Bölüm 2

1898 Words
Su, Selin Hanım'ın karşısında sıkıntıyla otururken "Sizce Efe'ye bunu nasıl açıklamalıyız?" diye sordu. Haluk Bey, Efe ile görüşmekte ısrarcı olduğu için bir uzmana danışmayı düşünmüşlerdi. Enes'in programı çok yoğun olduğu için Su eşi Selin Hanım'dan randevu almıştı. "Zor bir durum, Koray Bey ile tanıştığınızda Efe üç yaşındaydı diyorsunuz. Bazı şeyleri hatırlıyor olabilir. Önce ne kadarını hatırladığını öğrenmemiz gerekiyor. Ona göre bir yol bulabiliriz" "Peki ne hatırladığını nasıl öğreneceğiz." "Bunu Efe'ye sormamız gerekiyor. Koray Bey ile Efe'yi de içeri alalım mı?" diyen Selin Hanım'a "Tamam" dedi ama içini daha da sıkıntı bastı. Son zamanlarda yaşadıkları strese girmesine sebep olmuştu. Koray'ın uyarısından sonra işlere daha az vakit ayırmaya çalışmış yoğun tempoda ilerlemeye alışkın olan şirket ve dernekte her şey birbirine girmişti. Bu Su için bir günde yapacağı işi üç günde yapmak anlamına gelmişti ama bu dönemde Efe'yi yalnız bırakamayacağını da biliyordu. Çocuklarını ve kocasını kaybetmek istemiyorsa buna katlanmak zorundaydı. Selin Hanım, Efe ve Koray ile içeri girdiğinde Su, Efe'ye kollarını uzatarak onu kucağına çağırdı. Efe "Büyüdüm artık anne" diyerek kucağına oturmayacağını ima edip yanına oturduğunda Su gülerek "Peki büyük adam" dedi. Koray onun diğer tarafındaki tekli koltuğa geçerken Selin Hanım da yerinde geçtiğinde "Nasılsın Efe?" diyerek konuşmaya başlamıştı. Efe'yi alıştırmak için ilk başta okuldan ve derslerinden konuşurlarken sıra asıl konuya gelmişti. "Küçüklüğünle ilgili ne hatırlıyorsun Efe" diyen Selin Hanım kalemini eline almış ve not defterini hazırlamıştı. Efe, annesi ile babasına baktıktan sonra Selin Hanım'a dönerek "Tarçın ile Karamelin evimize ilk geldiği zamanı hatırlıyorum. O zaman anneleri Luna da hayattaydı" dedi. "Tarçın ile Karamelle hala oynuyor musun?" Efe kafasıyla onaylarken "Evet" dedi. "Başka ne hatırlıyorsun Efe?" "Bana bunları neden sorduğunuzu biliyorum. Haluk Şimşek geldikten sonra annemle babamın kavga ettiğini biliyorum. Benim babamla ilgili anılarımı öğrenmeye çalışıyorsunuz. Babama, babam olur musun? Diye sorduğumu hatırlıyorum. Okuldaki çocuklar annemle babamın düğününde olduğum için benimle dalga geçiyorlardı. Babamla ilgili bir sorun olduğunu biliyorum ama onun olmadığı bir anım yok." Su araya girerek "Eski evimizden babanın aldığı eve taşınmamızı hatırlıyor musun?" dediğinde Efe kafasını iki yana sallayarak "Hayır" dedi. Su bunu duyduğuna sevinmişti. Efe birlikte geçirdikleri en zor dönemleri hatırlamıyordu. Selin Hanım "Peki, babana neden babam olur musun diye sordun Efe?" dediğinde Efe, Koray'a bakarak "Deniz daha doğmamıştı ve Gülden nenem babamın Deniz'in babası olduğunu söylemişti ama ben ona Koray diyordum. Baba demek istedim. Çünkü başka birine baba dediğimi hatırlamıyorum" dedi. Kafasını çevirip annesine bakarken "Başka babam var değil mi?" dediğinde Su'nun gözlerinden gözyaşları akmaya başlamıştı. "Evet oğlum var" diyerek itiraf ettiğinde Efe tekrar Koray'a dönerek "Artık benim babam olmayacak mısın?" dedi. Koray ona doğru elini uzatıp "Buraya gel" dediğinde Efe yanına gitti. Koray onu kaldırıp dizine oturturken Efe'nin sarı saçlarını alnından geriye atarak "Bu konuşmayı seninle daha önce yapmıştık. O zaman da dediğim gibi sen her zaman benim oğlumsun Efe." dedi. Efe, Koray'ın boynuna sarılırken "Başka baba istemiyorum" dedi. Koray onun sırtını okşayarak "Ama Haluk Bey, senin deden ve seninle görüşmek istiyor" dediğinde Efe geri çekilip Koray'a bakarak "Sende yanımda olursan olur" dedi. Su "Elbette biz de senin yanında olacağız oğlum" dediğinde Efe'nin sırtı ona dönüktü. Efe, Koray'a bakmaya devam ederken "Senin gelmene gerek yok anne, babam beni götürür" dedi. Su derin bir nefes alıp iç çekerken sustu. Bu cevabı hak etmişti. Selin Hanım Efe ile biraz daha sohbet etmek istediğinde Koray ile Su onları yalnız bırakarak bekleme odasına gittiler. Yan yana koltukta otururken Koray "Seni kırmak için öyle söylemedi. Büyük ihtimal işin olacağını düşünmüştür" dedi. Dirseklerini dizlerine koymuş önde birleştirdiği ellerini birbirine sürtüyordu. Su'nun, Efe'nin söylediklerine üzüldüğünü bildiği için onu rahatlatmaya çalıştı. Su ona doğru yaklaşıp eğilerek kafasını Koray'ın omzuna yasladığında Koray arkaya doğru yönlendirdi bakışlarını. Su'nun dolu gözlerinden ağlamak üzere olduğu belliydi. "Sizi ihmal ettiğim için özür dilerim." Dediğinde Koray doğrularak kolunu onun omzuna atıp Su'yu göğsüne çekti. Yüzünü okşayıp saçını öperken "Hem kendini hem de çocukları yıprattın. Bundan sonra daha dikkatli olursan açığı kapatırsın bebeğim. Çocuklar öncekileri unutacaktır. Geçen akşam için de özür dilerim. Öyle konuşmamalıydım. Seni asla yalnız bırakmam. Gereksiz bir tehditti" dedi. Su yüzünü ona doğru kaldırıp burnunu Koray'ın boynuna sürterken derin bir nefes alarak "Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" dedi. Koray kıkırdarken "Hayır bilmiyorum. Bu gece sabaha kadar bana olan sevgini gösterebilirsin" dediğinde Su da gülerek elini onun göğsüne vurup "Hiç doymuyorsun" dedi. "Ne yapabilirim kaç haftadır karıma hasret kaldım" diyen Koray kafasını eğmiş onun saçını kokluyordu. Efe, Selin Hanım'ın odasından çıktığında anne babasını o halde görünce gülümsedi. Kafasını kaldırıp Selin Hanım'a baktığında onun da anne babasını gülümseyerek izlediğini gördü. Kafasını eğip Efe'ye göz kırptığında "Sanırım annenle baban sorunlarını halletmiş" dediğinde Efe kafasıyla onaylayıp Koray ile Su'ya döndü. Su kafasını kaldırıp Efe'yi gördüğünde Koray'ın göğsünden ayrılırken Efe onlara doğru koştu. İkisinin de boynuna kollarını dolarken "Sizi seviyorum" dediğinde Su ile Koray "Biz de seni seviyoruz oğlum" dediler. O gün günlerden Cuma olduğu için tüm aile Tamer Bey'in evinde akşam yemeği için toplanmıştı. Uzun süre sonra Su da onlara katılıyordu. Hoş sohbet eşliğinde yemekler yenirken konu yine Sarp'ın bekarlığına gelip çattı. Otuz iki yaşında hala bekar olan ve evlenmeye niyeti olmayan Sarp'a "Eee senin düğününü ne zaman yapıyoruz Sarp Bey" diyen Tamer Bey fitili ateşledi. Tamer Bey'in yanında oturan Gülden Hanım "Rahat ver çocuğa Tamer" dediğinde Esma Hanım "Karışma Gülden, Tamer Bey doğru söylüyor. Bende torun sevmek istiyorum artık" diyerek Tamer Bey'e arka çıkmıştı. Sarp ise hiç oralı değilmiş gibi yemeğini yemeye devam ediyordu. "Sarp" diye seslenen Berfin dikkatini çekerken Sarp "Efendim cadı piremses" diyerek ona döndüğünde gülümseyen Berfin "Ben büyüyünce seni alacağım hiç merak etme" dedi. Masadakiler Berfin'in çokbilmiş sözlerine gülerken Sarp da gülerek "Tamam cadı piremses, ben seni bekleyeceğim" dedi. Onları sinirle dinleyen Efe ise elindeki çatalı tabağına çarparak yerinden kalkmış masayı terk etmişti. Koray "Oğlum" diye akasından seslenirken diğerleri de Efe'nin yaptığına şaşırmışlardı. Berfin de yerinden kalkarken Efe'nin arkasından gidecek olan Su'ya "Ben bakarım Su Teyze" diyerek engel oldu. Efe'nin peşinden onların evine girdiğinde direk arka bahçeye açılan mutfak kapısına gitti. Tahmin ettiği gibi Efe'yi, Tarçın ve Karamelin yanında bulmuştu. Evin arkasındaki küçük ağacın altına kurulan salıncakta oturan Efe'nin yanına giderek diğer salıncağa geçtiğinde "Ne oldu Efe" dedi. Efe boşlukta sallanan ayaklarını oynatarak "Neden onu seviyorsun" dedi. Efe'nin sorusuyla Berfin, utanarak önüne dönerken yerden destek alarak sallanmaya başladı. Efe göz ucuyla onun yere değen ayaklarıyla kendini sallamasını izlerken bacaklarını sarkıtıp aynı şeyi yapmaya çalıştı ama olmadı. Boyu kısa olduğu için hiçbir şeye yetemiyordu. Kendini koruyamıyordu. Hızlı koşamıyordu. Berfin'in dikkatini bile çekmiyordu. Sallanırken kafasını kaldırıp gökyüzüne bakan Berfin "Çünkü o çok yakışıklı" derken Efe de hayran hayran onu izledi. On iki yaşında bir çocuğun duygularıyla seviyordu Berfin'i. Yalan değmemiş sevgisi, masum, saf ve temizdi. Berfin bir anda gülerek ona bakıp "Efe yıldız kaydı bir dilek tut" diyerek gökyüzünü işaret ettiğinde Efe de onun gösterdiği yere baktı. Kafasını kaldırdığında biranda parlayıp kaybolan yıldızı görünce aklında tek bir şey vardı. Berfin beni sevsin. Berfin "Tuttun mu?" diyerek ona bakarken Efe gülümseyerek ona dönüp "Evet" dedi. "Ne diledin?" diyen Berfin salıncakta hızını arttırmaya çalışıyordu. "Söylersem kabul olmaz ki" "Sen bana söylersen ben de sana söylerim." "O zaman önce sen söyle" diyen Efe ilgiyle Berfin'in cevabını beklerken Berfin dudaklarını büzüp tekrar düzelttikten sonra "Sarp ile evlenmeyi" dedi. Efe sinirle salıncaktan inip evlerine doğru ilerledi. Berfin arkasında "Efe beni kandırdın. Hani dileğini söyleyecektin" diye öfkeyle bağırdığında Efe mutfak kapısından eve girmiş odasına doğru koşmaya başlamıştı. Berfin onun sevgisini görmedikçe içinde büyüyen hüzün onu öfkelendiriyordu. --------------- Ertesi gün Duru, pencere kenarındaki koltuğunda oturmuş bahçede top oynayan diğerlerini izliyordu. Bu koltuğu babası sırf onun için yaptırmıştı. Üç yaşında pencereye çıkıp top oynayan Toprakları izlemeye çalıştığında çok geçmeden babası bu koltuğu yaptırmıştı. Pencerenin kenarına bir bölme yaparak Duru'nun rahat edeceği konforlu bir koltuk yerleştirilmişti. Duru okuldan eve geldiğinde neredeyse vaktinin çoğunu burada geçiriyordu. Diğer çocuklar gibi koşup oynamasına izin olmadığı için o da onları izleyerek mutlu oluyordu. Toprak gol attığında pencere korkuluklarına kafasını yaslayarak "Aferin Toprak" diye bağırıp alkışladı. Toprak sırıtarak kafasını kaldırıp ona el salladığında Duru öpücük attı. Odasının kapısı açıldığında Duru gülümserken kimin geldiğini kontrol etmek için arkasına baktı. Annesini gördüğünde daha geniş gülümserken elindeki bardağı gördüğünde yüzünü buruşturdu. Eva onun tepkisini fark ederek gülerken "Hiç öyle bakma bebeğim bunu içeceksin" dedi. Duru astım hastalığı nedeniyle beş yaşından beri süt, bal ve bıldırcın yumurtası karışımı içiyordu. Bal yumurtanın tadını biraz kırsa da Duru onun kokusunu aldığında midesi bulanıyordu. İçerken de bazen midesini bulandırıyordu. Duru bu karışımdan bıkmıştı. Annesi yanına gelip oturduğunda dudağını bükse de bardağı aldı. Gözleri bardağın yok olmasını dilercesine elindeki bardağa sabitlenirken "Eğer bunu içersem aşağıya inebilir miyim?" dedi. Artık annesi ve babasıyla bu tür anlaşmalar yapmaya alışmıştı. "Hayır Duru, cezalı olduğunu biliyorsun. Ne zaman koşmayacağına, Tarçın ve Karamelle oynamayacağına söz versen yerine getirmiyorsun." Duru'nun gözleri dolarken kafasını annesine kaldırıp "Sizde hiçbir şeye izin vermiyorsunuz. Toprak gibi koşmak istiyorum. Efe gibi yüzmek istiyorum. Berfin gibi dövüşmek istiyorum ama sadece onları izleyebiliyorum. Şimdi dışarı da çıkamıyorum" diye bağıran Duru hem ağlayıp hem konuşurken nefesi tıkanmaya başlamıştı. Eva onun git gide kızaran yüzünden anlayarak elindeki bardağı alıp kenara koyduktan sonra Duru'nun ensesini tutup "Tamam bebeğim nefes al" dedi. Duru içine çektiği nefeslerin ciğerlerindeki yanmayı arttırmasıyla gözünden süzülen yaş eşliğinde "Anne acıyor" diye fısıldamaya çalıştı. Eva cebindeki ilacı çıkartıp ağzına tutarak sıktıktan sonra Duru gözlerini kapatıp ilacın rahatlatıcı etkisini bekledi. Annesi yüzünü okşayıp "Nefes al bebeğim" diye tekrarlarken onun ağlamasını gördüğünde üzüldü. O nefes alamadıkça annesi daha çok ağlıyordu bu da Duru'yu üzüyordu. Yavaş yavaş daha rahat nefes almaya başladı. Annesi arkasındaki yastıkları düzeltip sırtını yumuşak yastıklara yasladığında "Özür dilerim anne" diye fısıldadı. Annesi onun saçlarını kulağının arkasına atarken gülümseyerek "Sorun değil kızım. Seni çok iyi anlıyorum ama henüz iyileşmedin" dedikten sonra az önce kenara bıraktığı sütü alarak "Eğer sütünü içmemeye devam edersen iyileşemeyeceksin de" dedi. Duru istemeyerek süte uzanırken odasının kapısı açılmış kolunun altındaki topla içeri girmişti Toprak. Nefes nefese terden ıslak bir yüzle Duru'ya yaklaşırken "Duru, attığım golleri gördün mü?" dedi. Onların yanına geldiğinde Duru'nun kızarmış burnu ve gözleri dikkatini çektiğinde annesini de aynı halde görünce "Ne oldu anne?" dedi. "Nefes canavarı gelip gitti" diyen Eva gülerek göz kırparken Duru da kıkırdayarak sütünden bir yudum aldı. Yüzünü buruştururken Toprak'a doğru uzatarak "Toprak sende içer misin?" dedi. Uzandığı yerden iki eliyle kavradığı bardağı Toprak'a uzatırken Toprak annesine kurtar beni bakışı atıyordu. Sütün tadını o da hiç sevmiyordu ama Duru için her gün bir yudum almak zorunda kalıyordu. Toprak annesinin ona yardım etmeyeceğini anlayarak bardağı alıp ufak bir yudum aldı. Yüzünü buruşturmamaya dikkat ederek gülümserken Duru'ya bardağı geri verdiğinde Duru da gülümseyerek sütü içmeye başlamıştı. Kısa sürede bardağı bitirip annesine verirken "Bitti" derken üst dudağının çizgisinde oluşan beyaz şerit Eva ile Toprak'ı güldürdü. Eva başparmağını onun dudağının üstünde gezdirerek temizlerken "Aferin kızıma" diyerek ayağa kalktı. "Oğlum çok terlisin doğru duşa" diyerek Toprak'ın omzuna elini atıp kapıya yönlendirirken arkalarında "Duş aldıktan sonra yanıma gelir misin Toprak?" diye seslenen Duru'ya "Gelirim" diye cevap verdi Toprak. Eva, Toprak'ı odasına gönderdikten sonra aşağıya inerek kirli bardağı mutfağa götürdü. Bora yemek yapıyordu. Hafta sonları eve yardımcı almıyorlar, işlerini kendileri hallediyordu. Bora her zaman ki gibi yemek yapımlarına devam ediyordu. Eva'nın asık yüzünü gördüğünde "Güzelim?" deyince Eva tezgaha bardağı koyup ona döndü. Gözleri hemen sulanırken dudağı titremeye başlamıştı. Bora önündeki havluya ellerini silip onun yanına gelerek Eva'nın akan gözyaşlarını silerek "Neyin var?" dedi. "Duru" diye soluyan Eva burnunu çektikten sonra "Yine nefesi tıkandı. Bora dayanamıyorum kızımı bu halde görmeye. Lütfen biran önce Amerika'daki doktora götürelim artık" dedi. Bora dudağını öpüp geri çekilerek "İki hafta sonra gidiyoruz güzelim. Randevumuzu aldım. Hem çocuklar için bir değişiklik olur, tatil yaparlar, hem de doktorla görüşürüz" dedi. Eva şimdi biraz daha iyi hissediyordu. Kızının durumu için bir çözüm bulmayı umut ederek Amerika'ya gidecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD