar bir an durdu. Gözleri doldu ama kendine engel oldu. "Anne" diye çıkan o söz, bir çocuğun kaygısıydı ama aynı zamanda bir haykırıştı. "Anne kim? Neredeydi? Neden bu kadar uzun süre yalnız bırakıldı?" Bu sorular aklını kurcalarken, Burak içeriye girdi. Yüzü ciddi ama gözleri tedirgindi. "Kızın etrafındaki aracı inceledik. Parmak izi yok. Araç çalıntı. Plaka sahte. Bu durum organizeli bir birimin izi olabilir. Bunu tek başına bir kaçakçı yapmaz." "O zaman bu kız yemdi" dedi Pınar. Gözleri Burak'a kitlendi. "Ama neden? Kim bu kadar zalim olabilir?" Burak derin bir nefes aldı. "Amaç dikkat dağıtmak olabilir. Ana operasyondan önce dikkatleri bölge dışına çekmek. Ya da... belki gerçekten aileden biri yardım istemiştir ama yakalandıkları için kızı terk etmek zorunda kalmışlardır." "O daha da acı." Gece yarısına kadar, revirde kızla ilgilendiler. Vücudu stabil seviyeye ulaştı. Bir çocuk askeri revirde yatarken, dışarıda karanlık yine dağların üzerine çökmüştü. Burak, revire tekrar geldiğinde Pınar sandalyede oturuyordu. Gözleri kızın üzerindeydi ama düşünceleri başka yerde. "Bu gece, ilk defa biri için dua ettim" dedi Pınar sessizce. "Kız için mi?" "Hayır. Senin için." Burak ne diyeceğini bilemedi. O an, Pınarın gözlerinde savaştan, kan kaybından, Şüpheden süzülmüş bir söz vardı: "Senin için kaygılanmak, savaş alanından daha korkunç." Burak öne eğilip fısıltıyla konuştu. "Gözüm senin üzerinde. Ama kalbim de orada sanırım." Pınar, başını yana eğip dudaklarını kapattı. Bu sözler, bir emir gibi, bir yemin gibi odanın içinde yankılandı. Ve dışarıdaki sessizlik, artık iki kişinin ortak sırrı gibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD