3.Bölüm: “ Yeni Hayat”
Sahra Aydemir…
Hayatım boyunca çalıştığım ilk ve tek iş kuaförlüktü. Ama galiba yaşadığım şehirle birlikte mesleğimi de değiştirmem lazım.
Sapık İsmail beni bulmasın diye diye en son cinsiyette değiştiririm bu gidişle. Saçlarıma kıyamam ama…
Lokantanın kapısını açtım ve içeriye hızlıca bir göz attım. Cam kenarında bir masaya geçtim. En fazla on yedi, on sekiz yaşlarında genç bir erkek yere paspas atıyordu. Sonra arka taraftan aynı yaşlarda genç bir kız geldi.
“Hoşgeldiniz, ne alırsınız?”
“Hoşbuldum, aslında eleman ilanı için gelmiştim.”
“O zaman babaannemi çağırayım,” deyip gidince ben yaşlı bir teyze bekledim ama içeriden oldukça genç ve tüm babaannelere tepki olarak doğmuş bakımlı bir bayan geldi. Meltem Cumbul'a Meltem Cumbul'dan daha çok benzediğine yemin edebilirim. Bana doğru yürüyünce ayağa kalktım ve tokalaştık.
“Hoşgeldiniz. Ben buranın işletmecisi, Aysun.”
“Memnun oldum ben de Sahra.”
“Sahra… Maşallah adın da yüzün gibi güzelmiş.”
“Teşekkür ederim.”
“Nerelisin Sahra? İlk defa görüyorum, kusura bakma. Buraya genelde aynı insanlar gelir. Farklı biri gelince de hemen dikkatimi çeker. Yüz hafızam iyidir.”
“Afyonluyum ben. Bazı ailevi durumlardan dolayı yer değiştirmek zorunda kaldım. Yolum buraya düştü.”
“Bak kızım, buralıysan ve kan davası filan varsa, başın beladaysa baştan söyle bana.”
“Yok yok, gerçekten Afyonluyum ve oradan geliyorum. Kan davası gibi meselelerim yok. Yani içiniz rahat olsun, benim yüzümden başınıza dert açılmaz.”
“Anladım, kusura bakma sormak zorundayım.”
“Estağfurullah siz de haklısınız. Her önüne geleni işe almak olmaz.”
Soru cevap şeklinde yaklaşık yarım saat kadar konuştuk. Torunları olan iki genç de geldi oturdu masaya müşteri olmayınca. Gençler ikizmiş Mert ve Mihri... Bir de küçük, henüz 6 yaşında başka bir erkek çocuğu daha vardı. Efe'ymiş adı da. Aysun Abla çok yorulduğu ve yoğun olduğu günlerde yetişemediği için mutfak tarafına yardımcı arıyormuş.
Aysun ablaya bakıp “Tatlılar ve mezeler konusunda iddialıyım abla. Elim lezzetlidir, iyi yaparım ama böyle kalabalığa hiç yapmadım. Yani kıvamı ilk başta tutturamayabilirim,” dedim.
“Olsun sorun değil. O zaman bir hafta deneme süresi diyelim. Hem sen bak meslek değiştirme konusunda kararlı olacak mısın, hem de ben bir bakarım işime yarıyor musun diye.”
El sıkıştık ve anlaştık. Yarın sabah ilk iş günüm olacaktı.
Lokantadan çıkıp pansiyona doğru yürüdüm. Bir iki yerde pansiyonu sormak zorunda kaldım. Ama geçtiğim yerlere iyice bakıp öğrenmeye çalıştım çünkü sabah işe geç kalmak istemiyorum. Yirmi beş dakika sürdü, demek ki 8’de çıkmam lazım. Çünkü Aysun Abla sekiz buçukta gel demişti. Kaldığım pansiyona geldim, yolda ekmek arası yaptırmıştım. Karnımı doyurup cilt bakımımı yapıp yattım. Dün gece nezaret, gündüzünde dışarıdaki işleri halletmek derken yorulmuşum.
Ertesi sabah gayet rahat uyandım. Dinlenmiştim ve odam sıcaktı, üşümemiştim. Elimi yüzümü yıkayıp, pansumanımı yaptım. Mavi kot pantolon ve siyah sweatimi giydim. Hafif makyaj yaptım. Saçlarımı ikiye ayırıp tam tepemde önden geriye doğru balık sırtı ördüm hızlıca ve önüme gelmesini engelledim. Mutfakta uğraştığım saatlerde bağlarım sonra açık durur. Dalgalı ve uzundu saçlarım. Aynı annem ve teyzemin saçları gibi. Siyah şişme yeleğimi giydim. Siyah spor ayakkabılarımı da giyip çıktım odadan.
Dünkü geldiğim yolu hatırlamaya çalışarak hızlı hızlı yürüyüp lokantaya doğru ilerledim. Geldiğimde saat sekiz çeyrekti ve açmışlardı.
İçeri girip “Günaydııınn!” dedim.
Mert masaları siliyordu ve Mihri de paspas yapıyordu. İkisi de “günaydın” dediler. Aysun Abla mutfak tarafından bana doğru baktı.
“Günaydın Sahra, hoşgeldin güzelim. Hadi çocuklar, kahvaltı hazır. Önce bir çay içelim sonra hep beraber yaparız işleri,” dedi.
Kahvaltı yaparken de yine soru cevap şeklinde muhabbet ettik. Beni tanımaya çalışıyorlardı. Mert ailenin deli dolu olan çocuğu galiba. Şakacı, neşeli… Mihri biraz soğuk, ergen triplerinde bir genç kız. Aslında ben de torunlarını sormak istedim Aysun Ablaya ama belki de haddimi aşarım diye sormadım.
Günün menüsü, yoğurt çorbası, nohut, pilav ve karnıyarıkmış. Bana dediği her işi hızlıca yapıyordum. Bir an teyzemle iş yapıyormuşum gibi hissettim. Aysun Ablaya yardım ederken bir taraftan da Mert'e tatlı ve meze malzemeleri aldırdım. “Bugün bir iki deneme yap,” dedi Aysun abla. İki çeşit tatlı yapmak istedim. Her türlü tatlıyı iyi yapardım, sütlü veya şerbetli farketmez. Şerbetli tatlı olarak kalburabastı yaptım. Sütlü tatlı olarak da bisküvili yalancı tavuk göğsü. İki çeşit meze yaptım. Havuç tarator ve babagannuş. Biraz uğraştım ama tutturdum sanırım. Babagannuş için patlıcan ve biberleri Mert fırında hemen közletip getirmişti.
Öğle saatleri olduğunda galiba tüm Sarıkamış yemek yemek için bizim lokantaya geldi. Öyle ki bir ara garsonluk yapıp gençlere yardımcı oldum. Yoğunluk azalınca da bulaşığa giriştik. Dikkatimi çeken, benim tatlı ve mezelerin tadına bakıp beğendiler ama müşteriye vermediler. Aklıma takılınca sormak istedim.
“Abla, tatlı ve mezeler hoşuna gitmedi sanırım. Ya da menüye mi uygun değildi?”
“Hayır güzelim. Gayet de beğendim ama akşam karakol tayfa gelecek onlara sakladım. Değişiklik olsun.”
Bulaşık bitti. Ellerimizi kuruladık. Mihri kahve yapıp getirdi, Aysun Abla istemişti. Tam bir kahve ve sigara tiryakisi…
Karşılıklı oturunca “Karakol tayfa derken abla?” diye sordum.
“Rahmetli oğlumun silah arkadaşları. Oğlum kıdemli üsteğmendi. Göreve gitmişti ama şehit oldu. İkizler 11 yaşındaydı. Annesi Efeme hamileydi. 7 yıl oldu oğlumu kaybedeli. Güney'im daha 5 yaşındayken başladı ben Asker olacağım demeye. Oldu da ama ömrü bu kadarmış. Asker olunca da şehit olacağım ben kendinizi hazırlayın buna derdi. O da oldu. Gelinim çok seviyordu, ölümünden sonra toparlanamadı. Efe 3 yaşındayken kanserden kaybettik onu da. Çocuklar okumayız etmeyiz deyince işte burayı açıp işletmeye başladım.”
“Başın sağ olsun abla. Allah sabır versin.”
“Vatan sağ olsun.”
“Peki senin eşin? Evlisin galiba, yüzük var parmağında.”
“Evliyim kızım, eşim marangoz. Tahsin adı da. Sanayide dükkanı var. Güney şehit olunca o kendi dükkanına ben buraya attım kendimi işte. Bir şekilde bu çocuklara maddi manevi destek oluyoruz.”
“Neden okumak istemedi çocuklar?”
“Aslında ikisi de asker olmak istedi ama biz izin vermedik. Onlar da şimdilik oyalanıyor yanımızda. Bakalım ne meslek seçecekler...”
“Anladım abla. Allah yardımcınız olsun.”
“Sağolasın kızım.”
Kahve molasından sonra menüye bir iki bir şey ekledi Aysun Abla. Ben de salata yapıyordum. Ayakta fazla durmuştum dikişlerim zorladı aslında ama çekindim söyleyemedim. İlk günden işten kaytardığımı düşünmesinler istedim. Bir de vuruldum TSK topuğuma sıktı diyemezdim herhalde…
Biz mutfaktaydık, içeriden Mert'in sesi duyuldu.
“Aysun Sultan karakol tayfa geldi,” dedi.
Aysun Abla ellerini kurulayıp onları karşılamaya çıktı. Benlik bir şey yok deyip işime devam ettim. İçeriden baya baya konuşma şakalaşma sesleri geliyordu. Sonra Aysun Abla ve Mert geldiler mutfağa.
“Hadi servise başlayalım. Sahra kızım sen de yardım ediver, çok acıkmışlar,” deyince salatayı tabaklara koyup onları aldım elime direkt ve yemek bölümüne geçtim.
Üç masa birleştirilmişti ve içerisi asker doluydu. Salataları masaya bırakırken hepsine topluca “Hoşgeldiniz,” dedim.
Sonra biri “Sahraaa!” deyince baktım ve Gurur'la göz göze geldik.
“Aaa Gurur hoşgeldin.”
“Hoşbulduk ama senin ne işin var burda?”
“İşe başladım, şimdilik.”
“Sevindim senin adına Aysun Ablam iyi insan. Kolay gelsin.”
“Teşekkürler,” deyip dönmemle bir şeye çarptım. ‘Ahh’ deyip elimi alnıma koyup yukarı doğru kaldırdım başımı.
Beni vuran Yüzbaşı, Kars ayısı…
“Ben sana karşıma çıkma demedim mi? Burada ne arıyorsun?”
“Çalışıyorum, karşınıza çıkmamı istemiyorsanız buraya gelmeyin o zaman. Ayrıca önünüze bakın,” deyip yanından geçerken kolumu tuttu, üzerime doğru eğildi biraz.
“Bana bak Afyon kaymağı, içimden bir ses buraya gelişinin tesadüf olmadığını söylüyor. İçimdeki ses hiç yanılmaz.”
“İçinizdeki ses biraz çenesini kapatsın o zaman,” deyince masadan gülme sesleri geldi. Onlara baktı ve sesler hemen kesildi. Sonra kolumu bıraktı.
“Var sende bir şeyler ama çözeceğim az kaldı. Buranın dışında bir yerde üçüncü defa karşıma çıkarsan gerçekten senin için kötü olur.”
“Ne yaparsın topuğuma mı sıkarsın yine? Ayrıca peşine takılıp ajanlık yapılacak kadar önemli bir insan olduğunu sanmıyorum.”
“Ben değil ama devletim önemli.”
“Merak etme Yüzbaşı. Senin peşindeki bir ajan ya da vatan haini değilim. Sıradan bir sivilim ama ön sıradan,” deyip göz kırptım ve mutfağa doğru yürüdüm. Masadan gülme ve sandalye sesleri geldi. Dönüp baktım, bir iki kişi galiba rahat gülmek için kendini dışarı attı. Mutfağa girdiğimde servise değil de burada Aysun Ablaya yardım etmeye karar verdim.
Yaptığım mezeler bitmişti bile. Sıra tatlı ve çaylara geldi. Serviste onlar fazla yorulduğu için tatlılarda ben de yardımcı oldum. Mert çay verdi, ben tatlıları taşıdım.
Mutfağa geçerken Gurur “Sahra şeeyy yani Sahra Hanım, bileğin,” deyince ayağıma baktım. Yaram kanamış pantolon, çorap hepsi kan olmuş. Ağrıyordu ama kanadığını fark etmemiştim.
Aysun abla “Kızım ne oldu bileğine? İlk günden elini kesen olurdu ama ayağını keseni hiç görmemiştim,” dedi hayretle.
Yüzbaşı “Kesmedi Aysun Abla ben vurdum. Mayınlara koşuyordu, dur dedim, şaka yaptığımı sanmış durmadı, ben de vurup durdurdum,” dedi.
“Sen mi vurdun?? Nerde vurdun??”
“Boşver Abla, detayları bu zevzekler anlatır sana. Ben şu yaraya bir baktırayım,” deyip kalktı.
Ben onun dediklerini duymazlıktan geldim ve “Aysun Abla ben bugünlük erken çıksam olur mu? Biraz uzak kaldığım pansiyon,” diye sordum.
“Çık kızım çık, keşke haberim olsaydı. Sürekli ayakta kaldın bak, kanadı yaran. Sen pansiyonda mı kalıyorsun?”
“Evet abla, ev arıyorum bulurum yakında sanırım,” deyip mutfak tarafına geçtim ve eşyalarımı aldım. Kapıya doğru yürürken ayağım acıdı yüzümü biraz buruşturdum. Sonra herkese iyi akşamlar dedim ve çıktım lokantadan. Kaldırımda sigara içen Yüzbaşı ile karşılaştım.
Bir şey demeden yürümeye başlayınca “Sahra gel buraya, bin şu arabaya da pansuman yaptıralım. Hâlâ kanıyor ve yürüdükçe daha kötü olacak,” dedi.
“Gerek yok karşınıza çıkmış olmayayım, kendim hallederim.”
“Kuaförlük, garsonluk derken şimdi de hemşire mi oldun?”
“On parmağımda on marifet işte…”
“Maşallah, maşallah… Tamam, hadi bin arabaya. Kendi kendine sütur atamazsın. Baktıralım bir…”
“Sana güvenmiyorum, ilk karşılaşmamızda vurdun beni. İkincide nezarete attırdın. Arabana binecek kadar güven hissi yok şu an.”
“Bana güvenip devleti emanet ettiler. Askerim ya hani. Ayrıca seni vurmasam ya mayınlı bölgeye girecektin ya da bir grup teröristin arasına dalacaktın. Nezarete attırmasam gecenin köründe belli belirsiz yerlerde pansiyon arayacaktın. Güvende ve sıcakta geçirdin geceyi sayemde.”
“Başka türlü de olabilirdi. Hastanede kalabilirdim ya da Gurur bana pansiyon ayarlardı. Nezaret biraz fazla olmadı mı?”
“Olmadı, aklın başına gelmiş işte. Mesela dün de operasyondaydık. Kimse sarı saçları ile koşarak dalmadı.”
“Hahaahaah çok komik, bi ara hatırlat da güleyim.”
Arabanın kapısını açtı.
“Hadi Sahra hadi, ayağının üstüne basıp duruyorsun zaten. Geç otur artık.”
Kollarımı göğsümde bağladım.
“Daha kibar olursan binerim ama böyle askerlere emir verir gibi söylemeye devam edersen kendi başımın çaresine bakarım.”
Derin bir nefes alıp verdi.
“Allah'ım sen sabır ver bana! Biner misin Sahra? Geçer misin şu siktiğimin arabasına artık Sahra?” deyince biraz fazla zorladım sanırım deyip sessizce geçtim ve oturdum. Kapıyı kapatıp o da şoför koltuğuna geçti.
“Kemer,” deyince sırıtıp “Takar mısın de,” dedim.
“Zorlamasan?”
“Sen benim gibi masum bir sivilin topuğuna sıktın. Bırak da zorlayayım, sonuçta her gün vurulmuyorum.”
“Bu çene varken nasıl her gün vurulmadın hayret. Lütfen Sahra şu sikik kemeri takar mısın, Elimden bir kaza çıkmadan…” deyip arabayı çalıştırdı. Kemeri taktım. Ağzımın içinde homurdandım tabi ki…
“Kibarlığın gözlerimi yaşarttı.”
“Duyuyorum aynı arabanın içindeyiz,” deyince sustum.
Acile geldik, herkes de tanıyor bunu. Sonra pansuman odasına geçince, bir hemşire geldi ve beş dikişin üçü açılmış dedi. Yeniden dikti, pansuman yapıp sardı. Tabi bunları yaparken gözünün biri sürekli yüzbaşıdaydı…
Hemşire gidince Yüzbaşı ayağa kalktı.
“Ağrın olur eminim ama nasıl hissediyorsun?”
“Taş gibi,” deyiverdim. Sonra ‘‘Yani şey acıyor biraz.”
Gerizekalı Sahra adam yanlış anlayacak, bişey imâ ettim sanacak.
Yüzbaşı yarım ağız güldü.
“Hadi bırakayım seni pansiyona. Zorlama ayağını.”
“Ben taksiyle dönerim, gerek yok.”
“Yolumun üstü sayılır. Lokantaya gideceğim zaten tekrar,” deyince ses çıkarmadım.
Yol boyunca konuşmadım. O da sessizdi, zaten lakabı Suskun'muş. Benimle çok bile konuşmuş, Gurur öyle demişti. Yolda telefonum çaldı, arayan teyzemdi. Dört gözle aramasını bekliyordum teyzemin. Ben sadece numaramı verdim ve müsait olunca arayacaktı. Sen arama sakın demişti. Açmazsam kim bilir kaç gün sonra arardı geri beni. Cevapladım:
“Efendim teyzem?”
“Sahra naptın?”
“İşe girdim teyze, çalışıyorum bir hafta deneme süresi. Ev bakacağım yarından itibaren de.”
Hızlıca bilgi verdim teyzeme.
“Tamam kızım, sana bir şey söylemem lazım. Çok da müsait değilim ama…”
“Ne oldu teyze?”
“Bu İsmail bir tuhaf diyordum ya dediğim çıktı. Mafya gibi bir şey olmuş, silah, bıçak taşıyor yanında ve geldiğinden beri su gibi para harcıyor. Orada ne yaptı hâlâ bilmiyorum. İlk geldiği korkulu halleri geçti ve şimdi senin peşinde. Antalya'ya bilet almış dedi. Oraya gitti, seni Antalya'da arayacak. Babasına da namus bizim namusumuz. Getirip evleneceğim onunla, ortada kalmasın. İmam nikahlı karım olsun. Kimse bir şey diyemez dedi.”
“Siktirsin gitsin. Önce kendi namusuna sahip çıksın o,” dedim ama birden yanımdakini hatırladım.
“Teyze müsait değilim, seni on dakikaya arasam olur mu?”
“Sen arama. Ben enişten uyuyunca ararım.”
“Tamam, Allah'a emanet ol görüşürüz.”
“Asıl sen Allah'a emanet ol kızım. Dikkat et kendine, görüşürüz,” deyip kapattık telefonu.
İsmail malı ne kadar zengin olursa olsun beni bulamaz. Onda o zeka yok ama benim yine de dikkatli olmam lazım. Tabi teyzemin de. Gerekirse ikinci bir telefon almalı teyzem. Sadece benimle görüşeceği ikinci bir telefon…
“Geldik,” dedi yanımdaki…
“Teşekkürler,” deyip indim arabadan. Başka da birşey demedim. Ama ben buna kaldığım pansiyonun adını dememiştim. Nerden bildi de direkt buraya getirdi beni?
Çok enteresan biri... Umarım sık sık karşılaşmayız. Zaten başımda bir bela var, bir de sürekli beni ajan yada vatan haini sanan biri ile uğraşmak istemiyorum…
Odama çıktım, üzerimi değiştirdim ve yattım direkt. Cilt bakımı sabaha kaldı... Teyzemin aramasını beklerken uykuya daldım. Artık ne zaman müsait olur teyzem bilemiyorum. Tek isteğim teyzemle konuşurken yakalanmamak. Teyzemin de benimde sonum olur…
Öldürmezler nefes alırız ama dünyamızı karartırlar…,